Kur savaşı endişesi yeniden artıyor

Prof. Dr. Serap DURUSOY - Abant İzzet Baysal Üniversitesi İİBF / İktisat Bölümü

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

1929 Krizi sonrasında başta ABD olmak üzere bazı ülkelerin krizin yarattığı ekonomik dengesizlikleri düzeltmek uğruna, başka ülke ekonomilerinin dengelerini bozucu şekilde uyguladıkları korumacı politikalar günümüzde daha çok kurlara müdahale şeklinde gerçekleşmektedir. II. Dünya Savaşı ile 1970 yılına kadar olan Bretton Woods dönemine bakıldığında başlıca para birimlerinin birbirlerine olan değerleri sabitlendiğinden kur savaşlarına bu dönemde rastlanmamıştır. 1997 Asya Krizi sonrasında ise devalüasyonlar ile rekabet gücünü sağlamaya yönelik hamlelerin Japonya tarafından yapıldığı görülmektedir. Ancak 2001 yılında Çin’in yerel para birimi Yuan’ı ABD Doları'na sabitlemesiyle kur savaşı daha da belirginleşmiş ve Çin malları uluslararası mal piyasasında avantajlı hale gelmiştir. Bunun üzerine ABD, Çin’e yerel parasının değerini düzeltmesine ilişkin baskılarını artırmıştır. Fakat Çin’i, kendi çıkarları uğruna düşük tuttuğu yerel parası sebebiyle, ABD ekonomisinde önemli tahribatlar yaratmakla suçlayan FED, mortgage krizi sonrasında aynı tahribatı GOÜ ekonomilerine kendisi uygulamıştır. Yine 2008 krizinin etkisi ile Japon ekonomisinin dengesinin bozulması Bank of Japon ekonomisini durgunluktan çıkarabilmek için, ABD benzeri bir parasal genişleme paketi uygulamıştır. ABD’nin uyguladığı parasal genişlemeye şiddetli tepki veremeyen, Kore ve İsviçre, Venezüella kurlarına müdahale ederek yerel para biriminin değerini devalüe etmiş Brezilya ise ulusal parasının değerinin yükselmesini önlemek için stopaj oranlarını yükseltmiştir.

Öte yandan Y. Zelanda, Avusturalya ve Türkiye’nin de önemli faiz indirimlerine gittiği görülmüştür. Ancak GOÜ’in faizleri düşürerek ekonomilerini kırılganlıktan koruma çabaları sonuç vermemiş ve bu ülkeler sıcak para akımına maruz kalmaktan kurtulamamıştır. Aslında diğer bir açıdan bakıldığında da döviz rezervleri düşük olan Türkiye gibi ülkelerin sıcak paraya ihtiyaçlarının olduğu da bir gerçektir. Ancak bu ülkeler aşırı sıcak para akımına maruz kalarak ekonomisinde kırılganlık yaşamaktadır. Nitekim 22 Mayıs'ta FED tarafından kesin bir şekilde dile getirilen tahvil azaltım sinyallerinin ardından Morgan Stanley’in Ağustos ayı ekonomi raporunda “Kırılgan Beşli” olarak nitelenen ülkelerden biri Türkiye olarak tespit edilmiş benzeri olarak Yellen’in 11 Şubat’ta Temsilciler Meclisi’nde yaptığı ilk resmi konuşmasında yayınlanan raporda ekonomisi en kırılgan ülkenin Türkiye olduğu belirtilmiştir. Sonuç olarak döviz rezervleri ciddi oranda düşük olan Türkiye’nin kur savaşına katılıp mücadelesi zorken Çin, Japonya ve ABD gibi gelişmiş ülkelerin döviz rezervlerinin güçlü olması kur savaşlarında etkin rol almalarına yol açmaktadır. Nitekim Şubat sonundan bu yana Çin Merkez Bankası kura müdahale ederek Yuan’ın dolar karşısında yılbaşından bu yana yüzde 2,8 değer kaybetmesini sağladı ve Yuan dolar karşısında son 7 ayın en düşük seviyesine geriledi. Böylelikle Yuan geçen yılki tüm değer kazancını tersine çevirdi. Çin Halk Bankası yaşanan değer kaybının Yuan’ın değerleneceğini düşünen spekülatörleri elimine etmek için gerekli olduğunu belirtirken Pekin, Yuan’ın gerçek piyasa değerine yaklaştığını iddia ederek ülkenin azalan ticaret fazlasına işaret etmektedir. Ancak ABD ve diğer ülkedeki yetkililer Çin'i bilerek Yuan’ın değerini olması gerektiğinden düşük tutarak ihracatçılarına rekabette avantaj sağlamakla suçlamaktadır. Kuşkusuz Yuan'daki sert değer kaybının Çin için de bazı olası sonuçları vardır ki bunlar;

a- Ülkenin ABD ile olan ticaret gerilimini artırması,
b- Asya'da olası bir kur savaşı için de endişelerin çoğalması,
c- Çin’e gitmekte olan sıcak paranın gevşemesidir.

Sıcak para gevşemesinin asıl riski likidite yönetiminde görülebilir. Döviz girişlerinde ani ve geniş kapsamlı bir gevşeme yaşanması veya sıcak paranın ülke dışına çıkması beklenmedik bir şekilde yerel likiditeyi sıkıştıracaktır. Bu gelişmeler karşısında Merkez Bankası hızlı karar vererek tepki gösterecektir. Yani Merkez Bankası daralmayı dengelemek için ya mevduat munzam karşılığında kesintiye giderek borç verme faiz oranını rahatlatacak ya da açık piyasa işlemleri ile piyasaya likidite enjekte edecektir. Dolayısıyla Yuan’ın üzerindeki kontrolün yakın zamanda ortadan kalkacağını beklemek hatalı olacaktır.