ABD hegemonyası "kur savaşı" tartışmalarını gündemde tutuyor
Dolar endeksinde son dönemde yaşanan düşüş ve ABD ekonomi yönetiminin zayıf doları destekleyen açıklamaları, kur savaşının başlayabileceğine yönelik tartışmaları yeniden gündeme getirdi.
Dolar endeksinde son dönemde yaşanan düşüş ve ABD ekonomi yönetiminden zayıf doları destekleyen açıklamaların gelmesi "yeni bir kur savaşının başlayabileceğine" yönelik tartışmaları gündeme getirirken, ABD Başkanı Donald Trump'ın "güçlü dolar" söylemini her platformda tekrarlaması, ticarette vergi ve korumacı politikalar silahının daha fazla rol alacağı beklentilerini destekliyor.
Geçen yılın aralık ortasından itibaren gözlenen değer kayıplarını derinleştirerek 88,438 ile Aralık 2014'ten bu yana en düşük seviyesine inen dolar endeksi, söz konusu tarihten bu yana yaklaşık yüzde 6 geriledi. Uluslararası piyasalarda yüksek işlem hacmine sahip 6 ülkenin para biriminden oluşan dolar endeksindeki bu düşüş, emtia fiyatlarında yükselişe, euronun ise 1,2537 ile 3 yılın zirvesini görmesine neden oldu.
Dolar endeksindeki gelişmeye ek olarak ABD Hazine Bakanı Steven Mnuchin'in de daha zayıf doların ticaret ve fırsatlar açısından iyi olduğunu belirtmesi, "Yeni bir kur savaşı mı başlıyor?" tartışmalarını beraberinde getirdi.
Zayıf dolara tepkiler belirleyici olacak
ABD Başkanı Donald Trump'ın ticarette korumacı tutum sergilediği bilinirken, zayıf dolar konusunda ABD Merkez Bankası'nın (Fed) politik yaklaşımı ve Avrupa Merkez Bankası'ndan (ECB) gelebilecek karşı ataklar ile Çin ve Japonya gibi küresel ticarette söz sahibi ülkelerin hamleleri, "kur savaşlarının" resmiyete dönüşmesi için belirleyici adımlar olarak gösteriliyor.
Kur savaşlarında, özellikle ekonomisi ihracata dayalı ülkelerin, zayıf dolar karşısında ticarette rekabet üstünlüğünü kaybetme riski karşısında yerel para birimlerini devalüe etmesi küresel ekonomi açısından bir çıkmaz olarak nitelendiriliyor.
Türev ürünler ve kaldıraç kullanımının artması ile küresel ölçekte sorunların tüm ülkelerde domino etkisi yaratması ise bu çıkmazın temel nedenleri arasında bulunuyor. Bu nedenle tarihte birçok kez denenen ve özellikle kriz dönemlerinde ortaya çıkan "kur savaşlarının", uzun vadede ülkelere yarardan çok zarar getirdiği literatürlere geçmiş durumda...
Trump'ın güçlü dolar vurgusu değişmiyor
Ekonomiye ilişkin keskin politik söylemleri ile tanınan ABD Başkanı Donald Trump'ın, özellikle Çin'den ithal ürünlere vergi ve Meksika sınırına duvar örülmesi konularındaki söylemlerini gerçekleştirmesi halinde dünya ticaretindeki dengelerin değişeceği aşikar.
Dünya ticaretinde doların üstünlüğü dikkate alındığında Trump'ın bu yaklaşımı karşısında diğer ülkelerin de kendi para birimlerinin değerini düşürme yoluna gitmesi, fiilen "kur savaşlarını" başlatacak bir hamle olarak gösteriliyor.
Doların hakimiyeti azaldı
ABD Hazine Bakanlığı verilerine göre, dünyanın 3 büyük ekonomisinden biri olan Çin, Ekim 2017'de 1 trilyon 189 milyar dolarla en fazla ABD hazine bono ve tahvili tutan ülke konumunda bulunuyor.
Bu alanda ikinci sırada, söz konusu tahvillerin yaklaşık yüzde 18'ini elinde bulunduran Japonya geliyor. Japonya'nın elindeki ABD tahvillerinin maddi karşılığı 1 trilyon 93 milyar doları buluyor. Yıllık bazda bakıldığında Çin'in ABD varlıklarının 74 milyar dolar, Japonya'nın ise 38 milyar dolar eridiği gözleniyor.
Bu açıdan bakıldığında kur savaşlarının en sert ABD, Çin ve Japonya arasında yaşanacağı görülüyor. Özellikle dünya ihracatına yön veren Çin ile düşük yen politikasını benimseyen Japonya'nın rekabet üstünlüğünü kaybetmemek için izleyeceği yöntemlerin küresel ticaretin gidişatını etkileyeceği bilinirken, ticarette bir diğer yaygın para birimi avronun yönetimini elinde tutan ECB'nin karşı hamlelerinin de savaşın sertliğini belirleyeceği belirtiliyor.
Rakamlara bakıldığında, geçen yılın 11 ayında ABD, Çin'e 116 milyar dolar ihracat yaparken, söz konusu ülkeden yaklaşık 461 milyar dolarlık ithalat yaptı. Çin'in ABD aleyhine verdiği ticaret fazlası ise geçen yıl yüzde 8 artarak 275 milyar dolara ulaştı. Söz konusu dış ticaret fazlası Çin'in toplam dış ticaret fazlasının yüzde 62'sine denk gelirken, 2015 yılından sonraki en yüksek rakama da ulaştı.
Doların küresel rezerv para pastasından aldığı pay ise geçen yılın üçüncü çeyreğinde yüzde 63,4'e gerileyerek 2014'ten beri en düşük seviyesini gördü.
Söz konusu gelişmelere karşın ABD ekonomik büyüklüğünde ihracatın payının düşük seviyelerde olması, düşük doların etkilerinin gecikmeli izlenmesini beraberinde getiriyor. ABD'nin geçen yılın 11 ayında ihracatı 1,4 trilyon dolar düzeyinde bulunurken, bu rakam 19 trilyon doları aşkın ekonomisi içinde çok küçük bir paya denk geliyor.
"Düşük dolar, daha fazla enflasyon riski demek"
Bluebay Varlık Yönetimi Gelişen Piyasalar Kıdemli Stratejisti Timothy Ash, düşük doların ABD için yüksek büyüme ve daha fazla enflasyon riski anlamına geldiğini, bunun gelişmekte olan ülke para birimlerinin de güçlenmesini beraberinde getirdiğini ifade etti.
Kur savaşlarının sonunda, tüm ülkelerin büyümeyi desteklemek için kendi para birimlerini devalüe etme yoluna gidebileceğini belirten Ash, bu durumun tehlikeli olduğunu, piyasalar için oldukça yıkıcı etki yaratabileceğini söyledi.
Ash, parasal genişlemenin teoride daha fazla dolar, böylece zayıf para birimi anlamına geldiğini ifade ederek, şunları kaydetti:
"Trump, ABD'ye daha fazla sermaye getiren yeni vergi tasarısını uyguladı. Bu durum, ABD'nin daha korumacı yaklaşımı ve ülke büyümesindeki iyileşme hikayesi ile birleştiğinde güçlü dolar sunacağı için belki Mnuchin de açıklamalarıyla doları aşağı çekmeye çalışıyordur. Trump, gerçekte çok bir şey yapmasa da Çin'e karşı korumacı yönde konuşmalar gerçekleştirdi. Bulaşık makinesi ve güneş panelleri gümrük vergilerindeki artış, beklentilerin altında gerçekleşti. Ben Trump'ın konuşmaya devam edeceğini ancak aksiyon almayacağını düşünüyorum. Ticaret savaşı herkes için kayıptır. Çin'in ise kur savaşı açısından ABD endişelerine duyarlı olduğunu, bu nedenle yuanın güçlenmesine izin verdiğini düşünüyorum."
"ABD'nin güçlü dolar politikasının değiştiğini düşünmüyorum"
İş Yatırım Uluslararası Piyasalar Müdürü Şant Manukyan da bir kriz ortamı olmaması durumunda doların güçlenmesinin, ABD tüketicisi ve ABD'ye mal satan ülkeler açısından pozitif bir durum olduğunu, buna karşın dinamiklerin ötesinde bir güçlenmenin ekonomideki bazı dengeleri bozmaya başladığını söyledi.
Manukyan, dış ticaretin ABD ekonomisinde diğer büyük ekonomilere oranla daha düşük bir paya sahip olduğunu, bu nedenle zayıf doların etkilerinin yavaş görüldüğünü kaydetti.
ABD'nin güçlü dolar politikasının değiştiğini düşünmediğini ifade eden Manukyan, "ABD her zaman sözel olarak bu politikayı desteklemiş ancak genel gidişata çoğu zaman müdahale etmemiştir. Trump'ın konuşmalarını, imalata yaptığı vurgu üzerinden okursak, zayıf imalat sanayisini destekleme politikasının bir parçası olarak gördüğünü anlarız. Özellikle 2000'den bu yana piyasalar kriz dönemlerinde dolar alırken, kuvvetli büyüme dönemlerinde dolar satmayı tercih etmiştir. Şu anda da Trump'ın söylemlerinden bağımsız olarak benzer bir seyir görüyoruz" şeklinde konuştu.
Ticaret veya kur savaşı açıklamalarının çok iddialı olduğunu vurgulayan Manukyan, şunları kaydetti:
"Geçmiş yıllarda da çok bahsedilen ancak çıkartılan gürültüye rağmen ortada bir savaşın olmadığının anlaşıldığı bir konu... Öte yandan, Trump'ın, Çin ve Meksika gibi ticaret fazlası veren ülkeleri hedefleyecek gümrük ve ticaret uygulamalarını hayata sokacağı artık biliniyor. Son güneş paneli ve bulaşık makinesi kararı ilk salvo... Zaman içinde alüminyum, çelik gibi daha kritik sahalara girilirse bir ticaret savaşı söz konusu olabilir. Bizim açımızdan temelde zayıf dolar olumlu bir gelişme gibi görünse de ihracatımız, kura hassas bir yapıda geliştiği sürece zayıf dolar veya kuvvetli TL sorun yaratan gelişmeler olacaktır. Ticaret açığı veya yüksek enflasyon gibi yapısal sorunları sadece kur hareketleriyle çözemeyeceğimiz için geçici iyimserlik yaratacak ara dönemlerde reformların yapılması daha doğru olur."