İş Bankası sicil affına uyacak
İş Bankası Genel Müdürü Ersin Özince "Biz sorunlu müşterilerimiz satmıyoruz" diyerek, sicil affı yasasına harfiyen uyacaklarını söyledi.
İSTANBUL - İş Bankası Genel Müdürü Ersin Özince, İş Bankası olarak sicil affıyla ilgili yasaya harfiyen uyacaklarını söyledi.
Ersin Özince "Belirsizlik Ortamında Yönetim Stratejileri" konulu "İş'le Buluşmalar" toplantısının kapanışında yaptığı konuşmada, Türk ekonomisinin en önemli sorunlarından birinin finansal sektörün küçüklüğü olduğunu belirtti.
Özince "Bu motor, bu ekonomiyi götürmeye yetmediği gibi finansal sektörün sığlığı ilave rüzgar getiriyor. 'Sermaye piyasası gelişsin' diye diye dilimizde tüy bitti. Sermaye piyasasına açık şirketlerimiz kendi sermaye piyasamızda yüzmeye çalışırken, sığlığından zarar görüyorlar" diye konuştu.
Dünyada bankacılık ve sermaye piyasalarının dünya gayri safi milli hasılasının 4 katı olduğunu, bu oranın gelişmekte olan ülkelerde ortalama 2,5 katı, Türkiye'de ise 1,5 katı seviyesinde bulunduğunu anlatan Özince, KOBİ'lerin de küçük şirketler fonları, kurumsal yatırımcılar gibi yollarla sermaye piyasasına girmesinin mümkün olduğunu kaydetti.
Özince, "İstanbul'un finans merkezi olmasını artık can havliyle söylüyoruz" diyerek bu şekilde bankacılık sektörünün sermaye piyasasının müşterilerine kaynak aktarma kurallarının kolaylaştırılmasını istediklerini bildirdi.
Özince, İstanbul'un finans merkezi olmasını bankacılardan çok iş çevrelerinin desteklemesi gerektiğine işaret etti.
2002 yılı sonunda Türkiye'deki bankaların reel sektöre kullandırdığı kredi miktarının 50 milyar TL civarında olduğunu, bugün ise bu rakamın 350 milyar TL seviyesine yükseldiğini ifade eden Özince, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Yurt dışından aldığımız son sendikasyonu kredi olarak kullanma fırsatımız dahi olmadı. Cesaretimiz de olmadı. Likidite olarak tuttuk elimizde. Halkımız mevduatını geri çekmek isterse birinci öncelik onundur diye tuttuk. Ayrıca Nisanda 900 milyon Avro civarında sendikasyonumuz var. Bunu ödeyebilmeliyiz. Türkiye'nin namusu bu."
Sorunlu krediler konusuna da değinen Özince, 2001 krizinde sorunlu kredilerin oranının yüzde 14'lere ulaştığını, bugün ise henüz yüzde 5'lere bile gelmediğini, ancak kredi miktarındaki artışa bağlı olarak miktar açısından aynı seviyelerde bulunduğunun söylenebileceğini dile getirdi.
Özince, "Ayrıca adetler de farklı. O zaman küçük krediler bu kadar fazla değildi. Şimdi adetler çok fazla. O nedenle hiç tereddüt yok ki bankacılık sektörünün kredileri yeniden yapılandırabilmesi için elinin rahatlatılması lazım. Bütün mesele bankacılık sektörümüzün gücünü zorlamadan, yani sandalını batırmadan bizi taşısın istiyoruz, ama taşıma haddini çok iyi tayin etmek lazım" şeklinde konuştu.
Yurt dışı kredi imkanları daraldı
Yurt dışı kredi imkanlarının daraldığını, maliyetlerinin arttığını ve vadelerin kısaldığını vurgulayan Özince, bu yılın nisan ayında vadesi dolacak sendikasyonlarının büyük ihtimalle yüzde 70'ini yenileyebileceklerini söyledi.
Özince, çek yasasına ilişkin bir soru üzerine yasada ilgili düzeltmenin yapılmasından yana olduklarını ancak bunun geçici bir dönem için geçerli olması gerektiğini belirterek, "Dünyanın örnek alınacak bir çok ülkesinde çek hala ibraz edildiğinde para gibi ödenmesi gereken bir kıymetli evraktır. Bunu da zedelememek lazım" dedi.
Sicil affına ilişkin değerlendirmelerde de bulunan Özince, şunları kaydetti:
"İş Bankası olarak biz sicil affıyla ilgili yasaya harfiyen uyacağız, ama İş Bankası kendi sicilini de tutar. O sicille bu sicili karıştırmayın. 400 kişi çalıştırıyoruz, sırf müşteri istihbaratını doğru yapalım, doğru insanlarla çalışalım diye. 'İş Bankası olarak sicili geçmişte zedelenmiş iyi niyetli borcunu ödemiş insanlara kredi verir misiniz? diye sorarsanız, çok... 'En fazla sorunlu kredi İş Bankası'nda var' diyorlar. Bu kötü müşterilerle çalıştığımız için değil, sorunlu müşteriyi belki biz yaygın bankacılık yaptığımız için çok görüyoruz. Ayrıca çok önemli bir şey daha var. Biz sorunlu müşterimizi bir kaç istisna dışında satmıyoruz. Müşterimizi kendi hastanemize çekerek kendimiz rehabilite etmeye çalışıyoruz. Çoğu zaman ana paramızı kurtarıyoruz. Halbuki satsak, aktif yönetim şirketleri yüzde 10-20 veriyor. Rakibimiz olan bankalar sattıkları için onların bilançoları daha yakışıklı görünüyor."
Kriz yerine "zor zamanlar"
Alarko Şirketler Topluluğu Genel Koordinatörü Ayhan Yavrucu, içinden geçilen dönemi kriz yerine "zor zamanlar" olarak nitelendirmeyi tercih ettiğini ifade ederek, bu dönemlerin üstesinden gelmek için şirketlerin organizasyonlarının basit hale getirilmesi gerektiğini söyledi.
Yavrucu, şirketlerin çok ciddi bir kaç alternatifli ve uygulanabilir stratejik planlar yapması gerektiğini dile getirerek, "Klasik dönem yapılarıyla bu işi götürmek zor. Dünyanın iş yapma modellerinin de değişeceği kesin. Yepyeni bir ekonomik düzenin kurulması kaçınılmaz. Yeni regülasyonlar gelecek. Belki yeni korumacılık politikaları, yeni nasyonalite politikaları gelecek. Bunlara hepimizin hazır olması ve iş yapma modellerini yeni baştan gözden geçirmesi gerekir" şeklinde konuştu.
Bu süreçte mukayeseli üstünlükler üzerine yoğunlaşıp güçlü tarafları öne çıkaran, zayıf tarafları elimine eden politikaların geliştirilmesi ihtiyacına da işaret eden Yavrucu, zor zamanların içinden çıkmak için gerekli mücadeleye topyekun bir felsefeyle yaklaşıldığını, mal tedarik eden, mal satılan ve hizmet sunan çalışanlarla bir denge içinde bir sonuca ulaşmanın mümkün olabileceğini vurguladı.
Sanal para kazanma dönemi sona erdi
Orta Anadolu Makina ve Aksamları İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Adnan Dalgakıran da ekonominin üç temel ayağının girişimciler, finansal kaynak sağlayan kuruluşlar ve devlet olduğunu ifade ederek, içinde bulunan dönemde her üç yapının da bir değişimden geçmesinin zorunlu olduğunu dile getirdi.
Dalgakıran, girişimcilerin daha örgütlü davranması, verimliliğe önem vermesi, kalifiye insanları istihdam etmesi, pazar kurma becerilerini artırması gerektiğini kaydederek, "Bankalar, 1 milyar dolarlık projeye proje kredisi verebiliyorsa, KOBİ'lerin de katma değer üretebilecekleri projeleri aynı şekilde desteklemeleri ve kredi vermeleri gerekiyor" dedi.
Ürünlerin materyal ömürlerinin değil, teknolojik ömürlerinin önemli hale geldiğine işaret eden Dalgakıran, Türkiye'nin teknoloji satın alan ülke konumundan çıkarılıp, teknoloji üreten ülke haline gelmesi gerektiğini, bunun da ancak devletin desteğiyle gerçekleştirilebileceğini belirtti.
Dalgakıran, "Sanal para kazanma dönemi sona erdi" diyerek, bundan sonra üretimden para kazanma döneminin yaşanacağını söyledi.
Önümüzdeki dönemde ölçek ekonomisine geçmenin, dünyalı olmanın ve dünyayı çok iyi anlamanın önem kazanacağını vurgulayan Dalgakıran, "Hızla yeni ve katma değerli ürünler ne olabilir gece gündüz bunu düşünmemiz gerekiyor. Serçenin manevra kabiliyetini, atmacanın tehdidi oluşturur. Şu anda bu kriz tehdidi bize müthiş bir manevra kabiliyeti kazandırabilir" diye konuştu.