Sinema bir şenliktir

İstanbul Modern'de açılan “Yüzyıllık Aşk” sergisi, sinema-seyirci ilişkisinin yüz yıllık tarihine odaklanıyor. Hayran mektuplarından dergi küpürlerine, eski film afişlerinden gala görüntülerine uzanan geniş kapsamlı sergiyi her sinemasever görmeli

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

nermin_sayin-022.jpg

Yazının başlığını elim bir olayla aramızdan ayrılıveren Onat Kutlar’ın sevilen kitabından ödünç aldım bugün. Madem sinemamızın 100. yılı dolayısıyla açılan bir sergiyle yüzlerce sinema insanını ve o günleri yad edeceğiz, Onat Kutlar’ı da analım bu vesileyle dedim. Efendim, genel kanı doğrultusunda sinemamızın ilk filmi kabul edilen Fuat Uzkınay’ın “Ayestafanos'taki Rus Abidesi’nin Yıkılışı” çekileli tam 100 yıl oldu bildiğiniz gibi. Bu yıl 10. yılını kutlayan İstanbul Modern de, bu dalyayı özel bir sergiye dönüştürmeye karar vermiş ve ortaya interaktif karakterli diyebileceğimiz, kapsamlı bir katalog-kitaba taşınan ve internet ortamında da paylaşılmasına karar verilen “Yüzyılık Aşk” sergisi çıkmış. Ülkemizde sinema ve seyirci ilişkisine odaklanan sergi; sanatseveri has sinemaseverlerle bir araya getiriyor: Henüz internetle, cep telefonuyla, hatta televizyonla tanışmamış, sinema yıldızlarına samimi bir aşkla bağlı, kötü adamları sokakta kıstırıp döven, sinema denen şenliğin en soyut tarafıyla. 

Dev bir kapıdan giriyoruz içeri... 

İstanbul Modern'in sergiye ayrılan alanında önce sizi dev bir fener karşılıyor. Bugünün seyircisi için bu “fener”i açıklayalım. Sinemanın dışına giydirilen, oynayan filmin dev afişleri bunlar. Ve arkalarından fenerlerle aydınlatıldıkları için bu adı almışlar. Gökhan Akçura ve İstanbul Modern Sinema Yöneticisi Müge Turan'ın küratörlüğünde hazırlanan serginin girişindeki fenerden Clark Gable ya da Türkan Şoray gülümsemiyor ama. Bu kez fenere konu ve konuk olanlar bizzat seyircilerin kendileri. Filmin adıysa tahmin edebileceğiniz gibi “Yüzyıllık Aşk.” 

Sinemaseverin tüm ritüelleri... 

Sergide neler var, dediğinizi duyar gibiyim. Acele etmeyin. Filme girmeden önceki tüm ritüelleri geçeceğiz önce. Bizi sinemaya çağıran lobi fotoğrafl arını inceleyeceğiz, ilanlara göz atacağız. Farz edelim Elhamra Sineması’nda “Dudaklardan Gönüle”yi izlemeye karar verip sergide ilerleyeceğiz. Sırada bilet kuyruğu var. Nam-ı diğer sinema vizemizi de aldık mı kendimizi galanın ortasında bulmamız an meselesi. “Kırık Plak”ın mı, “Hancı”nın mı galası artık. Yoksa “Ayşecik”in mi, evet evet, baksanıza şeytançekici Ayhan Işık’la Altan Karındaş’ın kucağında (altta)... Karşımızdaysa Beyoğlu sinemalarının 1908-1940 tarihleri arasındaki haritası var. Bir yanı İstanbul ve Altın Portakal film festivallerine, diğer yanı adı önce Melek sonra Emek olan hatıralar beşiği sinemamıza ayrılmış. Çikolatalardan çıkan artist resimlerinin ve Osman Hamdi Bey’in sinema notları tuttuğu defterinin olduğu vitrini arkanıza dönün, 4 kişilik bir sinema salonundasınız. Duvarlar plaklarla süslü, alın birini, mesela “Cemo”yu, koyun pikaba (üstte), karşınızdaki duvarda filmi oynamaya başlasın. Film bitince de çıkar, hemen arkada kapağındaki yıldızlarından en beğendiğinizi seçer, dergi kurcalarsınız biraz. Ya da belki siz de, sergide adlarına köşeler ayrılan Yılmaz Güney fanı Vadullah Taş, Filiz Akın fanı Pınar Çekirge ve Türkan Şoray fanı Metin Şamdan gibi meftunu olduğunuz yıldıza özel eşyalar biriktirmeye niyetlenirsiniz belki, bu bölümü gezip... Özetle, gerçekten sevgiyle hazırlanmış bu büyük aşkı anlatmaya niyetlenen sergi. Sinemaseverseniz, hele hele nostaljiye de düşkünseniz gezerken sizi çok keyifl i anlar bekleyecek demektir. “Yüzyıllık Aşk”ta...

xcbv.jpg

Ediz Bey, siz cimri misiniz?

“Yüzyıllık Aşk” sergisinin bence en sevimli köşesi “Alo, Ünlü.” Ses dergisi, vakti zamanında yıldızları hayranlarıyla buluşturmak için hazırlamış bu köşeyi. Yıldız geçiyor telefonun başına, hayranıysanız arayıp ona artık ne sormak istiyorsanız soruyorsunuz. Çok ilginç anektodlar okudum burada. Filiz Akın’ın şampuanını merak eden mi ararsın, Fikret Hakan’a evlenme teklif eden mi, Selda Alkor’a “erkek olacağı” dedikodusunun aslını soran mı... Ama en güzelleri Cüneyt Arkın’la Ediz Hun’a yöneltilenler. Malkoçoğlu’na “Film setlerinde helva yiyormuşsunuz, doğru mu” diye sormuşlar. O da “Kışın yerim efendim, siz sevmez misiniz?” demiş. Romantik jöneyse “Bir arkadaşım cimri olduğunuzu söyledi. Bu doğru mu?” demişler. Yanıt: “Allah allah neler de çıkıyor!” Sergide ünlü isimlerin çeşitli hayranlarına imzaladıkları fotoğrafl ardan oluşan bir seçki de var.

Hümaşah Hiçan'a yazılmış hayran mektuplarını okuyabilirsiniz

qwewr.jpg

“Sergiyi gezerken yorulursanız, salonun bir köşesindeki berger koltuk sizi bekliyor. Yanındaki sephada duran mektuplar da. Bir dönemin en ünlü isimlerinden Hümaşah Hiçan’a yazılmış, Agâh Özgüç arşivinden sergiye taşınan bu mektuplardan katıksız bir sevgi sızıyor. Birinden (imlasını koruyarak) alıntılayım mı birazcık: Pek muhterem Hümaşah hanım! (12-2-1961) Henüz mektubuma başlamadan evvel sıhhat, afiyet ve rollerinizde daima başarılarla iyi günler geçirmenizi temenni ederim. Hayranınıza gösterdiğiniz yakın alâkaya canı gönülden teşekkürlerimi bilhassa bildirmek isterim, siz hakikaten türk perdesi için bulunmaz bir kıymet bulunmaz bir Aktris’siniz buna inanmalısınız zira hayranlarınız bunu size ispat edeceklerdir bunu da ancak zaman ve sabır gösterecektir, mektubunuzda “belki lâyık bile bulunmadığım” diye yazıyorsunuz burada çok ama pek çok yanılıyorsunuz, evet lâyık olmıyabilirsiniz bu da rollerinize deyil çevrenizin kötü ruhlu idareci ve insanları ile mali kriz içerisinde bulunan Türk perdesinedir. Hayranınız sizi daima muvaff akiyetlerin zirvesinde iyi bir kadın, aktris olarak görmek istiyor o da sizin gayretinizde ve elinizdedir.