İki devin yeni para politikası dikkat çekiyor
Asya’nın iki büyük merkez bankası döviz rezervi ve politika faizi gibi geleneksel araçlar yerine bankalar arası oran gibi daha piyasa yönelimli araçlara başvuruyor
Dünyanınen önemli gelişmekte olan ülkeleri arasında olan Çin ve Hindistan merkez bankaları, izledikleri geleneksel olmayan para politikaları ile uluslararası finans çevrelerinin ilgi odağı oldu. Reuters’ın analizine göre bu iki ülkenin merkez bankaları para politikalarında geleneksel döviz rezervleri ve politika faizi yerine bankalar arası faiz oranlarına odaklanıyor. Çin Merkez Bankası (PBOC) ve Hindistan Merkez Bankası (RBI) geleneksel yöntemlerin büyümeyi yavaşlatmasından endişe duyuyor. İngiliz bankacılık devi HSBC’nin Hong Kong’daki merkezinde görevli ekonomik araştırma eş başkanı Frederic Neumann, “Her iki örnekte de bu bankalar daha faiz oranı temelli bir sisteme geçiş yaptılar. Her iki merkez bankası da bu tutumlarından ötürü takdir edilmeli” yorumunu yapıyor. Her iki merkez bankası da piyasalarını serbestleştirmeye çalışıyor, fakat PBOC ve RBI çok farklı ekonomi ortamlarında, çok farklı gerekçelerle benzer bir politika stratejisi benimsiyorlar.
Reuters’a göre Çin, kendi açık piyasa operasyonlarını hemen hemen tamamen aşırı büyüyen kredi hacmini dizginlemek için kullanıyor. Büyüme kaygılarından ayrı olarak PBOC, politika faizini veya rezerv oranlarını artırmak halinde para birimi yuana hoş karşılanmayacak bir destek sunmaktan kaygı duyuyor. Büyümenin son yıllarda yavaşlaması sonrasında Hindistan’ın benzer GSYH kaygıları bulunuyor. Fakat Çin’den farklı olarak Hindistan’ın acil olarak ağustosta dolar karşısında rekor değer kaybeden para birimi rupiyi desteklemesi ve keskin enflasyonu da denetim altına alması gerekiyor.
Finans çevreleri yeni politikalara sıcak
Ekonomistler ise bu geleneksel olmayan merkez bankası politikalarının akıbetine dair erken bir yargıya varmaktan kaçınıyor. Ama bu iki büyük ekonominin piyasa odaklı fiyatlamalara yönelmesi genel olarak uluslararası finans çevrelerinde olumlu karşılanıyor. Özünde PBOC ve RBI’nın deneyi ekonomi üzerindeki merkezi denetimi azaltmayı, piyasa mekanizmalarına daha fazla rol vermeyi öngörüyor. Bununla beraber BRIC üyesi olan Çin ve Hindistan gibi en büyük gelişmekte olan ülkeler için gelişmiş ülke statüsüne yükselme konusunda hazır bir reçete olmadığına da dikkat çekiliyor. Örneğin Güney Kore’de 1990’ların sonunda mali sistemi liberalleştirmeye dönük reformların yanlış politikalar, kriz ve iflaslar yüzünden zarar gördüğü belirtiliyor. 2013’e kadar Pekin ve Yeni Delhi, sermaye akışlarını, faiz oranlarını ve para birimlerini aynı anda banka munzam karşılık oranı, kredi verme kotaları ve denetimli yatırımlar yoluyla kontrol etmek olarak nitelenen klasik “imkansız üçleme” ile karşı karşıya kaldılar. Daha fazla piyasa yönelimli araçları kullanmalarına rağmen Çin ve Hindistan’ın yeni para politikası karma ve kontrollere meyilli olarak tanımlanıyor.
Kısa vadede volatilite riski
Avustralyalı bankacılık devi Westpack bölgesel ekonomsti Huw McKay, “Çok fazla bir şekilde karma bir para politikası rejimi söz konusu” diyor. Uzun vadeli tahminler ne olursa olsun, bu yeni politikaların kısa vadede volatilite ve belirsizlik yarattığına dikkat çekiliyor. Bu durumda piyasa mekanizmalarını derinleştirmenin bedeli olarak niteleniyor. Neumann, “Sorunun para politikasının şeffaflığıyla ortaya çıktığını, zira politikanın hedefinin ne olduğunun net olmadığına dikkat çekiyor” diyor. Ağustosta rupinin dolar karşısında yüzde 20 değer kaybına uğramasıyla Hindistan, düzenli politika faizi ile acil durum fonlama oranı arasında bir bağlantı oluşturdu. PBOC’nin yeni aracının ters repo fonlama penceresi olduğu Çin’de ise kredi vermenin üç hafta askıya alındığı haziran ayında bankalar arası oranlar rekor seviyelere çıktı.
Çin’de bono piyasası yeterince derin değil
Yedinci günde gösterge niteliğindeki oran yüzde 11 ile üç katına çıktı. Eylül ve ekimde daha küçük boyutlu artışlar haziran ayını izledi. Çin’de Ahisse senedi endeksi geçen haziranda yüzde 20 değer kaybetti. Çin, ekonomisinin yıllık bazda yüzde 7’nin üzerinde büyümesini hedefliyor. Ülke bunun yaparken 2008 finansal krizine karşı uyguladığı anck aşırı üretim kapasitesi ile yüksek emlak fiyatlarına yol açan yüksek kredi politikasının sonuçlarını sınırlandırmaya çalışıyor. Piyasaları, ne zaman likidite süreceğine dair tahmin yürütmek zorunda bırakan PBOC’nin muazzam bir belirsizliğe yol açtığı belirtiliyor. Hollandalı bankacılık devi ING’nin Asya baş ekonomisti Tim Condon, “Volatilite tamamen öz kaynaklı. Bankalar arası likiditeyi dolaylı önlemlerle net bir şekilde kontrol edebiliyorlar. Fakat bunu özenli olmayan bir şekilde yapıyor görünüyorlar. Neden ani yükselişler meydana geliyor?” yorumunu yapıyor. Volatilitenin, merkezi planlamanın bankalar arası piyasaları hızla serbestleştirirken, ekonominin diğer kısımları üzerinde kontrolünü sımsıkı tutmaya devam etmesinden kaynaklandığı da iddia ediliyor. Çin, volatiliteyi azaltacak derin tahvilbono piyasası ile para piyasası fonlarına sahip değil.
Hindistan’da ise volatilitenin kökenleri sık ve fevri para politikası değişikliklerine kadar gidiyor. HSBC’den Neumann, “Faiz oranlarında volatilite her iki piyasada ekonomik büyüme için kesinlikle olumsuz. Planlama kararlarını çok daha zorlaştırıyor” diyor. Çin’den farklı olarak Hindistan’da görece derin kısa vadeli fonlama piyasaları ile gelişmiş türev piyasası bulunuyor. Hindistan Merkez Bankası’nın ülkenin bankalar arası piyasasını derinleştirmede yanlış bir zamanlama yapmış olabileceğine dair yorumlar yapıldı. Neumann her iki merkez bankasının geçiş sürecinde yeni piyasa yönemli araçlarla geleneksel yöntemleri bir arada kullanmaları ve daha derin para ile sermaye piyasaları yaratmak üzere çabalarını artırmaları gerektiğini savunuyor.