'Nus ile uslanmayanı etmeli tekdir….'

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Dr. Mustafa AŞULA / Emekli Büyükelçi

 Şaire kulak verirsek, şunu söylüyor: 'nus ile uslanmayanı etmeli tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir.'

Dışişleri Bakanımız İsrail'e karşı 5 maddeden oluşan önlem paketini açıklarken, şüphesiz yukarıdaki sözün birinci kısmını hatırlatmak istiyordu. İkinci kısmı elbette kimse düşünmek istemez.

Ülke açısından çok önemli sonuçlar doğuracak nitelikteki bu beyanat karşısında yapılacak şey, her şeyden önce, birlik ve beraberlik sergilemek ve dayanışma örneği vermektir. Ancak yine de realist olmak adına, şunu da hatırdan çıkarmamak gerekir; yetkililere böyle zamanlarda arkadan gaz vermek ve açılan yelkenleri rüzgarla şişirmek, bazı ahvalde kayığın yalpalamasına ve nereye çarpacağı belli olmayan bir çalkantı içine girmesine neden olabilir. Önemli olan Türkiye'nin yüksek çıkarlarıdır; bunun nasıl korunacağına bakılmalıdır.

Ne olursa olsun, İsrail'de olup bitenleri yakından takip etmek durumundayız. Bundan kendimizi mahrum bırakmamız doğru olmaz. Bu bakımdan, diplomatik ilişkilerin ikinci kâtip seviyesine indirilmesine gerek olmayabilir. Büyükelçinin bulunmaması esasen yeterli bir uyarıdır. Bilgi toplama işini diğer görevlilere bırakabiliriz.

Açık denizde seyrüsefer serbestini temin için gerekli önlemleri almamız da çok doğaldır. Bu da esasen geçmişi çok uzun yıllara dayanan, yerleşik bir devletler hukuku kuralıdır. Bu kurala itibar edilmesini istememizden daha tabii ne olabilir? Ancak yorumlara bakıldığında, sanki biz Doğu Akdeniz'de bir nev'i sürveyans görevine hazırlanıyormuşuz gibi anlamlar çıkarılıyor. Türkiye'nin ananevi barışçı dış politikası hakkında yanlış izlenimlerin yaratılmasına fırsat vermemeliyiz.

Gazze ablukasının haksızlığını Uluslararası Adalet Divanı'na taşımak istememizde de bir gayrı tabiilik yoktur. Bunun için Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'ndan geçecek isek, çok yoğun ve etkin bir diplomasi kampanyasına ihtiyacımız olacaktır. Bu da zaman ister, alınacak sonuçtan, iyi kötü emin olunmasını gerektirir. Kıbrıs'ta Rum saldırılarının çok yoğun olarak yaşandığı 60'lı yıllardaki Genel Kurul deneyimlerimizi hatırlamak istemiyoruz. Tüm iyi niyet heyetleri ziyaret ve temaslarına karşın, Genel Kurul'dan, biri bize ait olmak üzere, sadece 5 oyla çıkmıştık. Hoş şimdilerde çok şey değişti, uluslararası  arenada Türkiye'nin konumu, müsbet anlamda çok değişti.

Ancak, şekildeki tüm alayişe rağmen, değişmeyen, maalesef yakın müttefik ve hatta 'stratejik ortak' dediğimiz Amerika'nın tutumu olmuştur. Amerika bölgede İsrail'e tanıdığı önceliği elden bırakmamıştır. Amerika istemiş olsaydı, ne 'Mavi Marmara' felaketi yaşanırdı, ne de İsrail, bunca çabalara rağmen, bize karşı saldırgan tutumuna devam edebilirdi. Bugün bazı önlemleri almak zorunda kalıyorsak, bunda Amerika'nın da dolaylı olarak sorumluluğu, dahli olduğunu kabul etmek gerekecek. Bu da bir kenara not edilmelidir.