Şehirlerin en büyük üç sorunu: İklim, artan nüfus ve yol güvenliği

WRI Türkiye Sürdürülebilir Şehirler tarafından düzenlenen 5. Yaşanabilir Şehirler Sempozyumu’nda doğru ekonomi politikaları ve özel sektörle doğru işbirlikleri ile yaşanabilir şehirler yaratılabileceğinin altı çizildi.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Didem ERYAR ÜNLÜ

21. yüzyılda dünya nüfusunun büyük bir çoğunluğu kentlerde yaşayacak. Önümüzdeki 20 yıl içerisinde sürdürülebilir kentsel gelişimi yakalamak için küresel standartlar belirlendi. Kabul edilen yeni gündem ile kent aktörlerinden özel sektör temsilcilerine, kentlerimizi nasıl inşa edip yönettiğimizi gözden geçirmemiz gerekiyor.

Kyoto’nun sona ereceği 2020 yılından sonra yeni küresel iklim politikalarını düzenleyecek olan çerçeveyi belirleyen, COP21’in ardından imzalanan Paris Anlaşması ile taraflar, sıcaklık artışının 1.5 santigrat derecede tutulmasını ve mümkünse 2 santigrat dereceyi aşmamasını karara bağladı.

Kentlerimizi inşa etme, yönetme ve içinde yaşama şeklimizde bir farklılık yaratmaksızın iklim değişikliğinin etkilerini azaltmamız mümkün değil. Dolayısıyla, iklim değişikliğiyle mücadelede alınacak önlemler açısından şehirler önemli bir role sahip.

İstanbul da çok büyük bir nüfusa sahip ve iklim değişikliğinin olumsuz sonuçlarından en fazla etkilenen metropollerden biri.

WRI Türkiye Sürdürülebilir Şehirler tarafından düzenlenen 5. Yaşanabilir Şehirler Sempozyumu da işte bu gerçekler ışığında ‘geleceğin şehirleri’ni masaya yatırdı. İklim, kentleşme ve yol güvenliği gibi konularda 2030 yılına kadar net hedefler koyan ve Türkiye’nin de altına imza attığı uluslararası anlaşmalarda yer alan taahhütlerin kentlerde nasıl hayata geçirilebileceği tartışıldı.

Sempozyumda altı çizilen konu, doğru ekonomi politikaları ve özel sektörle doğru işbirlikleri ile yaşanabilir şehirler yaratılabilecek olduğu.

Sürdürülebilir şehirler konusu gündeme geldiğinde; kentlerde yaşayan nüfusun yoğunluğu, iklim değişikliğinde kentlerin rolü ve kaybedilen hayat ya da yaralanmalar sonucu oluşabilecek engeller en önemli üç konu olarak ortaya çıkıyor;

► Kentlerin herkesin her yere ulaşabileceği şekilde tasarlanması çok önemli. Deniz-insan ilişkisinden, toplu taşımaya kadar birçok konunun bu kapsamda değerlendirilmesi gerekiyor. Avrupa Kentsel Şartı, kentteki tüm sosyal olanaklara, yaş, ırk, bedensel ve zihinsel kabiliyetlere bakılmaksızın erişebilme hakkını savunuyor.

► Türkiye de dahil olmak üzere pek çok ülke kentlerin yaşanabilirliğini ve sürdürülebilirliğini artırmak için Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri, COP 21 Paris Antlaşması gibi uluslararası anlaşmalara imza attı. Bu antlaşmalar ülkeler ve kentler için 2030 yılına kadar iklim, kentleşme ve yol güvenliği gibi konularda net hedefler koyuyor. Yeni Kentsel Gündem’in de kabul edilmesinin ardından devletlere, kent yöneticilerine ve sivil toplum kuruluşlarına kentleşme çalışmaları etrafında önemli roller düşüyor.

► Yol güvenliği üzerine yayınlanan Küresel Durum Raporu’na göre, tüm dünya çapındaki nüfus ve motorlu araç sayısının artışına rağmen her ne kadar trafikte can kaybı daha durağan hale gelse de, beklenen olumlu değişim olması gerektiğinden yavaş gerçekleşiyor. Örneğin Delhi’de her gün 700 araş trafiğe katılıyor. 2015 yılı Kasım ayında 100 farklı ülkeden delegeler, Brezilya’da bir araya gelerek 2020 yılına gelinceye kadar trafikte can kaybını yarıya indirmek üzere çözüm önerilerini tartıştı. Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’nde de önemli bir aşama olarak kabul edilen bu hedef için aşırı hız, alkol, emniyet kemeri gibi en çok ölüme yol açan faktörlere yönelik kanun çıkarılması, yaya yolu ve bisiklet yolunu ayırarak kentlerde güvenli altyapı oluşturma stratejileri ön plana çıktı.