İki kardeşin bitmeyen kavgası: Adidas ve Puma

Kent, Adidas ve Puma olarak ikiye bölünür neredeyse. Bavyera eyaletindeki Herzogenaurach, ‘eğik boyunların şehri’ olarak tanımlanır. Zira kent halkı, birbirleriyle sohbete başlamadan önce ilk olarak hangi ayakkabıyı giydiğinize bakar. Tıpkı, “Dost başa, düşman ayağa bakar” atasözündeki gibi…

İki kardeşin bitmeyen kavgası: Adidas ve Puma

KERİM ÜLKER

Yunan edebiyatının en ünlü isimlerinden biri olan Ni­kos Kazancakis’in Kardeş Kavgası kitabını okuyanlar hatır­layacaktır; “İnsanı kardeşi yara­larsa, yara her zaman ağır olur” çözünü. Dünyanın ilk cinayeti; Habil ile Kabil’in kavgasından bu yana sadece aileler değil, devlet­ler de bu sert mücadelenin orta­sında kaldı. Şirketler de…

Türkiye’nin en önemli şirketle­rini parçalayan, sonunu hazırla­yan, iflas uçurumuna getiren işte bu derin ve önlenemeyen kavga­lar oldu. Oysa en yakınımızdı kar­deşlerimiz.

Asya’nın en zengin isimle­ri olan; aynı binada yaşamlarına rağmen deyim yerindeyse kanlı bıçaklı hale gelen Anil ve Mukesh Ambani’nin hikayesi bunlardan günümüzdeki en canlı örneğiydi.

Ama efsaneleşen hangisi der­seniz; Dassler kardeşlerin nefre­te dönen kavgası, tamamen ibret­lik bir öyküdür benim için.

Üretime mutfakta başladılar

Avrupa’da savaş rüzgarlarının henüz esmediği 19’uncu yüzyılın sonlarında dünyaya gelen Dassler kardeşlerin hikayesi, Almanya’nın Bavyera eyaletinde başladı. Al­man İmparatorluğu'nun yükseliş döneminde oldukça mütevazı bir kasaba olan Herzogenaurach’ta yaşayan Christoph Von Wilhelm Dassler bir ayakkabı fabrikasında işçiydi.

Eşi Pauline ise küçük bir çamaşırhane işletiyordu. Üçü er­kek olmak üzere dört çocuklarını dünyaya getiren Pauline ve Chris­toph’un çocuklarından büyük ola­nı Rudolh 1898 yılında, Adolph ise 1900 yılında Adolf dünyaya geldi. Okulu bıraktıktan sonra babası­nın yanında ayakkabı fabrikasında çalışmaya başlayan Rudolph yani ‘Rudi’; bir süre sonra önce porse­len fabrikasında, ardından da deri toptan satış işine girdi. Küçük kar­deşi Adolph yani ‘Adi’ ise okuluy­la meşguldü. Birinci Dünya Sava­şı’nın hemen ardından iki kardeşin askerden gelmesi, iş hayatına daha üretim odaklı bakmasını sağladı.

Annesinin mutfağında 1919 yılın­da kendi ayakkabılarını üretmeye başlayan kardeşler, 1924 yılında soy isimleriyle birlikte üretim ka­rarı aldılar. ‘Gebrüder Dassler Sc­huhfabrik’ (Dassler Kardeşlerin Ayakkabı Fabrikası) adlı tesis ile kuran kardeşlerin karakteri iş ya­pış şeklini ortaya koymaya başla­mıştı. Daha sessiz bir yapıya sahip olan Adolf, ayakkabıları tasarlayıp üretmeyi, daha dışa dönük bir ka­raktere sahip olan Rudolph ise sa­tış ve pazarlamayı üstlendi.

Olimpiyatın yıldızı oldu

Birbirinin neredeyse zıttı olan yapılarını bir güç olarak kullanan Dassler kardeşler, ilk olarak Hol­landa’daki 1928 yılı olimpiyatla­rıyla adlarını duyurmaya başlar. Asıl büyüme ise sempati duyduk­ları Adolf Hitler’in yükselişiyle oldu. 1936 yılında Berlin’de dü­zenlenen Yaz Olimpiyatları’nda Afro-Amerikalı Jesse Owens’ın ayaklarına girmeyi başaran kar­deşler, Owens’ın ayakkabılarla 4 altın madalya kazanmasıyla bir anda yıldızlaşır, bir anda Dassler kardeşleri, uluslararası arenada da tanınır hale getirir.

Bu başarı, siyah ve beyaz kadar birbirlerine benzemeyen, önceden de pek iyi anlaşamayan kardeşler arasında­ki derin ayrılığı tetikler. Ancak yi­ne de birliktelik sürer. Ta ki İkinci Dünya Savaşı’na kadar. O dönem; Alman askerlerine bot üreten bir markaya dönüşen şirketlerini spordan uzaklaştırır.

İhbarla gelen ayrılık

Savaşın sonlarına doğru ise Al­manya’nın müttefik güçler tara­fından bombalanması, kardeş­ler arasında ilk önemli kavganın fitilini yakar. Zaten zor geçinen Dassler kardeşlerin eşleri arasın­da patlak veren tartışmanın ar­dından ipler tamamen kopar. Ru­dolf’un Amerikan askerleri tara­fından yakalanması sürecinde de kardeşi Adolf’ün ihbar ettiği düşünülür. Rudolf, savaş kampı­na giderken, Adolf yarıda bırak­tığı işlerin başına geçer savaşın ertesinde. Atılan köprüler ayrı­lığın da mesajı olur.

1948 yılına gelindiğinde ise Dassler kardeş­ler hem işlerini hem de ilişkile­rini ayırır. Adolf, kendi isminin kısaltması olan ‘Adi’ ve soyadı olan Dassler’deki ‘Das’ bir araya getirir; Adidas’ı kurar. Rudolf ise benzer bir şekilde ‘Ruda’yı yara­tır. Taklit olduğunu düşünerek bu isimden vazgeçer ve ‘Puma’ mar­kasını oluşturur. Kardeşlerin ve şirketlerinin bölünmesi, doğup büyüdükleri kentin de bölünme­sine neden olur. Çünkü her iki kardeş, fabrikalarını Aurach neh­rinin kenarına kurar.

Ayrı restoranlar, yasak evlilikler

Rekabet, ilk dönemler kentin ekonomisinin bel kemiğini oluş­turur adeta. Kardeşler arasındaki amansız kavga, ciddileştikçe ön­ce çalışanlara ardından da kente yayılır. Kent Adidas ve Puma ola­rak ikiye bölünür neredeyse. Pu­ma’da çalışanlar Adidas çalışan­larının gittiği marketten alışveriş yapmaz, iki fabrikada çalışanlar arasında evlilik dahi yasaklanır. Herzogenaurach, "Die stadt der gebogenen halse" yani ‘eğik bo­yunların şehri’ olarak tanımla­nır. Zira kent halkı, birbirleriyle sohbete başlamadan önce ilk ola­rak hangi ayakkabıyı giydiğinize bakar. Tıpkı, “Dost başa, düşman ayağa bakar” atasözündeki gibi…

Rudi 1974’te, Adi ise 1978 yılın­da hayatını kaybeder. Neredey­se 30 yıl birbirleriyle konuşmaz­lar ve son nefeslerini de bu şekil­de verirler. Hatta ölümden sonra bile devam eder bu ayrılık. Aynı mezarlıkta ama uzak mesafeler­de… Bu kavga öyle ki filmlere bile konu olur.

2009 yılında bu düşmanlığı iki fabrikanın çalışanları sona erdir­meye karar verir. Yeşil sahalarda düzenlenen bir dostluk maçıyla, 60 yıllık kavga sona erer.

Yunan yazar Nikos Kazanca­kis, Kardeş Kavgası adlı kitabın­da yıkılan köprünün tekrar ta­mirinin zor olduğunu, kaybolan yolun tekrar ortaya çıkmasının imkansızlığından bahseder “Ha­va biraz daha yumuşadı ama yü­reklerimiz eskisinden de katı” sözleriyle. Dassler kardeşler ara­sında da arada yumuşama girişi­mi olsa da o katılığı yok etmeye kimsenin gücü yetmemiştir.

İki kardeşin bitmeyen kavgası: Adidas ve Puma - Resim : 1

Kaynak: DÜNYA - İSTANBUL