Dijital yayıncılıkta herkes istediği kitaba ulaşabilecek

Faruk Şüyün'nün bu haftaki konuğu; Metin Celâl Zeynioğlu

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Türkiye Yayıncılar Birliği’nin geçtiğimiz günlerde gerçekleştirilen 19. Olağan Genel Kurulu’nda geçen dönem çalışmaları irdelenip onandı. Yayıncılık sektörünün sorunları ve çözümleri üzerinde çalışmalar yapıldı. Yeni dönem ile ilgili öneriler alındı ve Genel Kurul sonunda yapılan seçimlerde Türkiye Yayıncılar Birliği yönetim organları belirlendi. 2011 – 2013 yıllarında görev yapacak Türkiye Yayıncılar Birliği Yönetim Kurulu şu isimlerden oluştu: Başkan Metin Celâl Zeynioğlu, İkinci Başkan Niyazi Şimşek, Genel Sekreter Kenan Kocatürk, Sayman Üye Raşit Çavaş, Üyeler K. Emrah Özpirinççi, Vahit Uysal ve Sibel Talay. Uzun yıllar Birlik’in Genel Sekreter’liğini yürüten yeni başkan Metin Celâl Zeynioğlu bu haftaki konuğum. "Düşünce, ifade ve yayınlama özgürlüğü"nün yine gündemde olduğu son günlerde ilk sorum bu konuda olacak.

Hepimiz gerçek demokrasinin karşıt fikirlerin serbestçe ifade edildiği, insanların beğenmeseler dahi bu görüşleri hoşgörü ile karşıladıkları bir rejim olduğuna inanıyoruz. Bu nedenle "düşünce ifade özgürlüğüne" ve buna bağlı olarak "yazma, yayınlama ve yayma özgürlüğüne" yaşamsal bir önem veriyoruz. Ama bu sorun, ne yazık ki gündemden inmiyor. Geçtiğimiz günlerde basılmamış bir çalışma toplatıldı…

"Şöyle ironik bir şey oldu: Bizim görev dağılımı yapacağımız günün sabahında İthaki Yayınevi’ne baskın haberi geldi. Hemen harekete geçtik tabii. PEN de, Türkiye Yazarlar Sendikası da destekledi. Basın açıklamamızda da söylediğimiz gibi şimdiye kadar askeri yönetimler olduğunda bile hiçbir zaman bir kitabın yazılma aşamasında, yani henüz basımına geçilmeden toplandığı, yahut peşine düşüldüğü görülmüş bir şey değil. Bu, Türkiye tarihinde ilk defa olan ve dünyada da çok nadir görülebilen bir şey, yani çok katı diktatörlüklerde belki olabilir."

Burada bir şey sormak istiyorum: Bir çalışma hangi aşamada kitap olarak kabul ediliyor?

"Hukukta tanımı gayet net: Bir çalışmanın matbaa makinasında basılmaya başladığı andır."

Yani o çalışma, bu aşamada kitap değil.

"Tabii kitap değil. Herhalde bir karmaşık istihbarat durumu olduğu için hem yayınevini basmışlar - basıldı zannetmişler demek ki - hem matbaaya gitmişler. Matbaaya kamyonla gitmişler bir kitap var, alacağız diye ki hukuken bu da mümkün değil. Çünkü, Türk Ceza Kanunu’nda, basın kanununda yapılan değişikliklerde artık kitap toplatılması yok. Tamam o kitap suç unsuru olabilir, satışa çıkmış olabilir, satışını durdurma kararı alabilir hakim, ama esas olarak onu yazan, yayımlayan hakkında dava açabilir. Ama bu uygulamada aleniyete çıkmadan harekete geçiliyor. Tabii dijital ortamla ilgili sorunlar da var - onu ayrıca konuşuruz - dijital ortamda e-kitap olarak yayınlama da aleniyete çıkma olarak sayılabilir. Bunların hiçbiri gerçekleşmemiş. Zaten yazar, avukatlarına da yollamış. Belki avukatlar diyecekti ki burada suç unsuru var yayınlamayın veya yayınevi diyecekti ki burada suç unsuru olabilir yayınlamayalım veya hiç bunlara gelmeden de vazgeçilip yayınlanmayacaktı."

Endişe verici bir durum

Bir yayınevi de reddetmiş daha önce...

"Evet. Çok endişe verici bir durum. Çünkü yaygınlaşması halinde Türkiye, düşüncenin daha ifade edilmeden, düşünülmeye başlanıldığı anda kovuşturulduğu bir ülke haline gelir. O da yüz yıl öncesinden daha geriye gitmiş olma durumudur."

Yaşananlar çok endişe verici. Yayıncılığın sorunları zaten yıllardır sürüyor. Örneğin korsan kitap...

"Evet, o bitmez tükenmez bir sorun halinde devam ediyor ki dijital ortama geçtikten sonra daha da yaygınlaşacağı endişesi var. Çünkü, dijital ortamda kontrol etmek daha da zor.

Ancak son yıllarda ben her yerde söylüyor ve teşekkür ediyorum. Özellikle Hüseyin Çapkın'ın İstanbul Emniyet Müdürü olmasından sonra İstanbul'daki korsan üretim sistemine - büyük bir kısmı İstanbul'dadır - çok etkin takipler yapıldı ve milyonlarca kitap yakalandı. Aynı şekilde bunu gören ya da biribiriyle haberleşen Emniyet Müdürlükleri Ankara olsun İzmir olsun - geçenlerde Diyarbakır'dan aradılar baskın yapıyoruz diye - korsan takiplerini son derece hızlı ve etkin yapmaya başladılar.

Ama ne kadar etkin yaparsanız yapın orada bir gelişme kaydedilemiyor, hatta her tedbire karşı korsan yayın yapanlar yeni yöntemler buluyorlardı. Bunlardan en sonuncusu ve en tehlikelisi de legal bir kitap için alınmış bandrollerin korsan kitaplara yapıştırılması. Onunla ilgili de iki önemli tedbir alınıyor: Bunlardan birincisi bandrol satışının yayıncıların meslek birliklerinin  kurduğu bir federasyona verilmesi."

Bu, uzun süredir arzulanan bir şeydi... Gerçekleşti mi?

"Gerçekleşti. Bugünlerde hem yayıncılar meslek birliği hem basın-yayın meslek birliği kongrelerini yapıyorlar. Bunun akabinde de YAYFED (Yayıncılar Federasyonu) kurulacak. Zaten başvurusu yapıldı. O federasyon satacak kitaplara bandrolü. Böylece de korsan yayıncının kim olduğu bilindiği için o gelip ben bilmem ne kitabına bandrol istiyorum diyebilmek için uzun uzun düşünecek?"

Ya ikincisi?

"Emniyet Genel Müdürlüğü’nün yaptığı bir Avrupa Birliği Projesi neticesinde fikri haklar takibiyle ilgili özel şubeler, birlikler kuruldu."

Konunun uzmanı polisler olacak yani...

"Uzman polisler, son iki yıldır var. Şimdi onlar, ellerinde birtakım aletlere bandrolün numarasını giriyorlar ve anında onun hangi kitaba ait olduğu görülüyor."

Harika, bandrollü korsan da çok kolay yapılamayacak hâle geliyor... Son yıllarda okuma oranının düştüğü söyleniyor. Sizde son rakamlar vardır...

"Şimdi orada ilginç bir şey var: Türkiye'de insanlar hiçbir bilgi sahibi olmadan - ki bilgi sahibi olmak da epey güçtür, özellikle devletten bilgi almak - birtakım tahminlerle belli kanılara varıyorlar. Çok yaygın bir şehir efsanesi var: Deniliyor ki işte Japonya'da kişi başına 25 kitap düşüyormuş, Türkiye'de 10 bin bilmem kaçta bir kişiye 1 kitap!

Türkiye'de 10 bin küsur kişiye 1 kitap düşebilmesi için ben merak ettim kaç kitap üretiliyor olması lâzım? Meselâ evvelki yıl sadece Elif Şafak'ın ‘Aşk’ kitabını üretselerdi bunun hepsini bile satamazlardı; çünkü 12 bin kişiye tekabül etmiyor. Halbuki 500 binin üzerinde sattı Elif Şafak.

Bandrol satışlarından ve Milli Eğitim Bakanlığı'nın kontrol ettiği ders kitapları nedeniyle üretilen kitap sayını biliyoruz. Yaptığımız hesaplar sonucunda çok da iç karartıcı bir şey çıkmıyor. Kişi başına 5.6 kitap düşüyor. Geçen yıl kitap üretimi yüzde 15 artmış adet olarak. Başlık üretimi de 32 binden 36 bine çıkmış."

Öğrenciler kitap okuyor

Kitap okunmuyor denmesine rağmen üretim artıyorsa kim alıyor bu kitapları?

"En güzel göstergesi kitap fuarlarında. Temel olarak kitap alanlar öğrenciler. Onların dışında pek kimse kitap almıyor. Türkiye'de üniversiteyi bitirmiş, iş hayatına girmiş insanların büyük bir bölümü kitap almıyor. Öğrenci olmayıp da kitap alan tek kesim kadınlar ve onların muhafazakar olan bölümü. Kadınlar herhalde iş hayatında, kültürel hayattta hak ettikleri yeri almak için okuyorlar, ama erkeklerin neredeyse tamamı, kadınların da büyük bir kısmı kitap okumuyor."

Yani ne varsa gençlerde var!

"30 yaşın altında kitap okunuyor. Türkiye'de birçok eve kitap, gazete girmiyor - gazete tirajları belli 5 milyon - gelecek yeni nesillerin kitap okumayacağı gibi bir düşünce doğurabiliyor bu. Bununla ilgili çalışmalar yapılıyor, ama yine biz kitap fuarlarında görüyoruz ki çocuklar eğer kitapla karşılaşırlarsa ona hemen yakınlaşıyorlar ve okumaya başlıyorlar. Çok zor bir şey değil. Yeter ki biz çocukları mümkün olduğunca çok kitapla karşılaştıralım. Ki zaten çocuklar olmazsa gelecekte kitap alacak, okuyacak insanlar da olmayacak, 25-30 yaş sonrası çok vahim durumda."

Peki yayıncılar ne yapacak o zaman?

"Yayıncıların ne yapacağı konusundaki çalışmalar geçen yıl yaşadığımız tartışmaların temeli. Dijital yayıncılık diye bir şey geliyor. Dijital yayıncılık bilgisayarla doğmuş çocuklara, hayatının 24 saatinde internet kullanan insanlara daha kolay erişmek için bir yol, yöntem. Daha tam net olarak satışlara dünya çapında da başlanmadı. Birtakım söylentiler yürütülüyor işte Amazon'da ciltli kitaptan daha fazla kitap satılmış e-kitap falan diye...

Bizim düşüncemiz gelecekteki 10 yıl içerisinde bu e-kitap işinin hızla gelişeceği yönünde. Bunu da nerden görüyoruz müzikteki gelişmelerden. Müzikte şu anda fiziki dediğimiz yani CD'ye basılan müzik ürününün oranı yüzde 10 bile değil genel üretimin ve cironun içinde. Cironun büyük bir kısmı dijital olarak satılan müzik ürünlerinden. Biz, benzer şeyin kitapta da olacağını düşünüyoruz. Çünkü kitapta bunu yapmak çok daha kolay. Hem üretim kolay müziğe göre, hem de okura ulaşması.

Onun ötesinde tabii şu da olacak, her şehirde kitabevi yok daha önce anlattığım gibi, ilçelerin büyük bir kısmında yok..."

Kaç kitabevi var? Daha doğrusu kaldı?

"4 bin civarında olduğunu tahmin ediyoruz, ama bu kültür kitapları dediğimiz yani roman, araştırma, incelemeleri falan satanların sayısı 4 yüz civarında. Bir de bunların yanında zincir mağazalar var... Onlarla birlikte 5 yüz-6 yüz olsun, ama daha fazla değil. Şimdi dijital yayıncılıkla bir sorun ortadan kalkıyor. İstenilen zamanda istenilen yerde Türkçe kitaba ulaşabilecek. Onun yanında üretim de çok kolaylaşıyor."

Yani Yayıncılar Birliği gelişimi destekliyor?

"Evet, çünkü bu yeni bir üretim yöntemidir bizim için. Yani kitap ortadan kalkmaz, ama kitabın üretilme tarzı değişir. Nasıl ki zamanında el yazması kitaplar varmış, ondan sonra tipo baskı, derken ofset geldi. Şimdi bu da dijital yayıncılık. O anlamda tabii ki destekliyoruz."

Peki yasal sorunlar, telif sorunları nasıl çözülecek?

"Birçok sorun var, örneğin telif haklarında daha sorun çözülemedi dünyada. Türkiye'de daha KDV'si belli değil. e-kitap satışına başlandı, ama Maliye Bakanlığı KDV'sini açıklamadı. Bu yıl içerisinde zannediyorum sorun tamamen çözülmüş olacak. Zaten geçen sene yaptığımız yayıncılık kurultayını tamamen bu konuya ayırmıştık. Yayıncılık Kongresi’nde de bu konu geniş olarak tartışıldı, konuşuldu. Yani yayıncılar büyük oranda buna hazır vaziyette.

Orada da esas sorun korsan yayın. Onu önlemeyle ilgili çalışmalar yapılıyor. Bu konudaki en önemli çalışma da satılacak olan kitapların tek bir merkezde depolanıp oradan dağıtılması. Hak yönetimi, içerik yönetimi gibi birimler var. Hak yönetimi, bir meslek birliği, herhalde yayıncılar birliği meslek kuruluşu çatısı altında olacak, onun çalışması sürüyor."

MÜYAP'ın benzeri...

"Evet, benzer şeyi yayıncılık alanında da yapmaya çalışıyoruz. Hak yönetimi sistemi çalıştığı andan itibaren zaten herkes korsanı takip edebilecek, hem de yazarın, eser sahibinin herhangi bir kuşkusu olmayacak yayıncı beni aldatıyor mu diye."

Ne aşamada?

"Onun elektronik altyapısı, depolama sörvırları falan hazırlanıyor. Çok yakında biteceğini umuyoruz."

Türkiye Yayıncılar Birliği’nin çok önemli bir çalışması...

"Tabii. Bunun neticesinde de e-kitap üretimi son derece hızla artacak. Burada daha satılmadan herhangi bir üretim, çoğaltma yok. Bir okur talip olduğunda üretiliyor kitap. Bu sistemde yazarın gidip ‘benim kitabım kaç tane sattı?’ diye sormasına da gerek yok. İnternet üzerinden şifresiyle girerek o an, o ay, o yıl kaç tane kitabının satıldığını öğrenecek."

Servis sağlayıcılar, örneğin Turkcell, örneğin Ttnet gibi kuruluşların da bu konuda satın alma desteği olacaktır...

"Nasıl abone ol 10 tane şarkıyı ücretsiz al diyorlar, belki burada da diyecekler ki abone ol, her ay 10 tane kitaba sahip ol. Onunla ilgili çalışma yapılıyor."

Şöyle diyebilir miyiz peki, bu sektörlerin de desteği ile önümüzdeki yıllarda kitaplar, CD’ler, DVD’ler ücretsiz olacak...

"İntiba, bedava şeklinde olacak.  Alıcı direkt olarak ödemeyecek, ama diyelim ki abonelik ücretinin içerisinde bunun fiyatı da olacak... Nasıl sigara alındığında 5 liralık bir üründe 4 lira vergi veriliyorsa. Farkında olmadan."

"10 bin civarında kitabevi kapandı"

Devletin yayıncılık yapmaması da uzun yıllardır istenen bir şey, ama bu sorun hâlâ sürüyor...

"Turgut Özal döneminden beri devletin politikası daha evvel faal olduğu bütün alanlardan çekilip yerini özel sektöre bırakmak ve onun çalışmasını desteklemek şeklinde. Yayıncılıkta da - ki Başbakan Tayyip Erdoğan'ın da görüşleri Özal'a benzerdir - bunu söylemelerine rağmen durum böyle gelişmedi. Kültür Bakanlığı kitap basımıını büyük bir oranda azalttı, ama Milli Eğitim Bakanlığı bunun aksine haraket ediyor.

Özellikle ders kitaplarının parasız dağıtılması sonucunda kontrolünü iyice arttırdı. Bugün itibariyle Türkiye'de üretilen tüm kitapların içinde Milli Eğitim Bakanlığı’nın bastığı ya da basılmasını kontrol ettiği kitap oranı yüzde 48."

Çok büyük bir rakam.

"Bütün dünyada yayıncılık sektörü ders kitapları basıp oradan kazanılan paralarla diğer alanlara yapılan yatırımlarla gelişir. Yani eğitim yayıncılığı alanını Milli Eğitim Bakanlığı kontrol ettiği müddetçe yayıncılığın gelişmesini beklememiz pek mümkün değil."

Üstüne bir de kitaplar bedava dağıtılıyor...

"Bu da can yakıcı bir sorun. Bunun sonucunda daha evvel Anadolu'da okulların civarında bulunan kitabevleri malesef kapanmak zorunda kaldı; çünkü ders kitapları okullarda dağıtılıyor. Öğrenciler artık kitapçılara gitme gereksinimi duymuyor. Halbuki öğrenci o kitapçıya gittiği zaman ders kitabının yanında yardımcı ders kitabı ve okuyacağı masal, hikâye kitaplarını da satın alıyordu. Şimdi öğrencinin ayağını kitabevinden kestiler. Bunun neticesinde de yaklaşık 10 bin civarında kitabevi kapandı geçen üç-dört yıl içerisinde...

10 bin?!

"Tabii ki 10 bin civarında... Kapanmayanların büyük kısmı da bünyelerinde bulundurdukları kitap oranını son derece azalttılar ve kırtasiye, bonmarşe gibi dükkânlar halini aldılar. İsimleri kitabevi hâlâ, ama gidip aradığınızda kitap pek bulamıyorsunuz."

900’den fazla Türk eser yabancı dillere çevriliyor

Yayıncılığımız son yıllarda yurtdışında da ivme kazanıyor...

"Özellikle 2008'de Frankfurt Kitap Fuarı’nda konuk ülke olmasından sonra Türkiye ciddi şekilde dışa açılmaya başladı. Ondan evvel gerçekten kapalı bir kutuydu. Türk yayıncılar yurtdışı fuarlara yalnızca telif hakları satın almaya gidiyorlardı... Bizim Türkiye Yayıncılar Birliği olarak Erkan Mumcu bakanken - Frankfurt'a konuk ülke olmamızdan 2-3 yıl önce - sunduğumuz projelerden biri edebiyatımızın dışa açılmasıydı. Kültür Bakanlığı bunu geliştirdi, sahiplendi ve sonucunda da Türk kültürünün, edebiyatının, yazarlarının, yayıncılarının yurtdışına açılması, alıcı konumundan satıcı konumuna gelmesi durumu gelişti.

Frankfurt konuk ülke çalışmaları sırasında 2007'den itibaren - bu da Türkiye'de ilktir - devlet ve sektör temsilcileri bir araya gelerek bir uluslararası fuarlar komitesi oluşturduk. Bu, aynı zamanda Türkiye yayıncılığının dışa açılmasının da yönetildiği bir yer anlamına geliyordu. Frankfurt'taki başarılı çalışmaların da etkisiyle şu anda 900'den fazla eser yabancı dillerde çevriliyor ve zannediyorum 600 civarında da basılmış eser var."

"İstanbul Kitap Fuarı uluslararası oldu"

Türkiye’yi uluslararası fuarlarda da "konuk ülke" olarak görüyoruz.

"Katar'da Türkiye konuk ülkeydi. Yine önümüzdeki yıl Moskova'da konuk ülke olacak. Londra Kitap Fuarı’ndan teklif var, değerlendiriliyor.

Bunun dışında her sene 10 civarında uluslararası kitap fuarına katılıyoruz. Eskiden bu katılımlara Kültür Bakanlığı'nın memurları giderdi. Bugün yayıncıların katıldığı, olanakları kullandığı bir şekilde gelişiyor. Buna bağlı olarak yabancı yayıncılarla projeler geliştiriyoruz. Arap, Fransız, Alman yayıncılarla konuşmalar oldu.

Öte yandan, İstanbul Kitap Fuarı uluslararası hale geldi. Bu sene, 30. yılında resmi olarak da onaylandı. Birkaç gün sonra açıklanacak. Biz, İstanbul Kitap Fuarı'nda da konuk ülke uygulaması başlattık. Geçen yıl İspanya olmuştu, sanıyorum bu yıl sıra İtalya’nın. Böylelikle de yabancı yayıncılar Türkiye'ye gelmeye başladılar. Geçen yıl bunu çok net bir şekilde gördük. Birçok yabacı yayıncı, telif eseri ajansı İstanbul Kitap Fuarı’na geldi. Sayı bu yıl sanıyorum daha da artacak."

 

Bu konularda ilginizi çekebilir