Türkiye enerji sisteminde arz güvenliği esneklik ve piyasa tasarımı
Enerji dönüşümü yalnızca yeni kapasite eklemekle başarılabilecek bir süreç değil. Bir enerji sistemi, ancak esneklikle işletilebildiği, hızlı uyum sağladığı ölçüde ayakta kalabiliyor ve beklenmedik durumlara karşı dayanıklılık kazanıyor. Türkiye’nin enerji dönüşümünde de sürdürülebilir, rekabetçi ve dayanıklı bir mimarinin temelini oluşturacak.
İHSAN ERBİL BAYÇÖL (Enerjisa Üretim CEO’su)
Enerji sektöründe bugün süren tartışmaların merkezinde aslında son derece yalın bir gerçek yatıyor: Sadece kurulu gücü artırmak ya da şebekeye yeni hatlar eklemek artık yeterli değil. Bir enerji sistemi, ancak esneklikle işletilebildiği ölçüde ayakta kalabiliyor ve beklenmedik durumlara karşı dayanıklılık kazanıyor.
Nitekim nisanda İspanya’da yaşanan kriz sonrası yayımlanan ilk raporlar da bunu açıkça ortaya koydu. Ülkede bir blackout riskini bertaraf eden unsur, kurulu gücün büyüklüğü veya şebeke altyapısının kapsamının ötesinde sistemin esneklik kapasitesiydi. Bugün Kıta Avrupası’nın enerji politikalarının yeni odağı da bu nedenle net: Sistemi tüm bileşenleriyle daha çeşitlendirilmiş, daha esnek, daha dijital ve kaynak kullanımını —finans dahil— çok daha akıllı şekilde yöneten bir yapıya dönüştürmek.
Türkiye’de trafik sıkışıp yollar kilitlenmeye yaklaştığında ilk refleksimiz genellikle aynıdır: “Keşke bir şerit daha olsa, yeni bir yol yapılsa…” Oysa gerçek çözüm çoğu zaman yeni asfalt dökmekten geçmez. Asıl farkı yaratan, trafiği akıllı şekilde yöneten sistemlerdir.
Bugün kullandığımız ve anlık yoğunluğu gösteren navigasyon uygulamalarını bir düşünün. Eğer bu dijital çözümler olmasa, trafiğin nasıl hızla kontrolden çıkabileceğini hayal etmek bile zor. Çünkü bugün şehirlerin akışını güçlendiren unsurlar, yolların genişliğinin ötesine geçen, verinin, teknolojinin ve yönetim kabiliyetinin akıllıca kullanılmasını mümkün kılan çözümlerden oluşuyor.
Bu noktada Almanya’da adı giderek daha fazla anılan bir isim öne çıkıyor: Ekonomi ve Enerji Bakanı Katherina Reiche. Reiche, kariyerinin ilk bölümünde siyasette edindiği deneyimin ardından 2016–2024 yılları arasında E.ON ve RWE/Innogy bünyesinde dağıtım ve network yönetimini doğrudan yönetti; yani enerji sisteminin tam kalbinde, gerçek operasyonların mutfağında yetişti. 2024’ten bu yana ise Almanya’nın enerji dönüşüm mimarisini şekillendiren ekibin stratejik isimlerinden biri.
Reiche son dönemde eleştirilerin odağında. Bunun temel nedeni ise enerji sisteminin fiziksel gerçeklerini popülist beklentilere feda etmeyi kesin biçimde reddetmesi. Çatı güneş teşviklerinde akılcı sınırlar getirilmesinden, bölgesel fiyatlama ve sistem kullanım ücretlerinin yeniden tasarlanmasına, feed-in tariff mekanizmalarının sabit alım garantilerinden rekabetçi ihale modellerine evrilmesine kadar pek çok önerisi kısa vadede kolay kabul görmese de, enerji uzmanlarına göre uzun vadede kaçınılmaz ve sistem bütünlüğü için gerekli adımlar.
Reiche’nin yaklaşımı, enerji dönüşümünün destek mekanizmalarının yanında işletme gerçekleri, şebeke esnekliği ve piyasa tasarımının bütüncül uyumuyla başarılabileceğini hatırlatan önemli bir hatırlatma niteliği taşıyor.
Bugün Almanya’nın yaşadığı sıkışma, aslında Türkiye’nin de yakından bildiği bir tablo. Onlarda olduğu gibi bizde de tüketimin iki katına kadar lisanssız güneş kurulumuna izin verilmesi, sanayicileri kısa sürede hızlı ve kontrolsüz bir yatırım yarışına sürükledi. Öğle saatlerinde piyasa fiyatlarının neredeyse sıfıra düşmesi, sistem dengesini zayıflatan bir tablo ortaya çıkardı. Dahası, bu santraller için yalnızca mahsuplaşma kuralında yapılacak küçük bir değişiklik, mevcut yatırım modelinin finansal temelini bir gecede ortadan kaldırabilecek güçte.
Tam da bu nedenle, Almanya’da Katherina Reiche’nin altını çizdiği nokta Türkiye için son derece tanıdık: “Destekler sistemi bozmayacak şekilde, doğru yerde, doğru maliyet sinyalleriyle, doğru zamanda devrede olmalı.”
Bu yaklaşım, enerji dönüşümünün doğru teşvik tasarımı, doğru yönlendirme ve sistem bütünlüğünü koruyan akıllı politikalar sayesinde geleceğini açık biçimde gösteriyor.
Enerji dönüşümü yalnızca yeni kapasite eklemekle başarılabilecek bir süreç değil. Önümüzde duran gerçekler ve beklentilerimizi bütüncül bir çerçevede şöyle özetleyebiliriz:
1-Türkiye’nin elektrik talebi istikrarlı biçimde artıyor. Bu artışın ana sürükleyicisi hane halkı ile ticarethane ve KOBİ tüketimi. Sanayinin yeniden ivme kazanması halinde arz tarafında baskı oluşması olası.
2-Kendi iç talebimizin yanında, bölgenin enerji tedarikçisi olma hedefimizi de hesaba katmalıyız. Bu nedenle arz planlamalarının, iç tüketimin üzerinde bir vizyonla kurgulanması kaçınılmaz.
3-Kuraklık her yıl daha sert bir şekilde etkisini artırıyor. Hidroelektrik kapasitemizi kimi zaman fiyatları dengelemek, kimi zaman da esneklik sağlamak için kullanıyoruz ancak mevcut yaklaşımın yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor. Özellikle sınır aşan nehirlerde kuraklığın yönetimi çok boyutlu bir politika tasarımı gerektiriyor.
4-Doğal gaz santralleri ekonomik açıdan zorlayıcı bir eşikte. Rüzgâr ve güneşin hızla artan payı karşısında şebeke güvenliği için bu santrallerin sistemde nasıl sürdürülebilir biçimde tutulacağı kritik bir soru.
5-Yenilenebilir enerji ekipmanlarında güçlü bir üretim kapasitesine sahibiz. Orta–uzun vadede Türkiye’nin rolünün ne olacağı netleşmeli: Avrupa için bir tedarik üssü mü olacağız, yoksa rekabeti Çin’e mi bırakacağız?
6-Enerji depolama teknolojileri hızla yaygınlaşırken, sistemin esnekliği için yeni bir temel unsur haline geliyor. Batarya projelerinin şebekeye entegrasyonu, piyasa mekanizmalarındaki konumu ve finansman modelleri için net bir yol haritası gerekiyor.
7-Dağıtım şebekelerinde modernizasyon ihtiyacı büyüyor. Artan dağıtık üretim, elektrikli araçlar, ısı pompaları ve talep yönetimi uygulamaları, mevcut şebeke işletme modellerinin ötesinde dijital ve öngörülü bir kapasite yönetimini zorunlu kılıyor.
8-Piyasa tasarımı, dönüşümün hızına yetişmek zorunda. Kapasite mekanizmaları, esneklik piyasaları ve tüketici tarafı katılımını güçlendiren modeller; rekabeti ve yatırım iştahını doğru yönlendirecek şekilde yeniden kurgulanmalı.
Yukarıdaki tüm başlıklar ana hususlardan bazılarını oluşturuyor. Her biri çok farklı çalışmalar, teknik hazırlıklar ve politika tasarımları gerektiriyor. Ancak hepsinin buluştuğu ortak bir payda var: Esnek (flexible), dijital, hızlı uyum sağlayabilen ve değişimi yönetme kapasitesi yüksek bir enerji sistemi.
Bu çerçeve, Türkiye’nin enerji dönüşümünde sürdürülebilir, rekabetçi ve dayanıklı bir mimarinin temelini oluşturacak.