Milli gelirdeki 'güncelleme-düzeltme' ekonominin gerçeklerini yansıtmıyor
Milli gelirdeki 'güncelleme-düzeltme' ekonominin gerçeklerini yansıtmıyor
ANKARA - Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) 1987 yılı bazlı gayri safi yurt içi hasıla (GSYİH) ile milli gelir hesaplarında yaptığı 'güncelleme' ekonomi kadar siyasi kamuoyunda da tartışmalara yol açtı. TÜİK, 1987 yılı sabit fiyatlarına bağlı hesap serilerini 1998 yılı sabit fiyatlarına göre düzeltince GSYİH 2006 yılı itibariyle yüzde 31,6 oranında arttı. Toplam milli gelir ile kişi başına gelir rakamları da bu doğrultuda yükseldi. TÜİK'in bu çalışması AKP iktidarının ekonomi yönetimi hariç, farklı değerlendirmelere konu oldu. Güncelleme veya bazı iktisatçılara göre 'düzeltme" sonunda, 2006 yılında GSYİH'nin 576 milyar YTL'den 758 milyar YTL'ye; kişi başına gelirin 5 bin 480 dolardan 7 bin 500 dolara "hesaben" yükseltilmesi; ayrıca, temel makro göstergeler arasında yer alan toplam borç ve cari açığın milli gelire oranının düşürülmesi gibi sonuçlar siyaset ve ekonomi çevrelerinde genellikle 'güvenilir bulunmuyor. TÜİK ise eleştiriler karşısında 'sessizliğini' korumayı tercih ediyor. Başkan Ömer Demir'in "güncelleme-düzeltme" sonuçlarını kamuoyuna yansıtırken verdiği bilgiler teknik ve ekonomik yönlerden yeterli ve ikna edici görülmüyor. Sadece kamuyu değil, özel sektörle birlikte tüm ekonomik karar vericileri, hesapları, projeksiyonları doğrudan etkileyecek bu 'düzeltme' operasyonunun kamuoyuna iyi anlatılamaması ve AKP ekonomi yönetiminin yeni verileri bir "siyasi başarı" malzemesi olarak değerlendirmesi, TÜİK'in çalışmasını gölgeleyen diğer etkenleri oluşturdu. DÜNYA Mikro Politika bu hafta siyaset dünyasının nabzını tutuyor. TBMM'de temsil edilen üç siyasi partinin iktisat kökenli milletvekilleri, Gazi Üniversitesi'nden iki öğretim üyesiyle birlikte, TÜİK'in yeni milli gelir hesaplarını ve sonuçlarını DÜNYA için yorumladılar. TÜİK, iktadarın değirmenine su taşıyor MHP Aydın Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu: Kamu kurumlarının itibar yitirme ihtimali karşısında çok dikkatli olmaları gerekir. Her yanlışın bir gerekçesi bulunabilir, ancak gerçeklerin üstü uzun süre kapatılamaz. Neyin doğru neyin yanlış yapıldığı konusunda işin detayını bilmediğimiz için bir şey söyleme imkânı yok. Ama, TÜİK bazı hallerde insan zihninde ciddi soru işaretleri oluşmasına neden oluyor. Örneğin, tarımsal üretim rakamlarının 3. çeyrekte fırlaması insanın zihnini karıştırıyor. Milli gelirde yapılan düzenlemenin teknik gerekçeleri sağlıklı mı değil mi, ispat etmek zor. Bu rakamların açıklanmasıyla birlikte Türkiye'nin gündemine ciddi bir sorun olan gelir dağılımındaki bozukluk girdi. Kişi başına gelir bu düzeydeyse, vatandaşın refah düzeyi bunu doğrulamıyor. Bu rakamlar doğruysa gelir dağılımı çok bozuk. Dolar zenginlerinin geometrik tempoda artırıyor olması bu konudaki şüphelerimizi teyit ediyor. TÜİK mahalli seçimler öncesinde iktidarın değirmenine su taşıyor. Türkiye'nin temel direği olan kamu kurumlarının siyasi çıkarlara araç edilmesi hoş bir şey değil. Gelecek iktidarlar bu kurumların rakamlarına güvenebilmeliler. AKP, ayıplarını makyajla örtüyor MHP Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan: 4 yılda yüzde 26 büyüyen milli gelir bir gecede yüzde 31 nasıl büyür? Bunun kamuoyuna sağlıklı bir açıklaması lazım. Hükümet, Türkiye'yi zenginleşmiş gibi gösteriyor. Bazı göstergeleri de olduğundan daha iyi göstermeye çalışıyor. Cari açığın, dış ticaretin milli gelire oranlarını düşük göstermek gibi. Borçlarda da aynı şekilde. AKP ayıplarını makyajla örtüyor. Türkiye ekonomisinin görünümünün makyajla düzelmesi mümkün değil. Hükümet kendine bir takım avantajlar sağlamış durumda. Vergi gelirlerinin milli gelire oranı düşük çıktığı için yeni bir vergi koyma marjı yaratma imkânına kavuşacak. Hesaplanan rakamlar inandırıcı değil MHP İstanbul Milletvekili Prof. Dr. Mithat Melen: Milli gelir hesaplarını inandırıcı bulmuyorum. Çünkü, bir ülkenin milli geliri 5-6 senede üç misli artamaz. Hangi seriyi alırsanız alın, kişi başına geliri de artamaz. Ya başında hata yapıyordunuz, Birleşmiş Milletler'in serisi yanlıştı; ya şimdi hata yapıyorsunuz. Devletin böyle hata yapmaması lazım. Vatandaşın cebine bir şey girip girmemesinden çok, rakamlar inandırıcı değil. Türkiye'nin GSMH'sini enflasyondan arıtıp yeni kurdan da hesaplamak tutarlı değil. Devlet kurumlarının böyle yaparak göz boyamak istemeyeceğini tahmin ediyorum. Ama, politikacının müdahale etmesi ve bu hesapta bir şey var demesi lazım. Dünya Bankası bize 6.2 milyar dolar yeni kredi vereceğini söylüyor. Peki krediyi hangi kriterle veriyor? Biz orta-alt gelir grubundayız, birden orta-üst grubuna çıkıyoruz. Esas mesele, ikinci nesil reformların yapılmasıdır. Türkiye böyle idare edemez. Bu şekilde idare etmek, finans kapitalin himmetine kalmış bir iş; o himmet etmezse Türkiye idare edemez. Üretimi artıracak, yatırımı hızlandıracak, ihracatı artıracak yapısal reformları gerçekleştiremezseniz; faktör fiyatlarını minimize, faktör piyasalarındaki altyapı ve koşulları maksimize edecek reformları yapmazsanız, olmaz! Hükümeti cilâlama çabası var CHP Tekirdağ Milletvekili Faik Öztrak: Milli gelirde yüzde 35'e yakın yükselme oluyor; ama yükselmenin yıllara dağılımına baktığım zaman kafam karışıyor. Neden? 1998-2002 yılları arasında tahmin edilen büyüme hızlarında farklılık sadece yarım puan yukarıda. Sonraki yıllarda fark 1 puana, 2007'de 1,2 puana kadar çıkıyor. Rekor zaten 2007 yılında: 3,8 iken 5 olarak revize ettiler. En çok dikkatimi çeken olay, üretim artış hızları. Her iki seride katma değerler son derece ilginç. 2002 yılında 1987 fiyatlarıyla yapılan seride katma değer artışı imalat sanayinde yüzde 10, üretim artışı da yüzde 10 civarında. Yeni seride bir bakıyorsunuz katma değer artışı 2.9'a düşürülmüş; sanırım, burada milli geliri daha iyi kapsama çabası yanında, bir de baz yılını düşük göstermek suretiyle bu hükümeti cilâlama çabası da var. Milli gelirde bu tür revizyonlar yapılır. Bunları çok fazla eleştirmek mümkün değil. Hatta uzun dönemde Türkiye'nin milli gelirinin yüksek olması, ekonomiye duyulan güveni de artırır. Ama bunu yaparken, serilerde bu tür garip ve izah edilemeyen oynamalar olursa, o da serinin güvenilirliğine gölge düşürür. Bundan önceki revizyonu biz 1993'te yaptık, 1994'te kriz çıktı. Dolayısıyla, kimse bu milli gelir serilerine güvenip de atalet içinde ekonomiyi seyretmeye kalkmasın. Yaratılan milli gelir hep aynıdır CHP İstanbul Milletvekili Prof. Dr. Esfender Korkmaz: Milli gelir hesaplamasında bir sistemden başka sisteme geçiş, milli gelirin düzeyini artırmaz. Hesap ne olursa olsun ekonomide yaratılan milli gelir aynıdır. Türkiye'de bir günde GSYİH ve fert başına milli gelirdeki artış hesap sistemindeki değişiklikten değil, TÜİK'in bugüne kadar yapmadığı düzeltmeden kaynaklandı. TÜİK, hesaplarda hem AB sistemine geçiş güncellemesini hem de 1993 yılından bugüne kadar yapmadığı düzeltmeyi gerçekleştirdi. Ancak GSYİH da yüzde 31.6 artış güncellemeden değil, düzeltmeden dolayı ortaya çıktı. Düzeltme, güncellemeden farklı. Milli gelir hesapları ön tahminle yapılır. Sonra, tahmini hesaplar düzeltilir. Düzeltme tüm sektörleri ve milli gelir hesaplarının tamamını kapsar. TÜİK, 1993'den beri ön tahminle yetindi. Birdenbire yapılan düzeltme de gayri safi yurt içi hasılayı ve milli geliri bu kadar artırdı. Bazı ülkeler bu düzeltmeleri birkaç yılda bir yapıyorlar. 15 yıl gecikme, yalnız TÜİK'in marifetidir! GSYİH'nin 2006 yılı hesaplarında 576 milyar YTL'den 758 milyar YTL'ye; fert başına gelirin de 5.480 dolardan 7.500 dolara çıkmasının nedeni, EAS-ESA sistemine geçişten değil, 1993'ten bu güne kadar zamanında yapılmayan düzeltmeden ileri gelmiştir. Kişilerin durumunda hiçbir değişiklik yok DSP İzmir Milletvekili Harun Öztürk: Birileri, milli gelirin hesaplanmasında bazı güncellemeler yapıyor. Büyüme sadece kağıt üzerinde. Gerçekte kişilerin durumunda hiçbir değişiklik yok. Hane halkı tüketim harcamaları, yoksulluk istatistikleri ve gelir dağılımı rakamları gerçekte vatandaşların durumunda bir iyileşme olmadığını gösteriyor. Başbakan'ın öngördüğü kişi başına 10 bin dolar milli gelir hedefine şimdiden varılmak üzere. TÜİK, 2011 yılına kadar yeni güncellemeler yapacağına ve gelir serileri yeniden düzelteceğine göre, Başbakan'ın 10 bin dolarlık hedefini de revize etmesi gerekecek. Ne güzel, taş attık da kolumuz mu yoruldu? Hükümet borç stoku, faiz ödemeleri, bütçe açığı gibi Maastricht Kriterleri'ni de bir gecede yakaladı. Ancak sormak gerek: Maastricht Kriterleri'ni yakalamış olmak 4,5 milyona ulaşan işsiz olduğu gerçeğini değiştiriyor mu? İç ve dış borç yükü hafifleyecek mi? Dış ticaret açığı kaynaklı dışa bağımlılık azalacak mı? Cari açığa finansman kolaylığı sağlanacak mı? Bütçenin faiz yükü hafifleyecek mi? Ailelerde yoksulluk sınırı değişecek mi? Artış, çalışanların gelirine yansıtılmalı Gazi Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr Aziz Konukman: Yeni seri mevzuat gereği şarttı. Çünkü eski seri BM'nin yöntemiydi şimdiki ise AB'ye uyumlu. İki farklı hesap sisteminden kaynaklanan farklılıklar doğal; ama kuşkular yok değil: 1987 bazlı seride de tartışmalar olmuştu. 2001 krizinden sonra, ekonomi 2002'de stoklara bağlı büyüdü. Türkiye, BM sistemine uyum gösterirken izafi bir şey üzerinden hesap yapıyor. Tehlikeli olan şey, bu seriyi düzelttikten sonra bütün performans kriterlerini de yeni seriyi dikkate alarak geçmişe dönük yorumlamak. Dünyada hiçbir ülkenin yapabileceği bir iş değil. Hükümet buradan pembe tablo çıkarmaya çalışıyor. Eskiden, 'ekonomi büyümüyor, kazanç yok, gelir vergisini nasıl artırabiliriz' deniliyordu. Şimdi bu gündeme geldi: Doğrudan vergilerin üzerine gitmenin zamanı. İkinci olarak, çalışanlara refah payını hep düşük veriyorlardı. 2007'nin 9 ayında pay 3,8 idi, şimdi 5 olmuş. O zaman bu artış emekçilere yansıtılmalı. Aslında bir saatli bombanın pimini çektiler farkında değiller. Dışa karşı, 'istatistikleri düzeltiyoruz, yabancılar gelecek' beklentisi yaratırken, içte birilerinin bu talepte bulanacağını unuttular." Ekonomide mevcut riskler devam ediyor Gazi Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Nejat Coşkun: AB'ye uyumlu hale getirmek için AB'ye danışarak yaptıklarına göre çok fazla bir sıkıntı çıkacağını zannetmiyorum. Ama mutlaka içinde bazı aksayan yönler olabilir. Bu da zamanla ortaya çıkacaktır. Gelir düzeyimiz reel anlamda aynı. Bir gecede üretim yüzde 30 oranında artmadı. Sadece rakamlarda değişiklik oldu. Şimdi, gelir daha gerçekçi olarak hesaplanıyorsa satın alma gücüne daha yaklaşmış bir seri ile karşılaşma ihtimalimiz yüksek. Bunun sokaktaki vatandaş tarafından çok da gelirimiz arttı, alışkanlıklarımızı değiştirelim diye düşünüleceğini zannetmiyorum. Anlayan insanlar için zaten böyle bir yorum anlamlı değil. Teknik olarak baktığımızda, zamanlamada bir şey aramamak lazım. Bazı rasyolar değişti, cari açığın GSMH içindeki payı düştü diye, bunları başarı diye sunmak anlamlı değil. Bu rakamın nasıl kullanıldığı çok önemli. Fakat kullanılırken de olmayan bir olumlu hava, ya da karamsar bir hava estirmek anlamlı değil. Borç stokumuz azaldı, cari açığımız düştü, ekonomide iyileşme yönünde umduğumuzdan daha iyi bir gidiş var demenin de manası yok. Ekonomide mevcut riskler devam ediyor.