'Milletin iradesine savaş açıldı'
Başbakan Yardımcısı Akdoğan, "Ne zaman sonuca yaklaşsak, ne zaman çözüme yaklaşsak hep bir karanlık el devreye girdi. Sabotaj girişimlerine karşı duyarlı olmamız gerekiyor" dedi
Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, Adıyaman'da İmam Hatip Okulları Mezunları ve Mensupları Derneği (ÖNDER) tarafından TPAO Kültür Merkezinde düzenlenen 10. İmam Hatipliler Kurultayı'nda, yaptığı konuşmada, sivil toplum kuruluşlarının milli irade açısından önemini vurguladı.
Sivil toplum kuruluşlarının yaşanan süreçte duruşlarının büyük önem taşıdığını belirten Akdoğan, "Bu süreçte sivil toplum kuruluşlarımızın duruşları büyük önem taşıyor. Sadece çözüm süreci açısından değil, özellikle geçen yıldan itibaren Türkiye'de yaşanan bir kısım olaylar, siyaset mühendisliği çabaları, vesayetçi ortakların bir takım hukuksuz girişimlerine karşı sivil toplum kuruluşlarımız, gerçekten çok onurlu bir duruş sergilediler. Milli İrade Platformu çerçevesinde gerçekten milletin emanetine, milletin iradesine, demokrasiye ve hukuka sahip çıkmak için çok önemli tavır ortaya koydular" dedi.
Gelinen süreçte toplumsal desteğin de önemli olduğuna ve iki parametreyi daha fazla önemsediklerini dile getiren Akdoğan, şöyle konuştu:
"Bunlardan bir tanesi kamu düzeni ve güvenliğidir. Diğeri, bölgedeki bütün aktörlerin, STK’ların, partilerin, söyleyecek sözü olan kim varsa herkesin bu süreçte paydaş olmasıdır, muhatap olmasıdır, sürecin bir parçası olmasıdır. Bu süreç toplumsal destekle, toplumsal rızayla, toplumsal güvenle başlayan ve devam eden bir süreçtir. Toplum AK Parti'ye güvendi. Süreci başlatan Tayyip Erdoğan’a duyulan güven, bu sürecin arkasındaki toplumsal desteği oluşturdu. Çekilen sıkıntılar, eziyetler toplumun büyük bir oranla bu sürecin arkasında durmasına sebep oldu. Bu yüzden bölgedeki bütün gruplar, cemaatler, STK'lar, vakıflar ve dernekler, her kim varsa, söyleyecek sözü olan herkesin bu sürecin paydaşı olduğunu, muhatabı olduğunu bilmemiz gerekiyor."
'Bölge halkının sorunlarını, biz herhangi bir yapıyla müzakere ediyor değiliz'
Devletin bu süreçte bir takım temaslar yürüttüğünü, görüşmeler yaptığını ifade eden Akdoğan, şöyle devam etti:
"Ama bu bölge halkının sorunlarını biz herhangi bir yapıyla müzakere ediyor, konuşuyor ya da tartışıyor değiliz. Temel hak ve özgürlükler öncelikler, tartışma müzakere edilme konusunun dışındadır. İnsanın doğuştan sahip olduğu temel haklar devletin de bunu yapalım mı yapmayalım mı? Demesinin ötesinde bir gerçekliktir. Yani bölge halkının meselelerini bölge halkıyla konuşuruz. Temel hak ve özgürlükleri insanımızla konuşuruz ve bunu geliştirmek için bugün kadar atılan adımları biz attık. Terör var diye atamamazlık edemezdik. Başka bir takım örgütlerle görüşerek bunlar olmadı. Bunların hepsini AK Parti yaptı. Bunları bir birine karıştırmamamız gerekiyor."
'İmam Hatip tarihi yazıldığında, Adnan Menderes ve Tayyip Erdoğan öne çıkacaktır'
Akdoğan, İmam Hatipliler meselesinin yüz yıllık bir konu olduğuna vurgu yaptı.
İmam Hatipliler tarihine bakıldığında karanlık dönemler yaşandığını dile getiren Akdoğan, karanlık dönemlerin ardından aydınlık dönemler yaşandığını bildirdi.
Cumhuriyetin ilk yıllarında İmam Hatip okullarının kapatılmak zorunda kaldığını, 1950'lerden sonra tekrar bir canlanma yaşandığını aktaran Akdoğan, "Bu yönüyle baktığımızda, okulların ayakları üzerinde doğrulması, güçlenmesi ve ivme kazanmasında ve gelişmesinde Adnan Menderes çok önemli bir isimdir, Demokrat Parti iktidarı… Yani İmam Hatip tarihi yazıldığında iki isim öne çıkacaktır. Biri Adnan Menderes, diğeri Tayyip Erdoğan'dır. İki dönem yazılacaktır. Biri tek şef döneminin baskıcı, ceberut yapısı, İmam Hatiplilerin üzerinden silindir gibi geçen ve arkasından gelen Demokrat Parti'nin parlak dönemi. 28 Şubat sürecinin o karanlık dönemi ve arkasından gelen Tayyip Erdoğan'ın dönemi. Bu yüzden iki isim ve iki dönem çok önemlidir. İmam Hatip tarihi bu iki isim olmadan yazılamaz. Milletin iki adamı, milletin mukadderatına, ülkenin geleceğine sahip çıkmıştır. Bunun en önemli göstergesi imam hatip okullarının canlandırılması olmuştur" diye konuştu.
1950’lerde filizlenen ve fidan haline gelmeye başlayan İmam Hatiplilerin 28 Şubat'ta budanmak ve kesilmek istendiğine dikkati çeken Akdoğan, budanmak istenen fidanların şuanda ulu bir çınara dönüşmüş durumda olduğunu ve bu çınarın daha da büyüyeceğine inandığını kaydetti.
O dönemde ezanın Türkçe okunduğunu ve Kur'an-ı Kerim'in öğretilmesi ve öğrenilmesinin yasaklandığını vurgulayan Akdoğan, şu ifadelere yer verdi:
"Ezan Türkçeydi ama bize yabancıydı. Bu millete, bu topraklara, alemi İslam’a ve İslam’ın kendisine yabancıydı. Arkasından Kur'an-ı Kerim öğrenilmesi ve öğretilmesi yasaklandı. Çok engellemeler oldu. Din dersine müdahale oldu. O dönemi yaşayanlar gayet iyi bilir. Kur'an kurslarının üzerine nasıl gidildiğini iyi bilir. Cami mahyalarında bile rejimin propagandası yapılıyor, "var ol İnönü" gibi mahyalarla milli şefe selam çakılıyordu. Tek tip insan üretilmek istenen bir dönemde İmam Hatiplilerin üzerine yürünmesi çok büyük anlam ifade ediyordu. Diğer bir benzer dönemi 28 Şubat'ta hepimiz yaşadık. İmam Hatiplilerin üzerine nasıl gidildiğini gördük. Kat sayı meselesi çıkarıldı, başörtüsü zulmü yaşandı. Bütün grupların, cemaatlerin üzerinden silindir gibi geçen ceberut, baskıcı, zalimane bir dönem yaşadık."
İmam Hatiplilerin çekilen çileye rağmen onurlu bir mücadele ortaya koyduğunu belirten Akdoğan, şunları kaydetti:
"Onurlu mücadelede isyan etmek yoktur. Sabırla, tevekkülle mücadele ettiler. Birileri gibi silaha sarılmadılar, dağa çıkmadılar. Demokratik hukuk devleti içinde onurlu bir mücadele ortaya koydular. Kızlarımız yavrularımız Türkiye'de okuyamadılar. Belki başka ülkelere gittiler ama bu mücadelenin hep bir parçası oldular. Geldiler yine bu mücadelenin parçası olarak hizmet etmeye devam ettiler. Küsmediler, kaçmadılar, korkarak bir yere gitmediler. Bu mücadelelerin sonucunda AK Parti iktidara geldi. 'Muhtar bile olamaz' denilen Tayyip Erdoğan, hem başbakan hem cumhurbaşkanı oldu. O dönemde her türlü zulüm yapıldı ama engelleyemediler ve 2002'de millet yönetime el koydu. Ondan sonra yeni bir dönem başladı. Bugün hayaller gerçek oldu. Burada herkesin tek tek verdiği mücadelenin, edilen duaların, dökülen gözyaşlarının gerçekten tesiri var, etkisi var. İlahi bir güç olmasa, elbette hepimiz çaba gösteriyoruz ama bütün o ninelerin, dedelerin duaları bu sonucu ortaya koydu. Nereden nereye geldiğimizi çok iyi idrak etmek durumundayız ve bunun şükrünü eda etmek durumundayız."
Akdoğan, daha yapılacak çok iş bulunduğunu ama 30-40 yıllık bir mesafenin 5-10 yılda alınmasında, çekilen sıkıntıların, dökülen gözyaşlarının, edilen duaların önemli olduğunu sözlerine ekledi.
'Prangaları kırıp atacağız'
Akdoğan, AK Parti iktidara gelmeden önce 'çözümsüzlük çözümdür' anlayışının hakim olduğunu belirtti.
Çözüm sürecine ilişkin değerlendirmede bulunan Akdoğan, AK Parti'nin iktidara gelmesinin ardından 'çözümsüzlük çözüm değildir' dediklerini belirterek, "Kıbrıs sorunu önünüze gelir çözümsüzlük çözümdür. Devlet politikası olmuş. Ermeni meselesi gelir çözümsüzlük çözümdür. Devlet politikası olmuş. Avrupa Birliği tam bir kandırmacaya dönmüş. Onlar almak istiyormuş gibi gözüküyor, almıyor. Girmek istiyormuşuz gibi gözüküyoruz hiç bir çaba göstermiyoruz. Bir kandırmaca düzeni statüko bunun üzerinden inşa edilmiş. Bu sorunların varlığıyla kendisinin ancak devam edebileceğine inanmış. Biz dedik ki böyle bir şey olmaz. Biz kandırmacayla yaşamayız. Çözümsüzlük çözüm falan değildir. Bütün sorunları çözeceğiz. Üzerine gideceğiz. Prangaları kırıp atacağız" ifadesini kullandı.
Avrupa Birliği konusunda çok ciddi bir çaba ortaya koyduklarını, Kıbrıs meselesinden Ermeni meselesine kadar her konuda çözümü zorlayan paradigmaları değiştiren bir iktidar olduklarını, bunun en önemli adımının da 2015'ten itibaren Kürt meselesinde atılan adımlar olduğunu vurgulayan Akdoğan, on binlerce insanın hayatını kaybettiğini, ülkenin evlatlarının toprağa düştüğünü, "analar ağlamasın" dediklerini, "akan gözyaşı dinsin" dediklerine vurgu yaparak, "Türkiye'ye yakışmıyor bu sorun, bu sürdürülebilir değil. Yani 'her yıl şu kadar şehit verelim ama bu sorunu böyle idare edip gidelim.' Böyle bir şey olamaz. Milletin cebinden çıkacak yüzbinlerce dolar para harcayacaksınız heba olacak. Her yıl belli sayıda insanın ölmesini göze alacaksın, bunu idare edip gidelim. Bu sürdürülebilir değil. İnsani değil vicdani değil. Bunun üzerine kararlılıkla gitmeye başladık. Bu olmadan, bu tür kronik sorunlar çözülmeden Türkiye ne 2030 hedeflerine ulaşabilir, büyüyebilir ne de iç barışını koruyabilir, toplumsal birlik ve bütünlüğünü koruyabilir" dedi.
'Görmezden gelirseniz o hastayı kaybedersiniz'
Çözüm süreci başladığında birilerinin rahatsız olup "Nereden çıkardınız, niye şimdi durup dururken bu konuları işte rahatsızlık meydana getiriyorsunuz" ifadelerini kullandığını hatırlatan Akdoğan, sorunların teşhisi ve tedavisinde çok boyutlu bir çaba gösterdiklerini dile getirdi. Başbakan Yardımcısı Akdoğan, şunları kaydetti:
"Siz gözünüzü yummuştunuz, kafanızı toprağa gömmüştünüz. Ülkenin bir bölümünde neler yaşandığını umursamıyordunuz. Kendi güzel dünyanıza kapanmıştınız. Ama bir tarafta insanlar büyük sıkıntılar çekiyorlardı ve bu hastalık her tarafa yayılmaya başlamıştı. Hastalığı doğru teşhis etmek ve tedavi etmeye çalışmak sorun değildir. Görmezden gelirseniz o hastayı kaybedersiniz. Biz görmezden gelmedik. Teşhis ettik ve tedavi için çok boyutlu bir çaba ortaya koyuyoruz. 'İlgisizlik, geri kalmışlık var' dedik. Bunun üzerine yatırımlarla gittik. Hizmetlerle gittik. 100 milyar dolardan fazla yatırım yaptık. Bölgeyi kalkındırmak için çok ciddi çaba sarfettik, seferberlik başlattık. İnsanımıza sahip çıkmak için sosyal politikaları devreye koyduk. Ayrımcılığı ortadan kaldırmak için ki sorunun siyasi temeli budur. Yok sayan, reddeden, inkarcı, asimilasyoncu anlayış, ona karşı bu paradigmayı değiştirdik ve demokratik reformla bunun üzerine gittik."
Etnik ayrılıkçılık, eline silah alan bir örgütün terör yapmasının üzerine, çok boyutlu güvenlik politikalarıyla gittiklerine dikkat çeken Akdoğan, yapılacak ne varsa çok boyutlu olarak, samimi olarak yapmaya çalıştıklarını, bölgeyi kalkındırdıklarını, insanına da sahip çıktıklarını, sorunun temellerinden bir tanesi olan Kürtçe konusunda da çok ciddi bir çaba ortaya koyduklarını bildirdi.
Cezaevlerinde anaların oğluyla Kürtçe konuşamadığını, Kürtçe savunma yapılamadığını, seçimlerde Kürtçe siyasi propaganda yapma hakkını da kendilerinin getirdiğine değinen Akdoğan, "Ön seçimde Kürtçe propaganda yapılması, Kürtçe özel radyo televizyon kurma hakkı, devletin Kürtçe televizyon kanalı kurması, devletin Kürtçe bölüm ve enstitü açması, devletin Kürtçe eserler basması, Kürtçe vaaz ve hutbe yapılması, Kürtçe kurslar açılması, Kürtçe'nin seçmeli ders olması, Kürtçe'ye özel okul açma hakkı, bütün bunları yani dille ilgili ki bu sorunun temel kaynaklarından bir tanesi de dildir. Bunun gelişmesi için yapılan ne varsa AK Parti iktidarı yaptı. Bunları şimdi insanlar hiç bir şey yapılmadı gibi düşünüyor. İşte saymaya kalktığınızda yüzden fazla maddede çok ciddi reformlar yapıldı" değerlendirmesinde bulundu.
Elinde silah olan bir örgütün bulunduğunu ve bunun da bir şekilde halledilebilmesi için birtakım görüşmeler başlatıldığını aktaran Akdoğan, geçen yıl Nevruz'da Öcalan'ın bir mesaj verdiğini, ondan sonra örgütün yapması gereken bir çok şeyi yapmadığına dikkat çekti.
'Sabotaj girişimlerine karşı duyarlı olmamız gerekiyor'
Akdoğan, hükümetin çözüm süreci konusunda samimi ve kararlı bir şekilde çok ciddi adımlar atmasına rağmen, gelinen noktada Kobani olayları bahanesiyle sürecin tekrar sabote edilmek istendiğini belirterek, "Ne zaman sonuca yaklaşsak, ne zaman çözüme yaklaşsak hep bir karanlık el devreye girdi. Hep birileri 'Türkiye, kendi iradesiyle bu sorunu çözmesin, bu sorundan kurtulmasın ki biz karıştırabilelim. Türkiye'yi baskı altına alabilelim. Türkiye'nin büyümesini engelleyebilelim. Türkiye'de bir takım şeyleri ayrıştırabilelim. Bir çatışma zemini olsun' diye birileri hep devreye giriyor. Ama biz bunun uzun soluklu bir süreç olduğunu söyledik. Akşamdan sabaha çözülecek bir sorun değil. Sabırlı olmamız gerekiyor. Sağ duyulu olmamız gerekiyor. Bu tür sabotaj girişimlerine karşı duyarlı olmamız gerekiyor" dedi.
Kobani olaylarından sonra toplumda bir toplumsal direnç meydana gelip bir kamuoyu oluştuğunu dile getiren Akdoğan, "Bu olaylardan sonra bir tepki oluştu. Çözüm sürecine sahip çıkan, yaşanan o vandalizmi eleştiren 'siz yanlış yapıyorsunuz' diyen bir toplumsal direnç ve duyarlılık meydana geldi. Bu çok önemli bir kazanımdır. Bu yüzden bu süreç bu toplumsal destekle toplumsal kararlılıkla şu anda tekrar tren rayına oturmuş durumda ve devam ediyor. Ama bu süreçte herkesin samimi olması gerekiyor, dürüst olması gerekiyor. Sorumlu davranması ve sorumlu beyanlarda bulunması gerekiyor" ifadelerini kullandı.
Geleceği inşa etmek için geçmişe takılı kalınmaması gerektiğine dikkat çeken Akdoğan, "Şimdi bazıları geçmişe takılıp kalmış. Ben "anakronik" bir durum deyince kızıyorlar. Yani bir türlü bugüne gelemiyorlar. Her sabah düne uyanıyorlar. Bundan dolayı bir türlü bugünü yaşamadılar. Geçmişte takılıp kalan bir anlayış. Arkadaşlar biz artık geleceği inşa etmeye çalışıyoruz. Geçmişe takılıp kalarak gelecek inşa edilmez. İleriye doğru yol yürümek durumundayız. Bu yüzden herkesin sorumlu olması, duyarlı olması gerekiyor. Tahrik edici açıklamalardan gerilim üreten açıklamalardan lüzumsuz siyasi polemiklerden kaçınmak gerekiyor" değerlendirmesinde bulundu.
'Sivil toplum örgütlerimiz özellikle bölgede, bu sürece yüreğini koyuyor taşın altına elini koyuyor'
Akdoğan, krizlerin her zaman olabileceğini çünkü kendilerinin kontrolünde olan dinamikler ve olmayan dinamiklerin bulunduğuna dikkat çekerek, Türkiye'nin dışında bir takım gelişmeler yaşanabildiğini, her olay olduğunda sil baştan yapamayacaklarını belirterek, "Bu yüzen bu tür kronik sorunlarda geçmişten devraldığımız onlarca yılın meselelerinde biranda çözüm olmayacağına göre, bunları çözmeye çalıştığımızda birçok karanlık el devreye girdiğine göre, sabırla yol yürürken bu önümüze çıkan krizleri de yönetmesini bilmemiz gerekiyor. Ortada kararlı duyarlı son derece büyük riskler alıp cesaret ortaya koyarak sorunu çözmeye, süreci yönetmeye çalışan bir hükümet var. Herkese düşen buna katkıda bulunmaktır. Çok şükür sivil toplum örgütlerimiz özellikle bölgede, bu sürece yüreğini koyuyor taşın altına elini koyuyor, 'bende varım' diyor ve bizi yüreklendiriyor teşvik ediyor" diye konuştu.
Son yaşanan olaylarda, bölge halkına kimin hizmet edip kimin tehdit ettiğini, kimin yatırım yapıp kimin baskı yaptığını, kimin yapıp kimin yıktığının görüldüğünü ifade eden Akdoğan, kimin zulmettiğini, bölgede Kürde kimin zulmettiğini, kimin yatırım yaptığını, hizmet ettiğini ve kucakladığını, kimin de tehdit edip baskı yaptığını ve yol kestiğinin fark edildiğini, bunu farketmenin de önemli bir durum olduğunu söyledi.
Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, sözlerini şöyle tamamladı:
"Devlet geçmişte birçok konuda eleştiriliyor olabilir ama bugün farklı bir anlayış var. Farklı bir zihniyet var. Farklı bir hükümet var. İnsana değer veren sahip çıkan, kucaklayan haklarını geliştiren, hizmet eden yatırım yapmaya çalışan bir devlet var. Buna karşı olumsuzca davranan bir anlayış var, bir yapı var. Bunun görülmeye başlanması çok önemli bir kazanımdır. Tüm bunlara rağmen süreci sonuca ulaştırmaya kararlıyız. Görüşmelerimiz devam ediyor. Usül yöntemde sağlanan anlaşmayla, şu anda muhteva üzerinde çalışmalarımız sürüyor. Zamana yaymadan süreyi uzatmadan, biran önce nihai çözüme ulaşmak, çözüme ulaşmak önem taşıyor. Çünkü bu tür süreçlerde kırılganlıklar olabiliyor. Süreci zehirleyen olaylar olabiliyor. Provokasyonlar olabiliyor. Sabotajlar olabiliyor. Bizimde bunlara karşı hem kararlı hem cesur hem samimi hem de hızlı bir şekilde, sonuca doğru yol yürümemiz gerekiyor."
'Milletin iradesine bir savaş açıldı'
Akdoğan, Adıyaman'daki temasları kapsamında partisinin il başkanlığını ziyaretinde, AK Parti'nin milletin emanetine sahip çıktığını vurgulayarak, bütün müdahale girişimlerine ve vesayetlere karşı dimdik durduklarını dikkat çekti.
Milletin iradesine sahip çıkmaya devam edeceklerini bildiren Akdoğan, "Biz bir yandan hizmet etmek için yatırım yapmak için uğraştık, vatandaşımızı kucaklamak için uğraştık. Öbür yandan da çetelerin, mafyaların, vesayetçi odakların, darbeci çevrelerin girişimleri ile uğraştık. Bu mücadeleyi sizin desteğinizle verdik. İşte 17 Aralık'tan sonra topyekun sisteme bir savaş açıldı. AK Parti iktidarına bir savaş açıldı. Milletin iradesine bir savaş açıldı. Hepsi bir araya geldi. Türlü türlü oyunlar devreye kondu. İçeridekiler ve dışarıdakiler bir araya geldi ama millet bizim yanımızda durdu. Yerel seçim ve 10 Ağustos'da milletimiz 'AK Parti' dedi ve bu oyunu bozdu. Bu şekilde sizin adınıza bu mücadeleyi verdik, sizinle birlikte yol yürüdük ve hamdolsun yeni Türkiye kurma yolunda emin adımlarla devam ettik" diye konuştu.
2015'de yapılacak genel seçimden önce farklı oyunların devreye sokulacağını dile getiren Akdoğan, bunun da tutmayacağını, millet iradesinin üstün geleceğini kaydetti.
Akdoğan, şunları kaydetti:
"Hangi tuzakları kurarlarsa kursunlar, hangi komployu yaparlarsa yapsınlar, biz doğru yoldayız. Hak ve hakkaniyet yolcusuysak ve yanımızda millet varsa, inşallah bunların hepsini bozarız. Buna inanıyoruz ve inandıkça bu oyunu bozarız. Önümüzdeki seçimler çok hayati önemde. Bu seçimde çok çalışmamız gerekiyor. Bu kritik bir eşik. Bu seçimlerde başarılı olduğumuz takdirde önümüzdeki 4 yıl tarihi devrimler, reformlar hayata geçirmenin, çok önemli yatırımlar yapmanın zamanı olacak. 4 yıl boyunca seçim olmayacak. Bu yüzden bu kritik eşiği aşmamız gerekiyor. Bu mesele bir partinin geleceği değil, bir ülkenin meselesidir. Eğer bugün Bosna'da, Gazze'de, Somali'de çocuklar, yaşlılar ve insanlar AK Parti iktidarı için dua ediyorsa, Tayyip Erdoğan için Ahmet Davutoğlu için dua ediyorsa, AK kadrolar için dua ediyorsa, bu mesele AK Parti olmaktan çıkmıştır. Çünkü AK Parti mazlumun sesi olmuştur."
Hakkaniyetin sesi olan bir Türkiye'nin bulunduğunu, bugün Türkiye'nin bütünlüğünün ve birliğinin yegane sigortasının AK Parti olduğunu vurgulayan Akdoğan, sözlerini şöyle tamamladı:
"Türkiye'nin bütünlüğünü sağlayacak siyaset var mı ? Diğer partiler hep bir yerlere sıkıştı. Bölgede siyaset yapabiliyorlar mı yapamıyorlar. Bu yüzden sizin katkınız önemli. Verdiğiniz mücadele çok önemli. Sizler ve bizlerin mücadelesi Türkiye'nin bekası için çok büyük önem taşıyor. Burada dimdik ayakta duracağız. Özgüven içerisinde 10 yılda 12 yılda atılamayacak adımları biz attık. Bu sürecin sahibi biziz. Bu milletin hizmetkarı biziz. Bu işleri, yatırımları yapan biziz. Hiç altta kalmayacağız, gündemi biz belirleyeceğiz."