FED'in faiz indirimleri derin kriz göstergesi

FED'in faiz indirimleri derin kriz göstergesi

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

İSTANBUL - Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren, merkez bankalarının faiz indirim süreçlerine bakıldığında, bazılarının çok saldırgan, bazılarının nötr davrandığını görebildiklerini söyledi. Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği'nin (TÜSİAD) düzenlediği "Yurtdışı Finansal Piyasalardaki Gelişmeler Işığında Türk Bankacılık Sektörü: Eğilim ve Riskler" konulu konferansın açılışında konuşan Ekren, ABD ve Avrupa merkez bankalarının faiz indirim süreçlerine bakıldığında bazılarının çok saldırgan bazılarının ise oldukça nötr davrandığını belirterek, "FED'in 2007 yılında 4,25 olan referans faiz oranını nisan sonu itibariyle 2'ye düşürmesi, özellikle bu ülkeden kaynaklanan kriz veya türbülansın boyutunun da ne kadar derin olduğu ve arka planının sorgulanması gerektiğini ortaya koyacak önemli bir göstergedir" diye konuştu. Ekren, Avrupa, İngiltere ve Japonya merkez bankalarının tutumlarının; gelecek olaylara bakışını yansıttığı için üzerinde titizlikle durulması gerektiğini, hem finansal otoriteler hem de uygulamacılar bakımından gelişmeleri izlemede kendilerine önemli ipucu sağlayacağını kaydetti. Kriz 'hane'yi de etkiledi ABD'de yaşanan krizin sadece finansal piyasalarda değil, hane halkının davranış biçimlerine bağlı olarak reel sektöre de sıçradığını ve sıçrama potansiyeli taşıdığını bildiklerini ifade eden Ekren, "Amerikan hane halkının her hareketinin sonuçlarının hem ABD hem de bütün ekonomiler için çok farklı anlam ve mesajları olduğunu da gözden kaçırmamak gerekir. Bu çerçevede, yükselen piyasalara bakış tarzı konusunda da ortak bir platform bulmamız gerekir. Herhangi bir tedbir, yaklaşım ya da değişiklik söz konusu olduğunda otoritelerin ya da bankaların, finansal kurumların üzerinde durması gereken en önemli konulardan biri de piyasadaki oyuncuların sadece göstergelere bakarak rasyonel davranmadığı veya davranmayacağı, ekonomi sosyolojisi dediğimiz kurumların ya da bireylerin kendi pozisyonlarının zorlandığı bir baskının da daha sonra sürü psikolojisine, diğerlerinin izleyebileceği sonucun beklediğimizden farklı bir noktaya geleceğini gözden kaçırmamak gerekir" şeklinde konuştu. Yönetişim kalitesi artırılmalı Nazım Ekren, sadece düzenleme ve denetimin değil, yönetişim kalitesinin artırılmasının da kaçınılmaz olduğunu, bu sürecin, Türkiye gibi ülkeleri etkileme yön ve şekline bakıldığında, reel ve finansal etki alanından bahsedebileceklerini ifade etti. Ekren, "Önümüzdeki süreçte Türkiye'nin ve yükselen piyasaların muhtemelen karşılaşacağı en önemli konu, bu alanlarda ortaya çıkacak stres düzeylerinin ve baskı alanlarının doğru teşhisi ve tespitinden sonra ortak bir finansal ve ekonomik yönetişim çerçevesinde olayı değerlendirmek ve gerekli inisiyatifleri kullanmaktadır" dedi. Bazı parasal büyüklüklerin gelişmiş ekonomilerde artık yeteri kadar açık ve şeffaf şekilde izlenmediğinin gözden kaçırılmaması gerektiğini vurgulayan Ekren, "Ulusal otoritelerin gelişmiş ya da gelişmekte olan otoritelerin küresel türbülansın ortaya çıkarttığı dezenflasyon ve enflasyon açmazıyla karşı karşıya kalması, ileriki dönemlerde alınacak kararları adeta zorlamaktadır" diye konuştu. BDDK Başkanı Bilgin: Riski ölçmeden kredi verenler ilerde sorun yaşayabilir Aynı konferansta konuşan, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) Başkanı Tevfik Bilgin, bankacılık sisteminin kârlılığının Mart 2008 sonu itibariyle 3,7 milyar YTL olduğunu belirterek, "Kârlılıkla ilgili ileride özellikle kredi riskinden dolayı problemler yaşayabiliriz" dedi. Bilgin, bankacılık sisteminde yaklaşık 6-7 yıldır büyüme trendi görüldüğünü söyleyerek, aktiflerin Mart 2008 sonu itibariyle 633 milyar YTL'ye geldiğini, toplam aktiflerdeki 3 aylık büyümenin yüzde 9 olduğunu kaydetti. Bilgin, Mart 2008 sonunda kredilerin de 319 milyar YTL'ye ulaştığını, 3 aylık büyüme oranının yüzde 12 olduğunu dile getirdi. Aktiflerdeki en önemli kalemin krediler olduğuna işaret eden Bilgin, "Kredilerdeki kırılma noktası 2005 yılının ortasıdır. Bu noktadan sonra krediler aktifte menkul kıymetlerden daha fazla yer tutmaya başladı. Bu iyi bir gelişme, ama eğer kredide riski ölçerek vermediysek, bu da bankaları bir anlamda ileriki dönemlerde olumsuz etkileyebilir. 319 milyar YTL'lik kredinin 233 milyar YTL'si Türk parası, kalanı yabancı para cinsinden kullandırıldı. Yani kredilerin yüzde 27'si yabancı para cinsinden. Bu yüzde 27'nin yüzde 61'i Off Shore'dan gelen krediler, aracılık maliyeti nedeniyle bankalarımız yurtdışındaki şubelerinden Türkiye'ye yabancı para fonlama yapma tercihi göstermektedirler" diye konuştu Banka-müşteri diyalogu önemli Bilgin, kredilerin takibe dönüşüm oranı konusuna değinirken de, yüzde 3 olan bu oranın artmasının muhtemel olduğunu söyledi. Bilgin "Ama geldiğimiz nokta, 2001-2002 yılıyla karşılaştırıldığında önemli bir seviyedir. Bankacılık sistemimiz, şu anda sağlıklı bir takip sürecinde bulunmaktadır" dedi. Önümüzdeki dönemde takip oranlarında muhtemelen artış olacağını ifade eden BDDK Başkanı, bu dönemleri, hem bankacılar hem de kredi müşterileri için diyaloğun en önemli olduğu dönemler olarak nitelendirdi. Bilgin, "Banka ve kredi müşterisi arasındaki dostluk hemen kurulmuyor. Uzun dönemli bir ilişki, dolayısıyla bir anda da yıkılmaması gerek" şeklinde konuştu. DTH'ler halkın nabzını gösteriyor Bilgin, Türk bankacılık sisteminin, mevduatta Mart 2008 sonu itibariyle 390 milyar YTL'lik bir büyüklüğe ulaştığını ve bunun 141 milyar YTL'sinin döviz tevdiat hesaplarından oluştuğunu belirtti. Döviz tevdiat hesaplarındaki hareketliliğin kendilerine, halkın ekonomiye bakışını göstermesi anlamında önemli olduğuna işaret eden Bilgin, sözlerini şöyle sürdürdü: "Döviz tevdiat hesaplarının haftalık gelişimine bakıp, üstüne bazı veriler eklediğimizde, halkımızın nasıl bir beklenti içinde olduğunu, çok iyi bir şekilde analiz edebiliyoruz. Bizim bankacılık sistemi olarak en büyük sıkıntılarımızdan biri, kısa vadeli kaynakla çalışmamız. 3 aya kadar vadeli mevduatın toplam mevduattaki oranı yüzde 90, böyle bir mevduat yapısıyla çalışmak gerçekten zor. Çok kısa vadeli mevduatı, uzun vadeli plase etmek zorundasınız. Dolayısıyla bankacılarımızın bu konudaki çaresizliği bir şekilde sendikasyon ve seküritizasyon (fonlama yöntemi) kredilerini de gündeme getiriyor." Promosyon yarışı zarar veriyor BDDK Başkanı, mevduat üzerinde bankaların, dönem dönem pazar payı amaçlı yarış yaptığının görüldüğünü belirterek, "Son dönemde, özellikle bazı maaş ödemelerini kapmak için promosyon adı altında birtakım ödemeler yapıldığı, bunun bazen maaşın 1-1.5 katını bulabildiğini görmekteyiz. Bunları mevduat yarışı olarak algıladığımızı bankalara zarar verdiği kadar, bu fonu toplayıp reel sektöre aktardığı için, reel sektöre de zarar verdiğini düşünmekteyiz. Bunun üzerindeki çalışmalarımız da devam ediyor." İfadelerini kullandı. Bilgin, Türk bankacılık sisteminin büyümesi için kesinlikle pasifin büyümesi ve vadenin uzaması gerektiğini ifade etti. Bankaların kârlılığı konusuna da değinen Bilgin, "Bankacılık sistemi olarak karlılığımız Mart 2008 sonu itibariyle 3,7 milyar YTL. Geçen sene mart sonu kârımız 3,4 milyar YTL idi. Elbette kârlılıkla ilgili, ileriki dönemlerde özellikle kredi riskinden dolayı problemler yaşayabiliriz. Bu kârlılığın, bu hızla devam etmemesi ihtimal dahilindedir" dedi. Tefeci reklamları neyi gösteriyor? Son dönemlerde günlük ve ulusal gazetelerin ilk sayfalarında yer alan ikrazatçı (tefeci) reklamlarının çok alışkın olunan bir husus olmadığının altını çizen Bilgin, "Bu şu demek; bazı firmalar, bazı banka müşterileri veya olmayan başka müşteriler, ikrazatçılara yönelmiş durumdalar. Bankalarla çalışamıyorlar. Şu yorum da yapılabilir; birilerinin elinde likidite var. Bu likiditeyi başka türlü pazarlıyorlar" tespitinde bulundu. Bilgin, 2001 krizine de değindiği konuşmasında, bu krizin faizsiz maliyetinin yaklaşık 55 milyar dolar olduğunu hatırlattı. Bu krizden herkesin etkilendiğini ve maliyet ödediğini kaydeden Bilgin, "Ama biz bu dönemde, dünyanın yaşadığı bu büyük dalgalanmada bankalar, bankacıların otoritesi olarak şu iddiadayız; Ekonomik sorunları büyüten değil, çözümüne ve ekonominin korunaklı olmasına elinden gelen desteği sağlayan sektör olmak. Bu iddiamızda da inşallah başarılı oluruz ve bunun sinyalleri de görülmektedir" diye konuştu. Şahenk: Kapsamlı bir ekonomik programa ihtiyaç var TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Ferit Şahenk, konferansta yaptığı konuşmada, tercihen uluslararası finans çevrelerince de desteklenen kapsamlı bir ekonomik programın açıklanması ve uygulanması, AB sürecine ilişkin reformların kararlılıkla sürdürülmesi ve dezenflasyon sürecinin, disiplinli maliye politikaları ile desteklenmesinin, önemine vurgu yaptı. Şahenk, dünya ekonomisinin 2007 yılında derinlik kazanan finansal bir dalgalanma ile olumsuz bir görünüme büründüğünü, global bankacılık sektörünün de önemli bir risk altında kaldığını ifade etti. Artan tüketim ve yatırım talebi ile enerji maliyetlerinin sonucu olarak derinleşen cari açığın önemli bir finansman ihtiyacı doğurduğunu ve Türkiye'yi mevcut global çerçevede daha kırılgan hale getirdiğini belirten Şahenk, "Her ne kadar yapılan milli gelir revizyonu ile ekonominin daha büyük bir bölümü hesaplara yansımış ve ülkemizdeki tasarruf açığı eskiye kısayla daha düşük seviyelere gelmişse de nominal rakam olarak 50 milyar dolara yaklaşan cari açık beklentileri, finansman ihtiyacı ve kalitesini yeniden gündemin üst sıralarına taşımakta. Bu çerçevede uzun vadeli yabancı sermayeyi çekebilecek, genel yatırım ortamının iyileştirilmesine yönelik reformlar ve özelleştirme faaliyetlerinin aksatılmadan devam ettirilmesi büyük önem taşımakta." dedi. Bankacılık sektörü yeniden yapılandırma programı ve bankacılık kanunu ile sağlanan gelişmelere de değinen Şahenk, sektördeki değişimin yabancı yatırımcıların sektöre olan ilgisini artırdığını, son 5 yılda finansal hizmetler alanında 85'in üzerinde satın alma ve birleşme işlemi gerçekleştiğini, mali aracı kuruluşların Türkiye'ye çektiği doğrudan yabancı yatırım miktarının da 22,5 milyar doları geçtiğini hatırlattı. Bankalar geçmişe kıyasla daha güçlü Şahenk, bankacılık sektörünün uluslararası piyasalara entegrasyonu ve reel sektör ile ilişkisinin arttığını, mevcut dalgalanmalar nedeniyle dış piyasalar veya reel sektör kanadında yaşanabilecek olumsuz gelişmeler karşısında geçmişle kıyaslandığında çok daha güçlü bir konuma geldiğini söyledi. Sektörün kur riskinin önceki dönemlere kıyasla son derece gerilemiş durumda olduğunu belirten Şahenk, yüksek dış finansman ihtiyacı ve reel sektörün artan borcu nedeniyle sektörün taşıdığı kredi riskinin giderek arttığını, bu durumun belirsizliklerin olumsuz yönde şekillenmesi durumunda, sektör açısından iyi yönetilmesi ve temkinli olunması gereken bir konu olduğunu vurguladı. Şahenk, global belirsizliklerin arttığı, yatırımların ve talebin hız kestiği bu dönemde harcamaların daha da yavaşlamaması ve likidite koşullarının kötüleşmemesi için hükümetin son 5 yıldan bu yana başarı ile yürüttüğü ekonomik dönüşüm programının aynı kararlılıkla devam ettirilmesinin önemli olduğunu kaydetti. Şahenk, "Enflasyonun yükselmekte olduğu ve küresel ekonomik yavaşlamanın giderek yoğunlaşabileceği dikkate alınarak, para ve maliye politikalarının bu amaca yönelik olarak temkinli bir şekilde kullanılmaya devam edileceğini düşünmekteyiz. Global piyasalarda dalgalanmalar karşısında alınabilecek en önemli önlem, sağlam çapalara sahip olmaktır. Bu nedenle tercihen, uluslararası finans çevrelerince de desteklenen kapsamlı bir ekonomik programın açıklanması ve uygulanması, AB sürecine ilişkin reformların kararlılıkla sürdürülmesi ve dezenflasyon sürecinin disiplinli maliye politikaları ile desteklenmesi büyük önem arz ediyor." sözleriyle konuşmasını tamamladı. 'Kredi kartında bankaların B planları hazır' Garanti Bankası Genel Müdürü Ergun Özen, kredi kartı faiz oranlarına sınır getirilmesiyle ilgili olarak, bankacılık sektörünün kârlılık açısından bunun altından kalkacağını, her zaman B planlarının hazır olduğunu söyledi. Özen, Merkez Bankası'nın şu anda bilimsel bir formül altında tavan faizler belirlediğini ve bu formülün de adil olduğunu düşündüğünü söyledi. Özen, "Türkiye ekonomisinin daralmaya başladığı bir ortamda bazı kararları çok daha dikkatli almamızda fayda var diye düşünüyorum" dedi. "Bankacılık sektörü karlılık açısından bunun altından kalkar" diyen Özen, bankaların B planlarının hazır olduğunu; makro dengelerin nasıl etkileneceğine dikkat edilmesi gerektiğini vurguladı. Özen, faiz dışı fazla ile ilgili olarak da, yeni GSMH'ya göre eski rakamın 4,1-4,2'lere gerilediği ve bunun şimdi 3,5'e indirildiğini belirterek, son 5 yıldır çok sıkı maliye politikası izlenmiş bir ülkede, bu gevşemeyi çok zararlı bulmadığını söyledi. Özen, prim affına ilişkin bir soru üzerine de "Kısa vadede çok büyük faydasının olmadığını gördük. Ama uzun vadede çok ciddi zararları olabilir: Faiz dışı fazladaki gevşemeye göre prim affını daha fazla önemsiyorum" dedi. Yabancı sermayenin Türkiye'ye daha uzun vadeli bakmaya başladığını ifade eden Özen, "Azalma olacağı doğrudur ama 2009-2010'da doğrudan yabancı yatırımın tekrar artacağını düşünüyorum" diye konuştu Kredi kartına müdahale sorunu daha da büyütebilir BDDK Başkanı Tevfik Bilgin, kredi kartı faiz oranlarına sınır getirilmek istenmesi konusunda "Piyasa mekanizması sınırlamalarının çok uygun olmadığını düşünmekteyim" dedi. Bilgin, TÜSİAD'ın düzenlediği "Yurt Dışı Finansal Piyasalardaki Gelişmeler Işığında Türk Bankacılık Sektörü: Eğilim ve Riskler" konulu konferans sırasında, gazetecilerin sorularını yanıtlarken, televizyonlarda reklamların hemen hemen hepsinin tüketim üzerine kurulduğunu, Türk bankacılık sektöründe en büyük eksikliğin tasarrufların yetersiz bulunması olduğunu söyledi. Bilgin, "Krediler belli bir hızla artarken, mevduat aynı hızla artmıyor. Bankacılarımıza da belki bu anlamda sorumluluk düşmekte. Bu hem kredi kartlarında, hem bireysel kredilerde geçerli. Hem de bankacılığın geneli anlamında tasarruf eğiliminin bir şekilde tekrar gündeme getirilmesinin önemli olduğunu düşünmekteyim" diye konuştu. Bilgin, kredi kartı faiz oranlarına sınır getirilmesine yönelik çalışmanın hatırlatılması üzerine de, bugüne kadar bu konuda yorum yapmadıklarını, belli bir oranda faiz tavanı getirilmesi hususunda bir girişimin bulunduğunu bildiklerini ve bu konuda bankacıların yorumları olduğunu anlattı. Kredi kartlarıyla ilgili, iki yıl önce bir kanun taslağı hazırladıklarını, bunun da yasallaştığını, kanunlaşırken de, çok eleştiri aldıklarını belirten Bilgin, şöyle devam etti: "Kanun, esas itibariyle kredi kartını bütün çerçevesiyle düzenlemekte. Bana göre gayet yerinde bir kanun. Şu anda faizin tabanını da Merkez Bankamız belirlemekte. Bence bankalarımız, zamanında bazı yanlışlar yapmışlardır, pazarlama anlamında. Tüketiciler veya kredi kartı kullananlar da yanlışlar yapmıştır. Bir kısım tüketici, kredi kartını bir yaşama aracı gibi görmeye başlamıştır ve böyle bir harcama eğilimine girmişlerdir. Geldiğimiz noktada kredi kartlarındaki takip oranı, yüzde 6'lar düzeyinde. Bu oran geçmiş yıllarda yüzde 7 düzeyindeydi. Buradaki sorunların bankalar ile tüketiciler arasındaki karşılıklı diyalogla çözülmesinin daha anlamlı olduğunu düşünmekteyim. Şahsi görüşüm şudur ki, kanun bütün çerçevesiyle dört dörtlük uygulanırsa, kredi kartlarındaki birçok sorun çözülebilir. Piyasanın işleyişine bir müdahale, kredi kartı sorununu daha da büyütebilir veya bankacılarımızın faiz değil de, başka şeyler üzerinden kredi kartı masraflarını artırmalarına yol açabilir. Bu da bizim kayıt dışında önemli bir araç olarak gördüğümüz, kredi kartını menfi etkiler. BDDK Başkanı olarak, piyasa mekanizması sınırlamalarının çok uygun olmadığını düşünmekteyim. Tabii ki takdir yüce Meclis'in."