İlk telekslerin heyecanından mobil telefonlara: Hayat değişiyor

Necati Nişli’ye, “Siemens’in bir belgesinde sizin teleksi ülkemize getiren ilk teknisyen olduğunuz notu düşülmüş. Nasıl oldu bu iş?”diye soruyorum. Önce hafızasını yokluyor, 90’ını devirmiş bu diri hafızalı insan. Sonra da anlatmaya başlıyor...

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Rüştü BOZKURT

Şimon Perez, bizim kuşağın yakından tanıdığı politikacılardan biridir. İsrail gibi inanç sistemlerinin çatışmasından etkilenen küçük bir ülkenin en üst kademesine kadar tırmanmış, ilkeli duruşuyla öne çıkmış devlet adamlığının örneğidir. Cansu Çamlıbel’le söyleşisinde “Devamlı geçmişe takılı yaşayamazsınız. Bunun sebebi de çok basit; geçmiş ölüdür ve değiştiremezsiniz” diyor. 

Geçmişi aşırı değerlendiren toplumlar, hamaset bulutlarının karanlık gölgesinde ufku seçemezler, ama tarihten ders alarak geleceği sağlam temeller üzerine inşa etmek de düşünce ve karar üretme yollarından biridir. 

Bugün sizlere, baktığınız pencereye göre çok önemli de gelebilecek, çok gereksiz de bulabileceğiniz bir konuyu paylaşacağım: Türkiye’ye teleksin gelişinin öyküsünden bir kesit sunacağım. Ülkemizin ticaretinde adı kalın çizgilerle yazılmış bir ailenin Burla Biraderler’le 25 yıl çalışan bir emeklinin değerlendirmelerini paylaşacağım. 

Assos’da Koçaköy altı mevkisinde ıssız bir yazlıktayız. Müsellim Boğazı, Kazdağları’nın Ege Denizi’ne daldığı yerdir. Bu coğrafya, Anadolu karası ile Midilli Adası’nın sanki birbirine kavuşmak ister gibi kollarını uzattıkları yerdir. Yapay ve siyasi nedenler olmasa, halk o kavuşmayı hemen sağlayacak, ama izin veren yok. Karşılıklı siyasi önyargılar, iki halkın birlikte yaşama sevincinin önüne yüksek duvarlar örüyor. Masmavi gök yüzündeki beyaz bulutları kıskanıyorum. Bir bakıyorum ki Edremit Körfezi’in kuzeyinde Kazdağları üzerindeler, biraz sonra Midilli’nin kuzeyinden Ege’nin derinliklerini seyrederek kayboluyorlar. 

Bu ilginç doğada yarım yüzyıl Siemens firmasında çalışmış, ülkemize ilk telekslerin gelişine tanıklık etmiş Necati Nişli ile anılar denizini kulaçlıyoruz. 

Necati Nişli’ye, “Siemens’in bir belgesinde sizin teleksi ülkemize getiren ilk teknisyen olduğunuz notu düşülmüş. Nasıl oldu bu iş?”diye soruyorum. Önce hafızasını yokluyor, 90’ını devirmiş bu diri hafızalı insan. Sonra da anlatmaya başlıyor: “1959 yılında haberleşme manuel telefonla yapılıyordu. Şehirler arasında bile PTT aracılığı ile telefon görüşmesi yapılırdı. Telefonun normal, acele ve yıldırım gibi farklı tarifeleri vardı. Normal telefonda akşama kadar bekleyebilirdin. Acele telefonda birkaç saat. Yıldırım telefon olunca en kısa zamanda bağlanabilirdi” diyor. Sonra, çalıştığı iş yerinde anılar sökün edip dudaklarında söze dönüşüyor. 

Bugünlerde Almanya insiyatifinde geliştirilen “Endüstri 4.0” tartışıyoruz. Endüstri 4.0’ı hedef seçmek yerine gerekçesiz eleştirenler var. Yaklaşık 60 yıl öncesinde mekanik ve elektronik telekslerde benzer tartışmalar yapılmış. Nişli’ye, “Şu teleks işine nasıl bulaştın” diye sorunca, koltuğa yaslanıyor; gözlerinin içi gülüyor. Doksan yaşını aşmış bu diri adam anlatmaya başlıyor; en ince ayrıntıyı ve adları bile sıralayan berrak bir hafızayla: “Türkiye Siemens Temsilciği’nin başında Cornelyus Dürkoff adında bir yönetici vardı. Beni çağırdı, ‘Türkiye’deki haberleşme sadece telefonla yapılıyor. Biz seni Almanya’ya göndereceğiz, teleks tekniğinin teorisini ve pratiklerini öğrenecek Türkiye’ye döneceksin’ dedi. Bir an gökyüzünün boşluklarına baktı ve sonra: “Ben Almanca bilmiyordum. Ortaokul ve lisede Fransızca okumuştum. Şirket beni 6 ay maaşlı izin vererek Alman Lisesi’nin akşam kurslarına gönderdi. Sıkı çalıştım; merakımı anlatacak kadar Almanca öğrendim” sözcükleri dökülüyor dudaklarından. 

Masal değil, hayatın öz gerçeği 

Bu satırları okuyan gençlere bir “masal” gibi gelebilir. O dönemde insanların üzerinde döviz bulundurmak yasak. Necati Nişli, Almanya’ya gidecek, ama kendisinin havaalanından Siemens’in fabrikalarının bulunduğu yere kadar gitmesi için yanında Alman Markı bulundurması gerek. Şirket konuyu düşünmüş, ama tehlikeli bir yol bu. Küçük para yakalatsanız dahi hapis cezası alıyorsunuz. Necati Nişli o ilginç bilgiyi bizimle paylaşıyor: “Ben harcırah olarak Alman Markı alamıyordum. Bizim müdür 15 mark bana verdi; çok gizli olarak bunu saklamamı tembih etti. ‘Bu parayı, sabunlu kağıtlardan birkaç tanesini al onun içine sar’ diye tenbihledi. Ayrıca, ‘Ola ki parayı yakalatırsan asla şirketten ve benden bahsetme’ diye sıkı sıkıya tembihledi.” 

Anlattıklarından heyecanlanıyorum, aceleden “Sağ salım ve parayı yakalatmadan Münih’e indin mi” diyorum. Anlatmayı sürdürüyor: “Hava alanına indim, pasaport kontrollünden çıkınca, bir kağıt üzerinde adımının yazılı olduğunu, beni beklediklerini gördüm; sevindim. ‘Burdayım’ diye işaret ettim. Bir Mercedes arabayla beni Romanplast’daki Siemens ‘in misafirhanesine götürdüler. Münih’ te Türk Konsolosluğu vardı. Misafirhane, konsolosluğa yakındı. Misafirhanenin Müdüresi Frau Schtrtan, çok sert bir kadındı. Bana harcırah olarak 300 DM verdi. Tramvayla binerek Hoff man Strasse’deki Simens fabrikalarına gitmeyi öğrettiler. Orada teleks tekniğinin teori ve pratiğine ilişkin dersler aldım. Başımızdaki kurs müdürü Herr Lehnel ile çok iyi anlaştım.” 

Necati Nişli, teleks makinelerinin özelliklerini özetle anlatıyor: “Mekanik bir makineydi; elektrikle çalışan, telefon hattına bağlı bir daktilo makinası gibiydi” . Kurs bitince Türkiye’ye dönüyor Nişli... Ve sonraki gelişmeleri de paylaşıyor: “Türkiye’ye dönünce ilk işimiz PTT’ye teleks makinelerini tanıtmak oldu. Ankara’da PTT Genel Müdürlüğü’nde bir teknik heyete makinelerinin özelliklerini anlattım. Hayran kaldılar, hemen 500 makine siparişi verdiler. Makinler geldi. 

PTT teknisyenleri makineleri tanımadıkları için anlaşma nedeniyle teknisyenlerinden 8 kişiyi Münih’e götürdüm. Orada teleksi teknisyenlere tanıttım.” PTT teknisyenlerinin yabancı dil bilip bilmediklerini öğrenmek istiyorum. Almanya’ya işçi göçünün yaygınlaşmadığı bir dönem. Anadolu insanının davranışlarını anlatmasını bekliyorum Necati Nişli’den. İlginç anılar aktarıyor: “Teknisyenlerin hiçbiri lisan bilmiyordu. Teşekkür “Danke Schön”, Günaydın “Guten Tag” kelimelerini öğrettim. Fakat Danke Schön’ü teleffuz edemiyorlardı; “Donkey ..” diyorlardı. Bunun İngilizce eşek anlamına geldiğini söyledim. Çok tuhaf buldular. En büyük sıkıntımız lokantalarda oldu. Bütün etlerin domuz eti olduğunu sanır, et yemezlerdi. Tavuk etini tercih ederlerdi. Kursiyerlerden bir tanesi kasap vitrininden tavukların boğularak satıldığını görmüş, dinimizde haram diye tavuk eti de yemez oldular. Peynir ve yumurta ile karınlarını doyuruyorlardı. Akşam yemeklerini misafirhanede yiyorlardı. Dükkanlarda konserve bulmuşlar. Onları yemeye başladılar. Bana çok lezzetli olduğunu söylediler. Konserveyi bana gösterin dedim. Üzerinde “köpek maması” yazıyordu. Böyle bir dönem geldi, geçti...” 

“Özel imalat yapmak zorunda kaldık” 

Necati Nişli’nden mekanik telekslerden elektronik telekslere geçişin öyküsünü anlatmasını istiyorum. Gelin yaşananları birlikte izleyelim: “Mekanik teleksi öğrenen teknisyenlerle geri döndük. Birkaç yıl sonra Siemens mekanik teleks makinesi yerine elektronik makineye geçti. PTT ihale açtı, 7 fırma içinden Siemens kazandı. Bunun için de yeni tekniğin öğrenilmesi için PTT bölgelerden teknisyenlerden grup oluşturdu. Onları Almanya’ya götürdüm. Gelen teknisyenler mekanikçi idi, elektronik bilgileri hiç yoktu. Elektronik kavramlara yabancıydılar. Buna rağmen elektronik makineyi ben onlara öğrettim. İlk 500 makineyi PTT aldı. İş Bankası, Yenicami Şubesi’nde bir teleks merkezi oluşturdu. Başında Alaettin Bey diye biri vardı. Bu merkez Ankara, Adana, İzmir ve Bursa ‘ya teleks makinelerini koyarak merkeze bağlandı. İşlemler teleksle yapılır oldu. İş Bankası elektronik makinelerini PTT’den kiralamıştı. PTT’ye her ihalede 2000 makine sattık. Elektronik makineler gelişti; ekranlı makineler gildi. PTT teknisyenleri, ‘Kullanamayız’ dediler. Eski makineleri istediler. Siemens de eski elektronik teleksleri imalattan kaldırmıştı. Bu defa TELTAŞ’da imalat yeri açtık. Eski elektronik makinelerin parçalarını getirip orda monte ettik. Yaklaşık 20 bin civarında teleks monte ettik.”

İnternet geldikten sonra teleksin fonksiyonun azalması ve piyasadan çekilme sürecini de yaşıyor Necati Bey. Siemens’in “Dün, bugün....” Kitabı 2000 yılında yayımlanıyor. Oradaki fotoğrafın altında. “Teleksi PTT’ye öğreten Necati Nişli” diye yazıyor. Bu kadir bilirlikten çok memnun oluyor 90’ını devirmiş Necati Bey. Sonra da ilginç anılarını aktarıyor: “1954 İstanbul Teknik Üniversitesi’nden Prof. Karafakioğlu, zayıf akıma önem veriyor. Öğrenciler iyi bir staj yapmadan mezun olamıyor. Öğrencilerinden birine bir cihaz veriyor ve diyor ki, “Bu cihazı çalıştır. Özelliklerini yaz. Öğrenci Siemens’e gidiyor. Karaköy’deki temsilcilik de öğrenciyi Necati Nişli’ye gönderiyor. Öğrenci ile birlikte binbir güçlükle parçalar bulup uyumlandırıyorlar. Cihaz çalışıyor, Siemens’e saygı duyan öğrenci başka iş teklifl erini kabul etmiyor; Siemens’de çalışmaya başlıyor. O öğrenci Arnold Hornfeld’dir; yıllarca Türkiye’de Siemens’in tepe yöneticisi olmuştur.

Necati Nişli'ye göre Siemens'in bir kurum olarak özellikleri:

► Siemens’in zayıf akımı Halske, kuvvetli akım Schukelt Grupları’na bağlıydı 

► En son teknolojiyi takip eden bir firmaydı, son gelişmelerden haberdar olurduk. 

► Ar-Ge bölümü çok iyi çalışan bir firmadır; sürekli yeni metot ve ürün geliştirirdi. 

► Siemens’e 15 Eylül 1950’de girdim, 1991’de yaştan emekli oldum. Emekli iken çalışmaya devam ettim; 15 Eylül 2000 yılında 50 yıl sonra tamamen ayrıldım. 

► Vehbi Koç daha evvel ABD’den GE’nin Türkiye mümessili idi. Almanya da Siemens elektrik üzerine otoriteydi.Siemens’ in Türkiye mümessilliğini Vehbi Koç’un kayın biraderi Emin Aktar ‘ın TÜRKELİ şirketi yapıyordu.TÜRKELİ şirketi Siemens’ in zayıf akım kısmını temsil ediyordu. Sonra mümessili ölünce kuvvetli akımı da onlar aldı. 

► O zaman yüzde 51 Koç’un, yüzde 49 Siemens’indi. 

► Evvela termik santrallerin dağıtım kısımını aldı. Çayırhan, Kangal, Çatalağzı ve Ambarlı 

► TÜRKELİ zamanında ilk kablo fabrikasını Biraderle kurdular. 

► Ben bildim bileli Siemens’ in Ar-Ge’si çok iyi çalışır. Siemens hızlı tren projesi geliştirmiş. Alman demiryollarına teklif etmiş, ama almamışlar. Simens bunu Çin’e vermiş, 

► İdarecileri saygı duyulan insanlardır; Yenilikleri izlerler ve geliştirmeye katkı yaparlar. 

► Son dönemde eski yöneticiler yerine yenilerini atadılar; sonra eskilere dönüş yaptılar.

“Burla Biraderler’in bu ülkede ticaretin gelişmesinde imzaları vardır” 

Ersan Elçiboğa, Burla Biraderler’de 25 yıl çalışmış. “Koç’un adı yokken Burla Biraderler vardı. Koç’un Burla Biraderleri seçmesi rastlantı değil, çünkü bunlar dünyayı ve ticareti iyi bilen ve yapan insanlardı” diyor. Ve 1950’lerden sonra ticaretin gelişmesine Koç ve Burla ailelerinin önemine değiniyor. Burla Biraderler’i bir ticari kuruluş olarak aşağıdaki özellikleriyle anımsıyor: 

► Ticareti çok iyi bilen, görmüş, geçirmiş ve deneyimli insanlardı. 

► Yatırımlarını büyük ortakla yapar; çok dikkatli davranırlardı. 

► Koç’a karşı hukuki meselelerde galip gelen tek kuruluş olduğunu biliriz. 

►  Bernar Nahum’u, Koç, Burla Biraderler’den transfer etti; bu bile ülke ekonomisine katılan değerdir. 

►  Halk hareketi ve işçilik hareketlerinden çekindikleri için sanayiye yatırımda çekingen davranmışlardır. 

►  Türk insanını çok severlerdi. Yüz adamın 80’i Türktür. Türkleri çalıştırmayı ilke edinmişlerdi. 

►  Dürüstlük, namus birinci sırada ilkeydi. Evlerine bir kuruşluk mal gitmemişti. 

►  Türkiye’ye buzdolabını getiren Burla Biraderler’dir. 

►  Anadolu’da çok yaygın bayi ağı vardı; insanımızı çok iyi anlar ve tanırlardı. 

►  Türk ticaret yaşamında ‘okul’ olmuş bir kuruluştu. 

► Burla Biraderler, işte önemli bir hata yapmazsan insanı işten çıkarmazlardı. 

►  Çalışanını memnun eder, müşterilerini yakından takip eder; nakit yönetimini çok iyi bilirlerdi.