Türkiye, A kategorisindeki ülkelerle aynı yerdedir

Bakan Çağlayan AA Finans Masasına konuk oldu. Çağlayan, Fitch'in not artırımı için "Türkiye, A kategorisindeki ülkelerle aynı yerdedir. Hiçbir eksiğimiz yok, fazlamız var" dedi.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

 

 

İSTANBUL - Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, Fitch'in not artırımına ilişkin, "Türkiye, A kategorisindeki ülkelerle aynı yerdedir. Cari açıktaki düşüş, ekonomideki, büyümedeki performans, ihracattaki artışımız, işsizlikteki düşüş, mali ve bütçe disiplinine baktığımızda A seviyesindeki olan ülkelerden Türkiye'nin ne eksiği var? Hiçbir eksiğimiz yok fazlamız var" dedi.
Çağlayan, Anadolu Ajansı'nı böylesine bir çalışma yapmasından dolayı kutladığını belirterek, "AA'nın çalışmaları ümit ediyorum ki bir kez daha farklılığını ortaya koyacak. AA, kendisinden beklenen hizmetlerin çok daha fazlasını karşılayacak düzeydedir" ifadelerini kullandı.

Toplantının moderatörlüğünü üstlenen AA Genel Müdür Yardımcısı Ahmet Tek'in, Fitch'in not artırımına ilişkin sorusu üzerine Çağlayan, 18 yıllık bir gecikmeden sonra not artırımının gelmesinin kendileri için bir sürpriz olmadığını vurgulayarak, şunları kaydetti:
"Bu çok da fazla abartılmaması gereken bir şey. Not artırımı Türkiye'nin en doğal hakkıydı. Bu hak edilmiş hakkın çok gecikmiş olarak teslim edilmesidir. Türkiye'nin 'yatırım yapılabilir' notunun yükseltilmesi, gelmiş olduğu BBB eksi seviyesi, bu bile Türkiye'nin gerçeklerini yansıtmaktan son derece uzaktır. Türkiye'ye olan davranışlarını hala devam ettiriyor. Ummadığımız bir şey gibi bir havayı çıkartmamamız gerekiyor. Bu son derece doğal hakkımız, çok daha önceden verilmesi gereken bir nottu, ama maalesef zaman kaybına uğratılmış, geç hakkın teslimiyeti oldu. Türkiye, A seviyesindeki ülkelere pabuç bırakmayacak ekonomik kapasiteye sahiptir. Bizim Bulgaristan ile aynı seviyeye getirilmemizi hiç doğru bulmadığımı ifade etmek istiyorum. Türkiye, A kategorisindeki ülkelerle aynı yerdedir. Bunu tüm verilerimizi ortaya koyuyor. Cari açıktaki düşüş, ekonomideki, büyümedeki performans, ihracattaki artışımız, işsizlikteki düşüş, mali ve bütçe disiplinine baktığımızda A seviyesinde olan ülkelerden Türkiye'nin ne eksiği var? Hiçbir eksiğimiz yok fazlamız var."

Çağlayan, aslında Fitch'in kendini kurtarmaya çalıştığının altını çizerek, "Bu Türkiye açısından bulunmaz bir nimet değildir. Hak edilmiş bir olaydır. Yabancı kaynak akışını hızlandıracak. Bizim ve Merkez Bankası'nın bundan sonra ne yapacağı önemlidir. Bu konuda Merkez Bankası'nın elinde önemli enstrümanlar var" diye konuştu.

"MB faizler noktasında görevini yapacaktır"

[PAGE]

"MB faizler noktasında görevini yapacaktır"

Burada önemli olanın gelecek bu kaynağı tüketime değil, yatırıma ve istihdama çevirmek olduğunu belirten Çağlayan, şöyle devam etti:
"Bu kaynağın Yeni Teşvik Sistemi'nde açıklanmış olan KOBİ'lere, girişimcilere ve Türkiye'ye çok ciddi sanayi yatırımlarına kaynak oluşturacak yapıya dönüştürmek lazım. Faiz düşüşlerinde etkisi olacaktır. Ben faizlerin yüksekliğini eleştirirken de bu yüksek faizlerle yatırımcının yatırım yapma şevki kaçıyor ve Yeni Teşvik Sistemi senkronize edilemiyor. Merkez Bankası ümit ediyorum ki gerek faizler noktasında üzerine düşen görevi yapacak gerekse bu faizlerin düşmesi yatırım maliyetlerini ucuzlatacak. Çok daha iyi bir seviyeye geleceğiz. Şöyle bir komplikasyon var. Türk Lirası değerlenebilir. Türk Lirası değerlenirse ihracattan ziyade ithalat üzerinde olumsuz etkisi olabilir. Eğer Merkez Bankası elindeki imkanları iyi kullanırsa, ihracatçı Türk parasının değerlendirmesinden dolayı zorlanmaz. İşin önemli bir boyutu Türk Lirası'nın aşırı değerlenmesi... Bizim paramızın değerli olması bizim gururumuz. Ancak TL aşırı değerlenirse ithalatı artıran ve Türk sanayisini sıkıntıya sokan kesimidir. Merkez Bankası elindeki enstrümanları uygun şekilde kullanacaktır."

[PAGE]

Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, "Bizim toplam 150 milyar dolar olan ihracatımızı 55 bin ihracatçı yapıyor. Yani Türkiye'nin toplam 55 bin ihracatçısı var. İthalatçı sayısı ise 75 milyon kişi. Türkiye'deki herkes ithalatçı" dedi.

Çağlayan, kredi derecelendirme kuruluşlarının dünya üzerindeki itibarlarının çok zayıfladığını söyledi.

Fitch'in bir yerde kendini kurtardığını aktaran Çağlayan, S&P ve Moody's için de böyle bir imkan olduğunu ve onların da benzer şeyi yapacaklarını belirterek, "Şimdi kalkıp suya başka bir şey demek mümkün değil. Türkiye'nin ayan beyan ekonomik şartları şu anda ortada. Onların itibarlarını kurtarmaları için bir fırsat oluşturacak" dedi.

Ellerinde çok önemli bir yatırım teşvik sistemi olduğunu anlatan Çağlayan, yeni teşvik sisteminin yatırımcı açısından önemli avantajlar sağladığını ifade etti.
Portföy yatırımların yatırım kaynağına dönüşmesinin, dolayısıyla üretime, istihdama dönüşmesinin bankacılık sisteminin ve diğer kuruluşların, herkesin alması gereken tedbirlerin, Türkiye'ye yatırım yapacak girişimci ve sanayicinin maddi konusunda sistemi tamamlayacak önemli bir dönemeç olacağını aktaran Çağlayan, "Ben işin bu kısmındayım. Eski bir sanayici olarak işin bu kısmındayım. Çünkü Türkiye şu anda AB ile mukayese edilemeyecek kadar düşük işsizlik rakamlarına sahip. En son yüzde 8,4 çıktı. Bugün Avro Bölgesi ortalaması yüzde 10,5 - yüzde 11 seviyesinde. Bizim şu anda 25 milyondan fazla istihdamımız var" ifadelerini kullandı.

İstihdam kapasitesi içinde sanayinin istihdam etme kapasitesinin giderek düştüğüne dikkati çeken Çağlayan, bunun Türkiye açısından sevindirici bir durum olmadığını anlattı.
Son teşvik sistemini buna göre yaptıklarını anımsatan Çağlayan, sanayi ve sanayileşmeyi mevcut durumundan daha yukarıya çıkaracak çalışmalar içerisinde olunması gerektiğini bildirdi.
Birkaç şirkete mesaj iletmek istediğini belirten Çağlayan, sözlerine şöyle devam etti:
"Bilhassa Türkiye'de çok büyük sanayi kuruluşları olmuş ve bütün kazançlarını sanayiden elde etmiş olan bazı firmaların süratle sanayiden çıktığını, hizmet sektörüne geçtiğini ve paradan para kazanma gibi bir yola geçtiğini görüyorum. Hizmet sektörü de benim sorumluluğumda. Türkiye açısından son derece önemli ancak son küresel kriz hizmet sektöründe olanları ciddi hüsrana uğratırken, sanayisi güçlü olan Almanya'da olduğu gibi ülkeleri daha az etkilemiştir. Bir taraftan hizmet sektörüne devam ama sanayileşmeyi bir adım dahi geri gitmeden ve Türkiye'nin GSMH'sı içinde sanayinin payını giderek artıracak bir yola girmemiz lazım. Çünkü bizim 2023 mal ihracatı hedefimiz 500 milyar dolar, 150 milyar dolar da hizmet ihracatı hedefimiz var. Yani sanayi ve sanayileşme konusundaki politikalar ve şimdi gelen not artırımı bununla beraber Türkiye'ye gelecek kaynak ve bunun sanayi artırımına dönüşmesi birbirini teyit eden ifadelerdir."

"Türkiye'nin AB'ye ihracatı yüzde 18 arttı"

[PAGE]

"Türkiye'nin AB'ye ihracatı yüzde 18 arttı"

Türkiye'nin bundan 10 yıl önce AB'ye olan ihracatının, toplam ihracat içindeki payının yüzde 58'lerde olduğunu anımsatan Çağlayan, 1-2 yıl önce bunun yüzde 48'lere kadar düştüğünü bugünse yüzde 38'lere kadar gerilediğini hatırlattı.
Buna karşın Türkiye'nin AB'ye ihracatının yüzde 18 arttığı bilgisini veren Çağlayan, "Yani bizim ihracatımız büyüdüğü için, ihracatımız içinde AB'nin payı düşerken, biz AB'ye ihracatta geri gitmiyoruz. Yüzde 18'lik ihracat artışımız var. En son TİM tarafından açıklanan ekim ayı verilerine göre AB'ye ihracatımızda 365 milyon dolarlık bir azalma var. Ama son 12 aylık geldiğimiz seviyede ihracatımız 148,5 milyar dolar. Yıl sonu itibariyle 150 milyar dolarlık ihracatı yakalarken, bilhassa son 3 yılda pazar çeşitlendirmesiyle bu ihracat artışlarını sağladık ve son 3 yılda yaptığımız hesaplamalara göre pazar çeşitlendirmesinin bize getirmiş olduğu artı ihracat avantajı 29 milyar dolar olmuştur" şeklinde konuştu.
Türkiye'nin Avrupa'ya olan ihracatının ekim ayında 365 milyon dolar azaldığını aktaran Çağlayan, aynı dönemde Türkiye'nin Afrika'ya ihracatının 195 milyon dolar, Amerika'ya ihracatının ise 165 milyon dolar arttığı bilgisini verdi.
AB'deki kaybın Asya, Afrika ve Amerika'yı artırarak telafi edildiğini kaydeden Çağlayan, 2012 yılı genel ihracat artışının yüzde 12,8 olduğunu vurguladı.
Türkiye'nin Afrika'ya ihracatının 2012'de yüzde 50'ler üzerinde arttığını belirten Çağlayan, Amerika'ya ihracatın ise yüzde 50 üzerinde arttığı bilgisini verdi.

"Türkiye'nin cari açık konusundaki sorunu ihracattan kaynaklanmıyor"

Türkiye'nin ilk 6 ayda yüzde 3,1 büyüdüğünü anımsatan Çağlayan, Türkiye'nin bu büyümeyi elde etmesi için ihracatın 5,7 puanlık desteğine ihtiyacı olduğunu söyledi. Bu olmasaydı bugün büyümede yüzde 3,1 artıyı değil, yüzde 2 küçülmenin konuşulacağını dile getiren Çağlayan, Türkiye'nin ihracat artışıyla büyüdüğünü vurguladı.

Türkiye'nin cari açık konusundaki sorununun ihracattan kaynaklanmadığının altını çizen Çağlayan, sorunun sanayi yapılanmasında olduğunu ifade etti.

Türk sanayicisinin geçmişte çok ihmal edildiğini belirten Çağlayan, bugün 100 dolarlık üretim yapmak için Türkiye'nin 43 dolarlık ithalat yapmak zorunda olduğunu kaydetti.
İthalatın hesabının da kendisine sorulduğunu belirten Çağlayan, konuşmasına şöyle devam etti:
"Ana muhalefet partisinin genel başkanı diyor ki; 'İhracatı konuşuyorlar, ithalatı hiç konuşmuyorlar'. Şimdi buradan genel başkana bilgi olsun diye söylüyorum: Bizim toplam 150 milyar dolar olan ihracatımızı 55 bin ihracatçı yapıyor. Yani Türkiye'nin toplam 55 bin ihracatçısı var. İthalatçı sayısı ise 75 milyon kişi. Türkiye'deki herkes ithalatçı. Size cep telefonunu açıklamıştım geçen sene. Türkiye, 1 milyar 800 milyon dolar cep telefonu ithal etti demiştim. Ve biz Türkiye'de bu sistemi kırmaya çalışıyoruz. Nasıl ihracat artarken bir taraftan cari açığımız düşüp geçmişte Türkiye'yi, ihracatı eleştirenleri mahcup edip yüzünü kızartıyorsak, önümüzdeki 3-5 yıl içinde de teşvik sistemiyle beraber Türkiye'de cari açık sorunlu olmaktan çıkacak. Çünkü cari açığın en temel nedeni enerji. Şu anda eğer enerji olmasa, olmasa derken 'Topu taca atmıyorum', Türkiye cari fazla veren bir ülke haline gelmişti. Bundan dolayı biz enerji ithal etmek zorunda olan bir ülkeyiz."

[PAGE]

Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, gelecek dönemde yeni yatırım haberlerini kamuoyuyla paylaşacakların belirterek," O zaman cari açığın belini birlikte bükeceğiz" dedi.

Çağlayan, "Yeni teşvik sisteminde öncelikli alanlarınız neler, teşvik ile ilgili sanayicilerden aldığınız tepkiler nasıl, istediğiniz sonuçlar alınıyor mu?" sorusuna şöyle yanıt verdi:
"Cumhuriyet tarihinin en iddialı teşvik sistemini yaptık. Geçmişte teşvik sistemi iyi uygulansaydı bugün Türkiye dünyanın en yüksek demir çelik hurda ithalatçısı olmazdı. Bu gün Türkiye dünyada ithalat yapan 30 ülke arasında yer alıyor. Ama dünyanın en fazla demir çelik hurda ithalatı yapan ülkesiyiz. Neden? Çünkü sanayimiz yanlış yapılanmış. Böyle bir ortamda biz teşvik sistemini yaparken tamamen bunları içine alan bir sistem yaptık. Yeni teşvik sistemini yaparken stratejik yatırımlar diye bir sistem çıkardık. Neden stratejik dedik? Türkiye'de aslında üretme altyapısına sahip olduğumuz ama bugüne kadar çeşitli nedenlerle üretme imkanı bulamadığımız ürünleri Türkiye'de üretme imkanı sağlayacak bir sistem. Dedik ki, yılda 50 milyon dolardan fazla ithalat yapılan veya hiç üretilmeyen veya kısmen yapılan ya da tamamen dışardan getirilen ürünleri üretenler, yüzde 40 yüksek katma değer sağlamak şartıyla 50 milyon dolar asgari yatırım sermayesi olması kaydıyla stratejik yatırım olarak değerlendirilsin."

Çağlayan, stratejik yatırımları 5 bölgeye ayırdıklarını belirterek, "İster İstanbul'da ister Kahramanmaraş veya Tunceli'de yatırım yapın. Stratejik yatırımlar, 5 bölge için aynı desteklerden faydalanacak. Bir alana hapsetmek istemedik. Bunu yaparken elbette lojistik, işçi gibi bir çok faktörü göz önüne alarak bunu yaptık. Stratejik yatırımlar bilhassa otomotiv sektöründe de son derece önem arz eden bir yapıya sahip" dedi.

Türkiye'nin 10 milyar dolar demir çelik hurda ithalatı yaparken, 3 milyon dolar da alüminyum ithalatı yaptığına dikkati çeken Çağlayan, "Peki bunların hammadesi Türkiye'de yok mu? fazlasıyla var. Ama ne yapıyorduk? Biz bunları Türkiye'de işlemek yerine çok ucuza 2,5-3 sente ihraç edip sonra bunları 10 kata ithal ediyorduk. Enerji politikaları da yanlış olduğu için bu yatırımlar fizibıl olmuyordu. Şimdi stratejik yatırımlar için bir çığır açtık. Neredeyse 2-3 haftada bir yeni bir yatırımın müjdesini veriyoruz, özellikle petrokimya sektöründe önemli yatırımlar olacak. Bu sektördeki yatırımların getirisini 2-3 yıl içinde göreceğiz. Stratejik yatırımlar herkes tarafından anlaşıldı ama hazmedilmesi biraz zaman alıyor. Diğer taraftan stratejik yatırımlar yüksek katma değerli yatırımlardır. Önümüzdeki günlerde yeni yatırım haberlerini sizlerle paylaşacağız. O zaman cari açığın belini birlike bükeceğiz" diye konuştu.

Çağlayan, "İhracatçılara yönelik hangi teşvikler var, bunların geri dönüşü nasıl olacak?" şeklindeki soruya ise şöyle cevap verdi:
" Her yıl bütçemizde desteklerimiz oluşuyor ki en son 688 milyon liraydı. Aslında yetersiz. 1,5 milyar lire civarında olsa çok daha anlamlı olurdu. Bunu 12 alanda belirlenmiş tebliğler çerçevesinde ihracatçılarımıza kullandırıyoruz. Türkiye'nin marka değerini artırdıkça ihracatımız da artacak. 500 milyar dolar ihracatı, ihracatımızın değerini artırarak elde edeceğiz, yani ürün fiyatımızı yükseltmek zorundayız. Bu şekilde inşallah yapacağız. Ama bunun yanı sıra hizmet sektörünün de bu konuda çok önemli açılımlar yaptık. Bunlar için de çok önemli teşvikler açıkladık. Bunların açıklanmasında bizlerin sizlerden bir ricası olsun. AA olarak, döviz kazandırıcı hizmetlere getirmiş olduğumuz teşvikleri kamuoyuna duyurursanız şirketlerimiz daha iyi anlayacaklar. İki defa toplantı yaptım, gerekli kurumları topladım. Cari açık meselesinde döviz kazandırıcı hizmetler son derece önemlidir. Bu yılın bütçesinde de ihracat desteklerimizi artırarak devam ettireceğiz."

"Zaman zaman hatalı sollama, şerit ihlalleri yapan bazı bankalar var"

[PAGE]

"Zaman zaman hatalı sollama, şerit ihlalleri yapan bazı bankalar var"

Çağlayan, iktidarları döneminde hiçbir bankanın batmadığını, bu durumun ise etkili denetleme ve düzenleme kuruluşları oluşturmalarından kaynaklandığını söyledi. Çağlayan şöyle konuştu:
"Neden bizim dönemimizde herhangi bir banka batmadı? Neden AK Parti hükümetleri döneminde bankacılık bugün adeta dünyaya ders verir bir yapıya kavuştu? Bir; hükümet olarak asla taviz vermedik. İki; etkin denetleme ve düzenleme mekanizmasını oluşturduk. BDDK (Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu) veya benzeri kuruluşlar hazine murakıpları eskiden yok muydu? 2000 yılı öncesinde yok muydu? Vardı ama, ya incelenmez ya da inceleme raporları siyasi nedenlerle tozlu raflarda ömrünü geçirmeye bırakılırdı. Ama hükümetimiz döneminde BDDK kendisine verilen görevi layıkıyla yerine getirmeye başladı."
BDDK'nın bir regülatör kuruluş olduğunu anımsatan Çağlayan, kurumun görevinin bankacılık sistemindeki hataları düzeltmek olduğunu kaydetti. Çağlayan, şöyle devam etti:
"BDDK'nın görevi şerit ihlali yapanları doğru şeride sokmak veya zaman zaman yoldan çıkanları, hız yapanları veya çevresine zarar verenleri ikaz edip uyarmak. Yani BDDK bir nevi trafik polisliği görevini yapar.
Tabii gelinen noktada Türkiye ekonomisi büyüyünce, gelişince bankacılık sektörümüz büyüdü ve gelişti. Aktif kalitesi değişti. Kredi kalitesi değişti. Bundan 8 yıl önce 270 milyon dolara satılamayan bir Türk bankası Oyakbank, hatırlayın 2,7 milyar dolara satıldı. Nedir bu bankayı iki üç yıl içinde 10 katı yüksek değere çıkartan. Türkiye'nin marka değeri imajının artmasının getirmiş olduğu bir sonuçtur."
Bankacılık sisteminin para kazanmasının tabii ki gerektiğini ifade eden Çağlayan, bankacılığın paradan para kazanmasının onun doğal bir görevi olduğunu ifade etti. Çağlayan, "Ben zaman zaman faiz lobisine kızarken faiz lobisinin yaptıklarına kızmıyorum. O zaten görevini yapıyor. Onun görevi zaten faizden böyle spekülatif hareketlerle para kazanmak. Ama orada, bankacılık sistemimizde maalesef zaman zaman bazı hatalar, hatalı sollamalar yapan, şerit ihlali yapan, zaman zaman radara yakalanma pahasına koşturan, sayıları az da olsa bazı bankalar var. Altını çizerek söylüyorum, bu bankalarda vatandaşı, tüketiciyi ister istemez yanıltıyorlar. Bunların yaptıkları uygulama adil değil."

İşlem masrafları konusunda müşterilerin hak etmedikleri masrafların onlara karşılatılabildiğini belirten Çağlayan, "Bakın ben bu ülkede çok dönemler gördüm. Elime almış olduğum çeki bankaya götürdüğümde banka memuru bana sorardı. 'Normal mi istiyorsun, acele mi istiyorsun, yıldırım mı?' 'Normal istiyorum' dediğiniz zaman bizim Ankara'da götürmüş oluğumuz bir çeki Kırıkkale'ye bir şubeye soracaksa 3 gün sonra cevabı gelirdi. 3 gün sonraya para beklemeye tarihiniz varsa o tarihlerde alırdınız. Acele veya yıldırım dediğiniz zaman çok ciddi bir provizyon masrafınız var. PTT bu sistem üzerine kuruluydu. Telefon bu şekilde fiyatlandırılıyordu. Oysa bir koşu Kırıkkale'ye koşup gelseniz daha az maliyetli olurdu. Ama şimdi bugün dönemimizde online sistem var. Şimdi herkesin önünde iPhone'lar var. Bankacılık sisteminde hiçbir şekilde masraf olmaksızın herkes istediğini yapabiliyor. Dünyanın her tarafında 24 saat işlem yapabiliyor" diye konuştu
Bankacılık sistemi içerisinde yer alan bazı bankaların geçmişten gelen bazı alışkanlıkları bırakamadıklarını belirten Çağlayan, şöyle devam etti:
"Bazıları alışkanlıklarını kolay kolay terk edemiyorlar. Açıkladılar; 13,2 milyar kar etmişler. Allah daha fazla etsin, gözümüz yok. Elbette daha fazla kar etsinler, devlete vergilerini ödesinler, vatandaşın gelirlerini artırsınlar. Ancak birinin karı diğerinin zararıdır. Acaba bunu yaparken ne kadar KOBİ'nin, ne kadar esnafın, ne kadar vatandaşın cebini yaktılar. Ne kadar vatandaşı yüksek işlem masraflarıyla karşı karşıya bıraktılar. Bu neyi getiriyor biliyor musunuz? Bir; enflasyonu körüklüyor, ikincisi; vatandaşın üzerinde bir hak gaspı oluşturuyor. Bu konuda BDDK devreye girip, 'Bakın bu işin kuralı budur, sen buna göre yapmamışsın' demek zorundadır."

"(Bankalar) Tespit edilmiş bir şey hakikaten varsa, herkes ektiğini biçecek"

[PAGE]

"(Bankalar) Tespit edilmiş bir şey hakikaten varsa, herkes ektiğini biçecek"

Geçtiğimiz günlerde Rekabet Kurulu'nun bankacılık sistemiyle ilgili 12 bankanın bir araya gelerek bir ortak faiz kararı aldığı şeklindeki açıklamasını hatırlatan Çağlayan, "Rekabet Kurulu daha önce Sanayi Bakanlığı yaptığım dönemde bana bağlıydı. Çalışma esaslarını biliyorum. Rekabet Kurulu'nun görevi, belli bir sektörde firmaların hakim durumlarını kötüye kullanarak herhangi bir şekilde ülkeyi veya vatandaşı kazıklamasına müsaade etmemek olan bir kuruluştur. Bundan dolayıdır ki, eğer firmalar bir araya gelerek ortak bir faiz politikası oluşturmuşlarsa, nasıl iki- üç tane araba satıcısı bir araya gelip ortak bir satış listesi oluşturması suçsa, bu da suçtur ve burada da Rekabet Kurulu şu anda görüşüyor. Bakacak ve hakikaten tespit edilmiş bir şey hakikaten varsa herkes te ektiğini biçecek" diye konuştu.
Bankacılıkta "kapı arkası anlaşma ve listelerle" vatandaşı, tüketiciyi, üreticiyi, KOBİ'yi ve esnafı zora sokacak hakim durumu kötüye kullanma durumu varsa herkesin bunun hesabını vereceğini söyleyen Çağlayan, "Ancak her şeye rağmen Türk bankacılık sisteminin son derece sağlıklı olduğunu, iyi olduğunu söylemem gerekir. Dünyanın her yerinde bunu anlatıyoruz. İçlerinde, ne yapalım, gülün etrafında her şeye rağmen birkaç diken de oluyor. Bunları da aşacağız inşallah" dedi.

Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, Ekonomi Koordinasyon Kurulu'nda 7 bakan olduklarını hatırlatarak, ekonomi konusunda zaman zaman farklı görüşlerin dile geldiğini, fakat hükümet politikasında tek sesliliğin devam ettiğine işaret ederek, "Biz ihracatta, üretimde, yatırımda, 'Durmak yok yola devam' diyoruz" dedi.

Çağlayan, ekonomi yönetiminde iddia edildiği gibi gerçekten bir ayrışmanın söz konusunu olup olmadığının sorulması üzerine şunları anlattı:
"Bizim Ekonomi Koordinasyon Kurulu'muz var. Bu kurulda 7 bakanız. Siz kardeşinizle, eşinizle, çocuğunuzla bir konu üzerinde ne kadar mutabık ya da değilseniz, bizler de bir konu üzerinde zaman zaman o kadar mutabık ya da olmayabiliriz. Ben sanayi cephesinden gelen biriyim, başka arkadaşlarımız başka yerlerden geldiler. Ancak biz tek hükümetiz. Türkiye bugün böyle bir siyasi istikrarı, ekonomik istikrarı sağlamışsa, bugün göğsümüzü gere gere ekonomiyle ilgili rakamları verebiliyorsak, başta Sayın Başbakanımız'ın önderliğinde bizim aramızdaki diyaloğun, aramızdaki birliğin ortaya çıkarmış olduğu bir sonuçtur. Dolayısıyla tabii ki görüşleri birbirimize söyleyeceğiz, eğer bir konu üzerinde herkes hemfikir olursa o zaman insanların bir araya gelmesinin bir anlamı yok. Bundan dolayı zaman zaman ekonomiyle ilgili görüşleri oturur konuşuruz fakat hükümet politikalarına baktığımız zaman bunlar tek seslilik içinde devam eder. Dolayısıyla şu anda bizim ortaya koyduğumuz sonuçlar oldukça önemli. Sayın Başbakanımızın bize verdiği talimatla biz ihracatta, üretimde, yatırımda 'Durmak yok yola devam' diyoruz."

"Eximbank'ın kesinlikle çalışma usul ve esaslarının değiştirilmesi gerekiyor"

[PAGE]

"Eximbank'ın kesinlikle çalışma usul ve esaslarının değiştirilmesi gerekiyor"

Çağlayan, bankaların ihracatçılara yönelik kredilerde pozitif ayrımcılık uygulamak istemedikleri yönünde bazı iddiaların olduğu ve bu konuda bakanlık olarak bankaları ticaret kredilerine yönlendirecek yeni stratejilerinin bulunup bulunmadığına ilişkin soruyu yanıtlarken, bankaların nereye kredi verip vermeyeceklerine karışamayacaklarını ifade etti.

Sadece genel mahiyette bankalara uyarı yapabileceklerine işaret eden Çağlayan, şunları kaydetti:
"Bundan 10 sene evvel Türkiye'de toplanan tüm mevduatın devletin adeta hortumladığı, çünkü iç borçlarını çevirmek için bankalardaki tüm mevduatı almak zorunda kalmış olduğu günlerden bugünlere geldik. Türkiye, hem kamu borçlarının milli gelire oranını yüzde 39'lara kadar düşüren bir ülke oldu ki bizim bu küresel krizdeki en önemli unsurlarımızdan biri budur. Hem de diğer taraftan devletin diğer gelirleri artınca, bankacılık sisteminin görev ve fonksiyonu değişti. Bankacılık sisteminin karşısında son derece yağlı bir müşteri vardı. Topladığı mevduatın yüzde 80-85'ini devlete satardı. Çünkü devlet sürekli iç borçla borcu çevirme noktasındaydı. Ama bugün bizim çok uzun süreli borçlanma enstrümanlarımız var, bu konuda bir sıkıntı yaşamıyoruz. Borcumuzun milli gelire oranı, kamunun iç ve dış borca oranı son derece düşük. Bankacılık sistemine baktığımızda, bankalarda kredi hacmi aşağı yukarı 770 milyar lirayı geçiyor. Çok önemli rakamlar bunlar..."
Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, bankaların görevinin halkın elinden topladığı mevduatı bir yerlere satmak olduğunu ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bankalar bu mevduatı ya devlete ya esnafa, ya KOBİ'ye ya halka satacak. Dolayısıyla şimdi mevduatın krediye dönüşüm oranları oldukça yüksek. Burada tabii ki bizim bankacılık sisteminden beklentimiz şu, dünyanın gelişmiş ülkelerinde olduğu gibi, sistemi artık değiştirmek lazım. Ben Eximbank'ın kesinlikle çalışma usul ve esaslarının değiştirilmesi gerektiğini Ekonomi Koordinasyon Kurulu'nda ifade ettim. Eximbank bana bağlı değil. Eximbank'ı biz şu anda bir banka gibi çalıştırıyoruz. Oysa ihracata aracılık eden bir kuruluş olmalı orası. Yani Eximbank, yurt dışındaki örneklerdeki gibi olmalı. Bir ihracatçı kullanacağı kredi için bir bankaya müracaat edecek. Banka o ihracatçıya kredi verilip verilmeyeceğini gelecek Türk Exim'ine soracak, Türk Exim'i bir yerde o projenin sigortası, garantörü olacak. Ve banka dönecek o firmaya uzun vadeli düşük faizlerle kredi kullandıracak."

Türkiye'de bu gibi kredi işlerinin Merkez Bankası üzerinden kullandırıldığını hatırlatan Bakan Çağlayan, Eximbank'ın işleyiş sistemini değiştireceklerini belirtti.
Bankacılık sisteminin çalışma usul ve esaslarının her geçen gün kalitesinin arttığına ve değiştiğine vurgu yapan Çağlayan, bazı bankaların ciddi şekilde KOBİ'lere destek verdiğini, sayıları az olmakla birlikte bazı bankaların ihracat desteği vermeye başladığını söyledi.
Çağlayan bu desteklerin yeterli olmadığının altını çizerek, "Türkiye'de en önemli problem girişim sermaye desteğidir. Maalesef tasarruflarımız son derece düşük. Bunun da çeşitli nedenleri var. Bunları zamanla aşacağız. Biz de doyacağız. Biz de elde ettiğimiz tasarrufları daha fazla koruyup daha az harcayan bir yapıya dönüşeceğiz. Bu bir zaman gerektiriyor. Ama bu ortamda da bankacılık sisteminin, elinde projesi olan girişimciye, yeni işe başlayacak olan girişimciye veya mevcut sanayiciye vereceği KOBİ, girişimci ve ihracat kredileri misliyle tekrar sisteme dönecek. Ben Türkiye'deki bankacılık sisteminin giderek bu yapıya doğru girdiğini, bu siyasi ve ekonomik istikrardan dolayı giderek arttığını da ifade etmek istiyorum." diye konuştu.

 

[PAGE]

Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, Fitch'in not artırımıyla beraber Türkiye'ye gelecek olan maddi kaynakların, yatırıma, girişime, girişimciye, KOBİ'ye, ihracatçıya destek mekanizması olacak bir kaynak haline getirilmesi gerektiğini ifade etti.

Çağlayan, girişim ile ilgili yapılan çalışmalar hakkında da bilgi verdi. Hükümet olarak yapılan çalışmalarda tasarrufların artırılması noktasında Bireysel Emeklilik Sistemi'ni (BES) getirerek, vatandaşı tasarrufa yönlendirecek çeşitli argümanlar içine girdiklerini ifade etti.
Diğer taraftan Fitch'in not artırımıyla beraber Türkiye'ye gelecek olan maddi kaynakların, yatırıma, girişime, girişimciye, KOBİ'ye, ihracatçıya destek mekanizması olacak bir kaynak haline getirilmesi gerektiğini belirten Çağlayan, bununla ilgili çalışmaların ve görüşmelerin olduğunu kaydetti.

Bakan Çağlayan, Türkiye'nin daha fazla yatırım, üretim ve istihdam ve dolayısıyla ihracatın arttığı bir ülke haline dönüşeceğini aktararak, şunları söyledi:
"Türkiye'ye gelecek olan girişim sermayeleri ve girişim sermayesi yapan fonlar ve kuruluşlar da bu dönemde Türkiye'ye daha fazla gelecekler. Bu konuda geçmiş dönemde girişim sermayesi kuruluşlarını bir araya getirmiştim. Birçok firma Türkiye ile ilgili bu planlarını yeniden gözden geçiriyor. Ve ümit ediyorum ki, bu dönem, bunun biraz daha görüldüğü bir dönem olacak. Dünyada çok ciddi bir kaynak var. Ve o kaynak doğru adrese ve doğru yere gitmek istiyor. Doğru zemine ve doğru zamana gelmek istiyor. İnşallah bu dönem, bu doğruların bir arada birleştiği bir dönem olacak. Bu konuda Türk girişimcisi kendisine finansman desteği verildiğinde neler yapabileceğini gösterecek."
Risk kelimesini kaldırdıklarının altını çizen Bakan Çağlayan, dünyadan gelecek fonların sanayinin damarlarına yeni ve taze bir kan olacağını ümit ettiğini bildirdi.
Hazine'nin açıkladığı borçlanma verilerine ilişkin yöneltilen soru üzerine Çağlayan, şunları anlattı:
"Türkiye'nin borç ve borçlanma kalitesi giderek düzgünleşiyor. Bugün bizi dünyada önemli kılan iki unsurdan bir tanesi, geçmiş olduğumuz 10 yıllık dönemde her alanda önemli yatırımlar yaparken, 80 yılda yapılanların iki katını 8-9 yıla sığdırdığımız şu ortamda, geçmişteki bir kamu borçlanma yapısına sahip olmadık. Türkiye'yi bugün güçlü kılan en önemli şey, şu anda kamu borçlanmasında, iç ve dış borçlarda toplam borcumuz milli gelirimizin yüzde 39,4'ü ve Avrupa Birliği'nin üye 27 ülkesi ki bu bize göre 26'dır, 23'ünden daha iyi kondisyona sahibiz. Türkiye AB'nin 23 ülkesinden çok daha az kamu borç rakamlarına sahip. Böyle olunca, ülkenin hazinesinin borçlanma kabiliyetinin de son derece elini rahatlatıyor. Hazine'nin kasım ayında açıkladığı rakamlarda da bunu gördük. Bizim sadece yapacağımız iç borç 25,8 milyar lira olacak. Geri kalanı artık kendi imkanlarımızla karşılıyoruz. Türkiye dış borç olarak, dış borcu olmayan bir ülke haline gelmiştir. Türkiye'nin gelmiş olduğu seviye bu."

"10 yıl önceki uzun vade kavramı değişti"

Borçlanmanın vade kalitesinin çok değiştiğine işaret eden Çağlayan, bundan 10 yıl önce Türkiye'deki uzun vade kavramının 1-1,5 ay olduğunu dile getirdi.

Çağlayan, bugün Türkiye'nin borçlanma vadelerinin değişimine ilişkin değerlendirmelerde bulunarak, "Hazine'nin borçlanma ihtiyacı düştüğü müddetçe, bu, kredi faizlerine yansıyacak. Bunu da önümüzdeki günlerde çok daha önemli bir yapı ve seviyede göreceğiz" dedi.

Özel sektörün borç yapısından korkulmaması gerektiğini vurgulayan Çağlayan, şunları kaydetti:
"Zaman zaman muhalefet yapma adına muhalefet liderleri ve milletvekilleri hakikaten kolaycılık peşinde giderek çok borç olduğunu ifade ediyorlar. Özel sektörün borcunu devletin borcu gibi görüyorlar. Ben soruyorum şimdi, sizin şahsi borçlarınız Anadolu Ajansı'na mı ait. Tabii ki hayır. Özel sektörün borçlanmasının en temel sebebi yatırım yapması... Her şey kendini gösteriyor. 2002'den bu yana Türkiye ekonomisi üç buçuğa katladı. Bunlar neyle oldu? Dolayısıyla bu konuda özel sektör ödeyemeyeceği borcun altına girmişse günahını kendi çeker. Özel sektör hesabını doğru yapmak zorunda. Devlet yapmayabilir, ama özel sektör yapmazsa bunun bedeli çok ağırdır. İflasla karşı karşıya gelir. Bunun yüksek olmasında 2008 küresel krizi çok önemli etken olmuştur."
Türkiye'nin yurt dışı kredilerinde "bıyıklı yabancılar" olduğunu kaydeden Çağlayan, şunları söyledi:
"Birçok şirketin kendi parasını yurt dışından başka bir şapka takarak getirdiği herkes tarafından malum olan şeylerdir. Bu konuda geçmişte yasal düzenleme yaptık. Yurt dışındaki insanların, herhangi bir şekilde kara para değilse paralarını Türkiye'ye getirme şeklinde önemli imkanlar sağladık. Ama bunu maalesef öyle veya böyle devam ettirenler var. Yurt dışı kredilerin bir kısmı, herhangi bir şekilde yurt dışına götürülen paralarını getirip Türkiye'de kullanıma soktukları paralardır. Biz Türkiye'yi devraldığımızda, devlet 100 lira vergi toplar, üzerine 10 lira daha borçlanır, ancak borcunun faizini öderdi. Bugün faiz seviyesini görüyoruz. Daha da inecek inşallah. Türkiye'nin borçlanma maliyetleri son derece azaldı. Onun için borcun kalite yapısı değişti."