CHP ekonomik raporunu açıkladı: Kriz çok derin izler bıraktı

'Türkiye Ekonomisinin Krizi' başlıklı raporda izlerin kısa bir süre için de silinmesinin mümkün olmadığı belirtildi

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

ANKARA - Cumhuriyet Halk Partisinin (CHP) "Türkiye Ekonomisinin Krizi" başlıklı raporunda, krizin Türkiye'de çok derin izler bıraktığı belirtilirken, "bu izler kısa bir süre için de silineceği benzememektedir" denildi.

Raporda, gelişmelere "kulak tıkamak ve onları yok saymak" yerine mevcut durumun farkında olup, ekonominin kırılganlıklarını azaltacak orta ve uzun vadeli politikalar oluşturmanın yaşamsal görüldüğü savunuldu.

CHP'nin hazırladığı "Türkiye Ekonomisinin Krizi" başlıklı raporda, küresel krizin Türkiye ekonomisi üzerindeki etkileri ortaya kondu.

Türkiye ekonomisinin küresel krizden en fazla etkilenen ekonomilerden biri olduğuna işaret edilen raporda, krizin ekonomi üzerindeki etkileri analiz edildiğinde yaşanan olumsuzlukların 2001 yılındaki büyük çöküşle eşdeğer olduğu, hatta bazı açılardan ondan daha derin izler taşıdığının anlaşıldığı ifade edildi.

Ekonominin son üç çeyrek boyunca çok sert bir biçimde daraldığı belirtilen raporda, kapasite kullanım oranları ve sanayi üretim endeksinin düştüğü, reel kesimin ve tüketicilerin ekonominin geleceğine olan inançlarının sarsıldığı, bunun sonucunda da yatırım ve tüketim harcamalarında önemli gerilemeler olduğu kaydedildi.

Türkiye ekonomisinin bu performansıyla küresel krizin etkileri açısından dünyanın geri kalanından hızla ayrıştığı bildirilen raporda "daha ilginç olanı bu ayrışma sürecinin küresel kriz başlamadan çok önceleri hissedilmeye başlamış olmasıdır ki, bu durum uygulanan makro ekonomik politikaların daha önceden tıkanmaya başladığı anlamına gelmektedir" denildi.

Krizin işsizlik oranlarında ciddi artışlar meydana getirdiğine ve işsizlikte yeni bir patikaya girildiğine işaret edilen raporda, 2001 sonrası uygun uluslararası likidite koşullarının da etkisiyle göreli olarak hızlı sayılabilecek bir büyüme performansına rağmen, işsizlik oranlarını aşağıya çekebilecek bir istihdam artışının sağlanamadığı belirtildi.

Son krizle yaklaşık 1 milyon kişinin daha işini kaybettiğine dikkati çekilen raporda, işsizlik oranlarının daha uzunca bir süre kriz öncesi seviyelere gelmesinin muhtemel görünmediği savunuldu.

"Daralan ara malı ithalatı büyüme olanaklarını ciddi biçimde sınırlandırdı"

Enflasyon cephesinde ise ilk bakışta ciddi bir kazanım elde edilmiş gibi görünse de bunun nedeninin krizin yarattığı talep yetersizliği olduğuna işaret edilen raporda, krizin dış denge üzerindeki etkisinin de iki yönlü olduğu belirtildi.

İlk olarak 2001 kriz sonrası hızlı bir biçimde yükselen cari işlemler açığının küresel krizin etkisiyle kapanma eğilimine girmiş göründüğü ifade edilen raporda, ancak Türkiye ekonomisinin ithalata ve dolayısıyla dış açığa bağımlı olan büyüme dinamiğinin daralan cari açığını kötüleşen yatırım ve büyüme ikliminin bir göstergesi haline getirdiği kaydedildi.

Daralan ara malı ithalatının da büyüme olanaklarını ciddi bir biçimde sınırlandırdığına işaret edilen raporda, ihracatın ise son bir yılda yüzde 23,5 oranında azaldığı kaydedildi.

Krizin cari işlemler açığının finansmanın kalitesinde de ciddi bir bozulma yarattığı belirtilen raporda, son bir yıllık rakamlara bakıldığında doğrudan yabancı yatırımların gerilediği, portföy yatırımlarından net çıkış gerçekleştiği ve Türkiye'nin net dış borç ödeyicisi konumuna geldiği ifade edildi.

Raporda finansman kalitesini bozan en ciddi gelişmenin ise kaynağı tam olarak tespit edilmeyen döviz girişlerini gösteren net hata ve noksan kaleminde gözlenen yaklaşık 15 milyar dolarlık net giriş olduğu bildirildi.

"Tüm mali göstergeler 2009 bütçesi ile bozuldu"

Küresel krizin mali disiplini ciddi bir şekilde zedelemiş göründüğü savunulan raporda, şunlar kaydedildi:

"Tüm mali göstergeler 2009 yılı bütçesi ile birlikte bozulmuştur. Merkezi yönetim bütçe açığının gelire oranı yüzde 1,8'den yüzde 6,6'ya çıkmış, faiz dışı fazla veren kamu, faiz dışı açık verir hale dönüşmüştür. Bu sürecin bir sonucu olarak genel kamu borçlanma gereğinin milli gelir içindeki payı 3,1 puan yükselerek yüzde 4,6'ya ulaşmış. Hazine nakit açığı yaklaşık 6 kat artmış, kamu borç stoklarının milli gelir içindeki payı uzun bir aradan sonra yeniden artma eğilimine girmiştir. Borç stoklarındaki artışın önümüzdeki dönemde devam edeceği tahmin edilmektedir. Öte yandan kamu iç borç stokunun vadesi kısa kalmaya devam etmiş, dış borç stoklarının ise hem vadesi kısalmış hem de maliyeti yükselmiştir."

Krizin özel sektör borçluluğuna ilişkin rakamlar üzerinde de kendisini gösterdiğine dikkati çekilen raporda, dış kredi olanaklarının sınırlanmış olmasına paralel olarak özel sektör dış borç stoklarının azaldığı, sektörün net dış borç ödeyicisi konumuna geldiği ifade edildi.

Raporda, "özel sektörün dış borç olanaklarının sınırlanması bu kesimin yurt içi yatırım eğiliminin de önemli ölçüde düştüğü anlamına gelmektedir" denildi.

"Kredi kartı ve tüketici kredisi borçlu sayısı 2 kat arttı"

Krizin derin izlerini firmalar kesimine ek olarak hane halkı üzerinde de izlemenin mümkün olduğuna işaret edilen raporda, tasfiye olunacak kredi kartı ve tüketici kredisi borcu bulanan gerçek kişi sayısının 2008 yılının ikinci yarısı ile 2009 yılının ilk 8 aylık döneminde neredeyse 2 kat arttığı bildirildi.

Raporda, krediye erişim olanaklarının sınırlı kalmasına paralel olarak bu kesimin istikrarlı biçimde artan yükümlülük/varlık oranının kriz döneminde hafifçe gerilediği ifade edildi.

Bankaların kriz boyunca kredi kanallarını açık tutma konusunda ihtiyatlı bir tavır içine girdiklerine, firmalar ve gerçek kişilere kredi vermek yerine daha az riskli gördükleri Hazineyi fonlamayı tercih ettiklerine dikkati çekilen raporda, şu değerlendirmede bulunuldu:

"Bütün bu gelişmeler, Sayın Başbakanın Türkiye'nin krizden en az etkilenen ülkelerden biri olduğu ve krizin ülkemizi teğet geçeceği söyleminin ne kadar isabetsiz olduğunu ortaya koymaktadır. Kriz Türkiyede çok derin izler bırakmıştır ve bu izler kısa bir süre içinde de silenileceğe benzememektedir. Bu gelişmelere kulak tıkamak ve onları yok saymak yerine mevcut durumun farkında olup ekonominin kırılganlıklarını azaltacak orta ve uzun vadeli politikalar oluşturmak yaşamsal görülmektedir. Her zamankinden daha fazla küreselleşmiş olan dünyada, ülke olarak bu tür olumsuz etkilerden mümkün olduğunca az etkilenebilmenin de yolu bundan geçmektedir."