Genişleme herkes için "win-win"
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, "Geçmiş tecrübeler göstermiştir ki, genişleme herkes için 'kazan-kazan' sonucu doğuruyor" dedi.
İSTANBUL - Haliç Kongre Merkezi'nde düzenlenen EUROCHAMBRES (Avrupa Ticaret ve Sanayi Odaları Birliği) Ekonomik Forumu'nda yaptığı konuşmada Hisarcıklıoğlu, Türkiye ve AB ilişkileri, finansal kriz, Transatlantik anlaşması ve Türkiye'deki özel sektörün başarısı hakkında değerlendirmelerde bulundu.
Hisarcıklıoğlu, EUROCHAMBRES'ın Avrupa'da 45 ülkede 20 milyondan fazla üyesiyle 23 trilyon dolarlık bir ekonomiyi temsil eden Avrupa'nın en büyük iş dünyası kuruluşu olduğunu söyledi.
EUROCHAMBRES'ın gündeminin, Avrupa ekonomisinin gündemini yansıttığına dikkati çeken Hisarcıklıoğlu, şunları kaydetti:
"Avrupa Birliği'nde, genel anlamda ekonomik krizi geride bırakma yönünde olumlu yönde kıpırdanma yaşıyor. Yaklaşık 6 çeyrektir süren ekonomik küçülme, 2013 ikinci çeyreğinde son buldu. AB ekonomisinin bir parçası olan Türkiye, Avrupa Birliği ekonomisindeki gelişmelerden doğrudan etkileniyor. Türkiye Avrupa'nın 7. büyük tedarikçisi. Avrupa pazarındaki payımız yüzde 2,7. Avrupa'nın ihracat pazarları arasındaysa 5. sıradayız. Avrupa'nın yaptığı ihracatta Türkiye'nin payı yüzde 4,7. Dolayısıyla Avrupa ve Türkiye esasında aynı elmanın iki yarısı gibidir. Birimizdeki sıkıntı diğerimizi de etkiliyor. Öte yandan birbirimizi olumlu yönde de etkiliyoruz.
Özetle iş dünyalarımız zaten ortak olmuş durumda. Rakamlar da gösteriyor ki Türkiye Avrupa'ya yük olmaya değil, Avrupa'nın yükünü paylaşmaya adaydır. Avrupa'daki tıkanmayı aşmanın yolu daha fazla entegrasyon ve daha fazla genişlemedir. Türkiye ile AB arasındaki üyelik görüşmelerinin başarıyla sonuçlanması, tüm Avrupa kıtasının yararınadır. Geçmiş tecrübeler göstermiştir ki, genişleme herkes için 'kazan-kazan' sonucu doğuruyor. Ne yazık ki burada da sıkıntı var. Avrupa ülkelerinin vatandaşlarının çoğu kendilerine güvenlerini kaybetmişler. Sadece yüzde 30'u entegrasyonu savunur durumda. Avrupa iş dünyası olarak ilk olarak bu konuya odaklanmalıyız. Tek ve ortak Avrupa pazarı olmanın avantajlarını vurgulamalıyız."
"Avrupa genelinde bankacılık sistemi Kobilerin finansmanında yetersiz kalıyor"
Hisarcıklıoğlu, küresel krizin, tüm dünyaya rekabet gücünü korumanın önemini gösterdiğini belirterek, KOBİ'leri güçlendirecek adımlara ihtiyaç duyulduğunu kaydetti.
Küresel ekonominin gelişimi için finansmana erişim sorununun ortadan kalkması gerektiğine değinen Hisarcıklıoğlu, şunları söyledi:
"KOBİ'ler sadece yurtiçi piyasaları hedefleyerek ayakta kalamazlar. Globalleşen KOBİ'lere ihtiyaç var. AB projesi bu açıdan da önemli ve işe yarayan bir mekanizmadır. Eskiden sadece büyük şirketler dış piyasalara açılabilirken, bugün daha küçük şirketler de AB sayesine uluslararası iş yapar hale geliyor.
Avrupa'daki Kobilerin çeşitli sıkıntıları var. Finansmana erişim Kobiler için hala sıkıntılı. Kobilerin daha fazla inovasyona yönlendirilmesine ihtiyaç var. Avrupa genelinde bankacılık sistemi Kobilerin finansmanında yetersiz kalıyor. Öte yandan tek bir transatlantik pazarı kurulması çok önemli gelişmedir. Yapılan ilk tahminler, böyle bir oluşumdan herkesin kazançlı çıkacağına işaret ediyor. Avrupa'da iş dünyasının en büyük ve asli temsil örgütü olan Eurochambers, AB ve ABD arasında müzakerelerde mutlaka aktif bir şekilde yer almalı."
Türkiye ekonomisinin özel sektör odaklı bir başarı hikayesine imza attığını söyleyen Hisarcıklıoğlu, "Son 10 yılda ekonomimiz yılda ortalama yüzde 5 büyüdü. Bunu özel sektör faaliyetleri ve yatırımları ile elde ettik. İhracat ve yatırım hacmimiz 3 katıda çıktı. Reel sektörde 5 milyon kişiye yeni istihdam sağladık. 2009 küresel krizi de Türkiye'de reel ve mali sektörün dayanıklılığını ve dinamik yapısı kanıtladı. OECD ülkeleri için kamudan doğrudan mali Yardım sağlama gereği duymayan tek ülke olduk" ifadelerini kullandı.
"Odalar artık global politika çözümleri istiyor"
Avrupa Ticaret ve Sanayi Odaları Birliği (EUROCHAMBRES) Başkanı Alessandro Barberis de "EUROCHAMBRES Ekonomi Forumu"nun iş dünyasının kendi arasında karar alma sürecinde önemli bir işlevi bulunduğunu söyledi.
Ulusal sınırların iş operasyonlarında artık bir anlamı kalmadığını belirten Barberis, buna karşın politika süreçlerinde farklı durumlar yaşandığına dikkati çekerek, "Ulusal sınırlar hala bir sürü politik kararları belirliyor. Ve tabi ki bunlar kendi uluslararası aktif işlerimiz için Avrupa dahilinde bile problemler çıkarabiliyor. Odalar artık global politika çözümleri istiyor" dedi.
Barberis, İstanbul'un uluslararası hayati konuların konuşulabileceği önemli merkezlerden olduğuna değinerek, "İstanbul dünyanın en büyük metropollerinden biri. Böylesine önemli konuları ele alacağımız İstanbul'dan daha iyi neresi olabilirdi ki? İstanbul AB'deki 28 ülkenin 20'sinden daha büyük bir nüfusa sahip. Burada olmaktan gerçekten gurur duyuyoruz" ifadelerini kullandı.
Avrupa Birliği Konseyi Başkanı Herman Van Rompuy foruma video mesajla katıldı
Avrupa Birliği (AB) Konseyi Başkanı Herman Van Rompuy ise video mesaj olarak gönderdiği konuşmasında, Avrupa'nın daha önce hiç olmadığı kadar birlik ve beraberliğe ihtiyaç duyduğunu söyledi.
Avro'nun üzerindeki tehditlerin yok edildiğini belirten Rompuy, "Şu an istihdam konusunda istediğimiz yerden hala uzaktayız. İşsizliği azaltmak için kaliteli büyümeyi ekonomilerimize tekrar getirmeliyiz. Avro Bölgesi'ndeki ekonomik aktivite hala 2007'nin altında" ifadelerini kullandı.
Van Rompuy, Büyüme için itici bir gücün bulunması gerektiğine işaret eden EUROCHAMBRES üyelerine seslenerek, "Avrupalı iş liderlerinin istediği finansmana yönelik sorunlar ele alınıyor. Fakat bunun için mutlaka ortaklar lazım. Ortaklar kararları eylemlere dönüştürebilmeli. Daha da yayabilmelidirler. Burada siz iş dünyasına sorumluluk düşüyor. 40 ülkeden fazla milyonlarca şirkete eşlik ediyorsunuz. Üyeleriniz için yeni politikaları, bunların önemini izah etmek sizi çok ileriye götürebilir" değerlendirmesinde bulundu.
"Guinnes Rekorlar Kitabı'na girecek"
[PAGE]
"Guinnes Rekorlar Kitabı'na girecek"
"Umarım Türkiye'nin AB ile olan ilişkilerini kurban etmeye çalışanlara, kurban bayramında ortaya koyduğumuz bu performans bir mesaj olur" diyen Bağış, Türkiye'nin, dış ticaretinin neredeyse yarısını AB üyesi ülkelerle yaptığını ve küresel sermayenin yaklaşık yüzde 80'ini AB üyesi ülkelerden çektiğini anlattı.
Bağış, AB'nin sadece ekonomik bir proje olmadığını, insanlık tarihinin belki de en kapsamlı barış projesi olduğunu vurguladı.
Bağış, "İşte Türkiye, AB sürecini bu yüzden önemsiyor. Çünkü insanlık tarihinin bu kadar kapsamlı bir barış projesi hala kıtasal bir proje" diye konuştu.
Bağış, geçmişte Türkiye için "Avrupa'nın hasta adamı" denildiğini hatırlatarak, ama şu anda Avrupa kıtasının ekonomik hastalıklarının çok daha dünya gündeminde olduğunu dile getirdi.
"Müzakere süreci Guinnes Rekorlar Kitabı'na girecek noktaya geldi"
Bağış, kendileri için önemli olanın Almanya'daki otoban stardartlarını bu ülkedeki bütün vatandaşlara yaşatabilmek olduğuna değinerek, şöyle devam etti:
"İngiltere'deki eğitim, İsveç'teki ifade özgürlüğü ve insan hakları, Fransa'daki gıda hijyen, İtalya'daki moda ve marka standartlarını 76 milyon vatandaşımızla paylaşabilmek… Bu yüzden bu yolda azimliyiz, kararlıyız. Ama buradan Avupa ekonomisini yönlendiren dostları birarada bulmuşken, bizim tabirimizle 'dost acı söyler' diyerek bir üzüntümü, sıkıntımı da sizlerle paylaşmak istiorum. Dostlar, Avrupa her geçen gün Türkiye'den uzaklaşıyor. Bakın sizler bir genişleme yorgunluğundan bahsediyorsuruz. Biz ise artık bir dışlanma yorgunluğu yaşar noktaya geldik."
Türkiye'de AB'ye olan ilginin her geçen gün azaldığına dikkati çeken Bağış, müzakere sürecinin Guinness Rekorlar Kitabı'na girecek noktaya geldiğini söyledi.
Genç ve dinamik nüfus vurgusu
Türkiye'nin, Avrupa'nın en genç ve dinamik nüfuslarından iş güçlerinden birisine sahip olduğunun altını çizen Bağış, şunları kaydetti:
"Avrupa'nın en verimli pazarlarından birisiyiz. Türkiye'den 3 saatlik bir uçuş mesafesinden 1,5 milyarlık bir pazara ulaşma şansının olduğunu biliyorsunuz. Ama lütfen ülkelerinizdeki siyasi karar mekanizalarına da bunları hatırlatın. Bugün artık Türkiye eskiden olduğu gibi 70 cente muhtaç bir ülke değil, 1 milyon dolarlık kredi için Lüksemburg'ta Başbakanların kapılarda bekletildiği bir ülke değil. Bu sene Türkiye dış yardım konusunda dünyanın dördüncü ülkesi ilan edildi. ABD, 28 ülkenin ortak bütçesiyle hareket eden AB ve İngiltere'den sonra kendi vatandaşlarının dışındaki insanlara en çok dış yardım yapan 4. ülkeyiz. Türkiye bugün hangi açıdan bakarsanız bakın geçmişiyle kıyasladığında çok daha demokratik, çok daha müreffeh, çok daha şeffaf, çok daha saygın bir ülkedir."
"Fazla naz aşık usandırır"
Türkiye'nin kısmetse 5 Kasım günü, 4 yıllık aradan sonra ilk defa bir faslın, Bölgesel Politikalar Faslı'nın açılış töreninde Brüksel'de olacağını belirten Bağış, şöyle devam etti:
"Ama bir çiçekle bahar gelmez. Bugün Türkiye'nin açılmamış 19 faslının 16'sı üzerinde siyasi engel vardır. Siyasi engel olmayan üç fasılda bütün ülkelerin müzakere sürecinde en sona bıraktığı fasıllardır. Çünkü o ülkelerin ekonomisi üzerine ağır yükler getiren fasıllardır. Artık bu çifte standartlardan, siyasi tıkama çabalarından AB'nin bir an evvel kurtulması gerekir. Biz de bir söz var, 'Fazla naz aşık usandırır.' Gerçekten Türkiye'de de kamuoyumuzun AB'ye yaklaşımı artık aşığı usandırır noktaya geldi. İşte Türkiye önyargı duvarlarını tuğla tuğla söktükçe birileri daha büyük, geniş önyargı surları inşa etmek için çalışıyor, çabalıyor ve bunun en önemli göstergelerinden bir tanesi de ahde vefaya yeteri kadar ehemmiyetin gösterilmemesi…"
"Vizeleri kaldırtın"
Bağış, 1963'te Ankara Antlaşması imzalandığında ve 73 tarihli Katma Protokol'ün 41'e 1 maddesinde açık bir şey olduğuna dikkati çekerek, şunları kaydetti:
"Diyor ki, anlaşmaya taraf ülkeler kendi aralarında yerleşme özgürlüğüne ve hizmetin serbest dolaşımına başka yeni kısıtlamalar getirmeyecektir. Ama maalesef bugün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, AB üyesi ülkelere giderken sizin ülkelerinizin elçiliklerinin, konsolosluklarının önünde vize kuyruklarında beklemek zorundalar. Bu hukuken de mantıken de çok büyük bir yanlıştır, haksızlıktır. Evet bizim de bunda kusurumuz vardır. 80 darbesini yapan dar vizyonlu askeri zihniyet, kendi vatandaşlarının siyasi mülteci olarak başka ülkelere gitmesini engellemek için bu haktan adeta feragat edercesine vizelerin konulmasına göz yummuştur. Ama artık Türkiye bu yükü taşımayacak noktaya gelmiştir. İş dünyasının temsilcilerinden siyasi otoritelere bu konuda çok net mesajların verilmesini sizlerden rica ediyorum. Vatandaşlarımıza uygulanan bu haksız ve mantıksız vizeleri lütfen kaldırtın."
Kendilerine devamlı "ödevini yap" diyen ama ödevin ne olduğunu söyleyemeyen bir AB ile karşı karşıya olduklarını anlatan Bağış, bu yüzden, bu siyasi çıkmazdan kurtulmak için iş dünyasının desteğini beklediklerini dile getirdi.
Bakan Bağış, bugün AB'nin bütünlük içerisinde parçalanmışlık etkileri göstermemesi gerektiğini belirterek, "Türkiye AB konusunda kararlıdır çünkü Türkiye demokratikleşme, şeffaflaşma, zenginleşme konusunda kararlıdır ve bu konu milletimizin ortak bir paydasıdır. İktidarıyla muhalefetiyle genciyle yaşlısıyla kadınıyla erkeğiyle biz daha aydınlık, daha müreffeh, daha zengin bir ülke için çalışmaya devam edeceğiz. Sizlerden ortaklarımızdan, müttefiklerimizden de bu süreçte önyargı duvarlarını kırmakta bize yardımcı olmanızı bekliyoruz" diye konuştu.
"Dünyada ekonomik kriz hüküm sürerken, Türkiye'nin bu süreci rahat atlattı"
[PAGE]
"Dünyada ekonomik kriz hüküm sürerken, Türkiye'nin bu süreci rahat atlattı"
Bakan Yazıcı, EUROCHAMBRES Ekonomik Forumu'nda yaptığı konuşmada, ticaretin sadece basit bir alış-veriş ve kar etmek değil, kültür köprüleri kurmak, dünyaya ve insanlığa hizmet etmek anlamına geldiğini söyledi.
Anadolu kültürünün ticaret ile ahlakı birleştiren bir geleneği temsil ettiğini dile getiren Yazıcı, "Bizim geleneğimizde ticaret, medeniyet götürmektir, yol yapmaktır, okul yapmaktır. Anadolu'nun en büyük özelliği dil, din, ırk ayrımı yapmadan hoşgörüdür. Ticaret kervanlarının konaklaması için Anadolu'da inşa edilen kervansaraylarda havra, cami ve kilise yan yana bulunmaktadır" diye konuştu.
Bu kervansaraylarda tüccarların 3 güne kadar ücretsiz olarak konakladıklarını anlatan Yazıcı, kervansaraylarda Müslim-gayrimüslim, yerli-yabancı ayrımı gözetmeksizin tüm ticaret erbabının misafir edildiğini, ayrıca buralarda kervanların başına bir zarar gelecek olursa devletin bu zararı tazmin ettiğini söyledi.
1200'lü yıllarda Anadolu'da dünyanın ilk ticari teşkilatı olan Ahilik'i kurmuş olan Ahi Evran'ın eşi Fatma Bacı'nın, Anadolu kadınlarını örgütleyerek ticaret yaptığını ifade eden Yazıcı, "O dönemde kadınların kurdukları bir çeşit ticaret odası olan Baciyan-ı Rumlar dünya üzerinde bilinen, kadınların kurduğu ilk sivil toplum teşkilatıdır. Yani Anadolu kadını 1000 yıldır girişimci ruha sahiptir ve ticaret yapmaktadır" dedi.
Yazıcı, Ahilik kültürünün bugünkü oda-borsa sisteminin temelini oluşturduğunu belirterek, Ahilik'e göre tüm ekonomik faaliyetlerde etik değerlerin öncelikli olduğunu ifade etti.
"Her yıl 1 milyar 3 milyon ton gıda israf ediliyor"
Yoksulluğun bugün dünyadaki en büyük sorunlardan biri ve pek çok sorunun kaynağı olduğuna işaret eden Yazıcı, "Dünya nüfusunun yüzde 46'sının günlük geliri, 2 dolar olan yoksulluk sınırının altındadır. 1 milyar 200 milyon insan ise günlük 1 dolar olan açlık sınırının altında yaşamaktadır. Türkiye'de ise günlük 1 doların altında yaşayan hiç kimse yoktur" dedi.
Yoksulluğun Avrupa için de giderek daha büyük bir tehdit oluşturduğunu belirten Yazıcı, Avrupa'da her 10 kişiden 1'inin yoksul olduğunu ve buradaki yoksul sayısının 2025 yılına kadar 25 milyon kişi artarak 146 milyona ulaşacağının tahmin edildiğini söyledi.
Yazıcı, kriz nedeniyle uygulanan kemer sıkma politikalarından Avrupa'nın en zengin yüzde 10'luk kısmı fayda sağlarken fakirlerin gelirlerinin daha da düştüğüne dikkati çekerek, şunları kaydetti:
"Dünyada her yıl 1 milyar 3 milyon ton gıda israf ediliyor. Bu israfın ekonomik değeri 1 trilyon dolardır. İsraf edilen veya kayba uğrayan miktar, dünya gıda üretiminin 3'te 1'ine karşılık geliyor. Gelişmiş ülkelerde çöpe atılan gıdaların yüzde 40'ı, yenebilecek durumdadır. Dünyadaki gıda kaybı ve israfının sadece 4'te 1'ini önlemekle yetersiz beslenen 870 milyon insanın gıda ihtiyacı karşılanabilir. Gelişmekte olan ülkelerde yılda 150 milyon ton buğday heba olmaktadır. Bu kayıp ise, tüm fakir ülkelerdeki açlığı ortadan kaldırabilecek buğday miktarının 6 katına karşılık gelmektedir."
Bu rakamların dünya ekonomisinin öncelikli ihtiyacının adaletli bir ekonomik yapının tesis edilmesi olduğunu gösterdiğini belirten Yazıcı, "Dünya bu durumu görmezden geldiği müddetçe, hiçbir ülkenin kendi refahını tam olarak sağlaması mümkün değildir. Yoksulluğun ve eşitsizliğin olduğu bir dünya her zaman için ekolojik ve diğer krizlere eğilimli olacaktır" dedi.
"Avrupa kıtasının kendi içinde bile gelir dağılımı bakımından büyük farklılıklar var"
Avrupa Ticaret ve Sanayi Odaları Birliği'ne (EUROCHAMBRES) üye 45 ülkenin 773 milyon olan toplam nüfusunun dünya nüfusunun yüzde 11'ini oluşturduğuna işaret eden Yazıcı, "Bu yapı dünya hasılasının yüzde 23'ünü almaktadır. Yani nüfusuna göre 2 kattan fazla bir gelire sahiptir. Lüksemburg'un kişi başına milli geliri 77 bin 958 dolar, Moldova'nın ise 3 bin 378 dolardır. Birlik içerisinde kişi başına geliri en fazla olan ülke ile en az ülke arasında tam 23 kat fark bulunmaktadır. Yani Avrupa kıtasının kendi içinde bile gelir dağılımı bakımından büyük farklılıklar söz konusudur" değerlendirmesinde bulundu.
Küresel ekonomik krizin aslında bir güven krizi olduğunu ifade eden Yazıcı, bu krizin boyutlarının nereye varacağı ve nerede sonlanacağının halen bilinmezliğini sürdürdüğünü, ABD'deki borç tavanı endişesinin ileriye yönelik iyimser bir tablo çizmeyi engellediğini söyledi.
Bakan Yazıcı, tüm dünyada ekonomik kriz hüküm sürerken, Türkiye'nin bu süreci rahat biçimde atlatmasının sebebinin uyguladıkları 'insan merkezli' ekonomi politikaları olduğunu söyledi.
Türkiye'nin küresel kriz karşısında zamanında tedbir alarak, doğru kararlarla krizi yöneten ve en az hasarla atlatan bir ülke olduğunu belirten Yazıcı, şöyle devam etti:
"Bu süreçte, finans kurumlarımızın, reel sektörümüzün ve kamu maliyemizin gücünü ve sağlamlığını ispat ettik. Hükümet olarak ilk günden itibaren mali disiplini korumada kararlılığımızı ortaya koyduk. Ülkemizin kaynaklarını yutan kamu açıklarını kapattık. Bunların sonucunda, küresel koşullara rağmen uzun vadeli planlar yapıyoruz.
Geleceğe güvenle bakıyoruz. Dünya ekonomisi tarih boyunca yaşanan en önemli krizlerden birinden geçerken, Türkiye, geçmiş yıllardan kalan IMF borcunu ödeyip bitirmiş, IMF'ye borç veren bir ülke konumuna gelmiştir. İstikrarlı büyüyen ekonomisi ile Türkiye, son 10 yılda yatırım açısından dünyanın çekim merkezlerinden biri haline gelmiştir."
Yazıcı, OECD rakamlarına göre 2011-2017 yılları arasında en hızlı büyüyecek ülkenin Türkiye olacağı tahmin edildiğini de aktardı.
"Türkiye, Maastricht kriterleri bakımından AB üyesi ülkelerden daha iyi durumda"
Bakan Yazıcı, AB'deki borç stoklarının sağlam bir makroekonomik politika kurgusu oluşturmakta önemli bir engel oluşturduğunu dile getirerek, "AB tanımlı kamu borç oranları 2012 yılı için Portekiz, İrlanda, İtalya ve Yunanistan'da yüzde 100'lerin üzerindedir. Almanya'da kamu borç oranı yüzde 81,9, Fransa ve İngiltere'de yüzde 90'larda. Bu konuda AB'nin Maastricht kriterleri var; 'en fazla yüzde 60 olmalı' diyor. Türkiye'de bu oran yüzde 36,2'dir. Yani, Türkiye, Maastricht kriterleri bakımından AB üyesi ülkelerden daha iyi durumdadır" yorumunu yaptı.
AB tanımlı bütçe açıklarının Gayrisafi Yurt İçi Hasıla'ya oranlarının da Avrupa ülkelerinde yüksek olduğunu belirten Yazıcı, Maastricht kriterlerine göre en fazla yüzde 3 olması gereken bu oranın Türkiye'de yüzde 2,6 olduğunu söyledi.
Türkiye'nin riski çok düşük, iş potansiyeli ise yüksek bir ülke olduğunu kaydeden Yazıcı, Türkiye'nin güçlü bir ekonominin temelini oluşturan güven ve istikrarı sağladığını, gelecek dönemde de yatırımcılar için güvenli bir liman olma özelliğini sürdüreceğini ifade etti.
"Türkiye'deki tutukluluk süreleri AB ortalamasının altındadır"
Bakan Yazıcı, yabancı hukuk teorisyenleri ve basının Türkiye'yi sürekli uzun tutukluluk süreleri ve tutukluluk oranları ile ilgili olarak eleştirdiğine değinerek, bu eleştirilerin 3-5 dava veya dosya üzerinden Türkiye'ye yöneltildiğini söyledi.
Yazıcı, "2001 yılında ülkemiz cezaevlerindeki her 100 kişiden 50,4'ü tutuklu, geri kalan 49,6'sı ise hükümlü idi. 2012 yılı sonu itibariyle ülkemiz cezaevlerindeki her 100 kişiden sadece 23,3'ü tutuklu, kalan 76,7'si ise hükümlüdür. AB ortalaması ise yüzde 24,8'dir. Yani Türkiye'deki tutukluluk süreleri AB ortalamasının altındadır" dedi.
Fikri ve sınai mülkiyet haklarının korunmasının da Türkiye'nin ve Bakanlığının öncelikli gündem maddelerinden biri olduğunu vurgulayan Yazıcı, yaptıkları yasal düzenlemelerle ülkenin bu konuya ilişkin gümrük mevzuatını AB gümrük mevzuatı ile uyumlu hale getirdiklerini belirtti.
Bakan Yazıcı, etkili bir fikri ve sınai mülkiyet politikasının sürdürülmesi konusunda ülke olarak kararlılık içinde olduklarını da sözlerine ekledi.