"TL ile tasarrufu artıralım, ikili paradan kurtulalım"

Türkiye Bankalar Birliği Başkanı Hüseyin Aydın, bankacılık sektörünün öz kaynağını ve mevduatının tamamını ekonomiye kullandırdığına işaret ederek “Yakaladığımız bu güzel tempoyu güç birliği ile sürdürmeye devam edeceğiz” dedi.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Ece CEYHUN

Küresel, jeopolitik gelişmeler, büyük merkez bankalarının müdahaleleri derken son yıllarda yine bir gözümüz doların üzerinde. Geçen yıl en çok kazandıran yatırım aracı borsa oldu ama dolar hareket ettikçe heyecan yaptık. Bugün toplam tasarruflar içinde döviz mevduatının payı yüzde 46’lara yükseldi. Buna 2002’deki yüzde 58’e göre ‘düşük’ diye de bakabilirsiniz, 2010’daki seviyesi yüzde 30’a bakarak ‘yükseldi’ diye de…

Türkiye Bankalar Birliği Başkanı Hüseyin Aydın, Türkiye’de yatırımcıların TL ile tasarruf yapıp TL ile konuşması gerektiğini vurgulayarak “Türkiye’de toplam tasarruflar içinde ikinci bir para birimi olmamalı” dedi. Bu konuda ekonomi yönetimi tarafından yapılması planlanan düzenlemelere de atıfta bulunan TBB Başkanı Aydın, “Türkiye’de maalesef iki ayrı para kullanıyoruz. Kur çok oynadığı zaman işinizde gerçek resmi görmeniz çok zor oluyor. Bireylerin dövizle borçlanmasını önlemiştik. Şimdi döviz geliri olmayan işletmelerin borçlanması da kurala oturacak. Tabii ki yatırım, ihracat ve döviz kazandırıcı işlemler ile teşvikli işlemler için istisnalar var. Yeni yaklaşımının dolarizasyonu azaltacağını düşünüyoruz. Tasarrufun, TL cinsinden yapılması kültürünü geliştirmek zorundayız. Bunun koşullarının sağlanması zaman içinde olacaktır ama şart. Eskiden insanlar maaş aldığında büfeden dolar alırdı. Şimdi kur aşağı yukarı oynadıkça vatandaş ‘nasılsa düşecek’ gözüyle bakıyor. İkinci para birimi olması hiç birimizin arzusu değil” açıklamasını yaptı.

Türkiye Bankalar Birliği Başkanı Hüseyin Aydın ile 2017’de neler yapıldı, 2018’in payına neler kaldı diye konuşurken ekonomide de bankacılıkta da gelinen noktayı hem bizim için tek tek rakama döktü hem de geleceğe dair geniş bir perspektif çizdi.

2017’nin ana gündemi hiç kuşkusuz büyümeydi. Kamudan gelen KGF teminatlı kredi imkanı ile 200 milyar TL’lik limit soluksuz kullandırıldı. Kamu maliyesinden gelen gevşeme desteğinin de etkisi ile bu soluksuz çıkışın pozitif etkisini büyüme ve istihdam da gördük. Geçen yıl Türkiye’de bankacılık sektörü bırakın bölgenin, dünyanın en hızlı kredi genişlemesi olan bankacılık sektörü haline geldi. Bir önceki sene ile karşılaştırıldığında büyümesini rayına oturtan Türkiye ekonomisi açısından yeniden çift haneye yükselen enflasyon, bu senenin payına düşen önemli bir mücadele alanı haline geldi.

"Enflasyonun düşürülmesine verimlilikle destek verilmeli"

Hüseyin Aydın da büyüme, bütçe açığı, cari açık, borç stoku, enflasyon gibi temel makroekonomik verilerdeki gelişime bakıldığında yakalanamayan önemli bir hedefin enflasyon olduğunu belirtti.

Aydın, “2017’de öncelikle çözülmesi gereken en önemli konulardan biri büyümeydi diğeri istihdam artışının sürmesiydi. Küresel krizin bize öğrettiği en önemli ders, büyümenin ve istihdamın çok önemli olduğu idi. Bunu sadece mali politikalarla değil uyumlu para politikalarıyla da desteklenmesi gerektiğini gördük” tespitini yaparak “Hem ekonomide hem bankacılık sektöründe öngördüğümüz hedeflerin büyük bölümünü olumlu yönde aştık. İçeride büyümeyi destekleyen çok önemli adımlar atıldı. 2017 için büyüme tahminimiz yüzde 4’tü, muhtemelen yüzde 7’ye ulaşacağız. Biz geçen sene bir taraftan Hazine garantili KGF kefaleti ile genişleyici kredi politikasının diğer taraftan sıkı para politikasının uygulandığı bir dönemi yaşadık. Yani büyümeyi teşvik ederken diğer yandan da enflasyonla mücadele etmeye çalıştık” dedi.

“Enflasyonda geldiğimiz nokta artık ekonominin performansının tam olarak algılanabilmesinin önüne geçiyor” ifadesini de kullanan Aydın, tam bu noktada “Aynı şeker hastalığı gibi. Öldürmüyor ama içten içe tüketiyor” benzetmesini de yaptı.
Aydın, “Yüksek enflasyon beklentileri ile bir süre sonra fiyatlama davranışları bozuluyor ve herkes kendini enflasyona endeksliyor. Bizim gibi ekonomisi ve finans piyasaları dışarıya yüksek oranda entegre bir ülkenin enflasyon sorununu artık çözmesi lazım. Enflasyon konusunu Türkiye yeteri kadar tartışmıyor. Bunu artık konuşmamız lazım. Türkiye’de herkes talep enflasyonundan bahsediyor. Halbuki Türkiye’nin maliyet artışından kaynaklanan enflasyonu da tartışıyor olması gerek. Talep enflasyonu ile maliyet enflasyonunu, sebeplerini, çözümlerini konuşmamız lazım. Doğru teşhis, doğru tedavinin ön koşuludur.

Enflasyonun kökeni, gıda fiyatları mıdır? Kur, maliyet ya da verimsizlik midir?’ diye bakıp bu işi kalıcı olarak halletmek lazım. Enflasyonun, verimsizlikten kaynaklanan kısmını doğru anlamak gerek. Maliyet enflasyonuna girdiğimiz zaman verimlilik çok önemli. Ne kadar verimli olursak maliyetleri ve dolayısıyla faizleri o kadar aşağı çekeceğiz. Türkiye’nin 1 birim gelir elde etmek için ne kadar maliyete katlandığımızı, her sektörde bilmemizde yarar var. Kamudan özele tüm ekonomik aktörlerin maliyetleri azaltan ve verimliliği artıran işlere odaklanmamız gerekiyor. Bu arada hep kamunun verimsizliği konuşuluyor ama özel sektör de çok verimli olmayabiliyor. Gelirlerin artırılması kadar maliyetlerin de düşürülmesinin önemli olduğunu anlamalıyız” açıklamasını yaptı.

"17-25 Aralık girişimi reel faizi yukarı taşıdı"

Türkiye’de 2004-2014 yıları arasında hızla gerileyen faiz ortamı son 5 yılda sekteye uğradı. 2017 yılında hızla genişleyen kredi piyasasının mevduat cephesine yaptığı baskı da bir başka değişken olarak karşımıza çıktı. Hüseyin Aydın, “Enflasyon gerçeğimizse reel faiz ile nominal faizi de ayırarak konuşmamız gerekir” vurgusu yaptı ve şöyle devam etti: “Eğer enflasyon bizim gerçeğimiz ise nominal faizin yüksekliğinin yanı sıra reel faizi de konuşalım. Kamuoyunda reel faizi tartışalım. Reel faizi tartıştığınız zaman risk primini de enflasyonu da tartışmaya başlarsınız. Bugün kredi faizinin 3 puana yakını kamusal yüklerden oluşuyor. Bunu bizim anlatabiliyor olmamız lazım.”

Aydın bu yorumu yaparken şu bilgileri de verdi: “2004’te reel faiz yüzde 14 düzeyindeydi. 2014’te reel faiz yüzde 3’e geriledi. Bugün geldiğimiz noktada reel faiz yüzde 4-5 düzeyinde. Türkiye olarak reel faizi yaklaşık 10 puan indirmişiz. Reel faizin yeniden yükselmeye başladığı dönem 17-25 Aralık ile başlamıştır. Bu ilişkiyi iyi görmek ve analiz etmek gerekir. Nominal faizi enflasyondan ve risk priminden bağımsız konuşamayız. Geçmişe göre daha az reel faiz ödüyoruz ama daha da düşürebilir miyiz işte bunları konuşmak gerek.

"Nominal faizlerde gevşeme bekliyoruz"

İşin bir de nominal faiz tarafı var. Hüseyin Aydın’ın nominal faizler üzerine yorumu da net: “Faizlerde bir gevşeme bekliyoruz.” İşin fonlama tarafına ilişkin değerlendirmesinde de TBB Başkanı Aydın, “Kaynak temini bankacılık sektörü için her senenin en önemli konusudur. Likidite yönetimi de önemlidir. TL/ YP dengesi de önemlidir. Bunun TL lehine ağırlık kazanmasını bekliyoruz. Aktif kalitesinde sorun beklemiyoruz. Toplayacağımız mevduatın üzerinde kredi büyütürsek maliyetler üzerinde etkisi olacaktır. Nominal faizde gevşeme bekliyoruz. Yurt dışı kaynak imkanı, enflasyondaki düşüş, Hazine’nin borç çevirme oranının daha düşük olması, verimlilik artışı, nominal faiz oranlarında var olduğunu düşündüğümüz köpük gibi nedenlerden dolayı düşüş olur. Dışarıda artan maliyetler ve kaynak kısıtı nedeniyle bir miktar direnç olabilir, ancak yönetebileceğimizi düşünüyoruz” değerlendirmesini yaptı.

Aydın, kredi talebi ve büyüme iştahının bu yılda devam edeceğini öngörürken “Yatırımlarda ikinci yarıdan itibaren olumlu bir hareketlilik var. Türk bankacılık sistemi bunu finanse etmeye devam edecek. Ama koşullar kaynak tarafında bazı güçlüklerle karşılaşacağımızı gösteriyor. Dolayısıyla içeride tasarrufları artırıcı daha çok iş yapmalıyız. Kredi büyümelerinin mevduata baskı yapmasına da şaşmamak lazım. Sektör, 2017’de Hazine garantili ve KGF kefaleti ile verilen TL kredilerde büyüdü. Mevcut verilere göre, 2018 yılında kredi büyümesinin ortalama yüzde 16, mevduat büyümesinin de yüzde 14 civarında olacağını tahmin ediyoruz” şeklinde konuştu.

"Enflasyonda da büyüme gözetilmeli"

“Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler açısından en önemli performans göstergesi büyümedir” diyen TBB Başkanı Hüseyin Aydın, “Büyüme ve istihdam artışından vazgeçemeyiz. Tabii ki makro dengeleri de gözetmeliyiz. Dünya, ekonomi politikalarında büyümeye öncelik veren uygulamaları tercih ediyor. ABD başta olmak üzere büyüme ve istihdamı da gözeten bir merkez bankacılığı anlayışı var. Merkez bankalarının ekonomideki gelişmelere göre enflasyonu da büyümeyi de gözeten bir yaklaşım içinde olmasını yararlı görüyoruz” dedi. Türkiye ekonomisinin potansiyel büyüme hızına yakın bir hızda ritmini yeniden yakaladığına işaret eden Aydın, “Büyüme tahminimiz yüzde 5 civarında, enflasyon tahminimiz ise yüzde 8-8.5 düzeyinde” öngörüsünde de bulundu.

"Sorunlar çözülürse hızlı büyürüz"
“Türkiye’nin bulunduğu coğrafyada jeopolitik sorunlar çözüldükçe daha hızlı büyüyeceğimize inanıyoruz. Uluslararası ilişkiler daha rasyonel bir seyir izliyor. Avrupa Birliği'nde toparlanma gayet iyi. İngiltere ve ABD’nin sınırlı çıkış stratejisi dışında gelişmiş ülkeler hala 2008 yılının etkisini bertaraf etmek için başladıkları genişlemeci politikalardan geri adım atmadılar. Türkiye ve gelişmekte olan ülkeler açısından ticaret hacminin artması sağlıklı ve dengeli büyümek açısından çok daha önemlidir."

"Dış kaynak temini sürer"

“Bankaların yeni kredi verebilmek için mevcut kredilerini zamanında tahsil etmesi yanında yeni mevduat ve yeni öz kaynak bulması gerekiyor. Bankalar öz kaynağı ya kar ederek büyütecek ya da sermayedar ek sermaye koyacak. Sektör zaten kar dağıtmıyor ve karın çok önemli bölümünü özkaynaklara ekliyor. Mevduat kıt olduğundan, kredileri büyütmek için ve yeni kredi vermek için içeride mevduat dışında kaynak bulmak veya yurtdışı piyasalardan borçlanmak gerekiyor. Bankacılık sektörü de dışarıdan kaynak bulmaya devam etti. 2017’de vadesi gelen kredi veya tahvilden fazlasını borçlandık. Benzer şekilde 2018’de de net borçlanma yapabileceğiz.”

"Kredi artışı 2016 yılının 2 katı"
“KGF kefaleti planlanırken 250 milyar TL tutarındaki kredi hacminin 3 yıllık bir dönemde kullandırılması öngörülmüştü. Öngörülenden daha kısa bir dönemde, öngörülenden daha fazla kredi artışı oldu. Türkiye bir anda dünyanın en hızlı kredi kullanılan ülkesi haline geldi. Bunun sindirilerek yapılması daha doğru bir yaklaşımdı diye düşünüyoruz. Kredide miktar artışı 2016 yılındaki artışın iki katına çıktı. Bankacılık sektörü öz kaynağı ve mevduat dahil topladığı diğer kaynakları, yasal olarak ayrılması gerekenler dışında, reel sektöre ve Hazine’ye kullandırmış.”