Sanayici, "oyuna girmekten kaçan" bankalara öfkeli
İSO Başkanı Bahçıvan, "Bu dönemi dalgakıranın arkasında geçirip sanayiciyi dalgalara atan bankalar göze batıyor" dedi. (Özlem Ermiş Beyhan)
ÖZLEM ERMİŞ BEYHAN
Sanayicinin, zor günleri "dalgakıranın ardında geçiren" bankalara tepkisi giderek artıyor.
İstanbul Sanayi Odası Başkanı Erdal Bahçıvan, "Türkiye'nin nimet döneminde nimetin belki de en alasından istifade etmiş olan bankacılık kesimi, külfetin kendi üzerlerindeki sorumluluğu noktasında oyunun içine aktif olarak girip destekleyici bir rol oynamıyor" ifadesini kullanarak son 15 yılda ekonomik büyümeden "en çok nemalanan" finans kesiminin zor günlerde sanayicilere yeterince destek olmadığını iddia etti. Bahçıvan, "Kamu bankaları ve birkaç özel banka dışında, oyuna girmekten imtina ediyorlar. Bunları yakından izliyoruz" dedi. İSO Başkanı ile "ar senesiydi" sözleriyle tanımladığı 2018'de sanayicinin nasıl bir badireden geçtiğini ve yeni yıla dair beklentilerini konuştuk.
■ Sanayi üretimindeki düşüşle sohbete başlayalım. Bunu öngörmüş müydünüz? Nasıl analiz ediyorsunuz sanayideki yavaşlamayı?
Biz biliyorsunuz PMI endeksini İstanbul Sanayi Odası markası ile birleştirerek önemli bir çalışma başlattık. Son derece bağımsız bir ölçümleme metodu olan bu çalışmayı 3 yıldır yapıyoruz ve Türkiye ekonomisine ciddi bir katkı sağlayan öncü bir gösterge olarak PMI'ın önemini anlıyoruz. Her geçen ay gördük ki onu takip eden kapasite kullanımı, sanayi üretimi verileri PMI'ın gösterdiği doğrultuda gelişiyor. Geçen yılın başarısını bize ilk PMI gösterdi. Bu yıl ise marttan başlayarak PMI'ın hep 50'nin altında kalması bize bu yavaşlamanın sinyalini verdi. Rakamları doğru okumak gerek: 44.7'den 44.9'a yükselmesi bir çıkış göstermiyor. 50'nin altı ateşin yüksek olması; orada ateşin 39'dan 38.7'ye düşmesi gibi; hassasiyet olduğunu, sanayinin çok mutlu olmadığını gösteren bir rakam. Özüne geleyim; bizim için çok sürpriz olmadı. Sinyali fazlasıyla alıyorduk. 1 Aralık'ta açıkladığımız kasım PMI da olumsuz bir rakam. Sanayinin içinde bulunduğu sürecin son çeyrekte bu seviyede devam edeceğini görüyoruz.
■ Siz son konuşmanızda bu yüzden küçülme uyarısı yaptınız, değil mi?
Evet. Çünkü sanayinin bu PMI ile gideceği rakamın ekimden farklı olmayacağını, kasım ve aralıkta da aynı düşüşün süreceğini görüyoruz. Bu tabii 2017'de yazdığı çok başarılı bir sanayi büyümesinin genel büyümeye verdiği katkının bu kez farklı bir noktada gerçekleşeceği, olumsuzluğun genele de yansıyacağı kuvvetle muhtemel.
"Nimet döneminden en çok onlar yararlandı, şimdi destekleyici değiller"
■ Burada tıkanıklığın nasıl aşılabileceğini düşünüyorsunuz? Sanayicinin finansmana erişimindeki sıkıntının çözümüne dair çok şey söylendi ama bir türlü orada bir çözüme ulaşılamamış gibi görünüyor…
Türkiye çok ciddi bir finansal stres döneminden geçti. Kabul edelim; Ağustos ayında yaşanan olay basit bir olay değildi. Bunun geçmişten bazı birikimleri olabilir ama dışarıdan organize edilen, planlı programlı, Türkiye'nin bağışıklığını düşüren, bir takım çevrelerin fırsat kolladığı bir harekat ile karşı karşıya kaldık. Panik haline girmeyen bir kamu yönetimi ve toplumun güveni tekrar oluşturma konusundaki inancı ile o anomali dönemi kademe kademe dengelenme ve normalleşme boyutlu bir döneme gidiyor. Bunu görüyoruz; kurlarda bir dengelenme ile 7'li kurlardan 5'lere bir iniş var.
■ O dönem 10'lar konuşuyordu…
Tabii, sokaktaki efsanelerin sonu gelmiyordu, her efsanenin bir alıcı bulabildiği bir süreç yaşadık. Ortam endişeli, kontrolden çıkmış durumdaydı. Türkiye'deki maalesef her türlü zorlu süreçler hep kurdan başlıyor. Şimdi orada, enflasyonda bir dengelenme var. Cari açıkta, kalitesi tartışılır ama hiç küçümsenmeyecek bir düzelme var. Faizlerde nispi bir düşüş görüyoruz. Şimdi hepimiz kabul edelim ki ağustos- eylül dönemini en az hasar alarak geçirmesi için ekonomi yönetiminin en fazla koruduğu kesim finans kesimiydi. Ağustos, eylül, ekim… Ekonomimizdeki tüm birimler de buna saygı ve sabır gösterdiler. Şimdi o dönemin normalleşmesinin yansımasını maalesef kamu bankaları ve birkaç özel banka dışında göremiyoruz. Reel sektörün içinde olduğu hassas dönemi anlama ve paylaşma noktasında bankalarımızın birçoğunu oyuna ayak uydurma adına yeteri kadar samimi ve destekleyici görmüyoruz. Bu ekonomimizin en hassas dönemlerinden biri ve herkesin bu külfeti dengeli biçimde paylaşması gerekir.
■ Yani finans kesimi oyundan kaçıyor mu diyorsunuz?
Türkiye'nin nimet döneminde nimetin belki de en alasından istifade etmiş olan bankacılık kesimi, paylaşmaya sıra geldiği zaman, o külfetin kendi üzerlerindeki sorumluluğu noktasında gerekli anlayış gösterilmesine rağmen oyunun içine aktif olarak girip destekleyici bir rol oynaması gereken süreçte o noktada değiller.
■ Sendikasyonlar öne sürülüyordu, onlar da yapılmaya başladı sön dönemde…
Artık bahanelerin samimi anlamda değerlendirileceği noktayı aşıyorlar. Biz gerekli anlayışı göstermiş durumdayız. Maalesef görmekteyiz ki inandırıcı bir takım gerekçelerin dışına çıkılmış durumda. Bu olayı kendileri bir dalgakıran içinde geçirip reel sektörü dalgaların ortasına atmak, giderek göze batıyor. Sabrımızın sınıra geldiği noktadayız. Tekrar söylüyorum nimet dönemi nasıl paylaşıldıysa külfetleri de belli fedakarlıklarla paylaşılması gerekiyor. Türkiye planlı programlı bir karşı atakla karşı karşıya. Buna milli birlik beraberlik ve elbirliği ile karşı çıkabiliriz; bir kesimin 'bana dokunma' demesiyle olmaz.
Bankacılığın "Ben oyuna ara verdim" deme lüksü yok
■ Kredi geri çağırma çok duymuyoruz ama yeni kredi noktasında bir tıkanıklık var değil mi?
Oyuna yeterince girmiyorlar, yeteri kadar destekleyici değiller; bunu çok net söylemek durumundayız. Hala daha ağustos-eylüldeki sürecin devam ettiği, edeceğine dair hak edilmeyen endişesel davranışlar görüyoruz bazı bankalarımızda…
■ Konkordato söylentileri, internette dolaşan ‘sözde' iflas eden şirket listeleri hep olumsuz havayı besledi geçtiğimiz dönemde…
Ben maalesef üzülerek söylemek durumundayım bu tip dedikodular, söylentiler de genellikle banka kulislerinden kaynaklanıyor. Bugün bu dedikoduların, kulislerin piyasaya yayılmasının da arkasında o sektörümüzün oyuncuları var. Süreci gereğinden fazla stres ve kontrol içinde yürütme anlayışı en tepeden aşağı kadar yayılıyor ve birçok firmamızın hak etmediği algılarla mücadele etmesinin de arkasında o sektörümüzün bu bakış açısı yer alıyor. Tekrar söylüyorum kamu ve birkaç özel banka dışında bu dönemi Türk bankacılığının çok daha başarılı ve olgun geçirmesi gerekirdi. Bizim şu ana kadarki sakinliğimizi umarım feryat boyutuna getirip onlar da sağırlık boyutunda kalmazlar.
■ Piyasada o listeleri alıp orada yer alan şirketlerin çekini kabul etmeyenler, sistemi kilitleyip kimseyi iş yapamaz hale getirenler olduğunu duyduk…
Evet, bu işte tam bir septik-kuşkucu bakış açısı. Sürekli daha kötüye gidileceğine dair endişeyle davranmak… Biz reel sektör olarak bu ülkeye ne kadar güveniyorsak, bankacılığın da en az bu kadar güvenmesi gerekiyor. Bu ülkeden aldıklarımız, kazandıklarımız bize bu sorumluluğu veriyor, bankacılığa daha da fazlasını veriyor. Bankacılığın ‘ben oyuna ara verdim' deme lüksü hiç yok. Artık oyuna aktif olarak girmeleri gerekiyor. Bu dönemin yarını da olacak.
2018 'ar' senesi oldu, 2019 iki farklı dönem olacak
Konkordato kararını verecek 'karar odağının' daha profesyonel bir yapıya dönüşmesi önemli. Daha işin ehli bir yapı tarafından verilmeli karar. Son dönemde burada bir düzelme var. Birkaç yanlış uygulama oldu diye konkordato kökünden kalksın diyecek bir yanlışın içinde olmamak lazım.
Eskilerin bir lafı vardır: Kâr senesi mi ar senesi mi… Bu yıl tamamiyle ar senesi oldu. Sanayici için 2018 ayakta kalabilme, çarkları döndürebilme, sistemi bir şekilde taşıyabilme senesi. Şartlar, sihirbaz olsanız bile doğru hesap yapabilmenize imkan tanımadı. Kuru, faizi doğru hesaplama şansı olmadı. Şu anda sanayicilerimizin birçoğu çarkını döndürebilmeye çalışıyor.
İhracata bağlı şirketlerimiz açısından bir fırsat var. Dengeli ve rekabet edebilir bir kur bu açıdan önemli. Burada asıl konuşulması gereken Türkiye'nin rekabet edebilir, yüksek katma değerli, yüksek teknolojili ürünlerde olabilmesi… Kur ile rekabet artık sadece dönemsel oluyor.
KDV sisteminin baştan dizayn edilmesi gerekiyor. Mevcut şartlar içinde en büyük yük sanayicinin üzerinde. KDV uygulamasının Türkiye'nin tüm gerçekleri ele alınarak masaya yatırılması gerekiyor. Birçok suistimal, kamu ve özel sektörde çok ciddi bir iş yükü, bizi en çok yoran, finansman engeli getiren konu. İlk aşamada biriken KDV'lerin teminat olarak gösterilmesi fikrimiz sevildi, ama pratiğe dönmesi biraz zaman alıyor…
Geçici verginin tamamiyle sanayi sektöründen çıkmasını istiyoruz. Sanayinin bu yükler kalkarsa Maliye'ye çok daha fazlasını kazandıracağına inanıyoruz.
Dünya çok değişken, 2019'da uluslararası taraftan gelecek haberler çok önemli. Finans piyasalarının olumlu gidişi, petrol fiyatlarının düşük kalması olumlu. Martta bir seçim var; sonrasında uzun bir dönem seçim konuşmayacağız. Turizmde rekorlar bekleniyor. Ben 2019'u ikiye ayırmak gerektiğini düşünüyorum. İkinci yarıda daha olumlu bir görünüm bekliyorum. Beklenilen kadar pesimist bir yapıda gerçekleşmeyeceğini öngörüyorum. Türkiye'nin dinamizmi en pesimist gördüğünüz bir noktada yeni bir fırsat yaratabiliyor.
Kurun bizi 2019'da bu yıl kadar şaşırtmayacağını düşünüyorum. Enflasyon ile ilgili yapılan çalışmaların bu noktada da kontrol fırsatı yaratabilir. Enflasyon ve kur en çok dikkat etmemiz gereken iki husus.
Finansman yönetimi doğru değilse işinizi ne kadar doğru yaparsanız yapın alıp götürüyor
"Türk sanayinin doğru finansmanla iş yapması gerek artık. Sermaye piyasaları güçlendirilmeli. Şirketlerin özkaynak girişini güçlendirmesi, bu yolda ortaklıklara daha sıcak bakması gerekiyor. Ankara ile de bu yolda bir teşvik getirilmesi gerektiği konusunda görüşüyoruz. Sermayesini daha fazla koyana, ortak getiriyorsa bunları özendirici bir teşvik getirilmesi gerekiyor. Yıllardır söylediğimiz; uzun vadeli sanayi yatırımlarının bir kalkınma bankası ile desteklenmesi gerektiği konusunda çok şükür adım atıldı. Yeni, inovatif bir yönetim anlayışıyla önemli bir devrim olacak Kalkınma Bankası. Bunların hayata geçmesi ile Türk sanayinin en önemli ihtiyacı olan finansmanın çeşitlenmesi ve kalitesinin artması noktasında daha iyi bir noktaya geleceğine inanıyorum. En önemli sorunu çözerek devam ediyor olacağız. Burada sanayiciye de iş düşüyor. Şirketini zorluklarla yöneten sanayicimiz finansman yönetiminde gerekli çabayı ve doğru kişilerle çalışmayı ihmal edebiliyor. Ama bilmek lazım ki finansman yönetimi doğru olmadıkça, siz işinizi ne kadar doğru yaparsanız yapın alıp götürüyor."