'HDP ile ortak açıklama olabilir'
Başbakan Davutoğlu, "HDP ile ortak açıklama şart değil ama olabilir de. Her ayaküstü açıklamayla yürüyen süreci olumsuz etkilememesi gerekir" dedi
Başbakan Ahmet Davutoğlu, bir taraftan iç güvenlik ve kamu düzeniyle ilgili tedbirleri alırken diğer taraftan çözüm sürecini kendi doğasına döndürmeye çalıştıklarını belirterek, "O doğa içinde netice almaya yöneldik. Son 2 haftadır, son günlerde de olumlu yönde artan sinyaller var. Bu çerçevede zaten hiçbir zaman müzakereler kesilmedi" dedi.
Başbakan Davutoğlu, A Haber ve ATV kanallarının ortak canlı yayınında gündeme dair soruları yanıtladı.
HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın, çözüm sürecine dair "müzakerelerin 1 hafta, 10 güne kadar başlayabileceğine" dair açıklamalarının anımsatılması üzerine Davutoğlu, yaşananların bir süreç olduğunu bildirerek, "Süreç doğası gereği kendi seyrinde devam ediyor. Bu anlamda sanki yeni bir şey başlıyormuş, yarın yeni bir gelişme olacakmış gibi kamuoyunda beklenti oluşturmanın faydası yok. Biz, bu sürecin en başından itibaren neyi talep ettiğimizi ve sürecin sonunda neye ulaşmak istediğimizi son derece berrak şekilde biliyorduk" ifadelerini kullandı.
Davutoğlu, Türkiye'nin demokratikleşmesi içinde bütün farklı toplum kesimlerinin, herkesin eşit vatandaşlık haklarından istifade ettiği, kültürünü, örfünü, ananesini rahatlıkla yaşayabildiği Türkiye idealini 2002'den beri takip ettiklerini, bu anlamda adımlar atıldığını anlatarak, şöyle devam etti:
"Çözüm sürecini, 2005'ten itibaren bilinçli şekilde toplumun taleplerini, her kesimin taleplerini karşılayan bir perspektifle sürdürdük. 2013'ten itibaren daha çok ivme kazanan süreç içinde de silahlı unsurların Türkiye'yi terk etmesi, silahın ve şiddetin tümüyle bırakılması esası çerçevesinde atılacak adımlar da konuşuldu. Bu o zamandan beri süre giden bir süreç. Yani 'yeni başlamış, müzakere yarın başlıyormuş, 5 gün sonra, 10 gün sonra başlıyormuş' gibi bir yaklaşım doğru değil. Oslo müzakereleri esnasında da bu süreç doğası içinde seyrediyordu ama maalesef çözüm süreci ve Türkiye'de bu tür yaraların sarılması çalışmalarında çok önemli bir aşamaya gelindiğinde birtakım sabotajlarla karşılaşılıyor. Biz bu konudaki ciddiyetimizi ve kararlılığımızı haziran ayında, Sayın Başbakanımız'ın o zaman talimatıyla çıkan yasada ortaya koyduk.
Yeni hükümetin oluşması sonrasında bu yasanın gerektirdiği Bakanlar Kurulu kararı alındı ve yasa bir anlamda uygulama çerçevesi kazandı. Bu yönde de yapılacak olan çalışmalar bir takvime bağlandı. Ancak 6-7 Ekim olayları buna bir darbe vurdu, çok ciddi bir darbe vurdu, bir güven problemi doğdu. Bir taraftan iç güvenlik ve kamu düzeniyle ilgili tedbirler aldık bir taraftan da çözüm sürecini kendi doğasına tekrar döndürüp, o doğa içinde netice almaya yöneldik. Son 2 haftadır, son günlerde de olumlu yönde artan sinyaller var. Bu çerçevede zaten hiçbir zaman müzakereler kesilmedi, Başbakan Yardımcımızı görevlendirdik, HDP heyetiyle görüşüyor. İlgili Kamu Güvenliği Müsteşarlığımız, MİT Müsteşarlığımız gerekli görüşmeleri yapıyor. İmralı'da yapılan görüşmeler var. Bunlar bir trafik içinde kendi doğası içinde seyrediyor. Önemli olan şu iradeyi görmek istiyoruz, artık Türkiye'de siyasi talepler şiddet diliyle, şiddet eliyle yapılmayacak, silah bir hak talep etme aracı olmaktan çıkacak."
IŞİD bahanesiyle izinsiz gösteriler
Başbakan Davutoğlu, "6-7 Ekim krizi aşıldı mı?" sorusuna, "Önemli ölçüde aşıldı diyebilirim. Daha doğrusu 6-7 Ekim olaylarının bir daha olmaması için biz her türlü tedbiri aldık, almaya da devam edeceğiz" yanıtını verdi.
Kamu düzeninin bir müzakere konusu olmadığına, olması gerekenin bütün sorunların bir toplumsal tabanı geniş çerçevede, bütün taraflarla görüşülerek yürütülmesi gerektiğine değinen Davutoğlu, şiddetin tümüyle terk edildiği bir çerçevede konunun ele alınması ve bundan sonra atılacak adımların ne olacağının o çerçevede konuşulması gerektiğine işaret etti.
Davutoğlu, şiddetin, şiddet dilinin, şiddet elinin, şiddet yoluyla siyasi talepte bulunmanın artık sona erdiğinin ilan edilmesini istediklerini belirterek, "Bu iradeyi, kararlılığı, 2013 Mayıs'ında olduğu gibi 'şu zamanda terk edilecek' denilen silahlı unsurlar terk edilmediği zaman... Devlet ve kamuoyu bir şekilde oyalanıp, aynı mantıkla geri dönülecek gibi de düşünülmemesi lazım. Bu iradeyi görmek istiyoruz. Bizim, hükümetimizin iradesi son derece açıktır. 6-7 Ekim olayları esnasında bile biz çözüm sürecindeki kararlılığımızı hep vurguladık" diye konuştu.
Kamuoyu araştırmalarının, çözüm sürecine olan desteğin arttığını gösterdiğini, görüşmelerin yürütülmesi anlamında olumlu bir noktaya gelindiğini söyleyen Davutoğlu, "Önümüzdeki günlerde bunun daha da ivme kazanması gerekir. Sürekli açıklamalar yapmak yerine, spesifik, somut adımlarla yol almak lazım" dedi.
Pervin Buldan'ın açıklamaları
HDP'li Pervin Buldan'ın, çözüm sürecine ilişkin açıklamaların artık ayda bir yapılabileceği ve "hükümet ile ortak açıklama yapma gibi bir düşüncemiz var" yönündeki sözlerinin anımsatılması üzerine de Davutoğlu, "Ortak açıklama konusu şart değil ama olabilir de. Esas olan şu; kimsenin çok spontane, her ayaküstü açıklamayla yürüyen süreci etkilememeye özen göstermesi lazım. Şu ana kadar olan çalışmalarda belki de en olumsuz etki yapan şeylerden biri, bir açıklama enflasyonu olması, sürekli zaman verilmesi" şeklinde konuştu.
Davutoğlu, hükümet kanadından açıklamaların Hükümet Sözcüsü ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ile kendisi ve parlamentoyla ilişkileri yürütmeyle yetkili Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan tarafından yapıldığına işaret ederek, bu konuda hükümet kanadında belli bir disiplin bulunduğunu, aynı şeyin HDP ve bütün taraflarda da olmasına özen gösterilmesi gerektiğini kaydetti.
Açıklamalarda tehdit dilinin, "şu zaman olacak", "olmazsa bu olur" gibi yaklaşımlardan kaçınılması gerektiğine dikkati çeken Davutoğlu, "O bakımdan Pervin Hanım'ın söylemiş olduğu husus doğru bir husus. Ayda bir açıklama yapılsın, ne yapılacaksa yine konuşulsun ama bir disiplin, kararlılık içinde bunların yürümesinde fayda var" değerlendirmesinde bulundu.
Başbakan Davutoğlu, "Kandil'den gelen açıklamalardan bir tanesinde 'Nisan'da yapılacak kongrede Öcalan'da olacak' deniliyor, 'silah bırakma ve sınır dışına çekilme en son aşama' deniliyor. Bütün bunlarda zaman zaman tehditkar bir ton dikkati çekiyor, ne dersiniz?" sorusuna da şu yanıtı verdi:
"Zaten kastettiğim bu. Sanki hiç üzerinde konuşulmamış konular, konuşulmuş gibi gündeme getirilip, sonra o varsayım üzerinden imalı dil kullanmak. İşte biz buna gelmeyiz. Hiç kimse Türkiye Cumhuriyeti hükümetine, Türkiye Cumhuriyeti devletine dönük olarak, imalı da olsa bir tehdit dili kullanamaz. Bu konuda en fazla rahatsızlık duyan da bölge halkımız. Şu anda bölge halkında, 6-7 Ekim olayları sonrasında tekrar bir güven hissi uyanmaya başladı. Çünkü çözüm süreci işliyor, taraflar konuşuyor, görüşüyor ve kamu düzeni anlamında da ciddi tedbirler alındı. Bölgeden gelen bütün mesajlar son derece olumlu. Böyle bir olumlu atmosfer içinde tekrar şiddet dilini ima edecek şekilde bir şey kullanmak, silahların terk edilmesi vesaire, bunları sanki bazı şartlar yerine getirilirse olacakmış gibi bir ifade kullanmak kabul edilebilir bir husus değil.
Zaten silah taşımak başlı başına olmaması gereken bir durum. Türkiye, Suriye gibi, Irak gibi kamu düzeninin sarsıldığı bir ülke değil. Bu tarz açıklamalar sürece fayda vermiyor. Sık sık açıklama yapmak, açıklamada tarih vermek, yine açıklamada şu veya bu şartı koşuyormuş gibi bir görüntü vermek sürecin doğasına zarar veriyor. Süreç kendi doğası içinde son günlerde, 2 haftadır özellikle olumlu bir yönde seyrediyor. Herkesin buna özen göstermesi, bunun üzerinde titremesi lazım."
"Müzakere taslağı konusunda tek bir taslak yok"
"Müzakere taslağının kamuoyu ile paylaşılıp paylaşılmayacağı ve muhalefetin bilgilendirilmesi konusunda bir düşünceleri olup olmadığı" sorusunu da Davutoğlu, "Müzakere taslağı konusunda tek bir taslak yok. Yani o taraftan gündeme getirilen konular var, bizim benimsediğimiz temel bazı ilkeler var. Bunlar konuşularak, adım adım, yavaş yavaş, ama sakin, kararlı şekilde yürüyecek süreç" diye cevapladı.
Başbakan Davutoğlu, muhalefetin ise bütün sürece karşı çıktığını, bugüne kadar hangi konu muhalefetle paylaşılmışsa onların o konuyla ilgili süreci dumura uğratmak için çaba harcadığını anlatarak, "Yine biz bunları paylaşmaya hazırız, bu anlamda muhalefette bir ciddiyet görürsek paylaşmamak için hiçbir sebep yok. Çözüm süreci, Türkiye Cumhuriyeti'nin 100 yıllık tarihinde en önemli konulardan birinin aşılması anlamına gelir. Bu anlamda da hepimizin meselesidir, muhalefette dahil bütün taraflarla bu konu görüşülür ama bizim görmek istediğimiz husus, iyi niyet ve ciddiyet. Bu anlamda bir tavır görülürse tabii bazı konular vakti geldiğinde herkesle paylaşılabilinir" dedi.
Süreçte kendilerinin öncelikleri olduğunu, karşı taraftan gelen öncelikleri de ele alarak müzakere esnasında ortak bir zemin oluşturulmaya çalışıldığını dile getiren Davutoğlu, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Pozitif ivmeden kasıt, psikolojik bir eşiğin aşılıp, daha somut konuların görüşülebilir hale gelmiş olması. Bu 2 yıldır, 1,5 yıldır sürüyor. MİT Müsteşarımızın Ada'ya gidişlerinin sıralamasına bakın, heyetlerin gidiş-gelişlerine, bizim Başbakan Yardımcılarımızın görüşmelerine bakın. Bunlar 1,5 yıldır, yeni başlayan bir süreç değil çözüm süreci. Osla görüşmeleri var, daha sonra yürüyen çalışmalar var. Son aşaması, bunun 1,5 yıl, yaklaşık 2 yıl aslında, 2012 Aralık'ından itibaren ise doğrudan görüşmelerle bu meselenin bir an önce Türkiye içinde, milli ve özgün bir proje olarak neticelendirilmesi. Herhangi bir dış faktör olmadan, kendi vatandaşlarımızla görüşerek, parlamento içindeki siyasi partiyle görüşerek bunların süratle çözülmesi yönünde adım atmak. Bu yüzden pozitif bir momentum var.
1,5 yılda 2 kez bu yavaşladı veya süreçte aksama oldu. Bir, söz verildiği halde silahlı unsurların Türkiye'yi terk etmesini durdurması, o terk olmuş olsaydı şu anda çok daha farklı bir yerde olabilirdik, belki de bütün süreç tamamlanabilirdi. Çözüm sürecinde ileri bir aşamaya geldi mi bir başka provokasyon çıkartılıyor. Çözüm sürecinin akamete uğraması Gezi olayları sebebiyledir. Öyle bir atmosfer oluştu ki sanki Türkiye'de büyük bir kriz beklentisi varmışcasına bir tabloyla atılması gereken adımlar ertelendi. Daha sonra biz 30 Eylül, Sayın Cumhurbaşkanımızın başbakanlığı döneminde Demokratikleşme Paketi'ni açıkladık, tekrar bir ivme kattık ama daha önce üzerinde mutabık kalınan silahlı unsurların Türkiye'yi terk etmesi ve silahlarını bırakması konusunda ilerleme sağlanamadı. Hep şu söylendi; bir yasaya ihtiyaç var. Bu sene haziran ayında bu yasa çıkarıldı, yeni hükümetimizin kurulmasıyla yasanın uygulama aşamaları oldu. Bu sefer de 6-7 Ekim olayları çıkartıldı, rastgele olmadı, çıkartıldı. Biz, tekrar treni rayına oturttuk, bu rayda hareket etmeye başladı. Bu trenin hedefe ulaşması için herkesin çok dikkatli davranması lazım. O zamandan beri bu müzakereler sürüyor, müzakere yeni başlıyor, görüşmeler yeni başlıyor gibi bir şey doğru değil. Fakat daha somut, hedefe dönük olarak görüşmelerin ivme kazandığını söylemek doğru."
Kimse molotof kokteylinin özgürlük olduğunu iddia edemez
Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Molotof kokteylini eline almış kişi, saldırı niyeti taşıyor demektir yakmak, yıkmak niyeti taşıyor demektir. Dünyanın herhangi bir yerinde 'molotof kokteyli kullanma özgürlüğü' diye bir özgürlük var mı?" dedi.
HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın "iki yıldır diyalogtaydık, şimdi müzakere sürecine geçilecek" sözlerinin hatırlatılması üzerine Başbakan Davutoğlu, "Allah aşkına şimdi bunlar sadece bir algı oluşturmakla ilgili" ifadesini kullandı.
Davutoğlu, silahlı unsurların Türkiye'yi terk etmesi ilanının 2013'ün Nevruz'unda yapıldığını vurgulayarak, "Mayıs ayında harekete geçildi. Şimdi tekrar o zaman niye 'silahlı unsurların Türkiye'yi terki en son aşamada konuşulur' deniyor. Demek ki daha önce mutabık kalınan bir hususta, şimdi hücum etme çabası var. Bunu HDP'ye ilişkin söylemiyorum, onlardan böyle bir şey çıkmadı. Son dönemde atıfta bulunduğunuz Kandil'den gelen açıklamayla ilgili söylüyorum" değerlendirmesinde bulundu.
Geçen sene 2013 Nevruz'unda taahhüt edilen noktalara bakıldığında, sadece diyalogla ortaya çıkan şeyler olmadığına dikkati çeken Başbakan Davutoğlu, "Belli taahhütler var. Biz, o taahhütlerin yapıldığını gördüğümüzde, bu işin ciddiyetle ele alındığını görürüz. Bu, bizim demokratikleşme yönünde attığımız ve atacağımız adımları engellemez. Biz, halkımız ve her kesimle bu ve benzeri süreçlerde Türkiye'de demokrasinin derinleşmesi için her çalışmayı yaparız. Ama Türkiye'de artık şiddet ve terör kullanarak, siyasi hak talep etme döneminin bittiğinin ilan edilmesi lazım. Herkesin de hak talep edilmesinin nasıl olacağı konusunda demokratik prensipler etrafında davranma yaklaşımı olması lazım. Esas mesele, odaklandığımız nokta bu. Bunu gerçekleştirirken ne tür adımları karşılıklı olarak atmak gerekir, onu bu görüşmeler esnasında tayin edeceğiz" diye konuştu.
"Bunların daha önce olması gerekirdi, olmadı"
Davutoğlu, yakın sürede bölücü terör örgütünün Türkiye dışına çıkmasıyla ilgili olarak, şunları söyledi:
"Bunların daha önce olması gerekirdi, olmadı. Ama şu geldiğimiz pozitif atmosfer doğru değerlendirilirse bu mümkündür, mümkün olmanın ötesinde bu yönde herkes çalışmalıdır. Bir çözüm eğer yarın sabah olacaksa yarın sabah bile geçtir, mümkün olan en kısa zamanda. Burada 2 faktör var. Bir Türkiye'deki gelişmeler bir de Suriye'deki gelişmeler. Öyle bir atmosfer oluştu ki, 'bölgede başka bir konjonktür var' diye bu süreçler yavaşlatıldı. Hatta bazen fırsatçılığa dönecek şekilde bunlar farklı şekillerde kullanılmaya çalışıldı. Bizim dediğimiz burada, ne Ortadoğu bölgesindeki konjonktürel şartlara bakılmalı ne de ülke içinde çözüm süreci içinden özellikle kamu düzenini sarsacak eylemlerin sürebileceği kanaati olmamalı. Biz bu çerçevede hem kamu düzeniyle ilgili tedbirleri almaya devam edeceğiz hem de en kısa sürede silahların tümüyle terk edilmesi ve silahlı grupların Türkiye'yi terk etmesi yönündeki çabalarımızı sürdüreceğiz."
"Bu yönde karşı taraftan bir irade görüyor musunuz?" sorusu üzerine Başbakan Davutoğlu, "Gelen bazı olumlu açıklamalar da bu şekilde bir şey var tabi. Bu konular görüşülüyor" dedi.
"Gündemimizde yok çok net ifade ediyorum"
Davutoğlu, İmralı'daki heyetin genişletilmesiyle ilgili olarak şu anda görüşmelerde Kamu Güvenliği Müsteşarlığının devrede olduğunu kaydetti.
Kurumlar arasında çok iyi bir koordinasyon olduğuna işaret eden Başbakan Davutoğlu, şöyle konuştu:
"Her birisi benim başkanlığımda yapılan çözüm süreci toplantılarında, 15 günde bir en geç bu konuları ele alıyoruz ve burada talimatlandırıyoruz. Yani Başbakan Yardımcımız Sayın Akdoğan'ın yapacağı görüşmelerde söyleyeceği şeyler de orada söyleniyor, Kamu Güvenliği Müsteşarımızın İmralı'ya yaptığı ziyarette ele alacağı konular da orada beyan ediliyor, bölgede sivil toplum kuruluşlarıyla yapılacak görüşmeler ya da diğer siyasi partilerle yapılacak görüşmeler de; Sayın Arınç son dönemde gerçekleştirdi, onları da orada belirliyoruz, belli bir görev dağılımı içinde. Ayrıca İçişleri Bakanlığımız da kamu düzenini sağlama yönünde atılacak adımları tespit ediyor. Bu anlamda son derece entegre, koordineli, herkesin ne yaptığının tespit edildiği bir süreç işliyor.
Zaten MİT Müsteşarımız başından beri olayın içinde ve bize arzda bulunuyor. Her 15 günde bir, gerekiyorsa da daha erken toplanıp 'süreçte şimdi buradayız, şu adım atılabilir, şunu yapabiliriz' diye son derece dikkatli, kararlı, pozitif ve vizyoner bir yaklaşımla bunu yürütmeye çalışıyoruz. Bundan sonraki aşamalarda ne olacağı konusu da bu şekilde ele alındı. Adım adım yapılabilecek çalışmalar var. Heyetin genişlemesi ya da bazı unsurların tekrar aktif olarak sürece katılmaları konuları hep ele alınabilecek hususlardır. Ama öncelikle görmek istediğimiz bu konularda bir iyi niyet ve ciddiyetin ortaya konulması."
Başbakan Davutoğlu, "Genel af bu adımların neresinde" sorusuna "Şu ana kadar böyle bir konu görüşülmedi ve gündemimizde de yok. Çok net ifade ediyorum" yanıtını verdi.
"Sadece HDP'yi ilgilendirmiyor"
İç Güvenlik ve Özgürlüklerin Korunması Reformu Paketiyle ilgili olarak Davutoğlu, paketin sadece HDP'yi ilgilendiren bir husus olmadığına dikkati çekti.
Başbakan Davutoğlu, "Bu konuda bir reform ihtiyacı olduğu son olaylarda ortaya çıktığında bunu Güney Doğu'ya, Doğu Anadolu'ya has bir uygulama gibi hiç düşünmedik, böyle bir şey söz konusu değil" dedi.
Türkiye'nin her yerinde ve içinde uyuşturucuyla mücadele de dahil birçok konunun yer aldığı bir paket olduğunu vurgulayan Davutoğlu, şöyle devam etti:
"Özellikle altını çiziyorum ve hep vurguladım; toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma hakkı, bütün vatandaşların hakkıdır. Eğer bir grup, toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma hakkını, şiddet kullanma hakkını ki böyle bir hak olamaz, molotof kullanma hakkına dönüştürüp, diğer vatandaşların can güvenliğini tehdit ediyorsa işte burada özgürlükleri sınırlayan, kısıtlayan bi durum var demektir. Birçok açıklama yapılıyor, molotof kokteyli atan kişiye, niye silahlı kişi muamelesi yapılsın? Bunu Sayın Demirtaş da bir keresinde vurguladı. Çok açık bir şekilde söylüyorum, molotof kokteylini bir insan niye eline alır?
İç Güvenliği Reformunda iddialı şekilde İç Güvenlik ve Özgürlüklerin Korunması Reform Paketinde uluslararası standartlarda, gelişmiş standartlarda olmayan hiçbir şey yok, olanlar arasında da hiçbir şey eksik bırakılmış değil. Hangi ülkeyi istiyorlarsa çıkarsınlar, Almanya'nın İngiltere'nin İsviçre'nin Amerika'nın standardı mı... Bu ülkelerde de özgürlüklerin korunması için o özgürlükleri, ortadan kaldıracak şartların oluşmasını da engelleme çalışması var."
"Diyarbakır annelerine, bu zihniyet şans verdi mi?"
Başbakan Davutoğlu, "molotof kokteylini eline almış kişi, saldırı niyeti taşıyor demektir yakmak, yıkmak niyeti taşıyor demektir" diyerek, şunları kaydetti:
"Dünyanın herhangi bir yerinde 'molotof kokteyli kullanma özgürlüğü' diye bir özgürlük var mı? Önce bunu tanımlayalım, varsa getirsinler veya herhangi bir ülkede molotof kokteyli kullananlara cezai müeyyidenin yok olduğu bir ülke var mı? Amerika'da bazı eyaletlerde ömür boyu hapse kadar giden ağır cezalar var bu konuda, Avrupa'da da var. Peki Türkiye'de barışçıl gösteri yapmak isteyenler, aynı gün gösteri yapmak istediklerinde 6-7 Ekim olaylarını düşünün; bunlardan memnun olmayan ya da farklı bir görüşte bir grup vatandaşımızla Diyarbakır sokaklarında ya da İstanbul'un bazı semtlerinde gösteri yapmak isteseydi yapabilir miydi, yapamazdı. Peki onların toplantı gösteri yürüyüşü yapma hakkı yok mu? Mesela terörü kınamak için ve Diyarbakır anneleri örneğinde olduğu gibi. Kaçırılan çocuklarının geri dönmesini talep eden Diyarbakır annelerine, bu zihniyet Diyarbakır'da şans verdi mi? Baskı ve şiddetle Diyarbakır Belediyesi önünden çıkarıldılar. Peki bir tek size mi ait toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma hakkı? Evlatları kaçırılan, 'kaçırılan' diyorum; anneler, babalar bu özgürlük hakkını kullanamayacaklar da elinde molotof kokteyli olanlar mı bu özgürlük hakkını kullanacaklar? Burada netleşelim. Bu pakette evrensel demokrasi ve standartlarına aykırı hiçbir husus yoktur."