Euro Bölgesinde bankacılık

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Şant MANUKYAN

Herkesin bayramının huzurlu geçtiğini umarak yine huzursuz bir yazıya başlıyorum. Yanılmıyorsam sene başında Euro Bölgesinde çok kritik bir dönemin başladığını ve henüz piyasaların buna yeterince önem vermediğini paylaşmıştım. 2007 ve 2012 banka krizleri sırasında Euro Bölgesi bankaların kurtarılması için vergi verenlerden toplanan kaynakların kullanılmasından haklı olarak rahatsız oldu. Aynı zamanda İngiltere ve ABD gibi tek bir bankacılık otoritesine sahip olmamalarının sorunları ile de boğuştu. Bu nedenle merkezi bir sistem ve riski alan parayı ödesin düsturu ile sene başında kısmen devreye giren bir düzenleme hazırlandı. Bundan böyle zor durumda olan bir bankanın kurtarılması için hiçbir kamu fonu önce kreditörler yükümlülüklerin yüzde 8’ini karşılamadan devreye alınamayacak. Zaten artık milli hükümetler değil Single Resolution Mechanism yani tek bir otorite konu ile muhatap olacak (Fonun 8 yılda 55 milyar euro büyüklüğe ulaşması bekleniyor ki o tarihe kadar kriz çoktan çıkmış olur). Kritik nokta şu: G. Kıbrıs örneğinde olduğu gibi şayet bono ve hisse sahipleri gereken maliyeti karşılayamaz ise 100 bin euro üstü mevduatlardan da kesinti yapılabilecek (en son ama yine de bir realite artık). Yani jargonda Bail-in olarak geçen kavram. Bail-out deyimi bankaların kurtarılması anlamına gelirken şimdi hissedar ve bono sahiplerinden önce kendi başlarının çaresine bakılması isteniyor. Ki kanunda kimlerin Bail-ine gireceği değil hariç tutuldukları yazılıyor. Yani çok geniş bir kavram. Brüksel’in Lüksemburg ve Hollanda gibi milli yasalarını bu yeni düzene göre değiştirmeyen ülkeleri de mahkemeye verdiğini söylersem İngilizlerin neden rahatsız olduğunu da tekrar hatırlamış oluruz.

Friedman’ın çok doğru ifade ettiği gibi “mevduat diğer yatırımlar gibi fırsatlar ve riskler taşıyan bir ürün değildir. Fırsat olmadığı için risk de yoktur ve getirisi bellidir. Bankaların kuruluş amacı da paranın korunmasıdır. Orta sınıfın devletle yaptığı anlaşma ‘biz çalışır tasarruf ederiz sen bu tasarruflara göz kulak olursun’ şeklindedir.” Bugün bu sosyal kontrat iki taraftan saldırı altında. Eksi getirili bonolar veya reel faizsiz mevduatlar ve mevduat garantisinin giderek dar bir kesimi korur hale gelmesi. “150 bin eurosu olan bankanın riskini kendisi analiz etmekten sorumludur “dediğinizde pek çok küçük şirket ve tasarrufçuyu çaresiz halde bırakıyorsunuz. Ve bu durumda Alman bankalarına gitme, dolar veya altın alma gibi alternatifl er sistemin daha da zayıflamasına neden olacak). Yüksek işsizlik, şok dalgaları halinde gelen göçmenler ve finansal “sosyal kontratın” sorgulanır hale gelmesi ile başta Euro Bölgesinde ama aynı zamanda petrol ekonomilerinde, Çin’de de siyasi iklimin de değişmeye başladığına şahit oluyoruz. Böyle bir ortamda Ingiltere’nin AB’den çıkmasını doğru buluyorum. Kısa vadede ciddi bir hırpalanmaya neden olacak olsa da Avrupa Birliği kendisine hızla çeki düzen vermezse çıkışların devamı gelecektir. İtalyan bankacılık sistemine devletin sermaye enjekte etmesine izin verilmemesi durumunda çok daha büyük bir ekonomik ve sosyal krizin tohumları atılmış olacak.