Ankara Sohbetleri'nin bu haftaki konuğu MHP Ankara Milletvekili Deniz Bölükbaşı: Endişemiz, krizin rejim bunalım yaratması
Ankara Sohbetleri'nin bu haftaki konuğu MHP Ankara Milletvekili Deniz Bölükbaşı: Endişemiz, krizin rejim bunalım yaratması
ANKARA - MHP Ankara Milletvekili Ahmet Deniz Bölükbaşı, AKP'nin kapatılma davasıyla başlayan süreçte siyasette yükselen tansiyon ve gerilimin bir rejim bunalımını davet etmesinden korktuklarını belirterek, "AKP bir viraj alıyor, burada önemli olan AKP'nin bu virajı nasıl döneceğinden çok demokrasi aracının bu virajda devrilmemesidir" dedi. Başörtüsü sorununun AKP'nin ilkesiz ve samimiyetsiz zihniyetinin kurbanı olduğunu kaydeden Bölükbaşı, "AKP eğer bu süreci topal bırakmamış olsaydı EK 17 ile birlikte sağlam güvenceler vererek getirseydi, Anayasa Mahkemesi'nin vermiş olduğu karar bundan farklı olabilirdi" değerlendirmesini yaptı. MHP Ankara Milletvekili Bölükbaşı, siyasette yaşanan son gelişmeler konusunda Gazetemizin Ankara Temsilcisi Ferit B. Parlak ile arkadaşımız Canan Sakarya'nın sorularını yanıtladı. -AKP'ye açılan kapatma davası ile başlayan süreci ve yaşanan gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye, AKP'nin 6 yıla yaklaşan iktidarı boyunca zaten sanal ve sahte bir istikrar masalı ile uyutulmuştur. Türkiye'de siyasi istikrar, 14 Mart'ta açılan kapatma davası ile bozulmamıştır. Zaten pamuk ipliğine bağlı istikrar ortamı, 14 Mart sonrası yeni bir boyut kazanmış ve Türkiye gerilim yüklü bir kriz dönemine girmiştir. Tabii ki, iktidar partisi aleyhine kapatma davası açılması siyasi gelişmeleri tek başına yönlendiren önemli bir olaydır. Fakat bununla da kalmamıştır, AKP'nin kapatma davası sonrası Türkiye'yi, ABD ve AB'ye şikayet için kapı kapı dolaşması, yargıyı ve devlet kurumlarını hedef alan karalama ve yıpratma kampanyaları, yargı ile kamuoyu önünde alenen çatışıyor durumuna düşmesi bu kriz ortamını giderek derinleştiren ve tehlikeli boyutlar kazandıran gelişmeler olmuştur. Türkiye'de çok ciddi bir cepheleşme ve kamplaşma süreci yaşanmaktadır. Etnik temelde, din ve inanç özgürlüğü temelinde kamplaşma giderek derinleşmektedir. Türkiye'nin bütün milli ve manevi değerleri, toplumsal ve siyasal bir çatışmanın hem konusu hem de tarafı haline getirilmektedir. Kapatma davasını bu konsept içinde ele almak lazım. Anayasa Mahkemesi'ndeki yargı süreci belli bir noktaya gelmiştir. Bu arada basında her gün yeni bir senaryo ortaya atılmakta planlar, süreçler hakkında yorumlar yapılmaktadır. Başbakan kendisini AKP'nin önünde görüyor -Bu senaryoları ne kadar gerçekçi buluyorsunuz? Bunların doğru esaslara oturmuş sağlıklı bir değerlendirmenin ürünü olduğunu söylemek kolay değil. Mahkeme sürecinin nasıl sonuçlanacağını ve ne kadar süreceğini kestirmek hem mümkün değil hem de doğru değil. Öncelikle şunu belirteyim, MHP olarak biz AKP'nin kapatılma davasını bir talihsizlik olarak görüyoruz. Genel Başkanımız, kapatılma davasının ardından yaptığı açıklamada siyasi parti kapatmanın sadece şiddet ve terörü siyasi amaç ve araç olarak gören partilerle sınırlı tutulmasını, onun dışındaki partilerin bireysel sorumluluk esasına göre Anayasa Mahkemesi'nde işlem görmesini önermişti. Yani fiil ve eylemleriyle bir partinin kapatılmasına sebebiyet verenler cezalandırılacak ama onların o fiilleri nedeniyle partinin hükmü şahsiyeti, teşkilatları ve oy veren milyonlarca seçmeni zarar görmeyecekti. Fakat bu iyi niyetli önerimiz AKP tarafından cevapsız bırakılmış, karşılık görmemiştir. Bunun sebeplerine girmek istemiyorum. Bunun neden cevapsız kaldığı sorusunun karşılığı Sayın Başbakan'ın kendisidir. Herhalde Başbakan kendisini partisinin önünde görmektedir. -Önümüzdeki süreci nasıl görüyorsunuz? Bu davanın mümkün olan en kısa sürede sonuçlanması Türkiye'nin hayrına olacaktır, buna hiç şüphe yok. Niye hayırlı olacaktır? Çünkü Anayasa Mahkemesi'nde, Cumhuriyet'in temellerini yıkmak gibi ağır bir suçlamayla suçlanan parti halen hükümettir ve Meclis'te büyük çoğunluğu vardır. Hem hükümet düzeyinde hem Meclis düzeyindeki bütün tasarrufları sorgulanacak niteliktedir. O bakımdan bu krizin bir an önce bitmesi lazım. Bu kriz döneminde MHP'nin en büyük endişesi bu siyasi krizin bir Anayasa krizine dönüşmesi ve bunun da karşımıza bir rejim bunalımını davet etmesidir. Yani Türkiye'de her dönemde ara rejim heveslileri olmuştur bu dönemde olmadığını söylemek için bir neden yoktur. Demokrasinin geleceğinin kurtarılması, demokratik parlamenter rejimin geleceğinin kurtarılması her türlü mülahazanın önünde ve üstündedir. Basında yapılan benzetmelerde de olduğu gibi AKP bir viraj alıyor, virajı nasıl alacak diyorlar; burada önemli olan AKP'nin bu virajı nasıl döneceğinden önce demokrasi aracının bu virajda devrilmemesidir. Hiçbir siyasi parti, hiçbir siyasetçi vazgeçilmez ve yerine başkası konulamaz nitelikte değildir. Temennimiz AKP'nin kapatılmamasıdır. Bu samimi temennimizdir. Çünkü biz kendileriyle sandık başında hesaplaşacağız. -Siyasi krizin derinleşmemesi için öneriniz nedir? Sayın Genel Başkanımız, bu siyasi krizin giderek ağırlaşıp derinleşip bir Anayasa krizi ve bir rejim bunalımına dönerek demokrasiye dışardan müdahalelere davetiye çıkarmaması için iyi niyetle bir düşünce ortaya atmıştır. Buna klonlama denmiştir. AKP'nin bunu kabul etmemesinin anlaşılabilir nedenleri vardır, bunun nedenleri de bizim meselemiz değildir. Temennimiz kapatma şeklinde sonuçlanmaması olmasına rağmen, eğer bir yasaklama ve kapatma ile sonuçlanacaksa o anda ne olacak ona bir bakalım. Hükümet hiçbir şey yapmadan bugünkü haliyle devam ederse kapatma ve yasak kararının açıklandığı gün hükümet istifa etmek zorunda kalacaktır. AKP kapatılmadan yeni parti kurarlarsa engelleri aşarlar. İyi niyetle ortaya atılan bir düşüncedir. Sayın Başbakan'ın önceki haftalarda AKP Grubu'nun basına kapalı bölümünde basına yansıdığı kadarıyla bunu 'edep dışı saydığını meydanlarda bunu MHP'ye soracağını' söylemiş . Kendilerini meydanlarda bekliyoruz eğer gelme imkanını bulursa. Önerinin dayandığı samimi düşünceler budur. Önümüzdeki süreç basit ve düz bir süreç olmayacak -Siyaseti önümüzdeki aylarda zor günler bekliyor Bu süreç basit ve düz bir süreç olmayacak. Yaşanarak görülecektir, bunu şimdiden kestirmek mümkün değil ama şunu da unutmamak gerekir, böyle bir durumda Türkiye 4 süreci bir arada yaşayacak ve 4 süreç birbirini etkileyerek birbiriyle çelişerek gidecek. Yeni bir hükümetin kurulması süreci yaşanacak, ikincisi AKP yerine yeni bir partinin kurulması süreci yaşanacak, üçüncü olarak eğer ara seçimleri mecburu hale getiren sayıda bir boşalma olursa ara seçim olacak, belediye seçimleri sürecide bunun üzerine binecek. Bunu Meclis nasıl yürütecek göreceğiz. AKP 3M'yi çok iyi uyguladı -Erken seçim ihtimali var mı? Erken genel seçim senaryoları bulunuyor, bunu da göreceğiz. AKP'nin erken seçime götürmek için yeterli çoğunluğu var. Sayın Başbakan'ın adeta partinin kapatılmasını ister gibi bir tavır içinde olduğunu görmemek de mümkün değil. Çünkü, AKP'nin bunu son 5.5 yılı aşkın süredir, oluşan bütün tahribatın üzerine sünger çekecek, can kurtaran simidi olarak görmekte olduğu ihtimali de akla geliyor. AKP'nin meziyetlerini saymak gerekirse mağdur ve mazlum rolünü çok iyi oynamışlardır, Türk halkının merhamet duygularına sığınarak masum rolünü oynamışlardır. 3M'yi çok iyi uygulamışlardır. Belki bunu son 5.5 yılki tahribatı aklayacak bir vasıta olarak görüyorlardır bu da akla geliyor. Sayın Başbakan için şu anda en önemli şey; ne Türkiye'nin geleceği, ne siyasi ne ekonomik istikrar, ne AKP'nin geleceği, ne yol arkadaşlarının geleceği onun tek derdi kendisini kurtarabilmek. Sayın Başbakan bir şekilde bu dokunulmazlık zırhına yeniden bürünme arayışı içindedir. Bunun için de son bir yol olarak "Meclis'e bağımsız olarak gireyim" hesabındadır. -Niye bilerek krize gidiyor? Birincisi geçmişin üzerine sünger çekeceği bir araç olarak gördüğü için, ikincisi kendisi için en önemli değer olan dokunulmazlık zırhına bir yerinden yeniden tutunmak için. -AKP, MHP'nin ülkeyi krizden çıkaracak bir formül olan klonlama modeli konusunda tepkili. Türban konusunda da MHP'nin tuzağına düştüğü şeklinde görüşler var. Bir siyasi parti hele iktidardaki bir siyasi partinin aleyhine kapatma davası açılması ve o siyasi partinin genel başkanı ve Başbakan hakkında siyasi yasak istemiyle dava açılmasının o partide duygusal tepkiler doğurması normaldir. Bunu hiç tartışmıyorum ama bu duygusal tepkiler, sağlıklı düşünme, rasyonel muhakeme kabiliyetlerini köreltecek noktaya ulaşırsa yani bir paranoya noktasına ulaşırsa tabii bu sağlıklı bir ruh hali değildir. Başörtüsü konusu AKP'nin temsil ettiği siyasi geleneğin nereden başlatırsanız başlatın bugüne kadar acımasız bir şekilde siyasi rant aracı olarak kullandığı ve istismar ettiği, son 5.5 yıllık iktidarları döneminde de bu sorunun çözümü yönünde en ufak bir gayret sarfetmediği ucuz bir istismar konusudur. Başbakan'ın Madrit'te yaptığı basın toplantısıyla süreç başlamıştır. Bizim mutabakatımızın iki ayağı vardı; birincisi anayasal düzenlemeler yani 10 ve 42. maddeler, ikincisi YÖK Kanunu'nun Ek 17. maddesi. İkisini de eş zamanlı ve ortak teklif olarak getirdik. Ek 17 hâlâ Milli Eğitim Komisyonu'nda bekliyor. AKP anayasal değişiklikler bittikten sonra birden bu mutabakattan caydı ve süreci kopardı, hiç böyle bir mutabakat yokmuş gibi konuyu kamuoyunda gereksiz bir tartışmaya açtı. AB ile ilişkiler sanal yürütülüyor -AB bizi niye istemiyor? Çeşitli nedenleri var; ülkenin büyüklüğü, insan gücü, ekonomisi, sosyal durum her şey söylenebilir ama din ve kültür farklılığının burada çok önemli bir dinamik olduğu ortadadır. AKP niye bu yalanı Türk halkına söyledi, onun sebebi de açıktır. Bir IMF ve AB çıpası tutturdular, IMF çıpasının anlaşılır bir yanı var ama AB çıpasının en azından benim düşünce sistemimde anlaşılır yanı yok. AKP içerdeki meşruiyet eksiğini, AB desteğiyle kapatma yolunu seçmiştir. Geçmişi, hangi siyasi zihniyetin temsilcisi olduğu, dünya görüşleri belli olan AKP kadrolarının, Türkiye için bir medeniyet projesi dediğimiz AB projesinin lokomotifi olmalarını düşünmek eşyanın tabiatına biraz aykırı gelmiyor mu? Ne kadar değiştikleri de ortadadır. Bu bakımdan MHP ilişkilerin tıkanma noktasına geldiği tespitinden hareketle AB'nin karşımıza koyduğu bu denklem yani Türkiye'de zorla milli azınlık yaratmak, Türkiye'nin milli kimliğini ve üniter yapısını tartışmalı hale getirmek, sorgulamak ve buna benzer taleplerden vazgeçmediği takdirde ilişkilerin bugünkü hastalıklı yapısının daha da marazi bir hal alacağını ve karşımıza bunun çok daha büyük bir kopma çıkaracağını düşünmektedir. O bakımdan bu kontrat değişmelidir. Bu değişmediği sürece bu ilişkinin hiçbir yere gitmesi mümkün olmadığı gibi daha büyük bir çatışmaya ve yol ayrımına gidecektir. İlişkiler zaten sanal bir zeminde göstermelik bir şekilde yürümektedir. İki taraf için de bir düşünme dönemine ihtiyaç vardı. AB önce bu taleplerini gözden geçirmelidir. Çünkü bu talepler Türkiye'yi AB normlarına Kopenhag kriterlerine yaklaştırmak için iyi niyetli talepler değildir. Bunlar Türkiye'yi AB'nin dışında tutmak için bahaneleridir. Türkiye bu şartlar altında AB'ye muhtaç değildir, mahkum değildir... -Bu arada hükümet bazı AB taleplerini yerine getirmeye devam ediyor, Meclis'te yasal düzenlemeler yapılıyor. Vakıflar Yasası çıkarıldı, TCK'nın 301. maddesi değişti... AKP'li bakanlar çantaların da herhalde şunu da sizin için yapmıştık diyecekleri şeyler bulunsun istiyorlar. Çıkarılan yasalardan bazıları vardır ki Vakıflar Yasası onlardan biridir. MHP iktidarında o yasa değişecektir. -Uzun süren Dışişleri Bakanlığı bürokratlığından sonra Meclis'i nasıl buldunuz? 35 yıllık Dışişleri memurluğundan sonra yaptığımız işin bir heyecanı var ama Meclis bir heyecan verdi mi derseniz, sanki önemli bir heyecan verdiği söylenemez. Tam ortaklık hedef olmaktan çıktı -MHP'nin AB'ye mesafeli bir duruşu var, neden? Türkiye'nin AB üyeliğini hangi noktada görüyorsunuz? Kucağını açmış bizi iyi niyetle bekleyen bir muhatap var da buna karşı MHP mesafeli duruyor değil. Bizim için bu konu açıktır, AB'nin Türkiye'yi eşit haklara sahip tam üye olarak almak istemediği bütün çıplaklığı ile ortadadır. Başlatılan müzakere süreci sanal bir süreçtir. Tam üyelik hedef olmaktan çıkarılmıştır. Müzakere çerçeve belgesinin ortaya koyduğu şablon budur. Türkiye ile görüşmeler Türkiye'nin ilerde AB'ye tam üye olması amacına dönük değildir. AB'nin yörüngesinde bir tabiyet ilişkisi formatında yürütülmektedir. Bunun adına özel ilişki diyebilirsiniz, imtiyazlı ortaklık diyebilirsiniz, ne derseniz deyin, bu sadece Fransa meselesi de değildir. AKP, başörtüsü sürecini topal bıraktı -AKP nerede hata yaptı? AKP'nin hataları şunlardır; Türk toplumunda başörtü konusu çok istismar edildiği için haklı bazı endişelere yol açtı, bunların görmezden gelinmesi mümkün değildi. Yani bunun zamanla ilk ve orta öğretime de sirayet edeceği bir aşamadan sonra kamu hizmetinde çalışanlara da verileceği şeklinde haklı bir endişe doğdu. Sayın Genel Başkanımız pek çok kereler bu haklı endişeleri görmezden gelemeyiz bunlara sağlam teminatlar vermeliyiz derken AKP bu endişelere körükleyecek sorumsuz beyanlarda bulundu. Eğer bu süreci topal bırakmamış olsaydı, EK 17 ile birlikte sağlam güvenceler vererek getirseydi, Anayasa Mahkemesi'nin vermiş olduğu karar bundan farklı olabilir miydi? Olabilirdi. Başörtüsü sorunu AKP'nin ilkesiz ve samimiyetsiz zihniyetinin kurbanı oldu. 70 kişilik MHP Grubu, 340 kişilik AKP Grubu'nu tuzağa düşürdüyse o zaman siz bu başörtüsü konusunda baştan beri samimi değildiniz. O zaman çıkın bugüne kadar istismar ederek, mağdur ettiğiniz insanlardan özür dileyin. Asgari namusun gerektirdiği budur. İkincisi MHP Grubu size istemediğiniz bir şey yaptırdıysa bu siyasi basiret bakımından sizin hakkınızda çok olumsuz sonuçlar doğurur. O zamanda Türk milletini yönetme iradesine sahip olduğu iddiasından vazgeçmeniz gerekir. Ayrıntılardaki Deniz Bölükbaşı Ferit B.PARLAK [email protected] AK Parti'ye yönelik açılan kapatma davası ile ilgili 'tahmin toto'lar devam ettirilip, Türkiye kamplaşmaya doğru yol aldırılırken, MHP'nin diplomasi kurmaylarından Ankara Milletvekili Deniz Bölükbaşı, Ankara Sohbetleri'ne konuk olarak kapatma davasından türban kararına, AB ile müzakere sürecinden yerel seçimlere kadar birçok önemli konuyla ilgili sorularımızı yanıtladı. Önce yaşanan sürecin fotoğrafını çekti Bölükbaşı: "Çok ciddi bir cepheleşme ve kamplaşma süreci yaşıyoruz. Bu kamplaşma etnik, din ve inanç özgürlüğü temelinde giderek derinleşiyor..." "MHP'nin en büyük endişesi bu siyasi krizin bir Anayasa krizine dönüşmesi ve bununda bir rejim bunalımına davetiye çıkarmasıdır..." "Basında her gün yeni bir senaryo ortaya atılmakta planlar, süreçler hakkında yorumlar yapılmaktadır. Bunların doğru esaslara oturmuş sağlıklı bir değerlendirmenin ürünü olduğunu söylemek kolay değil. Mahkeme sürecinin nasıl sonuçlanacağını ve ne kadar süreceğini kestirmek hem mümkün değil hem de doğru değildir." Sonra MHP'nin düşüncelerini açıkladı: "AKP'nin kapatılma davasını bir talihsizlik olarak görüyoruz. Temennimiz AKP'nin kapatılmamasıdır. Teröre bulaşmış olanlar dışında, siyasi partilerin hesap verecekleri yegane yer Türk milleti olmalıdır." "Fiil ve eylemleriyle bir partinin kapatılmasına sebebiyet verenler cezalandırılmalı, ama onların o fiilleri nedeniyle partinin hükmü şahsiyeti, teşkilatları ve oy veren milyonlarca seçmeni zarar görmemelidir." MHP'nin önerisine AK Parti'nin sıcak bakmamasının nedenini ise ısrarımız üzerine yorumladı: "İyi niyetli önerimiz AKP tarafından cevapsız bırakılmış, karşılık görmemiştir. Bunun sebeplerine girmek istemiyorum. Bunun neden cevapsız kaldığı sorusunun karşılığı Sayın Başbakan'ın kendisidir. Herhalde, Başbakan kendi geleceğini, partisinin geleceğinden önde tutmaktadır." Bölükbaşı rejim bunalımı konusunda uyarıyor ve Türkiye'yi kaosa sürükleyecek bu tehdidin giderilmesi için iktidarından muhalefetine, yargısından basınına kadar herkese görev düştüğüne dikkat çekiyor.