İyileştiren mimari tasarım: Biyofili

Biyofilik tasarımın hedefi insanların daha hızlı iyileşebileceği hastaneler; çocukların daha başarılı olacağı okullar; çalışanların daha verimli olacağı ofisler yaratmak

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

İSTANBUL - Biyofili, yaşama ve yaşayan sistemlere karşı duyulan sevgi anlamına geliyor. İlk kez Erich Fromm tarafından kullanılmış olan terim, daha sonra biolog Edward O. Wilson tarafından, “İnsanın doğaya ve doğal çeşitliliğe karşı doğuştanmış gibi gözüken olumlu tutumunu ve doğa sevgisini” tanımlamak için kullanıldı. 

Bu kavram son dönemde mimaride gündeme gelmeye başladı. Biyofilik tasarım, yaşadığımız, çalıştığımız ve eğitim gördüğümüz mekanların yaratıcı tasarımı anlamına geliyor. Modada, doğaya büyük ölçüde ihtiyaç duyarken, şehirlerimizi genellikle çevreye zarar verecek ve bizi doğadan uzaklaştıracak şekilde tasarlıyoruz. Yeşil mimaride yükselen son trend binaların çevre üzerindeki etkisini azaltmaya odaklansa da, bizi yeniden doğaya bağlamak adına çok fazla bir şey yapmıyor. İşte, sürdürülebilirlik puzzle’ında eksik kalan nokta da bu. Yaşamın mimarisi olmayı hedefleyen biyofilik tasarım da, bu eksikliği kapatmayı amaçlıyor. 

Hedef, insanların daha hızlı iyileşebileceği hastaneler; çocukların daha başarılı olacağı okullar; çalışanların daha verimli olacağı ofisler; insanların komşularını daha iyi tanıdığı ve ailelerin daha mutlu yaşadığı toplumlar yaratmak. 

İnsanları doğaya yaklaştırıyor 
Tasarım uzmanları Bill Finnegan ve Stephen Kellert’e göre, çevreye duyarlı iç tasarımlar, insanların çalışırken bile doğa ile ilişkilerini olumlu etkileyebilir. Finnegan ve Kellert imzalı “Biyofilik Tasarım: Yaşamın Mimarisi” isimli belgesel, biyofilik tasarıma sahip olan binalar ve yaşam alanlarının insanları doğaya daha fazla yaklaştırdığını ortaya koyuyor. Finnegan, “Biyofilik tasarım, doğanın bizi nasıl etkilediği ile ilgili. İnsanlarla ilgili. Doğal aydınlatma veya doğa manzaraları gibi biyofilik unsurların kullanıldığı binalar bizi doğaya yakınlaştırır. İnsanlar ofislerin pencerelerine doğru çekim gücü hissediyorlar. Doğal ışığa verdikleri tepki, yapay ışığa verdikleri tepkiden çok daha olumlu. Biyofilik tasarım, doğaya olan yakınlığımızı anlıyor ve doğayla aramızdaki ilişki üzerine odaklanıyor” diyor. Biyofilik tasarımım temel unsurları arasında, doğal havalandırma, doğal aydınlatma, doğal süreç veya ürünlere benzeyen formlar, doğal manzaralar yer alıyor. Bu sayede insanlar iç mekanda olsalar da, kendilerini doğal ortamda hissedebiliyorlar. Washington Ronald Reagan- Havaalanı, Oxford Doğal Tarih Müzesi ve New York’taki Bank of Amerika Kulesi bu mimarinin örneklerinden. Hedef doğadan ders almak, doğal unsurları korumak, zarar görmüş veya kaybolmuş değerleri tamir etmek ve iyileştirmek.

Biyofilik şehir
Biyofilik şehir, sadece biyoçeşitlilik içeren bir şehir değil; aynı zamanda doğadan ders alan, doğal sistemlere uyum sağlayan, doğal form ve görüntüleri içselleştiren, tasarım ve planların doğa ile birlikte gerçekleştiği bir mekan. Doğal unsurları koruyor, doğal unsurları örnek alıyor, şehirleşme sürecinde kaybolmuş veya zarar görmüş değerleri tamir ediyor ve iyileştiriyor

Nasıl yaratırız?
Timoty Beatley, 25 yıldan daha uzun bir süredir sürdürülebilir toplumlar üzerine çalışıyor. Beatley, biyofilik tasarımın binalar düzeyinde kalmaması gerektiğini düşünüyor ve şu soruları soruyor: “Biyofilik şehirleri nasıl yaratırız? Biyofilik şehirleşme koşullarını yaratmak nasıl mümkün olur?” Beatley’e göre şehirlerdeki yeşilleşme çabaları, öncelikle kamu taşımacılığı, yenilenebilir enerji üretimi ve enerji verimli binalar gibi konulara odaklanıyor ve doğayı tamamen bu sürecin dışında bırakıyor. Beatley; “Bu unsurlar şehrin imajını düzeltiyor, ama yeterli değiller. İnsanların doğal dünya ile bağlantı içinde olmaya ihtiyaçları var. Sürdürülebilir kentsel gelecek için doğaya odaklanmak ve doğal yaşam formlarını takdir etmemiz gerekiyor” diyor.