'Efendi' insanların karanlık dünyaları

Yazarlık yaşamının 40. yılındaki Pınar Kür, yeni romanı Sadık Bey'de kaybeden insanların hicranlı öyküsünü anlatıyor.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Sadık Bey, 10 yıl aradan sonra Pınar Kür'ün geçtiğimiz günlerde yayınlanan yeni romanı. Yazarlık yaşamında 40 yılı geride bırakan usta kalem, yeni kitabıyla okurlarına sadece bir roman değil, her gün çeşitli benzerleriyle karşılaştıkları orta halli, orta sınıflı ve orta yaşlı efendi insanların karanlık dünyalarını da sunmayı amaçlıyor.

Özetle şunları anlatıyor Pınar Kür:

Sadık Bey, ellili yaşların sonlarında, büyük bir şirketin küçük hissedarı, boşanmış, bir kız çocuk ve bir torun sahibi...

Ertelediklerinin yerine koyduklarıyla yaşıyor ve özellikle anılması gereken bir sorunu da yok. Enikonu yolunda bir yaşam.

Ama Sadık Bey bir gün, değişirken farkına bile varmadığı şeyleri kurcalamaya kalkıyor...

Bir de kitaptan tadımlık bir paragraf okuyalım:

"Merdivenleri ağır ağır çıkıyordu. Ve şiiri kendi kendine mırıldanıyordu: Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden... Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak... OLMAYACAK... Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak. Başını kaldırıp yukarı baktı. Yaşadığı apartmanın dar merdivenlerinin tepesinde sema falan yoktu – ya da işte görünmüyordu. Şiirin gerisini hatırlayamadı. Epey uzun sürdü beşinci kata varması. Daireyi gençliğinde alıyorsun, merdiven, yokuş gibi şeyleri tehditkâr bulmadığın yıllarda... Sonra günü geldiğinde... soluk soluğa kalıyorsun."

Yıllar sonra kitaplarıyla Can Yayınları'na geri dönen Pınar Kür yazarları anlatırken diyor ki:

"Aslında yazarın nihai amacı insanları mutlu kılmak değildir. Yazarlar iyi insanlar değillerdir, iyi olmak isteseler doktor, hemşire, yuva öğretmeni olur insanlara yararlı işler yaparlardı. Birisi, 'Okudum kitabını, ağladım, perişan oldum,' derse ben memnun olurum. O akılda kalır. Mutluluğun romanını yazmış olan kim var? Çünkü hikâye yoktur mutlulukta. Zaten mutlu olduğun anda roman yazmak da aklına gelmez, okumak da. Herkesin çok mutlu olduğu bir romanı niye okuyasın ki. Sinirden ölürsün..."

İlk romanı Yarın Yarın'ın 1976 yılında yayımlanmasının ardından edebiyat dünyasının yıldız isimlerinden biri olarak anılmaya başlamıştı Pınar Kür. Yukarıdaki satırların yer aldığı, yaşamının önemli köşetaşlarını ve edebiyat başta olmak üzere sanata dair fikirlerini paylaştığı Aşkın Sonu Cinayettir ilk olarak yazarlık kariyerinin 30. yılında yayınlanmıştı. 10 yıl sonra Can Yayınları'na dönüşüyle birlikte yeniden okurla buluşan kitap, yazarın dünyasının yakından tanımak ve onu anlamak için de bir fırsat.

Mine Söğüt'ün Pınar Kür ile yaptığı uzun sohbetin kitabı Aşkın Sonu Cinayettir, bir kadın yazarın dünyasına bir başka kadın yazarın rehberliğinde yapılan bir ziyaret. Şöyle diyor Söğüt bu kitap için:

"Pınar Kür kendi hayatını, dünyasını ve tecrübelerini hayal gücüyle harmanlayıp yazdıklarına ustaca aktarabilen bir yazar. Ve bir yazarın sahip olabileceği şahane bir zenginliğe sahip: Sanki çok kişilikli gibi. Bitmeyen Aşk'ın, Küçük Oyuncu'nun ve Yarın Yarın'ın başka, Bir Cinayet Romanı ile Sonuncu Sonbahar'ın bambaşka, hikâyelerin ve Asılacak Kadın'ın yazarı olarak da daha başka bir Pınar Kür var bence! Bunlar bir okur ve yazar olarak görebildiklerim. Sanırım yazarımızın renkli dünyasında anne, sevgili ve arkadaş olarak daha başka Pınar Kür'ler de var... Bu zengin kişiliği, yazarlığa verdiği önemle birleşince, kendini her kitabında biraz daha aşmaya, farklı bir şeyler üretmeye, daha önce söylenmemiş şeyler söylemeye adamış ve otuz yıllık yazarlık hayatında, önündeki farklı yükseklikteki basamakları kâh küskünlükle kâh neşeyle, ama asla kişiliğinden ve beklentilerinden ödün vermeden tırmanmış. Bu zorlu tırmanışta ona zaman zaman gözüpeklik, zaman zaman da yılgınlık eşlik etmiş."

Pınar Kür'e aşkı soruyor Mine Söğüt:

"Aşkın o zamanki tanımı neydi sizin için?"

"İnsan gençken aşkın tanımını yapmayı düşünmüyor ki, yaşıyor sadece ve biraz aptalca. Aşkın tanımını yapmak için onu birkaç kez yaşamak, yaşın da kırka gelmesi gerekiyor galiba. Gençken derin sandığın duygular aslında epeyce yüzeysel. Olanakların sınırsız, vaktin sonsuz sanıyorsun... Daha doğrusu pek düşünmüyorsun, hayatın bir sürü son içerdiğini aklına getirmiyorsun.

Gene de, o zaman bilincinde değildim tabii, ileriki yıllarda yaptığım analizler sonucu anladım ki, aşk benim için her zaman mutluluktan çok mutsuzluğu içermiş. En mutlu olduğumu sandığım anlarda hep mutsuzluğu beklemişim. Son diye bir şeyi aklıma getirmediğim zaman bile bilinçaltımda bir yerde hazırlanıyormuşum sona. Bitmeyen aşk yok yani, ama bunu sonra konuşuruz."

• Sadık Bey, Pınar Kür, Can Yayınları, 167 s.

• Aşkın Sonu Cinayettir Pınar Kür ile Hayat ve Edebiyat, Söyleşi: Mine Söğüt, Can Yayınları, 416 s.