İflas erteleme sürecinde vergi yükümlülükleri ve sorumluluklar

Yılmaz SEZER - Güncel Group Yönetim Kurulu Başkanı

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

İflası istenmiş olan bir tacirin mali durumunun düzelmesi ihtimalinin bulunması halinde, gerekli tedbirleri alarak tacire yeniden üretim yapma ve istihdam yaratma imkânı verebilmek amacını güden ifl as erteleme süreci, İcra İflas Kanununun “Erteleme Tedbirleri” başlıklı 179/a maddesi hükümleri ile düzenlenmiştir. Süreç sırasında, mahkeme tarafından uygun görülen bir iyileştirme projesine göre ticari faaliyete devam edilmektedir. Süreç sonunda başarıya ulaşılabilir, ödemeler yapılabilir ve ticari hayata devam edilebilir veya başarı sağlanamayarak iflas ya da konkordato sürecine de gidilebilir. 

Yasal düzenlemede, mahkemenin verdiği erteleme kararı üzerine borçlu aleyhine 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanuna göre yapılan takipler de dahil olmak üzere hiçbir takibin yapılamayacağı ve evvelce başlamış takiplerin duracağı; bir takip muamelesi ile kesilebilen zamanaşımı ve hak düşüren müddetlerin işlemeyeceği hüküm altına alınmıştır. 

Diğer bir ifadeyle iflasın ertelemesi sürecindeki şirketlere (6183 sayılı Kanun kapsamında olan) vergi ve SSK borçlarından dolayı da takip yapılamamaktadır. Dolayısıyla iflas erteleme sürecinde bulunan tacirler mevcut vergi borçlarını veya iflas erteleme sürecinde oluşan vergi borçlarını ihtiyari olarak ödeyebilmekte, idare ise ifl as ertelemesi nedeniyle haciz yapamamaktadır. 

İflas erteleme süreci içerisinde tacir tüm faaliyetlerini yerine getirmektedir. Yani ifl as erteleme süreci bir tasfiye süreci olmayıp, vergisel hak ve yükümlüklerin tam anlamıyla devam ettiği bir süreç niteliğindedir. İflas ertelemesi almış tacirin, bu süreçten önce yerine getirdiği tüm vergisel yükümlüklerini devam etmesi gerekmektedir. İfl as erteleme sürecinde tek fark ödenmeyen vergi borçları için vergi idaresinin haciz işlemi yapamayacağıdır. 

Kanun hükümleri gereği, iflasın ertelemesine karar veren mahkeme, erteleme kararı ile birlikte kayyım atanmasına karar vererek yönetim organının yetkilerini kayyıma devredebileceği gibi, yönetim organının karar ve işlemlerinin geçerliliğini kayyımın onayına bağlı kılmakla da yetinebilecektir. Ancak uygulamada iflas ertelemesi kararı vermiş olan mahkemenin yönetimi kayyım atayarak veya atamaksızın oluşturduğuna bakmaksızın bu süreçte de kamu borçlarının ödenmesine özel önem verdiği bilinmektedir. Burada bize göre esas olan, söz konusu vergisel ödevleri yerine getirmek için kimin yetkili ve/veya sorumlu olduğudur. Bu durum kanun hükmü gereği iflas ertelemesi veren mahkemenin takdirine bırakılmıştır. Mahkeme almış olduğu kararda yönetimi hiç değiştirmez ise sorumlu devam eden yönetim olacaktır, yönetime kayyım atanması halinde ise sorumlunun kayyım olacağı tartışılmaz. 

Yönetimin mevcudiyetini sürdürmesi, ancak kayyım onayı ile çalışması halinde ise, sorumluğun müştereken hem mevcut yönetime hem de kayyıma ait olacağı değerlendirilmektedir.