”Yaşanan kriz, son yüzyılın en ciddi küresel krizi”

Yalçındağ, EAF tarafından düzenlenen "Küresel Kapitalizmin Geleceği ve Türkiye" konulu konferansta konuştu

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

 

İSTANBUL - Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ, dünyada yaşanan krizin, kapitalizmin sonu olmasa da son yüzyılın en ciddi küresel krizi olduğunu belirterek, "Olumsuz konjonktürel gelişmelere karşı gerektiğinde çok hızla müdahale edebilecek biçimde her türlü hazırlığı yapmalı, daha da önemlisi piyasaları hazırlıklı olduğumuza ikna etmeliyiz" dedi.

TÜSİAD-Koç Üniversitesi Ekonomik Araştırma Forumu (EAF) tarafından düzenlenen "Küresel Kapitalizmin Geleceği ve Türkiye" konulu konferansta konuşan Yalçındağ, ABD finansal piyasalarında başlayan krizin Avrupa'ya sıçrayarak giderek derinleştiği ve yükselen piyasa ekonomilerini de etkisi altında aldığı günlerde düzenlenen bu konferansın, dünya ekonomisinin ne yöne gittiğini anlamak ve bu çerçevede Türkiye ekonomisine bakışı zenginleştirmek açısından önemli bir fırsat sunduğunu kaydetti.

Tarihi günlerden geçildiğine, yaşanan krizin dünya ekonomisinin 1930'lardan sonra karşı karşıya kaldığı en büyük kriz olduğuna dikkati çeken Yalçındağ, IMF'nin bu krizin maliyeti ve dünya ekonomisinde neden olacağı yavaşlamaya ilişkin yaptığı tahminlerin her seferinde biraz daha kötüleştiğini ifade etti.

Daha altı ay öncesinde 4,1 olarak öngörülen dünya ekonomisinin 2008 yılındaki büyüme hızının bu hafta itibariyle 3,9 olarak revize edildiğine değinen Yalçındağ, 2009 yılı büyüme tahminlerinin ise 3,9'dan 3'e çekildiğini anımsattı.

IMF tahminlerine göre gelişmiş ülkelerin ithalatının 2007 yılında yüzde 4,5 artarken, bu hızın 2008 yılında yüzde 1,9'a düşeceğinin altını çizen Yalçındağ, bu durumdan ABD ve Avrupa piyasaları için üretim yapan birçok ülkenin ihracatının, dolayısıyla üretiminin de olumsuz etkileneceğini, Çin dışında kalan Asya ülkelerinde üretimdeki yavaşlamanın şimdiden çok net görülmeye başlandığını belirtti.

TÜSİAD Başkanı Yalçındağ, dünyanın radikal, kapsamlı ve acil önlemler alınmasını gerektiren bir durumla karşı karşıya olduğuna dikkati çekerek, Avrupa'da başlayan girişimlerin kısa sürede somut ortak önlemlere dönüşmesinin Türkiye açısından da önemli olacağını, içinde yaşanılan dönemin acil önlemlerin ötesinde sistemik değişikliklerin işaretlerini de taşıdığını söyledi.

"Üretim rakamları tehlikeyi ortaya koydu"

Krizin Türkiye üzerindeki etkilerine de işaret eden Yalçındağ, ülkenin krize finanse edilmesi gereken 45 milyar dolarlık bir cari açık ile yakalandığının unutulmaması gerektiğini, reel sektör açısından en büyük ihraç pazarlar olan AB'de ve Rusya'da büyümenin yavaşlamasının ihracatı olumsuz etkileyeceğini söyledi.

Bu iki coğrafyada yaşanacak daralmanın bireysel gelirler üzerindeki olumsuz etkisi sonucu turizm gelirlerinin de etkileneceğini, azalan dış talebin 2007'de yavaşlamaya başlayan iç taleple birleştiğinde ekonomideki yavaşlamanın daha da belirgin hale geleceğini kaydeden Yalçındağ, şu görüşleri dile getirdi:

"Gelişmelerin mali piyasalara yansımasını düşündüğümüzde özel sektörün 140 milyar doları bulan dış borcunu da önemli bir risk faktörü olarak dikkate almamız gerekiyor. Özel sektör yatırımlarının finansmanında etkili olan yurt dışı finansman imkanının bozulması, sadece finansal bir risk unsuru olmakla kalmayacak, aynı zamanda büyüme sürecini de sekteye uğratacaktır. 2001-2007 döneminde özel sektör yatırımlarının ve dolayısı ile büyümenin finansmanında çok önemli rol oynamış olan bu kaynakların, küresel finansal kriz sürecinde ciddi derecede sınırlanacağı çok aşikar. Ne yazık ki bu dinamikler bir tehdit olmaktan çıktı ve ekonomimizi bütün gücüyle etkilemeye başladı. Tüketim rakamları, kredi rakamları, ithalat rakamları ve benzeri büyüme hızının öncü göstergeleri olabilecek verilerin tamamı bir yavaşlamaya işaret ediyor. Son açıklanan sanayi üretim rakamları, Türkiye ekonomisinin karşı karşıya olduğu tehlikeyi bütün çıplaklığıyla ortaya koydu. Ağustos ayında sanayi üretimi yüzde 4 gerilerken, imalat sanayinde gerileme yüzde 5,7'yi buldu. Bu rakamlar, üçüncü çeyrekte büyüme hızının beklenenin çok altına ineceğine işaret ediyor. Büyümenin yavaşlaması ise halen yüzde 11,7 olan tarım dışı işsizlik oranının daha da artması riskini barındırıyor.

Daha önceleri defalarca gündeme getirmiş olduğumuz yapısal reformlar tamamlanmış, mikro reformlar uygulamaya konmuş, IMF ile ilişkiler yeni bir anlaşma çerçevesinde formüle edilmiş ve AB uyum sürecine hız kazandırılmış olsaydı, küresel dalganın sınırlarımıza ulaştığı bu günlerde biz de sınırlarımızı biraz daha sağlamlaştırmış olurduk. Unutmamalıyız ki kaybedilen zaman, aynı zamanda kaybedilen refah anlamına da geliyor artık."

"Yüzyılın en ciddi küresel krizi"

Bütün bu karamsar arka planda bazı olumlu noktaları da gözden kaçırmamak gerektiğini vurgulayan Yalçındağ, öncelikle Türkiye'nin bankacılık sektörünün, 2001 krizinden sonra gayet sağlam bir noktaya geldiğini, sistemin bugün eskisine göre dış şoklara daha dayanıklı olduğunu söyledi. Yalçındağ, "Bu tarz öngörülerde bulunmak riskli olmakla birlikte, düzenleyici kurumların özerk yapısı güçlendirildikçe, küresel krizin finansal kanallardan ülkemize sirayeti sınırlı olacaktır" dedi.

TÜSİAD Başkanı Yalçındağ, "Dünyada kriz sonrası ekonomik yapıların farklı olacağı aşikar. ABD'de patlak veren kriz, düzenleyici kurum-yatırımcı-merkezi otorite üçlüsü arasındaki ilişkilerin yeterli derecede düzenlenmemesi durumunda nasıl kontrolsüz bir istismara neden olabileceği açısından önemli bir örnek oluşturmuştur. Piyasa ekonomisinin etkili işleyebilmesi için bu üçlü arasındaki ilişkiler uyum içinde, şeffaf, hesap verebilir ve öngörülebilir olmak durumundadır" şeklinde konuştu. Yalçındağ, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Bu kriz, kapitalizmin sonu olmasa da piyasa ekonomisinin çöküşü anlamına gelmese de 1929 büyük bunalımı kadar derin bir ekonomik gerilemeye girilmese de son yüzyılın en ciddi küresel krizi... Büyüme hızlarının düşmesinin ve kredi piyasalarının daralmasının çok ciddi kısa dönemli sonuçları olacak ve dünyada bu sonuçlardan bağışık bir ülke de pek olamayacak. Türkiye ekonomisi de bu krizden zarar görecek ve büyüme yavaşlayacak. Bu da bizi temkinli olmak zorunda kılıyor. Krizin en az hasarla atlatılabilmesi için dünyada olan biteni çok yakından izlemek ve piyasalarda güven erozyonunun oluşmasına izin vermemek gerekiyor. Olumsuz konjonktürel gelişmelere karşı gerektiğinde çok hızla müdahale edebilecek biçimde her türlü hazırlığı yapmalı daha da önemlisi piyasaları hazırlıklı olduğumuza ikna etmeliyiz."