”Türkiye'nin büyüme beklentisi ortalamanın üzerinde”
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, 2010 Türkiye'de büyümenin OECD ülkeleri ortalamasının üzerinde olmasının beklendiğini ifade etti.
TBMM - Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, 2010 yılında G-20 ülkeleri arasında Türkiye'nin en hızlı büyümesi beklenen 5. ülke olduğunun görüldüğünü, bunun OECD ülkeleri ortalamasının üzerinde olduğunu ifade etti.
TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda milletvekillerinin sorularını yanıtlayan Babacan, Türkiye'nin, 2008 yılında nominal Gayri Safi Yurt İçi Hasıla'ya (GSYİH) bakıldığında, dolar cinsinden cari fiyatlarla dünya ekonomisindeki sırasının 17, ancak satın alma paritesine göre hesaplanmış toplam GSYİH rakamlarına bakıldığında 15. sırada olduğu kaydetti.
Babacan, KEY (Konut Edindirme Yardımı) hesaplarıyla ilgili bir soruyu yanıtlarken de listeler açıklandıktan sonra 8 milyon kişinin isminin yayınladığını, 5 milyon üzerinde başvuru olduğunu, 2,5 milyar TL civarında bir ödeminin de bugüne kadar gerçekleştirildiğini ifade etti.
Listeye yapılan itirazların söz konusu olduğunu, bu itirazların değerlendirilmesinin, yasada öngörülen takvim dolduğu için tamamlanamadığını söyleyen Babacan, bu hafta başında Başbakanlığa konuyla ilgili yeni bir yasa tasarısı taslağı gönderildiği ve imzaya açıldığını hatırlattı. Babacan, ''Hem takvimi uzatıyoruz hem de 2 yıl içerisinde uygulamayla ilgili çıkan sorunları çözmek için tasarıda maddeler var. Dolayısıyla bu yeni yasal düzenlemeyle mevcut sorunların önemli ölçüde çözüleceğini düşünüyoruz'' diye konuştu.
"AB ekonomisindeki gelişmeler bizi doğrudan etkileyecek"
2008'den 2009 yılına Avrupa ve gelişmiş bütün ülkeler ele alındığında, bu ülkelerin tümünde işsizlik oranlarının az ya da çok arttığının görüldüğünü belirten Babacan, şunları kaydetti:
''2009'dan 2010'a giderken bazı ülkeler toparlıyor ama büyük ölçüde yine artış var. ABD'de 2008-2010 mukayesesi yapacak olursak, işsizlik oranlarından yüzde 4,3 oranlık bir artış öngörülüyor. Yine Avro bölgesine bakacak olursak, işsizlik oranında yüzde 4,1 artış öngörülüyor. Bizde ise gelecek sene işsizlik beklentimiz yüzde 14,6 yani 3,6'lık bir artış görüyoruz.
Türkiye'nin özellikle AB ekonomisiyle yüksek oranda entegre olmasından dolayı AB ekonomisindeki gelişmeler bizi doğrudan etkileyecek. Bundan kaçmamız, olup bitenlerden bağımsız bir ekonomik gelişme göstermemiz mümkün değil.
Yine Avro bölgesine baktığımızda bu sene artı büyüme hiç yok. Yine Avroda olmayan Avrupa ülkelerine bakıyoruz; 2009 yılında artı büyüme bir tek Avusturya'da görüyoruz, o da yüzde 0,7. Gelecek seneye bakacak olursak da tüm Avrupa ülkeleri içerisinde en yüksek büyüme oranı 3,7 ile Türkiye'de bekleniyor.
Büyüme, işsizlik konusunda Türkiye küresel krizden etkilenmiştir ancak finansal yapımız, bu krizden etkilenmeyen nadir ülkelerden bir tanesidir. OECD'de tektir. Bankacılık sektörüne kamu kaynağı aktarmak zorunda kalmayan hatta mevduat garanti sistemini dahi değiştirmeyen tek ülke Türkiye'dir. Dolasıyla nereden bakacağınıza bağlı. Evet, Türkiye ekonomisi 2009 yılında daralacaktır ancak değerlendirmeleri mümkün olduğunca objektif yapmanın önemli olduğuna inanıyorum.''
Eleştirilerin aksine G-20 ülkeleri içerisinde en çok daralan ülkenin Türkiye olmadığını, Rusya'nın 7,5, Meksika'nın ise 7,3 daralmasının beklendiğini kaydeden Babacan, ''2010 yılına bakacak olursak da G-20 ülkeleri arasında Türkiye'nin en hızlı büyümesi beklenen 5. ülke olduğunu görüyoruz ve bu OECD ortalamasının üzerindedir''dedi.
Borç stoku
Türkiye'nin ağırlıklı olarak ihracattaki ve iç tüketimindeki yavaşlamadan etkilendiğini belirten Ali Babacan, ''Finansal yapımızın sağlamlığı, kamu borç stokumuzun ciddi oranda düşmüş olması, kamu borç stoku kompozisyonunun faiz oranlarına ya da kurlara karşı daha korunaklı bir yapıya kavuşmuş olması önemli bir etkidir. Zaten bu sebeplerdendir ki Türkiye en hızlı toparlanacak ülkeler arasında gösterilmektedir'' diye konuştu.
2002-2008 dönemiyle ilgili ekonomik gelişmeleri anlatan ve örnekler veren Başbakan Yardımcısı Babacan, Hazine Müsteşarlığının düzenli şekilde Türkiye'nin kamu borcuyla ilgili detaylı istatistikleri yayınladığını anımsattı. Babacan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Bizim 2002 yılında AB tanımlı borç stokumuza baktığımızda rakamımızı 258 milyar TL olarak görüyoruz. 2009 sonunda ise bu 447 milyar TL. Aynı dönemde milli gelirimize bakacak olursak 2002'de 350 milyar, 2009'da 950 milyar liraya çıkmıştır. Yani neredeyse üç misline yakın bir artış var öte yandan borç stokundaki artış bunun oldukça altında. Bir ülkenin borcu ne kadar azdır ne kadar çoktur, bu, o ülkenin toplam ekonomik büyüklüğü ile alakalıdır.
'Borcu şuradan şuraya çıktı' gibi söylemler, bugünkü ekonomik perspektifimizde gerçek tabloyu ortaya koymaz.
2000-2001 yılında yaşanan bankacılık krizi sebebiyle Hazine ilave borçlanmak zorunda kaldı. 2001 yılında TMSF, Merkez Bankası ve kamu bankalarına ihraç edilen bu özel tertip devlet iç borçlanma senetlerinin tutarı, o günkü parayla 48 milyar 319 milyon TL. Bunu sadece enflasyonla bugüne getirirseniz 100 milyarın üzerinde bir rakam görüyorsunuz. Ve bunlar 2015 yılına kadar vadesi olan senetlerdir. O senetlerden biz bugün itibariyle hala ana para olarak 19 milyar 995 milyonluk bir borca sahibiz. Bugün ana para olarak baktığımızda 2000-2001'in faturasını hala bu devlet ödemekte.
Bir İmar Bankası olayı, neden yıllarca farkına varılamamıştır? Resmi kayıtlara bakıyorsunuz, 500 milyon dolarlık bir banka 6,5 milyar mevduat toplamış. Yıllarca bunu yapmış. Hiç mi fark edilmemiş? Yıllarca fark edilmemiş de neden 2003 yılında bu problemin olduğu ortaya çıkıyor? O dönemlerde devletin denetlemesinden sorumlu kurumları yok muymuş?''
Babacan, devletin net dış borcunun milli gelire oranının yüzde 2,1 olduğunu bildirdi.
Botaş'ın vergi borcu
Vergi gelirleriyle ilgili bir soruyu yanıtlarken BOTAŞ'ın vergi borcunun 7,5 milyar TL'ye kadar çıktığını belirten Babacan, ''Biz bu tabloyu görünce Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız beyle oturduk, gerekli tedbirleri aldık. Artık borcun kesinlikle artmaması, hatta yavaş yavaş ödenmeye başlanması gerektiği konusunda da mutabakata vardık. Dolayısıyla BOTAŞ, gelecek seneden itibaren vergi borcu biriktirmeyip, ödüyor olacak'' dedi.
İşsizlik Fonu'ndan bazı yatırımlara kaynak ayrılmasıyla, bütçeden ödenekle bu harcamaların yapılması arasında hiç bir fark olmadığını belirten Babacan, ''İster bütçeye ödenek yazalım istersek İşsizlik Fonu'ndan bu ödemeleri yapalım, hiç bir farkı yok. Gizli değil aleni, buradan çıkan bir yasayla yapıldı. Kayıt dışı, gizli saklı, halı altına atılan kesinlikle hiç bir konu yok'' diye konuştu.
Babacan, IMF ile olan ilişkilerle ilgili bir soru üzerine ise ''Eğer bu müzakere zemininde bir uzlaşma sağlanırsa IMF ile yeni bir stand-by anlaşması yapmayı arzu ederiz. Şu anda müzakerelerimiz devam ediyor. Bu müzakerelerde herhangi ilan edilmesi gereken bir gelişme olursa onunla ilgili açıklamalar ayrıca kamuoyuna duyurulacak'' dedi.
İstanbul'un finans sektörü açısından daha cazip hale getirilmesi hedefleniyor
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, İstanbul'un yatırım ortamı olarak iş ortamı olarak finans sektörü için daha cazip hale getirilmesinin hedeflendiğini bildirdi.
Babacan, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda, milletvekillerin eleştiri ve sorularını cevapladı.
İstanbul'un finans merkezi olması yönündeki çalışmalar hakkında bilgi veren Babacan, "İstanbul'un finans merkezi olması projesinin, bir gayrimenkul projesi olmadığını, İstanbul'un yatırım ortamı olarak, iş ortamı olarak finans sektörü için daha cazip hale getirilmesi hedefleniyor" dedi.
Babacan, "Projenin amacı, sadece Türkiye için değil, bölge için, ileride tüm dünya için önemli bir merkez haline getirmek. Bazı küçük körfez ülkelerinde 3-5 tane gökdelen yapıyorlar, diyorlar ki 'finans merkezimiz budur, biz bir finans merkezi olduk.' Bizim yaklaşımımız böyle değil. İstanbul, böyle birkaç gayrimenkul projesiyle tanımlanacak yer değil. Komple İstanbul'un cazibe merkezi haline gelmesini içeren geniş bir plan açıklamış durumdayız" diye konuştu.
Orta Vadeli Programla ilgili eleştirilere değinen Babacan, dışarıdan yapılan değerlendirmelere bakıldığında uluslararası kuruluşların, yerli ve yabancı pek çok analistin programı gerçekçi, uygulanabilir bulduğunu söyledi.
Babacan, özelleştirme gelirlerinin nereye harcandığına ilişkin soruya, "Devletin bir kaynağıdır bu. Hepsi kayıtlıdır. Özellikle devlet bütçesine baktığımızda nereden gelen paranın nereye gittiği çok da önemli olmayabilir. Bir havuz var, bu havuza farklı yerlerden kaynaklar geliyor. Borçlanıyorsunuz, geliriniz oluyor. Havuza geliyor buradan da ödeme yapıyorsunuz. Toplam kamu dengesiyle alakalı" karşılığını verdi.
"Gecikme bankalar arası sözleşmelerden"
Kredi Garanti Fonuyla ilgili yasal düzenlemenin Meclis tatile girmeden yapıldığını anımsatan Babacan, konuyla ilgili Bakanlar Kurulu kararının çıkarıldığını, ikinci düzenlemelerin yapılarak uygulandığını bildirdi.
Kredi Garanti Fonunun ana sözleşmesinin hazırlanmasıyla ilgili bir gecikmenin yaşandığına değinen Babacan, "Kredi Garanti Fonuna 20 banka ortak oldu. Onların hangisinin söz sahibi olacağı, nasıl yönetileceği, ciddi ihtilaflara neden oldu. Ama şu anda ilgili taraflarla görüşüp orta yol bulduk sözleşme yapıldı. Sonraki aşama Kredi Garanti Fonu çerçevesinde bankaların aralarında sözleşme yapması aşamasındayız. Orada da yine bazı uzlaşmazlık varmış. Bankalar Birliğinin, Odalar Birliğinin bir noktada buluşup, biran önce o farklılıkları giderip bu sistemi başlatmalarını istiyoruz. Bu noktada Devlet oldukça hızlı hareket etmiş, zamanında yasal düzenlemeleri yapmıştır. Ancak özel sektördeki anlaşmazlıklar gecikmeye sebep olmuştur" diye konuştu.
"PTT Bank her yıl denetleniyor"
BDDK Başkanı Tevfik Bilgin, kurumuyla ilgili soruları cevapladı. PTT Bank ile ilgili Kurul kararının 2004 yılında verildiğini bildiren Bilgin, kurul kararında kendi mevzuatı çerçevesinde yetkili olduğu ve halen yürütmekte olduğu faaliyetler dışında bankacılık işlemi yapmaması, mevduat toplamaması, kredi vermemesi, çek takas sistemini kullanmaması kaydıyla PTT Genel Müdürlüğü hizmetlerinin "PTT Bank" adı altında hizmet sunmasının kabul edildiğini kaydetti.
Mevduat toplama ve kredi verme konularının hassas konular olduğunu vurgulayan Bilgin, "Bu bankamızı her yıl mutat olarak denetlemekteyiz. Bu yıl da denetimlerimizde bu hususlar dikkate alınacaktır" dedi.
Bilgin, yabancı bankaların Türkiye'deki şubelerinin kar edip etmediğine ilişkin soruya, "Ana ülkesinde ana bankada zarar varken, o bankanın Türkiye'deki şubesinde kar vardır. Bunun en önemli nedeni de ülke içinde düzenlediğimiz mevzuata uyumdur" karşılığını verdi.
"Kredi Kartı Yasası ABD'ye örnek oldu"
Kredi kartı faizlerinin 2008 yılında yüzde 4.39 olduğunu belirten Bilgin, şu anda yüzde 3.26 olduğunu, ancak bir kamu bankası tarafından yüzde 2.75 olarak en düşük faizin uygulandığını söyledi.
Kredi kartlarıyla ilgili kanunun 2007 yılında çıkarıldığını anımsatan Bilgin, şöyle devam etti:
"Bu Meclis çıkardı yasayı, siz çıkardınız. İyi ki çıkmış. Bu yıl Amerika'da bir kanun kabul edildi, aynen sizin kabul ettiğiniz kredi kartlar kanunu hükümlerinin birebir aynısıdır neredeyse. Bir disiplin getirmiştir, kayıt dışı için önemli bir enstrümandır. Ancak hem banka, hem de kullanıcılar tarafından yanlış kullanımlar olmaktadır. Biz kanun çerçevesinde disipline etmeye gayret göstermekteyiz. Gayretlerimiz bundan sonra da devam edecektir."