Popriçin delirmesin de ne yapsın?
Erdal Beşikçioğlu'nun “çılgın” oyunuyla bir efsaneye dönüşen “Bir Delinin Hatıra Defteri”, nihayet İstanbul'daydı
Nermin Sayın
İSTANBUL - Ankara'da son 6 sezondur kapalı gişe sahnelenen bir oyun var, çoktan duymuşsunuzdur: “Bir Delinin Hatıra Defteri.” Gogol'ün en eşsiz metinlerinden birine Cem Emüler'in getirdiği yorum ve Erdal Beşikçioğlu'nun bir aktör olarak hiç kıskanmadan bütün ruhunu koyuşu, biletleri -her seyirci 1 kez izlesin diye- TC kimlik numarası beyanıyla alınan, karaborsayla tiyatro bileti kavramını tanıştıran bir oyuna imza attı. Biz İstanbul'daki tiyatroseverler de -biraz hasetle- oyunun popüleritesinin “Behzat Ç.”den kaynaklandığını filan düşünerek kendimizi avuttuk bunca yıl. Fakat, kazın ayağının hiç de öyle olmadığı, “Bir Delinin Hatıra Defteri”nin -nihayet!- geçen hafta gerçekleşen İstanbul turnesiyle ayan beyan ortaya çıktı. Neden mi? Anlatayım...
Öncelikle Gogol'den başlayalım. Paltosuna tüm dünya edebiyatını sığdıran bu büyük öykücü, “Bir Delinin Hatıra Defteri”nde belki fi tarihinde Rusya'da yaşayan 7. dereceden memur Aksenti İvanov Popriçin'i tanıştırıyor bizlere ama, karakteri de, konusu da ne Rusya'yla ne de zamanla sınırlı. Hani o çok güzel şiirinde diyor ya Murathan Mungan “Ya dışındasındır çemberin / Ya da içinde var olacaksın / Kendin içindeyken / Kafan dışındaysa...” Hah o zaman işte, Popriçin gibi, ait olmak isteyip gönlünüz elvermeyecek, kendi kendinizle savaşınız da sizi adım adım deliliğe giden, huzursuz, mutsuz, yaşamının amacını kaybetmiş bir insana dönüştürecek. Söyleyin bakalım şimdi, bu konu kolay kolay eskir mi?
Popriçin, kıstırılmış bir adam. Her anlamda. Cem Emüler onun hikâyesini yorumlarken, sahnenin tam ortasına bir vinç koymuş ve vinç kafesine yerleştirmiş oyuncusunu. Bir metrekare bir dünya: Ama içine yoksulluk sığmış, umutsuzluk sığmış, gitgide bir şizofrene dönüşen Popriçin'in içindeki ve dışındaki tüm o karakterler sığmış. Tabii bir de sığdırana bakmalı, yani Erdal Beşikçioğlu'na. Beşikçioğlu öyle bir oynuyor ki Popriçin ve içindekiler -ki İspanya kralından bir köpeğe, genç bir kızdan müdürüne geniş bir liste bu- o vinç kafesinde resmen soluk alıyorlar. “Öz” bir şey yakalamış aktör, “ilkel” bir şey, tanımlaması çok kolay değil, izlemek lâzım. Erdal Beşikçioğlu, bir akrobat kadar zorluyor bedenini, evet, ama asıl mesele bu değil, oyunculuğunu daha doğrusu ruhunu öyle zorluyor ki hani neredeyse hem kendisinin hem de seyircinin deliyle deli olası geliyor!
Sylvie Luneau ve Roger Coggio'nun oyunlaştırdığı “Bir Delinin Hatıra Defteri”ni Coşkun Tunçtan çevirisiyle izliyoruz. Sertel Çetiner'in dekor ve kostümleri, Seyhun Yavaş ve Zeynel Işık'ın birlikte tasarladığı ışıklarla alabildiğine örtüşüyor. Oyunun atmosferine en önemli katkıysa ses ve efect tasarımının yanı sıra müzikleri de yapan Tayfun Gültutan'dan. Gültutan'ın oyuncuya belli belirsiz eşlim eden modern müzikleri, Popriçin'in dünyasına son derece nüfuz etmiş ve seyircileri de oraya taşıyor.
Uzun lafın kısası, bilet bulabilir misiniz bilmem, ama Ankara Devlet Tiyatrosu sezon sonuna kadar “Bir Delinin Hatıra Defteri”ni oynamayı sürdürüyor. Bulamasanız bile, İstanbul'da neredeyse salonun kontenjanı kadar seyircinin yaptığı gibi, “Belki gelemeyen olur,” deyip, tiyatro önünde sıralara girmeye değecek bir oyun “Bir Delinin Hatıra Defteri.” Gerçekten.