Kariyer üzerindeki şeffaf engeller: Cam tavanlar

Kariyer üzerindeki şeffaf engeller: Cam tavanlar

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

İnsanoğlu, tüm yaşamı boyunca daha iyisini, daha güzelini elde edebilmek için çalışır, çabalar. Yeteneklerini, zamanını, enerjisini, özetle elinde ne varsa, bu uğurda ortaya koyar. İyi bir eğitim, kendini yetiştirmek için katıldığı çalışmalar, hepsi daha başarılı bir iş yaşamına sahip olabilmek, iş dünyasında yükselebilmek için harcanan çabaların parçalarıdır. Beklenti, herhangi bir işin gereğini eksiksiz olarak yaptığında, kendisine verilen sorumlulukları yerine getirdiğinde daha fazlasını hakedebileceği, yöneticilerinin/patronlarının ona güven duyacağıdır. Dahası; hemen herkes, başarılı işlerin altına imza attığında, çalışma arkadaşlarından, ortaklarından ve içinde yaşadığı toplumdan hakkettiği saygıyı görmeyi bekler. Ne var ki; başarı ya da başarısızlığın değerlendirilmesi, iş ve toplum yaşamındaki statülerimizin belirlenmesi konusunda her zaman objektif kriterlere bağlı kalınmayabiliyor. Hatta, genellikle objektif temellere dayanmayan değerlendirmelerle karşılaşıldığından söz edebilmek mümkün. İnsanların başarıları, ortaya koydukları veya koyabilecekleri çalışmalar; fiziksel engellerine, ten renklerine, cinsiyetlerine dayalı olarak ayrıma tabi tutulabiliyor. Bu ayrıma yoğun biçimde tabi tutulan kesimlerin başında kadınlar geliyor. Gerek toplumların kültürel yapıları, gerekse fiziksel olarak erkeklerden daha zayıf olduklarına yönelik yanlış temellere dayanan yargılar; kadınları daha yolun başında birtakım zorluklarla baş başa bırakıyor, tüm iş ve kariyer yolculukları boyunca da onları bırakmıyor. Kadınların iş yaşantılarını zorlaştıran, onları belirli bir seviyede kalmaya zorlayan bu davranış ve değerlendirme biçimleri "cam tavan" olarak tanımlanmakta. Görünürde hiçbir engel yokmuş, her şey olması gerektiği gibi oluyormuş gibi gözükse de, performansınızın değerlendirilmesi, bir erkekle rekabet etmenizin gerekmesi durumunda; gözle görülmeyen ama kırılması güç bir engele takılıveriyorsunuz. Hakaret mi, iltifat mı? İstisnai durumları bir kenara koyarsak; toplumu yakından ilgilendiren, gelişmeye ve kalkınmaya yönelik yönetim süreçlerinde kadınlara rol verilmemekte. Çalışma yaşamında bile kendilerine yer bulmakta zorlanan kadınlar; olay, ekonominin yönetimi, politika benzeri, ülkenin stratejileri olduğunda, yok sayılmakta, görmezden gelinmekte. Yapılan araştırmalarda, Batı toplumlarında durumun daha katlanılır olduğu gibi bir sonuç ortaya çıksa da, aynı statüye sahip kadın ve erkeklerin aldıkları ücretlerin eşitlenmesi mümkün olamıyor. Cam tavan kavramına da çok uyan bir biçimde, engel yokmuş, hatta kadınlara pozitif ayırım yapılıyormuş gibi bir görünüm var; ancak, uygulama hiç de böyle değil. Kadınların parlamentolardaki varlıkları, üst seviyedeki şirket yönetimlerindeki ağırlıkları dikkate alındığında olayın hiç de öyle eşit şartlarda, rekabet kurallarına bağlı kalınarak yürütülmediği görülüyor. Bu ayırımın nedenleri toplumdan topluma, ülkeden ülkeye değişiklik göstermekte elbet. Türkiye gibi ataerkil toplumlarda; kadınların işle aile yaşamını bir arada götüremeyeceği, öncelikli sorumluluk alanının evin sınırlarında ve aile yaşamının yürütülmesinde olduğu yönündeki yargılar, camdan tavanların hücrelerini örerken, cam tavanlar Batı'da daha da görünmez bir hale dönüşüyor ve aslında yokmuşlar yanılgısına düşürüyorlar sizi. Pek çok alanda olduğu üzere bu konuda ABD ve AB, dünya ortalamasına kıyasla iyi durumdalar. Ancak; sanayileşmiş ülkeler arasında yer almayı başarmış Japon toplumunda araştırmalar hiç de iyi göstergeler oluşturmuyor. Japonya, ağır çalışma koşulları açısından, kadınların sahip olduğu fırsatlar açısından son sıralarda yer alıyor. Türkiye'ye gelince: Ülkemizde bir kadının başarısı, kararlılığı, azmi ya da bize göre iyi bir özelliği bulunduğunda; sözüm ona durumu takdir etmek adına "erkek gibi kadın" deyiveriyoruz. Bir kadının toplumda, iş yaşamında, erkek dünyasında kabul görebilmesi, yaptıklarının takdir edilebilmesi için "erkek gibi" olması gerekiyor yani. Kadın gibi kadınlara yer yok ne iş yaşamımızda, ne politik gündemimizde, ne de mahallelerimizde. Sonra da "kadınlar bizim baş tacımız" deyip, olayı tatlıya bağladığımızı, onlara nasıl da değer verdiğimizi gösterdiğimizi sanıyoruz traji komik bir biçimde. Oysa sağlıklı bir toplum yapısı, kadının toplumsal yaşamda var olabilmesi için bir erkeğin "baş tacı" olmaya, "erkek gibi" olmaya gereksinimi olmaması gerekmiyor mu? Yoksa her şeyi, herkesi olduğu gibi bütün kadınları da toplumsal kurallarımızın çizdiği kalıplara sokana, onları kendilerine çizilen statünün dışına çıkamayacaklarına ikna edene dek devam mı edeceğiz, onları "baş tacı" etmeye ya da "erkekleştirmeye çalışmaya"? Maaşlardaki eşitsizlik, en önemli işaretlerden "Glass Ceiling", cam tavan deyimi, organizasyon hiyerarşisinde kalifiye kişilerin hak ettikleri halde bir şekilde ayrımcılığa maruz kalıp, cinsiyet, ırk, engelli durumlarından dolayı üst düzey yönetime ulaşamamalarını ifade ediyor. "Tavan" sözcüğü, yukarıya çıkmanın engellenmesinden; "Cam" ise, aslında hemen görünmeyen, yazılı veya resmi bir politikanın parçası olmamasına rağmen, varlığını hissettirmesinden dolayı tercih edilmiş. Cam tavan, deneyim ve eğitim geçmişi gibi yükselmeye engel olan bariyerlerden farklılaştırılmıştır. ABD'de cinsel ayrımcılığı önlemek için Medeni Haklar Kanunu ile 1964'te yasalaştırılmıştır. Ancak, kurumsal dünyada 1980'lerin başlarında kadınlar için cam tavanın varlığından söz edilmeye başlanmıştır. 1979'da Hewlett-Packard'da çalışan iki kadın yönetici, kağıt üzerinde yöneticilerin kariyer yolunun çizilmiş olmasına rağmen, kadınlara gelince bu yolun bir şekilde tıkandığının altını çizmiştir. "Cam Tavan Bariyerleri" benzer iş için farklı maaş veya cinsiyet, etnik grup, ırk ve dini ayrımcılık veya taciz şeklinde kendini gösterebilir. Cinsiyet ayrımcılığı ve cam tavan etkileri En önemli işaretlerden biri kadın-erkek maaşları arasında eşitsizlik. Şu an ABD'de her erkeğin aldığı 1 dolara karşılık, her kadın 77 cent alıyor. Bu, 1960'larda kadının kazandığı 55 cent'e göre bir gelişme görüldüğünü gösteriyor ancak henüz alınacak çok yol var. Kadınların ilk işgücüne girmeye başladığı yıllarda bu eşitsizlik, kadınların daha az deneyim, eğitim ve yeteneğe sahip olmasına bağlanıyordu. Günümüzde, bu etkenler eşitlendikten sonra bile okul hayatından iş hayatına uzanan dönemde kadınların yönetim alanındaki eşitsizlikleri sürüyor. 2000'lere gelindiğinde, Amerika'daki işgücünün yüzde 46.5'i, üst düzey yöneticilerin ise sadece yüzde 8'i kadınlardan oluşuyor. Fortune 500'deki şirketlerde kadın yöneticilerin maaşları, erkek yöneticilerin maaşlarının ortalama yüzde 72'si oranında. Booz Allen Hamilton, en üst yönetimdeki kişilere bakıldığında 1998'de yüzde 0.7 kadın iken, arada bazı iniş-çıkışlar olmasına rağmen, 2004'te yine yüzde 0.7 olarak görülüyor. Bu oran son derece düşük ve bir türlü yükselmiyor. Avrupa'da durum Avrupa Birliği'nde ulusal parlamentolardaki kadın parlamenterler, parlamentonun yüzde 24'ünü oluşturuyor. On sene önce bu oran yüzde 16'lardaydı. Özel sektörde halen 10 yönetim kurulu üyesinden 9'u ve 3 patrondan 2'si erkek. "Karar Almada Kadın ve Erkek 2007" adlı raporda, durum analizi ve trend tespiti gerçekleştirmek amaçlanmış. Parlamentonun yüzde 24'ünü oluşturan kadın parlamenterler, kritik kitle olan yüzde 30'un altındalar. Dolayısıyla, kendi karar mekanizmalarını kabul ettirmeleri için yeterli çoğunlukları yok. AB Parlamentosu'nda ise, bu kritik kütlenin biraz üzerindeler (yüzde 31). Kadınlar, ekonomik karar alma alanında ise, son derece gerideler. 27 AB ülkesinin merkez bankalarının tümü, erkek başkanlar tarafından yönetiliyor. Avrupa genelinde, çalışanların yüzde 44'ü kadın, ancak sadece bu oranın yüzde 32'si üst seviyelerde görev alıyor. Büyük işletmelerde ise, üst yönetimin yüzde 90'ı erkek egemen. Avrupa işgücündeki cinsiyet tablosuna bakıldığında, genel çalışan kadınların oranı yükselirken, politika, ekonomi ve iş dünyasında üst düzey yönetimde erkekler ezici çoğunluğu oluşturuyor. Japonya 11 sıra geriledi Batı dünyasında kadın-erkek eşitsizlikleri; politika, ekonomi ve iş dünyasında çeşitli yasalarla çözülmeye çalışılırken, dünyanın geri kalanında ilerleme görülmüyor. Dünyanın ikinci büyük ekonomisi olan Japonya, kadın-erkek eşitsizlikleri alanında uç bir örnek. Uzun çalışma saatleri ve inatçı cinsiyet stereotipler yüzünden kadınların iş ve aile hayatını dengeleyememesi sebep gösteriliyor. Japonya Dünya Ekonomik Forumu'nun 2007 Global Cinsiyet Ayrımı Raporu'nda, 128 ülkenin içinde 91. sırada, 8 büyük endüstriyel gücün en sonuncusu. Üstelik geçen seneye göre 11 sıra gerileme göstermiş. İsveç sıralamada birinci olurken, diğer Kuzey ülkeleri İsveç'i takip ediyor. Pakistan, Çad ve Yemen en alt sıralarda bulunuyor. Filipinler 6. sırada, Asya ülkelerinin en iyisi. Bu sıralamada Türkiye 121. sırada yer alıyor, 16 sıra gerileme göstermiş. Global cinsiyet aralığı 2006-2007 karşılaştırması Ülke 2007 sıralaması (128 ülke içinden) 2007 skorları 2006 skorları (%) (%) İsveç 1 81.50 81.30 Norveç 2 80.60 79.90 Finlandiya 3 80.40 79.60 İzlanda 4 78.40 78.10 Yeni Zelanda 5 76.50 75.10 Filipinler 6 76.30 75.20 Almanya 7 76.20 75.20 Danimarka 8 75.20 74.60 İrlanda 9 74.60 73.30 İspanya 10 74.40 73.20 Tekstil sektörü, en az maaşı veriyor Dünya Ekonomik Forumu'nda da görüldüğü gibi, kadın-erkek aralığı konusunda Türkiye erkek egemen yapısını koruyor. Ataerkil bir sosyo-kültürel yapıya sahip olan Türkiye, iş dünyasında da aynı yapıyı taşıyor. Politika, ekonomi ve iş dünyasının karar mekanizmalarında ağırlıklı olarak erkek yöneticilerle yer alıyor. '500 Büyük Türk Endüstriyel Organizasyonları'ndan metal, elektronik, ilaç, tekstil, demir-çelik, kimyasal, kağıt, paketleme, otomotiv ve gıda sektörlerindeki örnekler içerisinde, 242 şirket İstanbul merkezli. Tüm yönetim dışındaki personelin yüzde 17, müdürlerin ise yüzde 14 kadarı kadınlardan oluşuyor. Üretim endüstrisinde, üst yönetimin sadece yüzde 2'si kadın. Endüstriler arası en çok kadın çalıştıran sektör tekstil, aynı zamanda Türkiye'de en az maaş ödeyen sektör.