Yapay zekâ çağında liderliğin yeni kodu: Bilinmeyenle yönetmek
Dünya 2026’ya pek çok belirsizlikle giriyor. Ekonomik dalgalanmalar, iklim krizi, jeopolitik kırılganlıklar küresel sistemi zorlarken yapay zekâ iş dünyasının hem en büyük fırsatı hem de en büyük bilinmeyeni haline geliyor.
ERGİ ŞENER (YZTD YK Üyesi & Fingate.io Co-CEO)
Artık yapay zekâ (AI), yalnızca verimlilik ve hız sağlayan bir teknoloji değil; liderlik davranışlarını, karar alma mekanizmalarını ve organizasyon kültürünü yeniden şekillendiren stratejik bir güç.
Bu makale, AI çağında liderliğin nasıl yeniden tanımlandığını, belirsizliği yönetilebilir bir avantaja dönüştüren stratejik ilkeleri ve 2026’ya güçlü bir başlangıç yapmak için liderler için gereken dönüşümü ele alıyor.
AI’in getirdiği karar belirsizliği
Yapay zekânın iş süreçlerine entegrasyonu, liderlerin karşısına yeni bir belirsizlik türü çıkarıyor. AI çoğu zaman bir “kara kutu” gibi davranıyor; bu şeffaflık eksikliği yöneticiler ve çalışanlar için güvensizlik yaratıyor. Gartner’a göre Agentic AI projelerinin yüzde 40’ından fazlası 2027 sonuna kadar iptal edilebilir. Bu durum, AI yatırımlarının kısa vadede “hayal kırıklığı çukuruna” girebileceğini işaret ediyor.
Öte yandan AI, karar süreçlerini benzeri görülmemiş bir şekilde hızlandırıyor. Ancak hız güven getirmiyor. Liderler için kritik soru şu: AI’a nerede güveneceğiz, nerede insan sezgisi devreye girecek?
Belirsizlik yalnızca teknolojik değil, duygusal da. Çalışanlarda yaygınlaşan FOBO (fear of becoming obsolete), yani "işlevsiz kalma korkusu", artık sadece otomasyon kaygısıyla sınırlı değil, birçok yönetici bile rolünün AI tarafından gölgelenebileceğini düşünüyor.
Bu nedenle liderlerin görevi, AI ile insan katkısı arasında sağlıklı bir denge kurmak. Araştırmalar, başarılı şirketlerin “ortak zekâ” yaklaşımını benimsediğini gösteriyor: Makine içgörüsü ile insan muhakemesi birlikte çalıştığında değer yaratımı hızlanıyor. Liderler, AI’ı tek başına karar alıcı değil, destekleyici olarak konumlandırarak, çalışanlara güven inşa etmeli.
Geleceğe yönelik tek bir senaryoya bel bağlamak artık oldukça tehlikeli. Son yıllarda şirketlerin yüzde 91’i birden fazla büyük kriz yaşadı. Bu bağlamda liderlik, geleceği tahmin etmekten çok muhtemel olasılıklar için hazırlıklı olma becerisine dönüşüyor.
Yüksek performanslı şirketler, stratejilerini dinamik sistemlere dönüştürüyor. Farklı senaryoları önceden çalışmak; kritik riskleri belirlemek, her senaryo için müdahale planı oluşturmak liderleri proaktif kılıyor. Bu sistematik, tedarik zinciri şoklarından teknolojik sıçramalara ya da ekonomik dalgalanmalara kadar değişimi soğukkanlılıkla yönetmek için güçlü bir araç. Bu yaklaşım tek seferlik bir planlama değil; sürekli güncellenen bir liderlik disiplini. Çoklu senaryolara hazırlanan liderler, belirsizliği yönetilebilir bir gerçekliğe dönüştürür ve rekabet avantajını elinde tutar.
Türkiye’de temel sorun: Yetkinlik açığı
Türkiye’deki şirketler için belirsizliğin en önemli kaynaklarından biri, hızla değişen teknoloji ortamına ne kadar hazırlıklı olduklarıyla doğrudan ilişkili. Özellikle AI dönüşümü, belirsizliği azaltabilecek stratejik bir kapasite sunarken, bu kapasiteye erişimdeki farklılıklar şirketler arasında bir ayrışma yaratıyor. TÜİK’in 2025 yapay zekâ istatistikleri, işletmelerin yalnızca yüzde 7,5’inin AI kullandığını, büyük ölçekli firmalarda bu oranın yüzde 24’e çıktığını gösteriyor.
AI kullanmayan şirketlerin yüzde 74’ünün temel engel olarak yetkinlik eksikliğini göstermesi, Türkiye’de riskin ve belirsizlik karşısındaki kırılganlığın teknolojiden değil, insan sermayesi ve organizasyonel kapasiteden kaynaklandığını ortaya koyuyor.
Bu nedenle sektör liderlerinin dönüşüm dinamiklerini doğru okuyarak yetkinlik geliştirme ve organizasyonel kapasiteyi güçlendirme konusunda adımlar atması kritik önem taşıyor.
Yeni metrikler: Öğrenme hızı ve çeviklik
Belirsizlik çağında liderliğin asıl sınavı değişime uyum hızı. Harvard Business Review, hızlı öğrenme ve beceri yenilemeyi yeni dönemin en kritik rekabet avantajı olarak tanımlıyor. Dünya Ekonomik Forumu’nun öngörüsüne göre 2027’ye kadar çalışanlarda ihtiyaç duyulan becerilerin yüzde 44’ü tamamen değişmiş olacak. Bu da bugün geçerli olan yetkinliklerin çok kısa sürede eskiyebileceğini gösteriyor.
Korn Ferry’nin 2025 araştırması da aynı noktaya işaret ediyor: Liderlikte geliştirilmesi gereken en kritik özellik “çeviklik”. Ancak küresel iş gücünün yalnızca yüzde 15’i yüksek çeviklik seviyesine sahip. Bu durum büyük bir açık yaratsa da aynı zamanda önemli bir fırsat sunuyor çünkü çevik liderlere sahip şirketler, rakiplerine kıyasla yüzde 25’e varan daha yüksek kâr marjı elde ediyor. Öğrenme çevikliği yüksek yöneticiler, krizlerden hızla ders çıkarabilen ve organizasyon içinde dönüşümü tetikleyen katalizörlere dönüşüyor. Bu nedenle liderlerin kendilerine sorması gereken şu sorular giderek daha hayati hale geliyor: “Öğrenme şirket kültürümüzün doğal bir parçası mı? Yeni teknolojileri ne kadar hızlı benimsiyoruz? Hatalardan gerçekten öğreniyor muyuz?”
Bu noktada psikolojik güven ortamı kritik rol oynuyor. Hataların cezalandırılmak yerine öğrenme fırsatı olarak görülmesi, organizasyonların değişim hızını belirgin şekilde artırıyor. OpenAI gibi kuruluşlar, sürekli öğrenme döngülerini iş yapış biçimlerinin merkezine yerleştirerek bu yaklaşımın ne kadar etkili olabileceğini gösteriyor.
Belirsizlikte liderlik manifestosu
2026 ve sonrası için etkili liderlik şu ilkeleri gerektiriyor:
● Belirsizliği kucaklamak — değişimi yönetilecek bir gerçeklik olarak görün.
● Çoklu geleceklere hazırlanmak — tek senaryoya bağlı kalmayın.
● İnsan–AI dengesini kurmak — AI’ı ortak olarak konumlayın.
● Öğrenme hızını artırmak— sürekli yenilenmeyi kültüre dönüştürün.
● Çevik olmak — belirsizliği fırsata çevirmeyi hedefleyin.
Bilinmezlikle yönetmek bir hedef değil, bitmeyen bir yolculuktur. Yeni dönemin mottosu açık: Hızlı öğrenen lider, bilinmezliği avantaja dönüştürür.