Tekstil altın günlerine dönebilir, yeter ki sahip çıkılsın

Tekstil altın günlerine dönebilir, yeter ki sahip çıkılsın

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

İSTANBUL - Türk tekstil ve hazır giyim sektörü, darboğazdan nasıl çıkılacağının çözüm yollarını araştırmaya devam ediyor. Sanayi üzerindeki maliyet yükünün rakip ülkelere göre 10 kat daha fazla olduğunu söyleyen sektör temsilcileri, cari açığı kapatacak iki sektörden birinin tekstil olduğunu vurguluyorlar. DÜNYA'nın görüşlerine başvurduğu sektör temsilcilerinden DENİMDER Başkanı Nedim Özbek, turizmle birlikte Türkiye'nin cari açığını kapatacak iki sektörden biri olarak tanımladığı tekstilin desteklenmesi durumunda altı ay içinde toparlayabileceğini söyledi. Türkiye Moda Hazır Giyim Federasyonu Başkanı Kahraman Öztürk, sektör için ABD ve Rusya ile imzalanacak serbest ticaret anlaşmalarının teşviklerden daha önemli olduğunu belirtirken, Mithat Giyim Yönetim Kurulu Başkanı ve iktisatçı Tahir Gürsoy, istihdam üzerindeki yüklerin sadece tekstilin değil, tüm sektörlerin en önemli sorunu olduğunu kaydetti. Türkiye Denim Sanayicileri Derneği (DENİMDER) Başkanı Nedim Özbek: Hükümetin bizi destekleyen bir programı olmalı Türkiye Denim Sanayicileri Derneği (DENİMDER) Başkanı Nedim Özbek, ekonomi açısından son derece önemli olan denim sektöründe oldukça ciddi sıkıntılar yaşandığını belirterek, yaşanan sorunları ve sektörün sıçrama yapması için alınması gereken tedbirleri DÜNYA'ya anlattı. 2003 yılı ilk çeyreği baz alındığında Amerikan Doları'nın yüzde 34 değer yitirdiğine dikkat çeken Özbek, aşırı değerli YTL'nin ihracatçı için en önemli sorun haline geldiğini düşünüyor. "Bir de bunun üzerine yüksek istihdam vergileri ve enerji fiyatları eklendiğinde, uluslararası piyasalarda rekabet şansımız ortadan kalkıyor' diyen Özbek, her sektör gibi denim üretiminin de ülke dışına kayma eğilimine girdiğine dikkat çekiyor. İşte Nedim Özbek'in sektöre ilişkin tespitleri: Şirketler üç yıldır kâr edemiyor. Dünyadaki en gelişmiş makine ve teknolojinin kullanılmasına, 25 yılda oluşan sektörel bilgi birikimine ve gelişmiş ülke standartlarındaki işgücüne rağmen, denim şirketleri üç yıldır kâr etmiyor. Son yıllarda küçük fason atölyeler kapandı. Bazıları ise makine parkını birleştirerek günü kurtarmaya çalışıyor. Büyük işletmeler ise, küçülerek verimli olmaya çalışıyor. Öte yandan sektördeki paylarını azalttıkları da bilinen bir gerçek. Bütün bunlar hem bizim, hem de ülkemizin kaybettiği değerlerdir. Aslında ülke ve sektör olarak kullanabileceğimiz büyük bir potansiyel bulunuyor. Türkiye'de cari açığı kapatabilecek iki tane sektör var. Biri tekstil diğeri turizm. Bunlar çok iyi işlediği zaman, çok yüksek rakamlarda ciroları olduğu zaman cari açığı kapatmak daha kolay olur. Sektörü destekleyen program oluşturulmalı Sektörün sıçraması için özellikle denim sektörünü destekleyen bir programın oluşturulması lazım. Bu da devlet tarafından, hükümet tarafından yapılmalı. 2006-2007'ye baktığınız zaman ithalat yüzde 50 artmış. Bu kurların düşük oluşu ülkedeki maliyetlerin yüksek oluşundan kaynaklanıyor. Bizim ürettiğimizle yurtdışından ithal edilen malın maliyetlerinde yüzde 50-60 fark var. Kalite yönünden daha düşük kalite mallar ithal edilebilir, ama tüketim sonuçta insanların alım gücüne endekslidir. Bizim tekstilde ve turizmde farklı bir yaklaşımımız olmazsa cari açığı kapatamayız. Otomotiv ihraç edin, elektronik ihraç edin. Bunlar zaten ithalata dayanıyor. Parça ithal geliyor. Burada sadece montajı yapılıyor. Dolayıyla çok fazla bir katma değer yaratmıyor. Tekstilde öyle değil. Biz emek yoğun bir sektörüz. 3-5 dolara ithal ettiğimiz bir kumaşı işleyip, dikip, aksesuarını takıp 15-20 Euro'lara satıyoruz. Bunu göz ardı edemeyiz. Tekstil sektörünün sıçraması için bize destek şart. Tekstil bitecekse en son ben bırakırım Şu anda bir krizden söz ediliyor. Eğer Türkiye'de üretimi destekleyecek, üretimi ayaklandıracak projeler, programlar olursa Türkiye iki yıl filan bu krizle boğuşmaz. Bizim sektör altı ay içinde toparlar kendini. Şu anda kendi kendine sessiz sedasız gidiyor. İhracat rakamlarına bakınca çok büyük kayıplar yok ama, çok büyük artışlar da yok. Biz bunu daha da iyi bir yere getirmemiz lazım. Bunu yapmak için de sektöre sahip çıkılması gerekiyor. Türkiye'de tekstil bitecekse en son ben bırakırım. Benim gibi düşünen nice insan var bu işte. Her şeyini koymuş bütün gelirini bu işten temin ediyor. Bizim arkamızda güçlü bir proje, devletin desteklediği bir programın olması lazım. Bu olduktan sonra sektörün sıçramaması için hiçbir neden yok. Çünkü biz modayı markayı çok iyi biliyoruz. Avrupa ile entegre olmuşuz. Trendi Avrupa'ya yapan bizleriz. Fiyat baskısı altında olmazsak Avrupalı müşterilerimizin karşısına güçlü olarak masaya otururuz. Onların fiyat baskıları olduğu sürece elimiz zayıf kalıyor. Özellikle Avrupa'nın büyük alım grupları Türkiye'yi ciddi bir fiyat baskısı altında tutuyor. Dünyada daralan bir ekonomi var ve herkes kendi çıkarını kollamak durumunda. Biz Türkiye'de güçlü olursak ve fiyat baskısı altında kalmazsak ne Çin'e kaptırırız, ne Fas'a kaptırırız. Çin'de yükselen maliyetleri avantaja çevirebiliriz Çin'de maliyetler yükselmeye başladı. Bunlar bizim için bir avantaj. Şu durumda Çin'in yüksek maliyetlerinden faydalanıp oraya kaçan müşterileri geri getirebilirsek tekstil sektörü on yıl önceki gibi yıldız devirlerine ulaşır. Bizler kendi tasarımlarımızı zaten pazarlıyoruz. Sektör üzerine düşeni zaten yapıyor. Herkesin eli taşın altında. Devlet bize destek olacak. Bu sektöre sahip çıkacak. Somut olarak tek çıkış noktası girdi maliyetlerinin düşürülmesi. Bunun söylediğiniz zaman içine her şey giriyor zaten. Zaten katma değeri yüksek ürünler yapıyoruz. Konfeksiyoncuların yüzde 90'ı İstanbul'dadır. Yatırımcı Mısır'a Anadolu'ya gidiyor. İstanbul'daki Anadolu'yu yani varoşları ayaklandırabilirsek, uçurabilirsek her şeyi başarabiliriz demektir. Bunlar da yapılmayacak şeyler değil. Yeter ki sektöre biraz daha önem verilsin. Denim sektörünün profili Türkiye'de yılda 350 milyon metre denim kumaşı, 350 milyon adet denim giysi üretiliyor. Koruma önlemlerine rağmen 2007 yılında 150-160 milyon metre denim kumaşı ithal edildi. Denim endüstrisi 2007 yılında 4 milyar dolar civarında tekstil ve konfeksiyon ihracatı gerçekleştirdi. Türkiye'den en fazla denim ihraç edilen ülkeler başta Almanya olmak üzere, İngiltere, İspanya, Hollanda ve Danimarka olarak sıralanıyor. İhracatın yoğun olarak Euro bölgesine olması ve Euro/dolar paritesinin Euro lehine gelişmesi, ihracatın olduğundan fazla arttığı izlenimini veriyor. Yıllar itibarıyla ihracat 2003 yılında 1.800, 2004'te 2.200, 2005'te 2.800, 2006'da 3.850, 2007'de ise 3.950 milyar dolar olarak gerçekleşti. Yurtiçi pazarın büyüklüğü ise 2 milyar dolar civarında. Perakende fiyatlar dikkate alındığında bu rakam 5 milyar olarak ifade edilebilir. Denim endüstrisinde 600 bin kişinin istihdam edildiği düşünüyoruz. Türkiye Moda Hazır Giyim Federasyonu Başkanı Kahraman Öztürk: ABD ve Rusya ile serbest ticaret anlaşması teşvikten bile önemli Hazır giyim sektörünün dönem noktasında olduğunu belirten Türkiye Moda Hazır Giyim Federasyonu Başkanı Kahraman öztürk, "Sektör ya bu dönüm noktasında kararlı adımlar atarak eski şaşaalı günlerine geri dönecek ya da fabrikaları satarak turizm veya enerjiye girecek" diyor. Kahraman'a göre bu tercihin nedeni ihracatçının sermayesini yitirecek noktaya gelmiş olması. Sektörün çok çüzi karlarla çalıştığına dikkati çeken Kahraman, sorunlar ve çözüm önerilerini şöyle sıralıyor: "Hazır giyim ve tekstilin ihracat potansiyeli 25 milyar dolar civarında. Bu fabrikalar aynı zamanda 50 milyar dolarlık bir iç pazar hacmine de sahip. Çorapçılar, çamaşırcılar sadece ihracatçı değil ki. Bunun üçte biri ihracat üçte ikisi de iç pazar. Herkes bir birine soruyor, hazır giyimin geleceği ne olacağını. Katma değeri yüksek ürünler yapanlar ve markalaşanlar ayakta kalacak; kalanlar yok olup gidecek mi diye. İnsanlarda bir bananecilik oluştu. Hükümet düşünmüyor ben mi düşüneceğim diyorlar. Adam gitmiş Mısır'da yer pazarlıyor. Bunlar ihracatın başındaki insanlar. O da 'fiyat tutturmak için bunu yapıyoruz' diyor. Amaç fiyat tutturup sadece ülkeye döviz kazandırmak olursa hepimiz bankacılık yapalım, başka işler yapalım yine döviz getiririz. Önemli olan burada aşı, işi huzuru sağlamak. Sosyalleşmeye katkıda bulunmak." Abant'ta 3-4 günlük kamp yapalım Sorunların enine boyuna konuşulması gerektiğini belirten Kahraman, 3-4 gün sürecek ve bürokratların, sivil toplum örgütlerinin, sanayicinin katılacağı bir toplantı öneriyor: "Kapanacaksın Abant'a bir yerlere varacaksın. Böyle bir öneri yapmak istiyoruz. Ama şunu bekliyoruz. İTKİB seçimleri var haziranın ya ilk ya da ikinci haftası. Seçimler netleşsin. Çünkü burada birlikler çok önemli. Onlarla hareket edip sivil toplum örgütleri bir araya gelirse güzel kararlar çıkabilir. Aslında yapılacak şeyler o kadar basit ki. Özal'ın yaptığı gibi bir hamle Anadolu'da yapılabilir. Mesela vergi iadesi verilebilir. Avrupa Birliği nedeniyle vergi iadesi veremiyorsun; o zaman adını değiştir. Hiç kimse buna Anadolu olduğu için itiraz etmez. Enerji diyoruz bir yere kadar veriyorlar, SSK primlerini indir diyoruz; bunu yaptığın zaman yüzde 5 indirimle ülkeye 4 katrilyonluk bir ek yük geliyor. Kimse buna yanaşmıyor. Ölen ölsün kalan sağlar bizimdir deniyor. Bir yolu bulunabilir. O zaman hazır giyimin önü biraz daha açılır. On yıl daha rahat ederiz. Aksi takdirde bu iş çok zor." Rusya ve ABD ile anlaşma teşviklerden da önemli Bir an önce radikal önlemler alınmazsa hazır giyim çok büyük bir darbe yer. Hem iç piyasa, hem de ihracatla ilgili önlemler almalıyız. Komşularla ticareti yükseltmeli ve Rusya ve ABD ile serbest ticaret anlaşmaları yapmamız lazım. Bunları yapabilirsek ihracatı 2-3'e katlayacak potansiyelimiz var. Yapmazsak Türkiye'den kaçışları durduramayız. İnsanlar Mısır'a, Tunus'a o yüzden gidiyor. Serbest ticaret anlaşmaları verilecek enerji teşvikinden de istihdam üzerindeki vergi yüklerinin azaltılmasından da daha önemli. Bu bir koşula da bağlanabilir. Mesela Anadolu'ya gidip iş yapacak işadamları bu serbest ticaret anlaşmasından faydalanacaktır diye. Amerika'ya şu denebilir, bize siyasal konularda ve terör konusunda destek veriyorsunuz gelin Anadolu'yu geliştirme projesi adı altında halka yönelik bir anlaşma yapalım. Yoksa Amerika serbest ticaret anlaşması vermiyor. Mithat Giyim Yönetim Kurulu Başkanı /İktisatçı & Araştırmacı Tahir Gürsoy: Tüm reel sektör için acilen işveren yükünün azaltılmasıdır Sektörün şu andaki sıkıntısından bahsederken, bence önce küresel ekonomik duruma bir göz atmak gerekli. Çünkü günümüzde artık "ulusal ekonomi" diye bir kavram yok. Günümüzde dünya ekonomik konjonktürü hiç de iyi görünmeyen bir tablo çiziyor. Mali piyasalarda baş gösteren krizin bilançosu henüz tam çıkmadı, ama beklenenden ağır olacağı kesin. Sonuç ekonomilere çoktan yansıdı ve resesyon başladı. Buna ilaveten; hammadde ve gıda fiyatlarındaki olağanüstü artışlar, tüm dünyada para ve servetin süratle el değiştirmesine ve ekonomik dengelerin Asya ülkeleri lehine değişmesine sebep oldu. Amerika kaynaklı refah balonu, tamamen sönmek üzere. Bütün dünyada ciddi bir kredi / likidite sıkıntısı baş gösterecek. Türkiye'nin şu anda serinkanlı durması doğrudur. Ancak olay bize de, er veya geç yansıyacaktır. Merkez Bankası'nın hemen faiz yükselteceğini duyurarak sıcak para çıkışına engel olmaya çalışması, bu gerçeğin ifadesidir. Bakalım korkunun ecele faydası olacak mı? Anadolu'da giyim mağazaları siftah etmeden kapanıyor Günümüze şöyle bir bakarsak; geçen yılın ilk 3 ayına göre trafiğe kayıt olan araç sayısında yüzde 40 düşme var, inşaat sektöründe hazır 180 bin konut alıcı bekliyor, enflasyon hesaplananın çok üzerinde ve gerçek rakamı kimse söylemiyor. İnsanların önce karnı doyacak ki sıra giyime, yani tekstile gelsin. Şu anda giyim perakendeciliğinde talep düşüşü yüzde 50'yi buldu. Anadolu'da giyim mağazaları siftah etmeden dükkan kapıyor. Öyle bir duruma gelindi ki; bedava versen, müşteri yok. Her marka ve iş sahibi, bir kurtuluş olur ümidi ile alışveriş merkezlerine saldırıyor. Oysa oralarda da satışlar beklenenin çok altında. Hatta ilginçtir, olmaması gerektiği halde, lüks tüketimde bile ciddi yavaşlama var. Hal böyle olunca tüketim elastikiyeti yüksek olan B ve C gruplarına hitap eden ürünler için işler daha da kötü gidiyor. İhracat yüksek seyretmesi pariteden kaynaklanıyor Bu tablo içinde, bir de başımıza yabancı marka hücumu çıktı. Çoğu bir değer yaratmayan, anlamsız ürünler ile Türkiye'ye gelen bu markalar için, Ankara hala "yabancı sermaye geliyor" yanılgısı içinde. Son beş yılda Türkiye'den 25 milyar dolar kâr transferi yapan bu firmaların, hangisi yabancı sermayedir? Onlar olmasaydı, çıplak mı geziyorduk? Bunların yanında elbette Türkiye'ye sistem ve kaliteli ürün getiren birkaç grup da var. Haklarını yemeyelim. Ya, Çin'den gelen kalitesiz ürünlerin piyasada cirit atmasına ne demeli? Bu ürünler alışveriş merkezlerindeki mağazalarda değil, ancak açık pazarlarda satılır. Demek ki; tekstil sektörünün iç piyasası, talep düşüklüğü ve aşırı durgunluk ve ürün/marka bolluğu ile boğuşmaya uzunca bir süre daha mecburdur. Peki, dış dünyaya baktığımızda ne görüyoruz? Bir defa; ihracat rakamlarının bu kadar yüksek seyretmesi, dolar-Euro paritesinin oyunudur. Aslında hazır giyimdeki artış yüzde 2 civarındadır. Tekstil biraz daha iyi. Sektör için "düşük kur-yüksek faiz" politikası, bir idam kararı gibidir. Yalnız tekstil değil, tüm reel sektörler bu politikanın sonucunda yok olmaya mahkumdur. Böyle giderse tasfiye ve iflaslar kaçınılmaz Öbür taraftan bir de biçare bir şekilde, maliyet enflasyonu ile mücadele ediyoruz. Böyle giderse tüm reel sektör için, başta tekstil olmak üzere, tasfiye ya da iflas kaçınılmaz gözüküyor. Tarihin hiçbir safhasında yüzde 80 aşırı değerlenmiş bir para ile imalat ve ihracat yapılamamıştır. İşin en acıklı yönü maalesef bütün bu tablonun sonucunda, kaynakların yok olması ve ülke ekonomisinin yabancılara giderek, daha muhtaç haline gelmesidir. Türkiye kendini tüketiyor. Yalnız tekstil sektörü için değil, tüm reel sektör için acilen yapılması gereken şey bellidir: Vergi ve sigortalar dahil işveren yükünün azaltılması. Vergi gelirlerinin yüzde 70'ine ulaşan vasıtalı vergilerden, derhal adil ve yaygın olan vasıtasız vergilere geçilmesi, üreten sektörlerin likidite ihtiyacının karşılanması, derhal gerçekçi kur uygulamasına geçilmesi ve faizlerin düşürülmesi. Eğer bunlar yapılabilirse tekstil dahil her sektör mücadeleye kararlıdır. Çünkü işimiz budur. Triko olarak yıllık kapasitemiz 400 milyon adet. Çeşitli nedenlerden bunun yüzde 60'ını kullanabiliyoruz. 250 milyon adetin yüzde 60'ı ihracat, yüzde 20'si bavul ticareti (Rusya ve benzeri ülkelere) yüzde 20'si iç pazardır. Türk halkı tüketim çılgınlığına gömüldü Türkiye'ye gelince, Türk halkı biraz da yabancı bankaların dolduruşu ile boyutlarını çok aşan bir tüketim çılgınlığına gömüldü. Her Türk ferdi ve ailesi, gırtlağına kadar borç içinde. Borç zincirinin bir halkasının kopması, bir anda her şeyi altüst edebilecektir. Peki halkımız böyle de, devletimiz ne yapıyor? O da, bu yanlış gidişin başını çekiyor. Ve borçlara yeni borçlar eklemek ile meşgul. Yani balona üflemeye devam.