Darbe günlerinde ekonomi
TANER BERKSOY
Sivil siyasete askeri müdahale ve darbe bizim için yabancı olgular değil. Benim neslim yarım asrı aşkın sürede çok sayıda darbeye ve müdahaleye tanık oldu. Bunların hiç birisinin topluma, toplumsal barışa ve ekonomik refaha katkı yapmadığını da birinci elden gördük, yaşadık. Dolayısıyla, geçen hafta bozguna uğratılan darbe girişiminin, ilk izlenim olarak, bize şaşırtıcı gelmediğini söylemek mümkün. Buna karşılık son darbe girişiminin yapıldığı ortamın iki özelliğinin eskileri dahi şaşırtacak sonuçlar üretebilecek kapasitededir. Toplumun bir yarısını yok farz eden, ötekileştiren siyaset anlayışı, sertleşen ve üslubunu kaybeden siyasi söylem ve toplum katmanlarındaki ayrışma ve kutuplaşma eğilimi bu ortamın yeni özelliklerinden birisidir. 1980’deki son fiili darbeden bu yana geçen sürede dünya ekonomisinde yaşanan dönüşme, eklemlenme, küreselleşme, bir anlamda adeta kimlik değiştirme de bu günkü ortamın ikinci özelliğidir. Yeni dönemin bu iki özelliğinin benim neslimi dahi şaşırtıp, korkutacak bazı sonuçlar üreteceğinin dikkate alınması gerekir.
Siyaset ortamının insanları ayrıştıran, ötekileştiren karakterinin darbe süreci içinde etkinliğini yitirdiğini, toplumsal dayanışma ve direnme iradesinin duruma hakim olarak duruma fiilen müdahale ettiğini gördük. Toplumun içinden üreyen bu irade darbenin getirdiği tereddüt ve korkuları hızla ortadan kaldırdı ve sonuçta darbenin akim kalmasında etkili oldu. Bu çok önemli kuşkusuz ama söz konusu toplumsal tepkinin pek dile getirilmeyen bir sonucu daha oldu. Darbe girişimini hızla sonlandıran toplumsal tepki aynı zamanda darbenin olumsuz ekonomik yansımalarının hızla kontrol altına alınmasını ve etkisiz hale getirilmesini sağladı. Darbenin “çok kısa süreli” ve “kısa vadeli” etkilerinin hızla dengelenmesi normalleşmeye doğru ilk adımların atılmasını mümkün kıldı.
İlk evrenin hızla geçilmesi darbenin yarattığı iktisadi sorunların bütünüyle aşıldığı anlamına gelmiyor. Bu ilk evrede iki gelişmenin iktisadi sorunları en azından algı düzeyinde hafifl ettiğini söylemek mümkün. Bunlardan birisi darbenin başarısız olması ve iktidarın değişme olasılığının hızla ortadan kalkmasıdır. Böylece darbe sürecinde ortaya çıkabilecek belirsizlik ilk hamlede bertaraf edilerek, ortamın sakinleşmesi sağlanmıştır. Bu bağlamda ikinci gelişme ise ekonomiyi yönetenlerin sürece hızla müdahale ederek gerekli güvenceyi vermeleri ve belirsizliği azaltmalarıdır. Gerçekten de, Bakan Mehmet Şimşek ve Merkez Bankası Başkanının birlikte açıklama yaparak özellikle para akışı açısından güvence vermeleri risk algısındaki bozulmanın kontrol altına alınması açısından çok önemli bir adım olmuştur.
Darbe girişiminin hızla sonlandırılması ve iktisadi sürece hemen müdahale edilmesi darbe girişiminin kısa vadeli etkilerinin, bütünüyle değilse bile, büyük ölçüde telefi edilmesini sağlamıştır. Bundan sonrası daha uzun vadenin yönetilmesi meselesidir. Türkiye ekonomisinin bunu kolaylaştıracak güçlü yanları olduğu söylenebilir. Kamu dengesi, dış denge, borç oranı vb değişkenler öteki ülkelere kıyasla düzgündür. Bunlar uzun vadenin yönetimine pozitif katkı yapacak olgulardır. Buna karşılık mevcut küresel konjonktürde dış ticaretin duraklamış, sermaye girişinin yavaşlamış hatta çıkışa dönmüş olması, turizm gelirlerinin hızla gerilemesi, toplumsal gerilimin yükselmesi vb gibi nedenlerle ekonomiye dönük algının bozulmuş olduğu da söylenebilir. Bu olumsuzluklar risk primini yükselterek ekonominin olumlu yönlerini baskılamaktadır. Şimdi, darbe girişiminin etkisiyle, bu baskı daha da güçlenmiştir. Önümüzdeki dönemde yaşanabilecek herhangi bir olumsuzluk bu baskıyı daha da arttıracaktır. Bu koşullarda uzun dönemin iyi yönetilmesi adeta yaşamsal bir önem kazanmıştır.
Var olan sorunların yanı sıra döneme özgü bazı olguların sürecin yönetilmesinde ek sorunlar yaratacağı görülmektedir. Bunlardan birisi darbe girişiminin akamete uğramasının ardından adeta insan avı başlatıldığı izlenimi veren bir görüntünün yaratılmış olmasıdır. Soruşturmalar, işten el çektirmeler, işten çıkarmaların hızla tırmandığı gözlenmektedir. Bu sürecin denetimsizliğe devinmesi halinde uzun dönemin düzgün yönetilmesi mümkün olmayacaktır.
Bu dönemde ortaya çıkması muhtemel bir başka sorun uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarının devreye girerek, darbe girişiminin getirdiği olumsuzlukları ülke notuna yansıtma olasılığıdır. Standart and Poor’s bu yönde ilk adımı atarak kredi notunu düşürmüş, görünümü negatife çevirmiştir. Öteki kurumlar da sıradadır. Bu sürecin tersine çevrilmesi çok önemlidir. Bunun için daha duyarlı bir siyaset iklimi ve daha özenli bir ekonomi yönetimi gerekir. İçeride didişme görüntüsü vermekten kaçınıp, dışarıya karşı da bu adımların atılması zorunludur. Aksi takdirde darbe günlerinde kazanılan mücadelenin uzun vadede bir çöküşe dönüşmesi kaçınılmaz olacaktır.