Kalıcı bir büyüme için IMF ile yapılacak anlaşma önemli

Deloitte, "Ekonomik Görünüm 2009-3. Çeyrek" Raporu'nda, büyümeye tekrar geçebilmek için global koşulların önemine vurgu yapılıyor

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

İSTANBUL - Deloitte, "Ekonomik Görünüm 2009-3. Çeyrek" Raporu'nda, Türkiye'de sağlıklı ve kalıcı bir büyüme ortamına geçebilmek için mali disiplin ile reformlara devamın ve IMF ile yapılacak, yeterli miktarda kredi içeren bir anlaşmanın önemli olduğu şeklindeki görüşün sürdürüldüğü bildirildi.

Deloitte tarafından yapılan yazılı açıklamada, üç ayda bir yayınlanan Ekonomik Görünüm raporlarından Deloitte Türkiye Ekonomi Danışmanı Dr. Murat Üçer tarafından hazırlanan "2009-3. Çeyrek" başlıklı rapora yer verildi.

Raporda hükümetin Orta Vadeli Ekonomik Programının değerlendirmeye alındığı belirtilen açıklamada, geçen yıl yüzde 6 oranında daralan Türk ekonomisinin tekrar yüksek büyüme oranlarını tutturması için global koşulların ve mevcut dış finansman koşullarının çok dikkatli değerlendirilmesinin gerektiği ifade edildi.

"Program İçeriden, Rüzgar Dışarıdan"

Açıklamada, "Program İçeriden, Rüzgar Dışarıdan" alt başlığı ile yayınlanan raporda, hükümetin eylül ayı ortalarında açıkladığı ve 2010-2012 dönemini konu alan Orta Vadeli Ekonomik Program'a geniş yer verildiği vurgulanarak, önümüzdeki yıl yüzde 3,5 düzeyinde çok hızlı olmayan bir toparlanma, daha sonrasında ise makul düzeyde cari açıklar verilerek 2012 yılı itibariyle yüzde 5 gibi bir büyüme hızına ulaşılmasının beklendiğinin altı çizildi.

Raporda Orta Vadeli Ekonomik Program'ın oldukça gerçekçi bir yaklaşımla hazırlandığının belirtildiği açıklamada, "Gelecek yıl baz etkisi ile yüzde 3,5 civarında bir büyüme ulaşılabilir görünse de sağlıklı ve kalıcı bir büyüme ortamına geçebilmek için mali disiplin ile reformlara devamın ve IMF ile yapılacak yeterli miktarda kredi içeren bir anlaşmanın önemli olduğu şeklindeki görüşün sürdürüldüğü" kaydedildi.

"IMF'siz senaryoda tam disiplin şart"

Açıklamada, Türkiye ekonomisinin IMF'siz yoluna devam etmesinin mümkün olduğu, ancak IMF'siz senaryoda hükümetin mali disiplini koruyarak güven tesis etmekte ve özel sektörün, son haftalarda global ortamda görülen risk iştahındaki bariz artışa rağmen, yatırımlar için yeterli ve istikrarlı dış finansman bulmakta zorlanabileceği vurgulanarak, böyle bir durumda bankacılık sektörünün derinliği hem kamu hem özel sektörün finansman ihtiyacını karşılamaya yetmeyeceğinden, büyümenin arzulanan düzeylerde gerçekleşmeyebileceği endişesinin taşındığı dile getirildi.

Açıklamada görüşlerine yer verilen Deloitte Türkiye Yönetici Ortağı ve Yönetim Kurulu Üyesi Hüseyin Gürer, şunları kaydetti:

"Dünya ekonomisinde yaşanmakta olan nispeten olumlu gelişmeler, Türkiye'ye de yansıyor. Türkiye'nin de içinde olduğu gelişmekte olan piyasa ekonomileri, önümüzdeki süreçte büyümenin motoru olarak görülüyor. Ancak elbette bu durum Türkiye'yi rehavete itmemeli. Hükümet bu doğrultuda eylül ortasında Orta Vadeli Plan açıklayarak önemli bir belirsizliği ortadan kaldırdı. IMF programı konusunda çekincelerin devam ettiği şu günlerde Orta Vadeli Plan'ın öneminin ayrıca vurgulanması ve bu planın ısrarla ve enerjiyle uygulanması gerektiğini düşünüyoruz. Deloitte olarak, orta vadede imzalanacak bir IMF programının Türkiye'ye önemli bir fayda getireceği ve bazı risklere karşı sigorta görevi göreceğine dair görüşümüzü koruyoruz."

"Dış finansman IMF'siz zor"

Açıklamaya göre, 2006 yılında GSYİH'ya oran olarak yüzde 15'lerde olan faiz dışı harcamaların 2009'da yüzde 22'lere ulaşmasının önemli bir sinyal olarak değerlendirildiği raporda, bu noktadan hareketle, mali alanda sağlıklı bir iyileşmenin sağlanabilmesi için harcamalar tarafının acilen disipline edilmesi gerektiği, bütçeyi tekrar istikrarlı bir yola sokmak için harcamalarda ciddi bir tasarruf, vergi tarafında ise ciddi bir yapısal değişimin zorunlu gözüktüğü vurgulandı.

Kriz süresince Türk ekonomisinin yüksek cari açığı ve sermaye hesabı açığının, Merkez Bankası rezervleri ile kaynağı belli olmayan sermaye girişleri tarafından finanse edildiği dile getirilen raporda, ödemeler dengesinin dengelenerek Türk Lirası üzerinde oluşabilecek daha ciddi bir baskının engellenmiş olduğu belirtildi.

Ödemeler dengesinin sağlıklı ekonomilerde böyle bir profil çizmeye devam etmesinin pek mümkün olmadığının ifade edildiği raporda, güçlü büyümenin ancak güçlü bir finansman yapısıyla gerçekleşebileceğine işaret edildi.

Enflasyon hedefi

Açıklamaya göre, raporda, ekim ayında geçen yılın aynı ayındaki yüksek baz etkisi nedeniyle enflasyon geçici olarak yüzde 5 seviyesinin altına düşse bile enflasyonun yılı yüzde 5,5 civarında ve yüzde 7,5'lik enflasyon hedefinin oldukça altında bitireceğinin tahmin edildiği belirtildi.

2010 yılı enflasyon tahminlerinin ise yapılan sert faiz indirimlerinin iç talebi etkilemesi, küresel ortamın kredi kanallarının görece olarak açılmasına izin vermesi, enflasyon beklentilerinde katılaşma gibi etkenlerden dolayı yüzde 6,5'lik hedefin hafif üzerinde gerçekleşmesinin yönünde ağırlık kazandığı kaydedildi.

Reel döviz kurunda Haziran-Ağustos döneminde yüzde 2,5'luk hafif bir değerlenme yaşandığının altı çizilen raporda, finansman açısından rahat bir tablo öngörülmediğinden ve kısa vadede IMF'siz bir senaryo ile yürüyen Türk ekonomisinin bulunduğu global ortamda Türk Lirasının reel olarak değerlenmesinin trend olarak pek mümkün görülmediği bildirildi.

Raporda, Türk Lirasında son üç ayda gözlenen toparlanmada global risk iştahındaki iyileşme, dolar/avro paritesi, bir miktar portföy girişinin yanı sıra yaz aylarında turizm gelirlerinde gözlenen canlanmanın ve cari açığın artıya dönmesinin önemli bir etkisi olduğu ifade edildi.