'Orta sınıf aynasından' bakarak gelecek inşa etmeliyiz

Genel olarak çözümü makro düzeyde arıyoruz. Halbuki yapısal problemler daha mikro düzeyde.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

"Genel olarak çözümü makro düzeyde arıyoruz. Halbuki yapısal problemler daha mikro düzeyde. Biz makro düzey araştırmalar yapıyoruz ama esasında cari açıktan tutunda Türkiye'de iş gücünün eğitim düzeyine kadar karşılaşılan pek çok sorun daha çok yapısal"

Küreselleşme sürecinin iki yüzü var: Güzel yüzü orta sınıfın yükselişi. Çirkin yüzü ise yoksulluğun yaygınlaşması. Orta sınıfı güçlendirmesinin önemini siyasi irade de kavramış durumda. Devlet Bakanı Ali Babacan, İstanbul'da bir konferansta,"Türkiye'de çok hızlı büyüyen bir orta sınıf var. Genç ve daha iyi gelire sahip bir iç pazar ve 74 milyon nüfus. Biz orta sınıfın daha da güçleneceğini, ekonomideki ağırlığının artacağını, bunun da uluslararası yatırımcılar için ülkemizi cazip kılacağını öngörüyoruz" diyor.

Ülkemizde "orta sınıfın nicelik ve niteliği" üzerinde araştırmalar var ama, gerekli yaygınlık ve yoğunlukta değil. Bu durum, verilerin çeşitliği ve zenginliğini kısıtlıyor. TÜİK'in gelir ve yaşam koşulları araştırması, ülkemizde orta sınıfla ilgili bir fikir verebilir: Eşdeğer hane halkı kullanılabilir gelirine göre oluşturulan 2009 verilerine göre, ilk yüzde 20'nin payı yüzde 5,6. Son yüzde 20'nin payı ise yüzde 47.6. Orta sınıfolarak değerlendirebileceğimiz 2'nci,

3'üncü ve 4'üncü yüzde 20'lik toplum kesimlerinin payı ise yüzde 46. Bu duruma göre son yüzde 20'lik grubun toplam gelirden aldığı pay, ilk yüzde 20'lik grubun 8,5 katı.

Türkiye'de hane halkı başına düşen ortalama yıllık kullanılabilir gelir 21 bin 293 lira iken, ortalama yıllık eşdeğer hane halkı geliri 9 bin 396 lira. İstanbul Bölgesi, 12 bin 795 lira ortalama yıllık eşdeğer hane halkı kullanılabilir geliri en yüksek olan bölge. Batı Anadolu Bölgesi ise 11 bin 501 lira ortalama gelir düzeyine sahip. En düşük ortalamaya sahip bölge ise 4bin 655 lira ile Güneydoğu Anadolu Bölgesi. Eşdeğer hane halkı kullanılabilir gelirine göre nüfusun yüzde 17,1'i yoksulluk sınırının altında.

Yaşam koşullarına göre toplam nüfusun yüzde 68,8'i kendine ait konutlarda oturmakta.Yüzde 42.2'sinin konutlarında çatı sızması, nemli duvar, çürümüş pencere çerçevesi vb. sorunlar var. Bu veri, standardı düşük konutların neredeyse toplam konutun yarısını oluşturduğunu gösteriyor. Halkın oturduğu konutların yüzde 42,9'unda "izolasyondan dolayı ısınma sorunu" yaşıyor.

Konutların yüzde 59,3'ünün taksit ödemeleri ve borçları- konut alım ve konut masrafları dışında- bulunmakta, borç ödemeleri, yüzde 29,3'ünün hanesine çok yük geliyor. Hane halkının yüzde 87,4'ü "evden uzakta bir hafta tatili", yüzde 62,5'i "beklenmedik harcamalarını" ve yüzde 82,1'i "yıpranmış ve eskimiş mobilyalarını yenileme ihtiyacını" ekonomik nedenlerle karşılayamıyor.

Sağlıklı veri oluşturan odaklardan biri olan Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) verilerine göre, ülkemizdeki milyoner adedi hızla büyüyor. ANKA Ajansı'nın haberinde son verilere göre şu sonuçlara işaret ediliyor:

Ağustos 2011 verilerine göre, 680 milyar 517 milyon lirayı aşan mevduatın yüzde 47'si milyonerlerin hesabında tutuluyor. Yurtiçi ve yurt dışında yerleşik 42 bin 708 milyonerin hesabında toplam 319 milyar 85 milyon lira bulunurken, 50 milyon 800 bin mudinin10 bin liraya kadar hesapları var ve toplam mevduatları 34 milyar 852 milyon TL. Son bir yılda milyonerlerin hesabında tutulan mevduat 60 milyar 253 milyon artmış, mudi sayısına 10 bin 609 kişi eklenmiş. Milyonerlerin hesaplarında tuttuğu mevduat, 2010 yılı sonuna göre yüzde 8 oranında artmış.

Sonuçlara değil süreçlere bakalım

Yukarıda aktarılan rakamlar sadece "sonuç"… Bizim gidişatı daha iyi anlayabilmemiz için "süreçlere" bakmamız gerekiyor. Süreçlerdeki gelişmeyi Prof. Dr. Ahmet Haşım Köse'nin analizinden yararlanarak aktaralım: Son 10 yıllık dönemde gelir ve harcama ilişkileri ya da bunlara karşılık gelen yatırım ve tasarruf ilişkileri bağlamında, devlet/kamu kesimi ile özel ekonominin bu ilişkileri içinde önemli dönüşümler gerçekleşti. İstikrar politikaları, kamu açıklarında daralmayı öngörmesi, kamu kesiminin ekonomideki ağırlığının küçülmesini sağladı. Kamu kesimi daralırken, özel kesimin genişlemesi, sermayenin odak değiştirmesi anlamına geliyor: Özelleştirme programları ile mülkiyet yapısı değiştirildi.

Son 10 yılda özelleştirmelerden elde edilen gelir, kamu normal gelirlerine – vergiler, vergi dışı normal gelirler ve kamu faktör gelirleri- oranı yüzde 3,1 düzeyinde kaldı. Özelleştirmenin yabancı sermaye girişlerine etkisi bağlamında bakıldığında, özelleştirme gelirlerinde yabancı sermayenin payı yüzde 17.8'ler düzeyinde kaldı.

Sermaye birikimini yönlendirmenin en önemli araçlarından biri olan vergi yapısında "verginin piyasalaştırılması" diye yorumlayabileceğimiz dolaylı vergilerin toplam vergi gelirleri içindeki payı arttı. TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner'in Orta Vadeli Program'ı değerlendirirken, "Dolaylı vergilerin, toplum vergilerin büyük bir bölümünü oluşturması,özellikle düşük gelir gruplarının zarar görmesine, vergi adaletinin olumsuz etkilenmesine neden olmakta" diye bu eğilimin orta sınıf üzerindeki etkisini açıkladı. Türkiye'de gelir ve kurumlar vergisi anılan 10 yılda sürekli azaldı. 2002 yılında yüzde 35 olan bu pay, 2010 yılında yüzde 29 düzeyine indi. Bu dönüşüm, sermayeye kaynak aktarmanın yönünü ve hızını gösteriyor.

Kurumlar vergisinin sektörel düzeyde özel işletme gelirleri içindeki payları 2001 yılında yüzde 8 ile yüzde 15 arasında değişmektedir. Bu oran 2009 yılında neredeyse tüm sektörlerde azalmış, yüzde 4 ile yüzde 8 aralığına gerilemiş.

Toplam vergiler içinde 2002'de yüzde yüzde 65 olan dolaylı vergilerin oranı 2010 yılında yüzde 71'e çıktı. 1990-2000 ortalaması ile karşılaştırıldığında, kamu bütçesinden hanehalklarına yapılan transfer içindeki payı 1990'lı yılların ortalaması olan yüzde 17'den yüzde 40'lara çıktı. Bu veriler, siyasi erkin sosyal devlet anlayışının göstergesi. Yerel yönetimlere toplam transfer harcamalarından ayrılan pay 1990'lı yıllarda yüzde 14 iken 2010'de yüzde 23'e yükseldi.

Sermaye kesimine yapılan doğrudan transferlerde azalma gözlenmektedir; 1990'lı yıllarda toplam transfer içindeki pay yüzde 70 düzeyinden 2002'de yüzde 37'ye geriledi. Türkiye'de üretken sermayeyi kontrol eden en büyük özel imalat sanayi gelirlerinin yüzde 36.8'i "faaliyet dışı gelirlerden" oluşuyor.

Banka sisteminin devlet iç borçlanma senetlerinin kredi faiz gelirlerine oranı 2009'da yüzde 55 düzeyindeydi. Bu oran 2000'li yıllar krizinin hemen ardından kredi faiz gelirinin 2.5 katı idi. Süreç analizi, sermaye birikimi rejiminin "aktarım mekanizmasının" değiştiğini gösteriyor. Aktarma mekanizmalarının tasarlanması, verimlilik ve rekabet gücü yaratmayı dikkate aldığı gibi, gelir dağılımında eşitsizlik, güvensizlik ve kokuyu azaltıcı yapı, işlev ve kültürü de içermeli.

Yapısal reformları konuşmalıyız

Orta sınıfın önemini anlatmayı amaçlayan bu yazıda, ülkemizde yapılması gerekenleri anlatırken John Perkins'in uyarısına kulak verelim: "Herkesin herkesle konuşabildiği bir çağa doğru ilerliyoruz. Konuşuyoruz ama, neler konuştuğumuz önemli. Geleceği nasıl inşa edeceğimizi konuşmamız önemli." Geleceği nasıl inşa etmemiz gerektiğini konuşacaksak, Ece Ceyhun'un yaptığı üç günlük dizi söyleşide Merkez Bankası Başkan Yardımcısı Mehmet Yörükoğlu'nun Türkiye'deki sorunun büyük bir bölümünün yapısal olduğunu, sadece Merkez Bankası'nı değil diğer kurumları da ilgilendirdiğini belirterek, "Bütün bunlar iktisadi boyutları olan, araştırılması gereken konular. Biz genel olarak çözümü makro düzeyde arıyoruz. Halbuki yapısal problemler daha mikro düzeyde. Biz makro düzeyde araştırma yapıyoruz ama, esasında cari açıktan tutun da Türkiye'de işgücünün eğitimi düzeyine kadar karşılaşılan pek çok sorun daha çok yapısal" açıklamasına dikkat etmeliyiz.  Zenginlik üretiminde başarılı olmak için fiziki sermayeyi etkin kullanmak için eğilimleri yakından gözlemek, insan kaynağının uyum yeteneğini geliştirmek için eğitimine önem vermek ve etkin işleyen örgütlenmeler yapmak gerekiyor. Başarılı kalkınma örneklerini izlediğimiz ülkeler kendi olanakları hakkında net bilgi üreten mekanizmaları işletiyor; fiziki kaynaklar,insan kaynağı ve teknolojiyi kullanmada etkin koordinasyonu sağlıyor ve belli alanlara odaklanarak fark yaratabiliyorlar. Yapısal sorunlara bütünsel çözümler tasarlayarak, orta sınıfı geliştiren ve sağlıklı bir toplum oluşturan çözümler üretmek istiyorsak;

• Fiziki varlıklarımız hakkında net bilgi üretecek dinamik envanterlere sahip olmak,

• Ürün ve üretim metotlarına yeni akıl katarak geliştirmek,

• Finansal sistemin araçlarını zenginleştirmek ve erişebilirliği kolaylaştırmak,

• Hızlı çalışan, işleyen ve güven yaratan hukuk sistemi yaratmak,

• Sosyal ve kültürel değerler üzerinde bir uzlaşma zemini oluşturmak,

• Bilimsel ve teknolojik düzeyi yükseltmek,

• Siyasi sistemin işleyişini yeni baştan ele almak,

• Toplumdaki farkla sınıfların ve katmanların sorunlarını nesnel biçimde değerlendirmek şart.

Çağrı: Bu dizi 'orta sınıf'ı sorgulayarak anlama çabasının bir ilk adımı... Eksikleri mutlaka vardır, yanlışları olacaktır. Sizlerden beklentimiz görüşlerinizi bildirerek gelceğe dönük daha sağlıklı analizler yapmamıza yardımcı olmanızdır. Uyarılarınızı bekliyoruz.

Bu konularda ilginizi çekebilir