IKBY'nin ayrılığı Ortadoğulu ulus devletlerin kuruluşuna benzemiyor

IKBY'nin ayrılık kararı Ortadoğulu ulus devletlerin kuruluşundaki kararlara benzediği, ayrılık hamlesini desteklemenin eşitliği destekleme meselesi olduğu iddiası şayet Ortadoğu tarihinin tahrif edilmesi anlamına gelmiyorsa yanlış okumaya dayanıyor.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Irak Kürt Bölgesel Yönetimi'nde (IKBY) gerçekleşen referanduma giden süreçte tedavüle sokulan iddiaların arasında, IKBY'nin ayrılık kararının tıpkı tarihteki diğer Ortadoğulu ulus devletlerin kuruluşunda alınan kararlara benzediği, dolayısıyla IKBY'nin ayrılık hamlesini desteklemenin bir eşitliği destekleme meselesi olduğu iddiası vardı. Bu iddia, şayet Ortadoğu tarihinin tahrif edilmesi anlamına gelmiyorsa yanlış bir okumaya dayanıyor. IKBY'nin ayrılık hamlesi diğer Ortadoğulu ulus devletlerin kuruluşundan farklıdır. Zira Türkiye, İran ve Ürdün, Suriye gibi muhtelif Arap devletleri, kendi etnik grupları tarafından yönetilebilecek daha küçük bir devlet kurmak adına başka etnik gruplardan ayrılma maksadı güden bir halk oylaması yapmamışlardır. Tam aksine, Osmanlılar, milyonlarca Arap, Kürt, Şii ve Sünni'nin yaşadığı ve Arnavutluk'tan Yemen'e kadar uzanan çok daha büyük bir devleti tek bir ülke ve tek bir siyasi topluluk olarak bir arada tutabilmek için canhıraş bir gayret içindeydi. Osmanlı'nın vatanını tarifi [günümüzde Arnavutluk'ta bulunan] "İşkodra'dan Basra'ya kadar"dı. Osmanlı İmparatorluğu'nun 30 Ekim 1918'de İtilaf Devletleri'ne teslim olmasına rağmen, bir Osmanlı Türk generali günümüzde Suudi Arabistan'da kalan Hicaz bölgesinin içlerindeki Medine şehrini savunmaya devam etmiş, teslim etmeye yanaşmamıştı. Türkiye halkı Araplardan, Kürtlerden, Rumlardan, Yahudilerden, Marunilerden veya diğer herhangi bir etnik gruptan ayrılmak için hiçbir zaman bir oylamaya gitmemiş ve böyle bir ayrılığı talep etmemiştir. Hakeza, Irak, Suriye, Ürdün veya Filistin halkları da parçalanıp modern Ortadoğu'yu oluşturan 'ulus-devletler yamalı bohçasının' birer parçası kılınırlarken kendilerine danışılmadı. Dolayısıyla bu parçalanmaya rıza göstermiş değiller. Burada bahsettiğimiz, IKBY'nin çok daha küçük ve nüfusunun çoğunluğunu Kürtlerin oluşturduğu bir devlet kurmak amacıyla Irak'ın Arap ve diğer Müslüman, gayrimüslim etnik gruplarından ayrılmak için gerçekleştirdiği referanduma yönelik tek başına almış olduğu kararı, komşusu olduğu ulus devletlerin kuruluşundan ayıran önemli farktır.

Dünyada 'tek taraflı ayrılık hakkını' tanıyan bir devlet var mı?

Dünyada, kendi sınırları içindeki herhangi bir gruba tek taraflı bir 'ayrılık veya bağımsızlık hakkı' tanımış hiçbir ülke yoktur. Modern tarihte böyle bir ayrılık ne zaman 'barışçıl yollardan' gerçekleşmişse bu, merkezi hükumetle ayrılan bölge arasındaki karşılıklı mutabakatla olmuştur. Rusya Federasyonu Sovyetler Birliği'nden kendisi ayrılmış ve Rusya'nın o zamanki lideri Boris Yeltsin Sovyetler Birliği'ni dağıtmak için Ukrayna ve Beyaz Rusya cumhurbaşkanları Leonid Kravçuk ve Stanislav Şuşkeviç'le bir anlaşma (Belaveja mutabakatı, 8 Aralık 1991) imzalamıştır. Bu sayede 15 Sovyet cumhuriyetinin bağımsızlıkları oldukça barışçıl bir şekilde gerçekleşmiştir. Slovakya ve Çek Cumhuriyeti iki ayrı bağımsız devlet olmak için karşılıklı mutabakata varmış, Slovakya tek taraflı bir ayrılık kararı neticesinde bir referandum yapmamıştır. Küresel kamuoyu, bir bölgenin tek taraflı aldığı karar neticesinde ayrılık referandumu gerçekleştirmesinin nelere sebep olduğunu Katalonya'nın 1 Ekim 2017 tarihli İspanya'dan ayrılık referandumunda hayretler içinde seyretti.

Ayrılık ne zaman meşru ve hatta gerekli hale gelebilir?

Iraklı Kürtler 1970 ve 1980'lerde Baasçı rejimin idaresinde büyük acılar çekti. Bu acıların en korkuncu ise 1988 Mart'ında Halepçe kentinde binlerce Kürdün kimyasal silahlarla katledilmesi oldu. Irak'taki Kürtlerin böylesi ızdıraplara maruz bırakılması, genelde IKBY'nin ayrılarak bağımsız bir devlet kurma teşebbüsünün sebebi, bazen de temel gerekçesi olarak gösteriliyor. Bununla birlikte, uluslararası toplum çok daha sistematik bir şekilde katliama uğrayıp kötü muamele gören etnik gruplara dahi ayrılık ve bağımsızlık hakkı tanımıyor. Bunun yerine, daima mevcut devletin uluslararası kabul görmüş sınırları dahilindeki diğer gruplarla müzakere etmeyi ısrarla teşvik ediyor. 1949’dan bu yana uğradıkları zulme rağmen Uygurların bağımsızlık taleplerinin uluslararası camia tarafından tanınmaması bu bağlamda zikredilebilir. Kırım Tatarlarının en az yüzde 40'ı Sovyet idaresinin kendilerini 1944'te Orta Asya'ya sürgün etmesi neticesinde hayatlarını kaybetti. Buna rağmen uluslararası toplum, Kırım Tatarlarının Sovyetler Birliği'nin 1992'deki çöküşünden sonra dahi muhtar veya bağımsız devlet kurmasını desteklemedi. Benzer şekilde tüm Çeçenler 1944'te Orta Asya'ya sınır dışı edildiler ve on binlercesi yolda hayatını kaybetti. Elli bin Çeçen daha 1990'ların başındaki Çeçen savaşlarında öldü. Ancak Çeçenistan 1991'de bağımsızlık ilan ettikten sonra sınırlarını güvenlik altına alıp Rusya'yla da 1996 senesinde bir barış anlaşması (Hasavyurt Anlaşması) imzalamasına rağmen, (Taliban liderliğinde Afganistan hariç) Birleşmiş Milletler'in hiçbir üyesi Çeçenistan'ın bağımsızlığını tanımadı.

IKBY'nin hemen yanı başında, Suriye ve Irak'ta, ABD'nin 2003'teki ikinci Irak işgaliyle başlayan ve Rusya'nın 2015'te Suriye'ye müdahil olmasıyla yoğunlaşan şiddet dalgasında, ezici çoğunluğu Sünni Arap olan yüz binlerce insan topluca katledildi. Yine de hiçbir uluslararası aktör ne Musul'da ne de Halep'te -ikisi de nüfusu milyonlarla ifade edilen, Bağdat ve Şam'daki mezhepçi hükumetlere karşı olan şehirler olmasına rağmen- bağımsız bir Sünni Arap (“Özgür Suriye” veya Kuzey Irak) devleti kurulmasını desteklemiyor. Elbette dünyanın diğer bölgelerinde de benzer örnekler var. Siyahiler, yüzyıllar boyunca toplu kıyım, sistematik tecavüz ve yasal hale getirilmiş köleliğe maruz bırakıldı. Bunun üstüne bir asır daha Jim Crow kanunları (1867-1960'lar) gereğince fiziki tecrit ve kurumsal ayrımcılıktan neler çekti. Bugün dahi milyonlarca siyahi (siyahi erkeklerin yaklaşık üçte biri) hayatlarının bir noktasında hapse düşüyor [1]. Yüzyıllarca devam etmiş çok büyük zulümlere rağmen, anavatanları ABD dahil hiçbir devlet, 40 milyon siyahi için siyahi milliyetçiler tarafından talep edilen self-determinasyon (kendi kaderini tayin) hakkını tanımadı. Ayrılık hakkını reddetmenin ardındaki sebep, mevcut müzakere, pazarlık ve uzlaşma kanallarının ABD'nin mevcut sınırları dahilinde kullanılmasını teşvik etmektir. Örnekler çoğaltılabilir, ancak temel ilke ortada: Geçmişte ne kadar korkunç zulümler yaşanmış olursa olsun, eğer günümüzde kendini ifade, müzakere, pazarlık ve uzlaşma kanalları açıksa, ayrılık talebi haklı görülmemektedir. Ayrılık, hayatını sürdürebilmek için başka hiçbir tercihi kalmamış en mazlum topluluklar için 'en son çare' olmalıdır. Dili, dini ve yaşam biçimi tamamen yasaklanıp zulme uğrayan bir topluluk hayatta kalabilmek için ayrılmak zorunda kalabilir. Örneğin, bazıları Rusya'da Çeçenistan'ın [2] veya Çin'deki [3] Uygurların [4] bu tanıma dahil olduğunu iddia ediyor.

IKBY oldukça yüksek seviyede bir bölgesel özerkliğe sahip. Öyle ki çoğu konuda fiilen merkezi hükumetten tamamen bağımsız olarak yönetildiği söylenebilir. Kürtçe özgürce öğretilebiliyor ve halkın arasında birincil resmi dil olarak propagandası yapılıp yaygınlık kazandırılıyor. İslam ve diğer dinler yaşanabiliyor ve bölgenin kendi gelir ve vergi kaynakları var ve hatta kendi silahlı kuvvetleri ('ordusu') var. Bunlar dünyadaki diğer özerk bölgelerde çok nadir rastlanan durumlar. IKBY Irak'ın ulusal bütçesinden aldığı pay konusunda büyük anlaşmazlıklar yaşadı ve bu anlaşmazlık IKBY tarafından referandumun en önemli sebeplerinden biri olarak öne sürüldü. Fakat böylesi bir ekonomik anlaşmazlık, özellikle IKBY'nin kendi bölgesindeki ekonomik faaliyetleri kapsamlı bir denetime tabi tutabiliyor olmasından dolayı, tam da pazarlık ve uzlaşmayla çözülebilecek türde bir anlaşmazlık. Siyasi eliti ve halk kitlelerini, parçalanmasına yol açacak şekilde Irak'tan ayrılmak gibi varoluşsal bir kararı almak konusunda motive eden başlıca unsurun, bütçe dağılımıyla ilgili bir anlaşmazlık olduğu iddiası pek de ikna edici değil.

Kürtler 20. yüzyılda Baas rejimi altında korkunç zulümler yaşadı ve bu zulümlerden Arapların, Süryaniler ve Türkmenlerin de hissesine düşenler oldu. Ancak bugün de dahil olmak üzere, en az 15 yıldır Kürt dili ve kültürü Irak'ta IKBY tarafından muhafaza edilip daha rafine bir hale getirilmekte, büyük değer verilip geliştirilmekte. Dolayısıyla Kürt dilinin, inançlarının ve hayat tarzının, Kürt kimliğinin hayatiyetini sürdürebilmesi için ayrılıktan başka seçenek bırakmayacak şekilde sistematik olarak baskı altında olduğunu iddia etmek mümkün değil.

Doğal olan hangisi: Sykes-Picot yerine "etnik sınırlar" mı yoksa "sınırsız" Ortadoğu mu?

Hem Suriye devletinin dağılması hem de IKBY referandumu ile Irak'ın parçalanması, bazen Ortadoğu'da 'Sykes-Picot düzeninin' çöküşünün alametleri olarak yorumlanıyor. Bununla birlikte aynı yorumcuların bazıları, bölgedeki etnisite ve mezhep ayrımlarıyla daha tutarlı yeni sınırların çizilmesi gerektiğini ileri sürerek yorumlarına devam ediyor. Ancak Sykes-Picot sınırları Ortadoğu'daki birtakım doğal etnik veya mezhepsel sınırları ihlal ettiği için "gayritabii" değildi. Sykes-Picot sınırlarının gayritabii olmasının sebebi, aslında Bağdat, Şam, Kudüs, Mekke, Beyrut ve Musul'un arasında hiçbir sınırın olmadığı Osmanlı Ortadoğusuna sınırlar ve bölünmeler dayatmasıydı. Dolayısıyla, şayet maksat Sykes-Picot sınırlarının Ortadoğulu toplumlara verdiği muazzam zararları tamir etmekse, o zaman haklı gösterilebilecek tek çözüm İstanbul'dan Aden'e, oradan Basra'ya kadar yeni bir Ortadoğu inşa ederek sınırları kaldırmaktır. IKBY'nin Irak'taki diğer tüm etnik grupları ve Türkiye gibi uzun süredir müttefiki olan ülkeleri kendisinden soğutup yabancılaştırma pahasına tek taraflı bir ayrılık kararı vermiş olması, böyle bir bölgesel entegrasyon hedefine hizmet ediyor gibi durmuyor.