Global piyasalarda 2012 yılı ve Türkiye
Bekir Kavruk, piyasalardaki gelişmeleri Dünya Online için değerlendirdi.
Kendisiyle ve dolayısıyla yaşam çevresiyle barışçıl ve dengeli bir insan için temel öğreti olan “uyum felsefesi” sadece Uzakdoğu spor ve dinlerini değil kutsal dinleri de önemli ölçüde etkilemiştir. 11.yüzyıl başlarında Orta Asya'da Buhara ve Semerkant'ta yaşamış olan dünyaca ünlü İslam Alimi Ahmet Yesevi 'nin önemli katkılarıyla gelişen Türk İslam Felsefesi Anadolu'da Mevlana Celaleddin Rumi ile daha 800 yıl öncesinden bugün dahi benzersiz bir zirveye taşınmış ve haklı olarak 2007 yılını UNESCO dünyada Mevlana yılı olarak ilan etmiştir.
İnsan Kalitesi ve Eğitiminde Uyum ile Denge arası yaşamsal önemi “darısı bizim başımıza dedirtircesine” keşfedip idrak eden Avrupalılar, 15.yüzyıldan itibaren 2 boyutlu ifade tarzı olan bilgiye derinlik kazandırarak 3.boyut olarak ortaya çıkan bilince taşıyabilme başarıları neticesi Rönesans hareketini ortaya çıkarmışlardır. Rönesans Avrupa toplumlarına sadece siyasi – kültürel değil teknoloji ve ekonomi alanlarında da dünya ya hakimiyetlerini sağlamıştır.
19. yüzyıl başlarından itibaren dünya toplumları Kapitalist ve Sosyalist olmak üzere ideolojik temelleri birbirinden farklı iki ana ekonomik sistemlerle yönetilmiş, yaşanan soğuk savaş dönemi sürecinde Doğu Bloku olarak gelişip Sovyet İmparatorluğu'na dönüşen Sosyalist Sistem 90'lı yılların başında çökerek dünya tek süper güç olarak ABD hakimiyetine geçmiş bulunmaktadır.
Kapitalist sistemin tarihi ekonomik krizlerle dolu olmasına karşın en büyük ilk küresel kriz 1929'da Büyük Buhran ile yaşanmıştır. ABD'de ve dolayısıyla dünya da bu derece yıkıcı bir krizin tekrar yaşanmaması için piyasalara sıkı kontrol ve denetimi öngören bir dizi kurallar (regülasyon) yürürlüğe konulmuştur.
2.Dünya Savaşı sonrası 1945'de Başkan Truman döneminde imzalanan Bretton Woods anlaşması ile dünya paralarının ABD dolarına, doların ise Fed tarafından altına sabitlenmesi esasına dayalı sistem varlığını Nixon dönemine kadar sürdürmüştür. 1971 yılında Nixon döneminde Bretton Woods anlaşması iptal edilip doların (altın) karşılığı olmaksızın sınırsız basılmasının yolunun açılması global ekonomi tarihinde ilk dönüm noktasını teşkil etmektedir.
Daha sonraki yıllarda Milton Friedman ve F.Hayek'in geliştirdikleri Neo-Liberal serbest piyasa ekonomisi ABD'den başlayarak adım adım uygulamaya geçirilmiştir. 1982 yılında Başkan Reagan döneminde yürürlüğe konulan Garn St.Germain yasası ile devletin piyasalara getirdiği denetim, kontrol ve kısıtlamalar kaldırılarak Neo - Liberal / Borç – Tüketim ekonomisinin hukuki alt yapısı düzenlenmiştir. Bu süreç global ekonomi tarihinin 2. önemli dönüm noktasını teşkil etmektedir.
1999'da Başkan Clinton döneminde ticari (mevduat) bankacılığı ile yatırım bankacılığını ayıran ve 1933 yılındaki Büyük Buhran döneminde kararlaştırılmış olan Glass Steagall yasasının kaldırılması ile denetimsizliğin üzerine “tuz ve biber ekilmiş” bulunmaktadır.
Denetimsiz Kapitalizm “serseri mayın misali” piyasalarda yüzmeye başladıktan bir süre sonra Ekim 2008 yılında Subprime Mortgage krizi ile patlamış, önce likidite sonrada finans krizine dönüşerek “Bonozedeler faciasına” yol açmış ve tüm dünyaya finans mühendislik harikası olan CDO'lar aracılığı ile virüs gibi yayılmıştır. Ekim 2008'de patlak veren Mega Krizi 1929 krizinin farklı ve dijitalleşen piyasaların modern bir tekrarı olarak görmek de mümkündür.
Adım adım global krize giden süreç (13.02.2008) yazısı ile krizden daha 8 ay öncesinden ve Global piyasalarda fırtına belirtileri ve Türkiye (18.07.2008) yazısı ile 3 ay öncesinden fırtınanın geleceğini haber verdiğimiz Mega Krizin şüphesiz ki en önemli sorumlularının başında yüksek riskli Mortgage bonoları olan CDO'lara “AAA” gibi tutarsız yüksek notlar veren rating kuruluşları gelmektedir. Bu rating kuruluşlarının not değerlendirmelerinin siyasi etkilenmeler sonucu “objektif kalamadığı ve çifte standart taşıdığı” konusu dünya çapında ünlü entellektüel yatırımcıların da eleştirel boyutlarda tartışmalara katılmasıyla ayrı bir anlam kazanmıştır.
Gerçekten de 2001 kriz deneyiminden geçmiş, sıkı mali disiplin ve politikaları ile başarılı bir ekonomik büyüme performansını yakalamış olan Türkiye'nin Rating kuruluşlarınca değerlendirmeye tabi tutulan ülke notunun Avrupa'da durumları vahim olan birçok ülkenin altında yer alması çok garip bir durum arz etmektedir.
Ancak piyasaların artık ana değerlendirme kriteri olan CDS (sigorta) oranlarına aşağıdaki örnekte bakıldığında bu kez gerçeği yansıtan başka bir resim ortaya çıkmaktadır:
Ülke | CDS’ler (5-Yr ) |
Yunanistan | İflas ! (ISDA) |
Portekiz | 1272 |
İrlanda | 616 |
Mısır | 557 |
Macaristan | 544 |
İspanya | 430 |
İtalya | 381 |
Dubai | 339 |
Türkiye | 218 |
Fransa | 175 |
Çin | 173 |
G.Kore | 120 |
Japonya | 104 |
Almanya | 74 |
İngiltere | 64 |
ABD | 31 |
SONUÇ :
Gerçek piyasaları ifade eden CDS oranlarına bakıldığında :
- Aylardır iflası konuşulan Yunanistan'ın aslında kurtarılamadığı ve gerçekten temerrüde düştüğü görülmektedir. Bu durum Türk yatırımcılar için fırsat teşkil edebilir.
- Avrupa'da bir sonraki en riskli ülkeler Portekiz ve İrlanda'dır
- Türkiye'nin CDS notu İtalya ve Dubai'nin çok önünde olup, Fransa ve Çin'e yakın bir seyir izlemektedir.
Olumlu CDS oranlarının Türkiye'nin yumuşak karnı olan cari ve enerji açığının karşılanmasında etkili olan "sıcak paranın" hala Türkiye'ye akışında rol oynadığının önemli göstergesidir. Avrupa'da (karşılıksız) basılıp piyasalara sürülen 1 trilyon Euro'nun bir kısmının "Cary Trade" yolu ile faiz oranları zaten yüksek olan Türkiye'yi de kapsama alanına alması beklenmelidir. TL ve dolayısıyla ihracatın tekrar baskı altında girmesi durumunda faiz oranlarının tekrar gözden geçirilmesi doğal olarak gündeme gelecektir.
Türkiye 2023 hedefinde halen insan kalite ve eğitimi hususunda elindeki bulunmaz nimetlere rağmen ne bilgiden bilince, ne de şiddet içeren feodal kültürel yapıdan modern kapitalist yapıya Rönesans tipi tam anlamıyla sıçramayı bir türlü başaramamanın sıkıntılarını yaşamaktadır. Bu toplumsal sorun yalın biçimde ortaya konulmak isteniyorsa günlük hayatımızda rutin olmuş ve her dini bayramda alınan onca önlemlere rağmen tekrar tekrar adeta katliamlara dönüşen trafik terörü karşısında yaşanan toplumsal çaresizlik örneğinden hareket etmek fazlasıyla yeterlidir.
2012 yılının piyasalardaki likidite bolluğu ve yaklaşan ABD seçimlerinden dolayı olumlu bir seyir izleyeceğini söylemek mümkün görünmektedir. Ancak 2013 ve sonrasına ilişkin olarak aşağıdaki hususları özellikle göz önünde bulundurmanın yararı vardır:
Avrupa Merkez Bankası'nın “prensipler çerçevesinde” yürütülmesi konusunda uzun süre direnen J.C.Trichet'nin sonrası başkanlığa gelen Mario Draghi kısa süre içersinde (karşılıksız) 1 trilyon Euro bastırarak 3 yıl vadeli olarak sağlam - çürük ayırmadan (!) Avrupa Finans piyasalarına dağıtmış ve böylece bir türlü doymak bilmeyen piyasalarda "Süper Mario" unvanını almış bulunmaktadır. ABD'de 1972 yılında iptal edilen Bretton Woods'tan bu yana piyasalara (altın) karşılıksız sürülen doların dünya dolaşımındaki miktarı ise bilinmemektedir.
Dünya ekonomisine hükmeden ABD ve Avrupa Merkez Bankaları'nın izlediği yol krizi bir kez daha ertelemeye yönelik görünüm vermekte olup, şişmiş merkez bankası bilançolarının tekrar normalleşmesi ve enflasyon tehlikesinin kontrol altına alınması adına piyasalara sürülen paraların sistemden tekrar nasıl geri çekileceği hususu kontrolsüz kapitalizmin cilvesi olarak tam bir muammadır.
Buna karşın dünyada üretimin büyük bir kısmını ellerinde bulunduran ve bu dövizlerin “ana alıcısı” konumundaki BRICS ülkelerinin izleyeceği yol ise merak konusudur. Arap ülkelerinde ise hangi baharın yaşandığı hususundaki belirsizlik devam ederken muhtemel bir İran krizi ise petrol fiyatlarının tırmandırılması yönündeki baskıyı petrol ithal eden üretici ülkeler ve enflasyon aleyhine gittikçe artıracaktır.
Bekir Kavruk Hakkında Bilgi ve Eski Yazıları