Siyah çay mı? Bitki çayı mı?
Günün 'olmazsa olmaz'ı çayın önemi nedir?
NE YERSEK OYUZ / YAVUZ DİZDAR
Gelenek bazı bitkilerin yenebileceği, bazılarının ise demlenerek içilebileceği sonucuna varmış. Yenebilecek olanların neredeyse hiç çayı yok, çayı yapılabilenler de insanlar tarafından nedense hiç yenmiyor, ama bu farkın nereden kaynaklandığını bilmiyoruz. Bizim en çok tükettiğimiz siyah çay; ama daha çok şifa amacıyla tüketilen bitki çayları da bulunmakta, hatta bazılarımız özellikle bunları tercih ediyor. Yakın zamanda bitkileri kullanarak yapılan tedavi yaklaşımları (fitoterapi) yeniden ağırlık kazandı. Bunda önemli bir neden insanların ilaç almak yerine “doğal şifa” kaynaklarını tercih etmeleri, ama ilaçların çok büyük kısmının da bitkilerden elde edildiğini unutmamalıyız.
NEDEN YAPRAKLARDAN HAZIRLANIYOR?
Çaylar aslında bitkinin sadece yaprağından değil, meyvelerinden, meyve saplarından ve filizlerinden de hazırlanıyor. Biz hepsini “bitkisel” diyerek aynı kefeye koysak da, aslında içerdiği maddelerin farklı olduğunu görüyoruz. Yapraklar özellikle fl avonoidten zenginler, ama bu da çok genel bir adlandırma. Bunlar bitkinin solunum işlevini yerine getirmekle kalmıyor, insan vücudundaki yapı bileşenlerinin bir şekilde sağlamlaştırılmasını da sağlıyor.
EN ÖNEMLİ İŞLEVİ, DOKUNUN SAĞLAMLAŞTIRILMASI
Örneğin varis olarak adlandırdığımız “damar duvarının genişlemeleri”nde esas tedavi hâlâ bu bitkisel karışımların kullanılması, hatta tıbbi onay almış ilaçlar da doğrudan bitki karışımları. Dolayısıyla çaylarda bol miktarda bulunan fl avonoidlerin esas işlevlerinden biri, geçen hafta “paça”da işlediğimiz kollajenin sağlamlaştırılmasıdır. İşin ilginç yanı bu yaklaşım mimaride bile karşılık bulmuş. Binlerce yıl dayanan Horasan harçlarının yapısal bileşenlerinden bir kısmı yaprakların kaynatılmasıyla elde edilmekte. Bu düşünce biçimi insan vücudu için de geçerlidir, grip gibi hastalıklarda bitki çaylarının içilmesi böyle bakılınca ciddi bir anlam kazanmaktadır. Ne var ki flavonoidin tek etkisi bu değildir, aynen bitkide olduğu üzere kökün, yani insan için baktığımızda özellikle kalın bağırsakların doğru çalışması için gereklidir.
Bu etkinin doğrudan bağırsaklar üzerinden mi, yoksa onların parçası olan mikroorganizmalar yoluyla mı gerçekleştiği bilinmemektedir. Zira bitkiler yapraklarında sentezledikleri maddeleri köklerine, buradaki bakterilere de aktarmaktadır. Dolayısıyla benzer bir ilişki insan için de söz konusu olabilir.
BİTKİNİN DEĞİŞİK BÖLÜMLERİ NEDEN FARKLI ETKİ GÖSTERİR?
Bitkilerin fizyonomisi çok ilginçtir, bir model oluşturabileceği gibi, canlı sistemin nasıl çalıştığını da anlatırlar. Bitki tohumdan yeşerdiğinde, filiz ışığa doğru uzamaya başlar, kök de topraktaki mikroorganizmaları etrafına çeker. Bu durumun benzeri insan kalın bağırsaklarında da gerçekleşir, bitki, yapraklar aracılığıyla sentezlediği maddeleri kökteki bakterilere aktarır, bağırsakta da sümüksü salgı aynı işlevi görür. Bitkinin uzaması en uç kısmın kontrolü altındadır, uç büyümeyi kontrol eden maddeler açısından en zengindir. Biz bunu “çay filizi” olarak alırız, en üstteki 2-3 sürgün “filiz” toplanır ve yeşil çayı oluşturur. Ne var ki filizler çok azdır. Bu maddeler bitkinin ve kökün uzamasını, yani yenilenip gelişmesini sağlar. İnsandaki etkileri de muhtemelen benzerdir. Diğer yapraklar ise işlemlerden geçirilerek fermente edilip kurutulur.
Böylelikle en çok tükettiğimiz siyah çay elde edilir. Bu yapraklar kateşinler adı verilen maddeleri bol miktarda içerir ve insandaki biyokimyasal işlevleri doğrudan ya da dolaylı etkilerler. Buna karşılık meyvenin sapı “olgunlaşma ve kopma” işlevini sağlayan absisik asitten zengindir, yani filizlerin uçlardan gelen “büyüme ve yenilenme” etkisinden farklıdır. Dolayısıyla aslında bitkisel tedavilerin bu mantık içinde yeniden gözden geçirilmesi de gereklidir.