Bir kahve de kendine yap!

Menekşe Polatcan Serbest, bu ay Engin Baran'ın Gel Kal Bağlan ve Cenk Kahvecioğlu'nun Şimdi Değil Sonra isimli kitaplarını okurlarına tanıtıyor.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

İŞ’TE KİTAP / MENEKŞE POLATCAN SERBEST

Genel Müdür bir şirkete yeni atanır. Kısa sürede iyi niyetiyle, insanlığıyla ve adaletiyle herkes tarafından sevilir. Sabahları herkes gülümseyerek işe gelir, anketlerde herkes işyeri için olumlu yanıtlar verir; biri hariç: çaycı! Genel Müdürün çaycısı, iri yarı, az konuşan, orta yaşlı, palabıyıklı biridir ve her gün sabah ve öğle yemeğinden sonra Genel Müdürün orta kahvesini getirir.

Müdür çaycıyla her seferinde sohbet etmeye çalışır, ancak çaycı tek kelimelik kısa yanıtlar verir ve hiç gülümsemez. Tam Müdür çaycısını böyle kabul etmeye karar vermişken, bir arkadaşı sohbet esnasında ona, “bir insanı anlamak için onun yerine geçmen şarttır, sen de çaycının yerine geç” der.

Genel Müdür çaycıyı çağırır ve, “beni çok iyi dinle. Şu andan itibaren çaycı benim” der ve çay tepsisini elinden alır. Şaşkınlık yaşayan çaycı önce olmaz dese de, ısrarlara dayanamayarak kabul eder; makam koltuğuna oturur. Genel Müdür sorar, “Söyle hadi. Benden ne istersin?” Çaycı çekinerek, “bana bir orta kahve yap” der. Genel Müdür kapıya doğru yürürken, “bir dakika....” diye seslenir çaycı ve utangaç bir gülümsemeyle ekler, “bir kahve de kendine yap. Beraber içelim.”

Çalışanların şirketlerini sevmeleri, verimli çalışmaları ve sadık olmaları tüm yöneticilerin hayali. Ancak sadece az sayıda şirkette bunun başarıldığını görüyoruz. Engin Baran, PERYÖNKonferansı’ndalansmanınıyaptığı kitabında, şirketlerin bir süredir yoğun şekilde kafa yorduğu “işveren markası” konusuna odaklanmış ve Yapı Kredi Bankası, Eczacıbaşı Baxter, Arçelik, Avea, Ford ve General Electric’in bu konudaki başarılı çalışmalarına vak’a olarak yer vermiş. Gel Kal Bağlan ile Baran, akademik çalışmalardan yaptığı isabetli alıntılarla keyifli hikâyeleri başarılı şekilde dengelemiş ve okuyucuya hem işveren olarak marka olmak hem de insan yönetimiyle ilgili iham verici bir bakış açısı sunabilmiş.

Günümüzün popüler konusu “müşteri deneyimi”ne çalışanı da içine katan bir yaklaşımla bakılması gerektiğini savunan Baran’a göre, şirketlerde müşteri deneyimi yaratılmak istenirken çalışan deneyimi tamamen göz ardı edilebiliyor. Örneğin müşterilerine harika bir dünya vaat eden bir şirketin, kapalı kapılar arkasında çalışanlarına bırakın lüks tüketimi, insani standartları bile sağlamakta isteksiz davrandıklarına tanık olunabiliyor. Bir kazak için asgari ücretin yetmediği mağazalarda, personelin küçük, karanlık odalarda yere oturup dinlendiğini görüyoruz. Müşterilerine hızlı olduğunu her fırsatta vurgulayan bir şirketin, işe yeni başlayan çalışanlarına aylarca masa sandalye veremediğini; boy boy reklamlarla ne denli büyük olduğunu duyuranbirşirketiniseçalışanlarsözkonusuolduğunda ne denli küçük hesaplara girdiğini gözlemliyoruz. Sonuçta da, eğer çalışan deneyimi şirket için bir araçsa, şirket de çalışan için bir araç olmaktan öteye gidemiyor. Çalışan deneyimini önce çalışan, sonra müşteri için iyileştirmek gerekiyor. Peki nasıl?

Bu durumun önüne geçilebilmesi için dikkat edilmesi gereken iki nokta var: Birincisi, çalışanlara sunulan vaatle müşterilere sunulan vaadin tutarlı olması. İkincisi de, İşveren Markası adına yapılan çalışmaların (yani onların beklentilerini anlayarak işe alımdan ayrılmaya kadar uyumlu süreçler yaratılması) müşterilere sunulan ile paralel ilerlemesi. Bu konuda en iddialı ve direkt mesajı veren kurumlardan biri Hyatt Otel. Onların çalışanlarına verdikleri mesaj çok net:

“Biz çalışanlarımıza, müşterilerimize davrandığımız gibi davranırız.”

Gel Kal Bağlan, Engin Baran, Optimist Kitap, 176 s.

Erteleme sorununuzu çözmeyi ertelemeyin!

Bir derenin kenarında oturduğunuzu hayal edin. Hızlı akan kuvvetli bu dereye bakarken içine düşmüş birini görüyorsunuz ve atlayıp kurtarıyorsunuz. Tam oh derken, bir başkasının da derede boğulmak üzere olduğunu fark edip tekrar atlıyorsunuz. Bu devam ediyor, tam birini çıkarıyorsunuz ki biri daha beliriyor. Neler olduğunu anlamaya çalışıp ileri doğru baktığınızda yukarı taraftaki köprünün ortasındaki deliği fark ediyorsunuz. Anlıyorsunuz ki herkes o delikten aşağıya düşüyor. Hemen karar veriyor ve deliği kapatıyorsunuz. Böylece kimse düşmüyor ve siz de kurtarmak zorunda kalmıyorsunuz.

Erteleme alışkanlığına son vermek de aynen insanların düştüğü deliği kapatmak gibidir. Cenk Kahvecioğlu, Sonra Değil Şimdi kitabında, bir eğitmen ve terapist olarak kazandığı deneyimi okurlara aktarıyor ve hemen hayata geçirebileceğiniz yöntemler sunuyor. İşte bu yöntemlerden biri:

Ertelemeyi yaratan düşünce kalıplarından kurtulmanın bir yolu, öncelikle “anda olabilmek” yani bilinçli farkındalıktır. Dikkatimizi bilerek, isteyerek şimdiki ana yöneltmeye ve yaşananları yargılamadan, oldukları gibi kabul edilmesine dayanan durum olan bilinçli farkındalık ile düşüncelerimizi daha sağlıklı kontrol edebiliriz. Kahvecioğlu’na göre, bu odaklanma, moralimizin bozulmasına ve bizi hasta eden düşüncelere karşı bir panzehirdir.

Bu panzehiri günlük hayatımıza enjekte etmek için her gün kısa bir süre ayırmak ve kendimizle baş başa kalarak bazı egzersizler yapmak yeterlidir. İşte o basit egzersizlerden biri:

1. Öncelikle bir “fındık tanesi”ni elinize alın ve bunu avucunuzun içinde tutun. Fındık tanesine odaklanın, ilk defa bir fındık tanesi gördüğünüzü düşünün.

2. Fındıktanesiniiyicegörün: Özenlevetüm dikkatinizi vererek her tarafını keşfedin; parlaklığı, kıvrımları....

3. Fındık tanesini parmaklarınız arasında dolaştırın, dokusunu inceleyin. Gözlerinizi kapatıp deneyimleyin.

4. Fındık tanesini burnunuza tutun, her nefes alışınızda kokusunu içinize çekin ve vücudunuzda nasıl bir etkisi var bu kokunun, hissetmeye çalışın.

5. Şimdi de fındık tanesini ağzınıza götürün ama çiğnemeyin. Birkaç dakika ağzınızıniçindeonututmanınnasılbirhisolduğunu düşünün.

6. Fındık tanesini çiğnemeye hazırlanın. Onu hangi düşünüzle nasıl yiyeceğinize kararverin. Farkındaolarakonuçiğneyinveçiğneyin... Taa ki tanecikleri un ufak olana kadar. Yutmadan önce ağzınızın içindeki tadı keşfedin.

7. An be an hissederek yutun ve yemek borunuzdan geçişini hissedin. Her gün ve farklı deneyimler için bu çalışmayı yaptığınızda (Bilinçli farkındalıkla ilgili daha fazla egzersiz için: Şimdi, Buradayım, Destek Yayınları eserini de öneririm), size şimdi önemsiz görünen detayların anlam kazanacağını ve size ilham vereceğini göreceksiniz. Eğer bir değişim istiyorsak, hayatımızınbirkısmındanmemnundeğilsek, ozaman bakmamızgerekenyerdışfaktörlerdeğil, zihnimiz olmalı. Kendi hayatımızı keşfetmek ve gelişmek için tek yol, önce zihnimizi keşfetmek. Yeter ki meraklı ve cesur olalım...

Şimdi Değil Sonra, Cenk Kahvecioğlu, Ceres Yayınları, 108 s.