Özilhan: Uzun ve kısa vadeli yaklaşımlar birlikte düşünülmeli
TÜSİAD YİK Başkanı Özilhan, ekonomide karşı karşıya kalınan tehditlerin biraz daha süreceğini ifade ederek, kısa vadeli teşvik tedbirleri ile uzun vadeli bütüncül sistematik yaklaşımları bir arada düşünülmesi gerektiğini söyledi.
Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yüksek İstişare Konseyi (YİK) Başkanı Tuncay Özilhan, " 2000'li yılların ilk yarısında hızlı büyümemizi sağlayan küresel fon akımları şimdi tam tersi yönde çalışıyor. Bu durum karşısında ekonomi yönetimi yangını söndürmek üzere bir dizi önlem alıyor. Bunlar bugün için yaraya pansuman olsa da yarını kurtarmaya yeterli değil. Karşı karşıya olduğumuz tehditler muhtemelen biraz daha devam edecek. Demek ki kısa vadeli teşvik tedbirleri ile uzun vadeli bütüncül sistematik yaklaşımları bir arada düşünmek gerekiyor." dedi. Özilhan ayrıca, siyasi tartışmalara ilişkin de yorumda bulundu.
Özilhan, TÜSİAD'ın 47. Olağan Genel Kurulu'nun açılışında yaptığı konuşmada, çok kritik günlerden geçildiğini, yaşanmaktan olan zor günlerin arka planında küresel ölçekte meydana gelen müthiş bir dönüşümün varolduğunu söyledi.
Bir çağın kapanıp yeni bir çağın açıldığını belirten Özilhan, şunları kaydetti:
"Dünya liderliği için kavga yeniden kızışıyor. Önümüzdeki dönemde dünya kaynaklarından daha çok pay almak için muazzam bir kavga veriliyor. Bu kavganın en şiddetli yaşandığı yer ise Orta Doğu. Sayın Cumhurbaşkanımızın dediği gibi, at izi, it izine karıştı. Terör örgütleri üzerinden vekalet savaşları yaşanıyor. Adeta yeni bir kurtuluş savaşı veriyoruz. Hain bir örgüt 15 Temmuz'da kanlı bir kalkışma ile iç barışımızı tehdit etti, şehitler verdik. Ama devlet ve halk el ele demokrasiden yana bir zafer kazandık. Bu tarihten sonra hain terör örgütleri ardı ardına saldırmaya devam ediyor, belli ki ülkemizin bütün fay hatları ile oynuyorlar. Bu hepimiz için hayat memat meselesi. Peki neden bizim ülkemiz bu kadar ateş altında? Tüm dünyada karışıklık var ama niye burada çok daha fazla? Acaba tüm küresel güçler aniden bizim ülkemizi mi hedef aldı? Bu çok yönlü saldırı ile hangi yöntemlerle baş edeceğiz?"
'Her devlet sert tedbirler alır'
Tüm bu soruların cevabının bulunmasının doğru savunma mekanizmaları geliştirmek için çok önemli olduğunu vurgulayan Özilhan, saldırılar karşısında alınacak önlemlerin "güvenlik önlemleri" ve "toplumsal dokuyu güçlendirici önlemler" olmak üzere iki grupta toplanabileceğini söyledi.
İki tip önlemin de beraber kullanılması gerektiğini belirten Özilhan, her devletin eli kanlı katiller karşısında sert güvenlik tedbirleri alacağını kaydetti.
'Karşıtların azaltılması gerek'
Tuncay Özilhan, "Arkasında başka güçlerin ne olduğu... Çeşitli terör örgütlerinin arka arkaya gelen adeta sıralı ve planlı saldırılarına maruz kalınıyorsa yapılacak iki şey var. Biri ülkemizin üzerinde bir koruma kalkanı oluşturmak, diğeri ise mücadele ettiğimiz karşıtlarımızın sayısını azaltmak." dedi.
Özilhan, karşıtların nasıl azaltılması gerektiğine ilişkin şu değerlendirmelerde bulundu:
"Bunun hepimizin bildiği çok basit bir yolu var; yurtta sulh, cihanda sulh... Mustafa Kemal Atatürk'ün bu sözü, bugün de en az dün kadar geçerli. Bu ülkeyi bugünün koşullarına uyarlayarak, dünyadaki ve bölgemizdeki gelişmelere pasif ve duyarsız kalmak anlamında değil, aktif olarak düşmanlarımızın sayısını azaltmayı, dostlarımızın sayısını artırmayı hedefleyen bir politika olarak kullanmak, ülkemize yönelik tehditleri azaltmakta sandığımızdan daha da etkili olacak.
Son dönemde bu doğrultuda attığımız adımlar, Rusya, İsrail, İran, Irak gibi komşularımızla ilişkilerimizde katettiğimiz mesafe tam da bu politikanın aktif uygulanması ile kastettiğim duruma bir örnek. Komşularımızla ilişkilerimizin düzelme yönünde gitmesi Batı'dan uzaklaşmamız anlamında yorumlanmamalı. Biz Doğulu olduğumuz kadar Batılıyız. Küresel güç mücadelesinde dış politika taktikleri gereği, bazı adımlar atılabilir, bazı söylemler geliştirebiliriz ama tarihimiz ve coğrafyamızın ortaya koyduğu gerçeği değiştiremeyiz."
'Türkiye, değişen AB içinde rahatlıklar yerini alır'
TÜSİAD YİK Başkanı Tuncay Özilhan, Cumhuriyet kurulurken yönünün Batı medeniyeti olarak belirlendiğini ifade ederek, "Avrupa'ya açıldığımız son dönemlerde değil, Fatih'ten, biz Batı medeniyetinin bir parçasıyız. Osmanlı bir Avrupa İmparatorluğudur, Osmanlı Beyliği Anadolu'daki Türk beyliklerinin batısındaki beyliktir. 21'nci yüzyıl Türkiye'si Anadolu'da yaşamış tüm kadim uygarlıkların mirasçısıdır." dedi.
Türkiye'nin Avrupa uygarlığını oluşturan temel bileşenlerden biri olduğunu, tarihi ve coğrafyası itibarıyla kim ne derse desin gelecekte de böyle olacağını belirten Özilhan, bugün AB'nin bir değişim içinde olduğuna işaret ederek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Türkiye, bu değişen AB içinde rahatlıkla yerini alır. Ülkemize yönelmiş terör tehdidi karşısında yapılacak bir diğer şey de tehditler karşısında toplumsal dokuyu güçlendirme konusu. Şu aşikar ki eğer terör örgütleri canımızı bu kadar yakabiliyorsa bu toplumsal bünyemizdeki zaafiyetler yüzünden. Toplumsal bünyemizi düşmanlarımızın saldırmaya cesaret edemeyeceği kadar güçlendirmeliyiz. Hep duyduğumuz birlik ve beraberliği lafta bırakmamalı, hayata geçirmeliyiz ve birbirimize güvenmeliyiz.
Yapmamız gereken ilk şey, herkesin tüm hak ve özgürlüklerinin tam olarak devlet ve demokrasi güvencesinde olduğu bir hukuk devletinin hiçbir tereddüde mahal bırakılmayacak şekilde tesis edilmesidir. Hukuk devleti sadece kağıt üzerinde sağlanamaz, uygulamaya da dikkat edilmesi gerekir. Yaşam tarzlarına saygıyı böyle garantiye alırız. Ayrıca, yasama, icra ve yargı arasında denge ve denetim sisteminin hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak şekilde düzenlenmesi elzemdir. Ancak böyle bir Türkiye dışarıda ve içeride etkin ve güçlü olur."
'Kadrolaşmayı önlemenin tek yolu liyakata sadık kalmak'
Liyakatin önemine de işaret eden Özilhan, yakın zamanda devlet için büyük tehdit olduğu ortaya çıkan kadrolaşmayı önlemenin tek yolunun da liyakat olduğunu, bu ilkeye sadık kalınmaması halinde devletin bu risklere açık hale geleceğini söyledi.
Tuncay Özilhan, hiçbir kimliğin ezilmediği bir toplumun güçlü bir toplum olduğunu vurgulayarak, adaletin her vatandaşın fırsat eşitliğine sahip olması anlamına geldiğini, sadece külfetin değil, nimetin de adil paylaşıldığı bir düzen kurulması halinde Türkiye'nin küskünler toplumu yerine mutlu vatandaşlar ülkesi olacağını söyledi.
'Laiklik, malesef iç çatışmanın tarafı oldu'
Bürokratik kurumların sağlamlığının, hızlı ve doğru karar almanın, etkin uygulamanın yolunun iyi yönetişimden geçtiğini belirten Özilhan, şöyle devam etti:
"Kurumsal yapılar zayıflarsa, hele ki bu zayıflama adalet sistemine, emniyet sistemine sirayet ederse devlet mekanizması çalışmaz. Batı'da iç çatışmayı çözmenin aracı olan laiklik, maalesef Türkiye'de iç çatışmanın tarafı oldu. Şimdi gerçek anlamda laikliğin ne kadar önemli olduğu tüm toplum için açık hale geldi. Bugün hem sünni Müslüman çoğunluğun hem de bu çoğunluğun dışında kalan kesimlerin karşı karşıya olduğu, inanç temelli sorunların çözümü laiklik kavramından geçiyor.
Devletin tüm inanç ve inançsızlık sistemlerine aynı mesafede, aynı hakkaniyet ve adalet ölçüsünde yaklaştığı bir sistem, birlik ve beraberliğimizin en büyük garantisidir. Memleketimizi, vatandaşların fikrini söylemekten çekindiği bir topluma dönüştürmeyelim. En sevmediğimiz düşüncelerin bile vereceği zarar, düşünce ortamının kısıtlandığı bir ortamın tahribatına göre önemsizdir. Unutmayalım, ülkemizin düşmanlarını dünyada güçlendiren en önemli gelişme hukuk ve özgürlük ortamı zayıflayan bir Türkiye'dir."
'Muhtemelen biraz daha sürecek'
Tuncay Özilhan, ekonominin içinde bulunduğu sıkıntıların herkesin malumu olduğunu ifade ederek, "O kadar zor zamanlardan geçiyoruz ki, şehitlerimizin kanı yerdeyken parasal konulardan konuşmayı zul kabul ediyoruz." dedi.
Özilhan, şunları kaydetti:
"Enflasyon artıyor, üretim geriliyor, işsizlik özellikle gençler arasında yüksek ve Güneydoğu Anadolu'da çok daha yüksek. Bu tehlikeli bir kokteyl... Üstelik 2000'li yılların ilk yarısında hızlı büyümemizi sağlayan küresel fon akımları şimdi tam tersi yönde çalışıyor. Bu durum karşısında ekonomi yönetimi yangını söndürmek üzere bir dizi önlem alıyor. Bunlar bugün için yaraya pansuman olsa da yarını kurtarmaya yeterli değil. Karşı karşıya olduğumuz tehditler muhtemelen biraz daha devam edecek. Demek ki kısa vadeli teşvik tedbirleri ile uzun vadeli bütüncül sistematik yaklaşımları bir arada düşünmek gerekiyor. Özgür ve hukuk güvencesindeki toplumlar yaratıcı, girişimci, bilimde, sanatta ekonomide ilerlemeci olur. Tüm yöneticilerimizin hemfikir olduğu katma değeri yüksek ürünler üretebilmenin ön koşulu da bu unsurların yerine getirilmesinden geçer."
Konuşmasında eğitimin önemine de işaret eden Özilhan, eğitim sisteminde radikal reform ihtiyacı olduğunu savundu.
'Daha güçlü liderlik ile baş edilemez'
Sorunların siyasi nezaket ve adap içinde çözülebileceğini belirten Özilhan, şu değerlendirmelerde bulundu:
"İkinci kaçınmamız gereken şey ise düşünce farklılıklarını düşmanlık gibi görmek. Birlik ve beraberliği otoriterlikle sağlayamayız. Özgürlükleri kısıtlarsak, toplumsal çoğunluğun talepleri adına toplumu oluşturan farklı gruplar içindeki adalet ve hakkaniyet duygusunu kaybedersek, üzerimize yönelen tehditlere karşı daha güçlü olmaz, tam tersine bünyemizi savunmasız hale getiririz. Dünyanın pek çok yerinde taşlar yerinden oynuyor ve politikalar ve siyasi liderler değişiyor. Birçok yerde popülist liderler ön plana çıkıyor. Tarihsel dönüşümle baş etmenin yolunun geçmişi ihya etmek olmadığı zaman içinde ortaya çıkacak. Yeni dönemin koşullarına adapte olmak için siyasi yapıda yapmak gereken değişiklikler varsa bunlar da yapılmalı. Ama içinden geçilmekte olunan bu altüst oluşla, daha güçlü liderlik ile, daha fazla otoriterlik, daha fazla merkeziyetçilik ile baş edilemez. Özgürlüğün, muteber vatandaş olmanın, ülkenin geleceğinde söz sahibi olmanın tadını almış kitleler, elde ettikleri haklarını kimseye teslim etmezler. Bu ülkelerde kalıcı istikrar popülist liderlerle değil, halka daha çok meşru siyaset alanı açmakla geçecek."
"Bizi biz yapan, bizi Türkiye yapan ortak değerlerimizden biri de Mustafa Kemal Atatürk" diyen Özilhan, Mustafa Kemal Atatürk'ün sadece siyasi bir figür olmadığını, aynı zamanda milli bir sembol olduğunu söyledi.
Özilhan, "Siyasi figür olarak eleştirilebilir, bu Mustafa Kemal için de geçerlidir. Atatürk'ü milli birliğin sembolü yapan, aynı partide siyaset yaptığı yol arkadaşlarının bağlılığı değil, muhaliflerinin duyduğu saygı ve vatandaşlarının duyduğu sevgidir. Bu milli sembol, bugün de devletimizi bir arada tutan tutkaldır." dedi.