'Türkiye eksen değiştirmedi, değişen, icraatlarımız ve aksanımız'

Cumhurbaşkanı Gül, Chicago Küresel İlişkiler Konseyi'nde konuştu. Gül, "Etrafımızdaki birçok ülke için başarı örneği olduk ve diğer ülkelerin de aynı yönde çalışmalar yürütmesi için onlara esin kaynağı olduk" dedi.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME





CHICAGO - Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Türkiye'nin etrafındaki birçok ülke için başarı örneği oluşturduğunu ve diğer ülkelerin de aynı yönde çalışmalar yapması için onlara esin kaynağı olduğunu söyledi.

Gül, Chicago Küresel İlişkiler Konseyi'nde, "Türkiye'nin Ekonomik ve Dış Politika Öncelikleri" başlıklı bir konuşma yaptı.

Kendisinden Türkiye'nin dış politikası ve ekonomik öncelikleriyle ilgili konuşmasının rica edildiğini ifade eden Gül, "Bunu, Türkiye'ye ve Türkiye'nin seçimlerine olan ilginin artması olarak yorumluyorum. Ve gerçekten de hem ekonomik hem de politik açıdan Türkiye son zamanlarda uluslararası toplantılarda ön sıralarda yer almıştır" dedi.

Gül, örneğin Avrupa'yı saran ekonomik krize rağmen Türkiye'nin, Çin'in hemen ardından, dünyanın en hızlı büyüyen ikinci ekonomisi olarak ön plana çıktığını ve doğal olarak da bu durumun, birçok kişinin, Türkiye'nin ekonomi politikası ve önceliklerine ilgi duymasına yol açtığını vurguladı.

Dış politika alanında da Türkiye'nin gözle görülür bir rol oynamadığı neredeyse hiçbir küresel konunun kalmadığına değinen Gül, "Hakikaten, Irak'tan Suriye ve Afganistan'a, Somali ve İran'dan Arap Baharı'na ve sürdürülebilir kalkınmadan, medeniyetlerarası diyaloğa kadar Türkiye, uluslararası toplumlara bir artı değer kazandırmaktadır" diye konuştu.

"Fakat aslında bu, yeni bir olgu sayılır" ifadesini kullanan Gül, yıllarca Türkiye'nin, NATO ittifakının sadık bir kanat ülkesi ve müttefiki olarak görüldüğüne dikkati çekerek, o zamanlar da birçoğunun Türkiye'nin potansiyelini gördüğünü ancak ülkenin o dönemdeki yurt içi ve bölgesel problemlerinden dolayı bu potansiyel gücü kullanıp kullanamayacağını sorguladığını belirtti.

"Türkiye bu kadar kısa sürede nasıl bölgesel güç merkezi oldu?"

Gül, sözlerine şöyle devam etti:
"Onları haklı çıkarırcasına, çok uzak değil on yıl öncesine kadar gerçekten de siyasi istikrarsızlık ve ekonomik kriz konusunda endişe duymaktaydık. O zamanlardan bu zamana ne değişti de bu kadar kısa bir sürede Türkiye günümüzün bölgesel bir güç merkezi haline geldi?

Öncelikle, Amerika'da denildiği gibi, siyaset yereldir. Bu nedenle ilgi odağı olmamıza neden olan bu yolculuğumuz aslında Türkiye içerisinde başladı. 2002'de siyasi istikrar yolunda büyük bir adım attık ve o zamandan beri bu istikrar devam etmektedir.

Ama siyasi istikrarla aynı zamanda daha güçlü bir Türkiye vizyonu oluştu ve bu vizyonun hayata geçirilmesi adına kesin bir yükümlülüğümüz olduğunu hissettik. Biz ilk olarak kendimize inandık ve geniş bir coğrafyada potansiyelimizin bir iyiliğin güçlü simgesi olacağını düşündük."

Gül, bu doğrultuda, demokratik ve ekonomik gelişimlerinin önünde engel teşkil edebilecek sorunları ortadan kaldırmak için cesur reformları hayata geçirdiklerini, öncelikle yasal standartları güncellediklerini vurguladı.

Sonrasında, istikrarlı büyümenin yolunu açan ekonomik alanda yapısal reformlar gerçekleştirdiklerini ve ilerleyen günlerde karşılaşma ihtimalleri olan krizlerle başa çıkabilmek için gerekli güvenlik duvarını sağladıklarını ifade eden Gül, ayrıca güvenlik uğruna yıllarca feda edilen toplumdaki özgürlüklerin kapsamını genişlettiklerini aktardı.

"Güvenlik ve özgürlükler arasındaki dengeyi yeniden düzenledik"

Cumhurbaşkanı Gül, "Diğer bir deyişle, güvenlik ve özgürlükler arasındaki dengeyi, özgürlük lehine olacak şekilde yeniden düzenledik. Bunu yaparken de gücümüzü insanlarımızdan ve onların daha iyi işleyen bir demokrasiye olan taleplerinden aldık. AB üyeliği perspektifinden de büyük fayda sağladık" diye konuştu.

Sonuç olarak, on yıldan az bir sürede gayrisafi milli hasılayı üç katına çıkarabildiklerini ve bu şekilde Türkiye'nin dünyanın 16'ncı büyük ekonomisi olmasını sağladıklarını dile getiren Gül, siyasi arenada, asker-sivil ilişkilerini düzenleme açısından önemli adımlar attıklarını, toplumun her bölümünde sosyal ve kültürel hak eşitliğini teminat altına aldıklarını ve azınlıkların sorunlarına özel ilgi gösterdiklerini bildirdi.

Gül, "Kısacası tüm bu reformlar Türkiye'nin dönüşmesini sağladı ve Türkiye canlı bir demokrasiye sahip olurken aynı zamanda kendisiyle barışık daha istikrarlı bir topluma sahip oldu" dedi.

Aynı anlayışla, Türkiye'nin dış çevresini de farklı bir ışık altında görmeye başladıklarına değinen Gül, "Coğrafi bölgemizi ve tarihimizi bir tür kötü kader veya dezavantajlar bölgesi olarak görmekten vazgeçtik. Aksine, bulunduğumuz konumun, birden çok oyuncu ile aynı anda iletişim kurabilmemizi sağlayan birçok bölgenin merkez üssü olduğunu düşünmeye başladık" ifadesini kullandı.

Cumhurbaşkanı Gül, Türkiye'nin sayısız toplumlarla olan benzersiz bağlarını, kendilerine tarihi, kültürel ve her yöne doğru kavramsal derinlik sağlayan stratejik kazançlar olarak gördüklerini söyledi.

"Bölgedeki tüm uluslara bir 'barış payı' sunmayı hedefliyoruz"

Cumhurbaşkanı Gül, "Biz, işbirliği ve karşılıklı diyalog yoluyla bu bölgenin çatışma bölgesinden çıkarak, ortak barış ve refah bölgesi olabileceğine inanmaktayız ve bunun sonucunda bölgede bulunan tüm uluslara bir 'barış payı' sunmayı hedefliyoruz" dedi.

Gül, şunları söyledi:
"Böyle bir politika izlememizi, elbette ülkemizin büyüyen ekonomisi ve ilerleyen demokrasimiz kolaylaştırdı. Diğer bir deyişle, ekonomik ve politik açıdan kendi ulusumuzda ne kadar güçlendiysek, dış politikamızda da o denli aktif hale geldik ve kendimize olan güvenimiz arttı.

Bu bağlamda kendi bölgemiz ve ötesindeki ülkelere ulaşmayı başardık. Daha uzaktaki komşu ülkelerle tesis ettiğimiz diyalog yoluyla, siyasi uzlaşma alanlarımızı genişletmeye çalıştık, ekonomik dayanışmayı zenginleştirdik ve kültürel ve sosyal anlayıştan oluşan köprüler inşa ettik.

Bu kadar iddialı bir politikayla ilgili kesin yargılara varmak için tabii ki on yıl kısa bir süredir.
Ama şimdiden hatırı sayılır ölçüde yol katettiğimizi görebiliyoruz. Sadece komşularımızla bile, son on yıl içerisinde ticari hacmimizi dörde katlamış durumdayız.

Birçok olayda, ülke olarak barışı sağlamak ve uzlaşma sağlamak açısından etkili bir rol oynadık.
Örneğin Afganistan ve Pakistan arasında işbirliği oluşturmak adına ortak bir platform oluşturma çabalarımız veya Bosna-Hersek ve Sırbistan arasında işbirliği sağlama doğrultusunda gösterdiğimiz gayretler şimdiden meyvelerini vermeye başlamıştır."

"Etrafımızdaki birçok ülkeye esin kaynağı olduk"

Gül, ancak daha da önemlisinin, etraflarındaki birçok ülke için başarı örneği oluşturduklarını ve aynı yönde çalışmalar yürütmeleri için esin kaynağı olduklarını belirtti. Örnek ülke olmanın yanında, olası her türlü platformda demokratik reformlar için istikrarlı çağrılarda bulunmayı ihmal etmediklerini de vurgulayan Gül, şöyle konuştu:
"Örneğin, 2003 yılında İslam Konferansı Organizasyonu Dışişleri Bakanları Toplantısı'nda Tahran'da yaptığım konuşma, muhtemelen İslam dünyası için kendi uluslarını düzene sokmaları için yapılan ilk üst düzey çağrıydı. O dönemde hukuk devleti, hesap verebilirlik, cinsiyet eşitliği ve insan haklarına saygı konusunda yaptığım vurgular, birçoğuna aşırı gelmiş olabilir. Ama şimdi Müslüman coğrafyasında bu değerlerin varlıklarını hissettirmeye başladığını görüyorum.

Tüm bunları söylerken, son on yılın tabii ki tamamen pembe bir tablo olduğu düşünülmemelidir . Öncelikle, kendimiz ve bölgemiz için isteklerimizi tam olarak gerçekleştirmek için daha çok yol katetmemiz gerektiğini biliyoruz. Dolayısıyla bu gelişmeler, tarihi bir dönüşümün ilk bölümü olarak görülebilir. Ama iyi bir başlangıç yaptığımızı söyleyebiliriz."

"Türkiye 'eksen' değiştirmedi"

Cumhurbaşkanı Gül, ikincil olarak, bu yolda yürürken, kendi arkadaşları ve rakipleri tarafından sürekli olarak gereğinden fazla hırslı, bağımsız ve hatta farklı olmakla ağır şekilde eleştirildiklerini belirterek, "Hepiniz eminim, bir ya da iki yıl öncesinde siyaset uzmanlarının sorduğu 'Türkiye'yi kim kaybetti?' veya 'Türkiye nereye gidiyor?' gibi soruları hatırlıyorsunuzdur. Gerçekten de eksen kayması argümanları yakın zamana kadar Türkiye ile ilgili müzakerelerin ana temasıydı. Bu sorulara olan cevabım ise 'Türkiye 'eksen' değiştirmedi, değişen, bizim icraatlarımız ve aksanımız' şeklinde olmuştur" diye konuştu.

Abdullah Gül, şöyle dedi:
"Türkiye'nin ekseni sabittir çünkü eksenimiz hür dünya ile paylaştığımız değerlere bağlıdır. Fakat yaşadığımız bölgeye istikrar ve refah getirmek amacıyla yürüttüğümüz faaliyetlerde daha kararlı ve kendine güvenen bir yapıya sahip olduk.
Bu kararlılığımız, sadece kendimiz için değil, aynı zamanda diğer uluslar için de özgürlük, demokrasi ve mesuliyet alabilme konusunda yaptığımız söylemlerimizde de açıkça görülmektedir."

"Aynı zamanda aslında Türkiye'nin bu yolculukta kendi başına yol almak istemediği de anlaşılmıştır" diyen Gül, "Tam tersine bizimle çalışmaya gönüllü olan herkesle birlikte aktif birer ortak olarak çalışmayı istiyoruz. Hatta temel hedefimiz her zaman, etkin bir çok taraflılık sağlamak olmuştur" ifadesini kullandı.

"AB üyeliği hala stratejik bir hedef"

Bu maksatla, Türkiye olarak 2009 ve 2010 yıllarında BM Güvenlik Konseyi'nin üyeliğini yaptıklarını ve bu merkezi foruma artı değer katmak için çaba gösterdiklerini dile getiren Gül, bundan dolayı G-20 zirvesinin bu düzeye yükselmesini aktif biçimde desteklediklerini ve hala AB üyeliğini stratejik bir hedef gördüklerini, ABD ile olan model ortaklığın ilerlemesine de son derece büyük önem atfettiklerini kaydetti.

Cumhurbaşkanı Gül, "Dış politikamız ve yükümlülüklerimizin genişleyen ufkunu desteklemek için ayrıca diplomatik ağımızı da genişletiyoruz. Son üç yılda, dünyadaki diğer ülkeler ekonomik krizden dolayı diplomatik misyonlarının sayısını azaltırken biz yurt dışında kırktan fazla yeni misyon açtık. Sadece Afrika'da bile bu senenin sonuna kadar 34 yeni elçilik açmış olacağız. Oysa ki 2009 yılında bölgedeki elçiliklerimizin sayısı yalnızca 12 idi" diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, İran'daki nükleer soruna ilişkin, "Bu soruna askeri bir çözüm bulunması imkansızdır. Bu tür bir hareket, eldeki sorunun daha da büyümesine yol açar ama aynı zamanda bölgemizde ve ötesinde yeni çatışma alanlarının oluşmasına neden olur" dedi.

Gül, Chicago Küresel İlişkiler Konseyi'nde "Türkiye'nin Ekonomik ve Dış Politika Öncelikleri" başlıklı bir konuşma yaptı.

Konuşmasında Arap Baharı'na değinen Gül, başından beri, Türkiye'nin bu tarihi değişimin en büyük destekçisi olduğunu ifade ederek, "Neden? Çünkü demokrasiye doğru atılan her adım bu ülkelerin hem kendi vatandaşlarının meşru beklentilerini karşılamak hem de uluslararası topluluklara göre bu ülkelerin daha güvenilir birer ortak olabilmesi açısından çok büyük önem taşımaktadır" dedi.

Gül, sonuç olarak, kendi hakları ve şerefleri için mücadele eden insanların yanında yer almak konusunda tereddüt bile etmediklerini belirterek, "Biz de birçok uluslararası toplum ile beraber tarihin haklı tarafında yer almayı seçerek stratejik bir karar verdik" ifadesini kullandı.

Öncelikle, Arap rejimlerine, kendi halklarının meşru beklentilerini tam olarak karşılamalarının gerekliliği yönündeki çağrıları defalarca yinelediklerini söyleyen Gül, "Bunu başaramadıklarında da bölge insanlarıyla güçlerimizi birleştirdik ve onların isteklerini elde etmelerini sağlamaya çalıştık" diye konuştu.

Gül, devrim sonrası değişimi kurumsallaştırma aşamasında olan "Tunus, Mısır, Libya ve Yemen" gibi ülkelerin en aktif ortağının Türkiye olduğunu kaydederek, "Bu ülkelerin bize olan büyük sempatisini kazandığımız için yalnızca kendi deneyimlerimizi paylaşmıyor, aynı zamanda da ekonomik işbirliği ve siyasi kapasite inşası konularında onlara somut yardımlarda bulunuyoruz. Özellikle de dini özgürlük ve laiklik konusundaki yaklaşımımız ve bu nosyonları demokratik çoğulluk ve devletle toplum arasında uyumun güvencesi haline dönüştürme şeklimizle oldukça alakalıdır" dedi.

"Onlarca yıllık diktatörleri işleyen demokrasilere çevirmek kolay değil"

Bazılarının, bu devrimlerin gerçek beklentileri ne kadar karşılayacağı konusunda hala tereddütlerinin bulunduğunu ifade eden Gül, bu süreç içinde inişler ve çıkışların olacağını öngörmelerinin normal olduğunu kaydetti.

Gül, "Ne de olsa, onlarca yıllık diktatörlükleri işleyen demokrasilere çevirmek hiç de kolay bir görev değildir. Ama gerçekten insanların istediği aslında budur ve biz de onlara yardım etmek için yanlarında olmalıyız" diye konuştu.

Öte yandan Suriye'de, baskıcı rejim politikaları yüzünden henüz meyve vermeye başlamamış olan devrimin hala ortalarında olduklarını anlatan Gül, "Her gün onurları için çok sayıda insan hayatını kaybediyor. Ve yine bizler uluslararası toplum olarak bu halkların demokrasi yolculuklarında destek olmakla yükümlüyüz. Türkiye, kendi adına, Suriye'deki insanların acılarını hafifletmek adına, elinden geleni yapmaktadır. Diğerlerinin yanı sıra, ülke rejiminin uyguladığı şiddetten kaçan yaklaşık 25 bin Suriyeliyi ülkemizde misafir etmekteyiz" dedi.

"Uluslararası toplum krize etkili tepki gösteremedi"

Gül, aynı zamanda Suriye Ulusal Konseyi tarafından temsil edilen muhaliflerle sürekli temaslarını sürdürdüklerini ve onları, ülkelerindeki tüm vatandaşları kapsayan, insanların haklarını tamamıyla temin eden yeni bir Suriye için, yeni bir vizyon oluşturmaları doğrultusunda teşvik etmeye çalıştıklarını dile getirerek, "Fakat şunu söylemem gerekir ki uluslararası toplum bir bütün olarak var olan krize etkili bir tepki göstermemiştir" ifadesini kullandı.

Altı maddelik Annan Planı'nın, tüm yönleriyle acilen uygulanmaya başlanması halinde Suriye'de düzenli bir geçiş elde etmek için hala son şans olabileceğini belirten Gül, "Bu nedenle, şimdi Suriyeli insanlarla dayanışma zamanıdır ve gecikmeksizin bu yönde gerekli adımların atılması gerekir" diye konuştu.

"Bölgemizde hiçbir şekilde kitle imha silahı görmek istemiyoruz"

Küresel gündemde en üst sıralarda yer alan bir diğer hususun da İran'ın nükleer programı olduğuna işaret eden Gül, "Bu bağlamda, nükleer silahların yaygınlaşma ihtimaliyle ilgili olarak Türkiye elbette büyük endişe taşıyan ülkeler arasındadır. Bölgemizde, hiçbir şekilde kitle imha silahı görmek istemiyoruz ve bu silahların elde bulundurulmasına da kesinlikle karşıyız" dedi.

Gül, "Bu tür silahların edinilmesi veya geliştirilmesine yönelik teşebbüsler, bunlara sahip olmak için bölgesel bir yarışı tetikleyebilir ve bu da uluslararası barış ve güvenliği tehdit eden daha büyük bir dengesizliği ortaya çıkarır" ifadesini kullandı.

Cumhurbaşkanı Gül, "Bu nedenledir ki, hem İran hem de İsrail olmak üzere Ortadoğu'da kitle imha silahsız bir bölgenin oluşturulması için uzun süredir çağrıda bulunmaktayız. Bölgemizde halihazırda yeterli miktarda çatışma kaynağı mevcut ve bizim için bu husus öncelik taşıyan bir sorun teşkil etmektedir" diye konuştu.

"İran, şeffaf politika izlemeli, uluslararası topluma teminat vermeli"

Gül, sözlerine şöyle devam etti:
"Özetle, İran'ın nükleer programıyla ilgili görüşlerimiz bunlardır. Barış amaçlı olarak nükleer enerji kullanma haklarını destekliyoruz. Ama İran'ın şeffaf bir politika izlemesini ve programlarının doğasının askeri amaçlı olmadığına dair gerekli veri ölçümleriyle birlikte uluslararası topluma teminat vermesini istiyoruz.
Buradaki kilit unsur, her iki tarafın arasında bulunan güven boşluğunun kapatılması ve anlamlı bir diyalog süreci yolunun açılmasıdır. Ve hepiniz biliyorsunuz ki, biz bu amaca ulaşabilmek için aktif bir şekilde çalışmaktayız. Mayıs 2010 Tahran Deklarasyonu ile örneğin Türkiye ve Brezilya'nın İran'ın zenginleştirilmiş uranyum kaynaklarının yarısından çoğunu kendi ülkeleri dışına transfer etmeleri için ikna etmesi, güven tesisi yönünde önemli bir unsur olmuştur. Benzer bir uzlaşı arayışlarının hala söz konusu olması göz önünde bulundurulacak olursa, o dönemde böyle bir fırsatın kaçırılmış olması çok büyük talihsizliktir.
Her koşulda, alternatifleri göz önünde bulundurduğumuzda, diyaloğu kolaylaştırmak ve sağlamaya çalışmak dışında bir seçeneğimiz olmadığını düşünüyoruz. Çünkü bu soruna askeri bir çözüm bulunması imkansızdır. Bu tür bir hareket, eldeki sorunun daha da büyümesine yol açar ama aynı zamanda bölgemizde ve ötesinde yeni çatışma alanlarının oluşmasına neden olur. Bu sebeple, geçen nisan ayında İstanbul'da İran ve P5 1 arasında yakın geçmişteki müzakerelere ev sahipliği yaptık".

Gül, tarafların soruna odaklı bir gündemle diyaloglarını sürdürmek için İstanbul'da karar kılınmasından dolayı mutlu olduğunu kaydederek, şimdi de yarın düzenlenecek Bağdat toplantısının bu kararları her iki tarafın da pratik adımlara dönüştüreceğini umut ettiklerini dile getirdi.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, sahip bulunduğu gelişme düzeyinden dolayı Türkiye'nin hala AB'ye ihtiyacı olup olmadığı yönünde kendisine birçok soru yöneltildiğini belirterek, "Ama burada soru, Türkiye ve AB'nin birbirlerine ihtiyaç duyup duymadıkları değildir. Türkiye de AB de kendi kendilerine yetebilir. Burada esas mesele, her ikisinin kendileri için, komşuları için ve başka ülkeler için birlikte neler yapabilecekleridir" dedi.

Gül, Chicago Küresel İlişkiler Konseyi'nde yaptığı, "Türkiye'nin Ekonomik ve Dış Politika Öncelikleri" başlıklı konuşmasında, uluslararası toplumun ortak hedeflerine Türkiye'nin artı değer kattığı konulardan Afganistan'a değinerek, bunun dün sona eren Chicago'daki NATO zirvesinin en önemli gündem maddelerinden biri olduğuna dikkati çekti.

Cumhurbaşkanı Gül, uluslararası toplumun bu ülkeyle ilgilenmeye başladığı 2001'den beri, Afganistan'ın güvenliğinin takviye edilmesi ve yeniden yapılandırılması konusunda Türkiye'nin her zaman önemli rol oynadığını belirtti.

Son 10 yıldır, yaklaşık 2 bin Türk askeri ile Uluslararası Güvenlik Destek Gücü'nü (ISAF) birçok kez komuta ettiklerini, ayrıca Vardak ve Cevizcan'da iki ayrı, "Eyalet Yeniden Yapılandırma Ekibi" oluşturduklarını anımsatan Gül, "Velhasıl, Türkiye, ekonomi projeleri, insani yardımlar ve kapasite inşası programları ile Afganistan'da şu ana dek en kapsamlı destek programını yürütmektedir. Ve şu anda mevcut uluslararası askeri birliklerin geri çekilmesi konusu görüşülmeye başlanmışken, Afganistan'la bağlantılarımızı koparmayacağımızı ve olabilecek her şekilde desteğimizi sürdüreceğimizi kesin bir dille ifade etmek isteriz" diye konuştu.

"(Afganistan konusunda) Türkiye-ABD işbirliği özellikle önemli ve takdire değer"

Cumhurbaşkanı Gül, bu bakımdan, Türkiye ve ABD arasındaki işbirliğinin özellikle önemli ve takdire değer olduğuna dikkati çekerek, şöyle devam etti:
"İki ülkenin, Afgan güvenlik güçlerini eğiterek Afganistan'da güvenliğin sürdürülmesi için gerekli imkanlara sahip olunması dışında ulusal arabuluculuk çabaları konusunda oynamamız gereken önemli bir rolümüz olduğunu da düşünüyoruz.
Ne de olsa, aslında Afganistan'ın geleceği kendi vatandaşlarının elindedir ve burada kilit unsur ülke içindeki farklılıkların giderilmesi ve kapsamlı bir siyasi sürece yol açılmasıdır. Türkiye ve ABD, Afganistan tarafından yürütülecek böyle bir süreci destekleyebilecek olan az sayıda ülkelerdendir.
Ayrıca Afganistan ve onun komşu ülkelerinin karşı karşıya kaldığı sorunların çözümü kolaylaştıracak şekilde bir bölgesel sahiplenme duygusunun yaratılması ve bölgesel işbirliğinin teşvik edilmesi için gerekli her türlü desteği vermeye kararlıyız. Bu doğrultuda, İstanbul'da geçen sonbaharda 6. Türkiye–Afganistan-Pakistan Üçlü Zirvesi'ne, ilgili ülkelerin askeri ve istihbarat liderlerinin de katılımıyla ev sahipliği yaptım. Öte yandan Pakistan'ın meşru kaygılarını da daha geniş bölgesel bir açıdan göz önünde bulundurmamız gerektiğini düşünüyorum."

NATO balistik füze savunma sistemi

NATO zirvesinin kilit maddelerinden biri olan füze savunma sisteminden de söz eden Gül, Türkiye'nin NATO'ya bağlılığının bir ölçütü olarak geçen yıla kadar ateşli tartışmaların en önemli gündem konusunun bu olduğunu söyledi.

Gül, "Bize göre NATO'ya olan sadakatimiz ve müttefiklerimizle olan dayanışmamız hiçbir zaman sorgulanabilir bir konu olmamıştır. İttifakın, üyelerinin güvenliği ve kolektif savunması konusunda oynadığı rolü takdir etmekteyiz. Ve NATO'nun faaliyet ve programlarına katkıda bulunmak için elimizden gelen her türlü görevi yerine getirmek konusunda kararlıyız" diye konuştu.

Bu nedenle, söz konusu konseptine Lizbon'daki son zirvede karar verilen NATO'nun füze savunma sistemiyle ilgili Türkiye'de radar sistemine ev sahipliği yapmayı kabul ettiklerini belirten Gül, "Bunun (füze savunma sisteminin), güncel uluslararası güvenlik ortamında haklı bir adım olduğunu düşünüyor ve bu kararı birliğin hayati önem taşıyan kolektif bir yetkinliği olarak görüyoruz. Bu kararın hiçbir ülkeye karşı agresif veya saldırgan bir hareket içerdiğini düşünmüyoruz. Hatta tam aksine, bu kararı, İttifak üyelerinin insanlarını ve bölgelerini korumak amacıyla tasarlanmış bir savunma projesi olarak görüyoruz" ifadesini kullandı.

Türk-Amerikan ve Türkiye-AB ilişkileri

Öte yandan, ABD ve Avrupa ülkeleri ile olan köklü stratejik ilişkilerin Türkiye'ye özel bir kabiliyet sağladığını ifade eden Gül, Türk ve Amerikan politikalarının örtüştüğü birçok konunun mevcut olduğunu vurguladı. Gül, "Bizim güçlü işbirliğimizin, ısrarlı küresel ve bölgesel zorluklar ve çatışmaların büyük bir kısmının çözülmesinde bir 'diplomatik çarpan' etkisi göstereceğini hep dile getirmişimdir" dedi.

Ortadoğu, Afganistan, Orta Asya, Balkanlar ve Kafkaslar'daki uyumlu çalışmalarının örnek teşkil ettiğine işaret eden Gül, "Ve nihai olarak, uluslararası topluma daha çok fayda sağlamak için gittikçe artan olanaklarımız ve kabiliyetlerimizi kullanarak destekte bulunmak konusunda kesinlikle kararlı olduğumuzu söylemek isterim. Yeni sorumluluklar almaktan hiçbir zaman kaçınmayacağız" diye konuştu.

Bu hedef doğrultusunda, 2015-2016 dönemi için BM Güvenlik Konseyi'ne bir dönem daha üyelik yönünde çalışmaları sürdürdüklerine değinen Gül, "Bölgemizde gelişmekte olan olayları göz önünde bulundurduğumuzda, bu kritik aşamada Türkiye'nin konseye katkılarının çok büyük önem taşıyacağını düşünüyoruz" ifadesini kullandı.

Cumhurbaşkanı Gül, "2015 yılında, umut ediyoruz ki Güvenlik Konseyi üyeliğimiz ile aynı zamanda, G-20 zirvesinin başkanlığını üstleneceğimizi düşünüyoruz. Ve bu forumun, küresel yönetimin daha etkili bir organı haline gelmesi için, elimizdeki olanak ve yetkinliğimizi kullanmayı taahhüt ediyoruz" dedi.

Konuşmasında Türkiye'nin AB sürecine de yer veren Gül, AB üyeliği için teşebbüsleri devam ettirme yönünde kararlı olduklarının altını çizdi.

Gül, şunları kaydetti:
"Şu anda sahip olduğumuz gelişme düzeyinden dolayı Türkiye'nin hala AB üyeliğine ihtiyacı olup olmadığını birçok insan bana soruyor. Ama burada soru, Türkiye ve AB'nin birbirlerine ihtiyaç duyup duymadıkları değildir. Türkiye de, AB de kendi kendilerine yetebilir. Burada esas mesele, her ikisinin kendileri için, komşuları için ve başka ülkeler için birlikte neler yapabilecekleridir.
Bu bakımdan Türkiye'nin AB üyeliğinin resmi bağlamından öteye geçen bir etki yaratacağına inanmaktayız. Bu durum, bu ilişkiyi yakından takip eden değerler ve bu değerlerin evrenselliğiyle ilgili sorulara cevap arayan birçok ülke için esin kaynağı olacaktır."

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, yeni anayasa çalışmalarına ilişkin, "Dünyanın hızlı dönüşümü ile başa çıkabilmek için, değişen gerçekleri de göz önünde bulundurarak kendimizi de sürekli değiştirmek zorundayız. Bu doğrultuda, Türkiye, ülke içi düzeni sağlamlaştırmak yolunda yine büyük bir adım atmak üzeredir" dedi.

Gül, Chicago Küresel İlişkiler Konseyi'nde "Türkiye'nin Ekonomik ve Dış Politika Öncelikleri" başlıklı bir konuşma yaptı.

Konuşmasında Türkiye'deki yeni anayasa çalışmalarına da değinen Gül, "Dünyanın hızlı dönüşümü ile başa çıkabilmek için, değişen gerçekleri de göz önünde bulundurarak kendimizi de sürekli değiştirmek zorundayız. Bu doğrultuda, Türkiye, ülke içi düzeni sağlamlaştırmak yolunda yine büyük bir adım atmak üzeredir. Türk Parlamentosu, Türk toplumu ve dinamizminin değişikliklerine daha iyi cevap verebilecek yeni bir anayasa hazırlığı içindedir" diye konuştu.
Bu gelişmenin, Türk demokrasisini, Türk halkının istekleri ve beklentileri ile uyumlu olan başka bir düzeye çıkaracağına inandıklarını ifade eden Gül, "Benzer uygulamalar ile uğraşmakta olan bölgemizdeki diğer ülkeler için bu adımımız güzel bir örnek teşkil edecek ve Türkiye'nin başarı hikayesini daha da önemli kılacaktır" dedi.

Gül, benzer şekilde, Türkiye'nin ekonomik performansını geliştirmek için birçok adım atmaya devam edeceklerini, bu hedefe ulaşmak için dünyayla olan ekonomik entegrasyonlarını artıracaklarını, bunun da Türkiye'nin tüm ilgili ortaklar için daha fazla yatırım ve ticaret dostu bir ülke olmasını sağlayacağını belirtti.

Örneğin, Türkiye'nin ABD ile olan ekonomik işbirliğini daha da derinleştirme arzusunun arkasındaki sebebin de bu olduğunu ve şu andaki işbirliğinin sahip oldukları potansiyelin çok altında bulunduğunu düşündüklerini kaydeden Gül, "Başkan Obama'ya da belirttiğim gibi, eğer bizler Türkiye ve ABD arasındaki ekonomik potansiyeli tam olarak ifa edemezsek, uzun vadede stratejik ilişkilerimizin temeli kayabilir" dedi.

"Birçok küresel ekonomik riske rağmen Türk ekonomisi sağlam makro temeller üzerinde"

Gül, birçok küresel ekonomik riske rağmen Türkiye ekonomisinin sağlam makro temeller üzerine oturtulduğunu, günümüzde ekonominin, sağlam kamu finansmanına, sürdürülebilir borç dinamiklerine, güvenli bir bankacılık sistemine, işlevsel kredi pazarlarına ve muktedir para aktarma mekanizmalarına sahip olduğunu söyledi.
Eldeki rakamların da zaten bunu kanıtladığını ifade eden Gül, şöyle devam etti:
"Mali disiplin açısından, bütçe açığımızın Gayri Safi Yurt İçi Hasılamıza oranı 2011 yılı için yüzde 1,4'tür ve bu da yüzde 3 olan Maastricht Kriteri'nin oldukça altındadır. Devlet borcu stokumuzun Gayri Safi Yurt İçi Hasılamıza oranı yüzde 39'dur ve yine yüzde 60 olan Maastricht Kriteri'nin oldukça altındadır.
Finansal yapımız açısından, Türk bankaları güçlü, yüksek kara ve yüzde 17 sermaye yeterlilik oranına sahip iyi sermayeli bankalardır. Netice itibariyle, devam eden ekonomik kriz süresince hiçbir Türk bankasına bir cent bile ödemedik.
Yine de, bu pozitif görünümümüz bizim kendimize aşırı güvenli olmamıza neden olmadı. Hükümetimiz, şu andaki yüksek cari hesap açığı da dahil olmak üzere risklerin üstesinden gelmek için gerekli kararları zamanında almaktadır. 2009 yılından beri orta vadeli programlar düzenleyerek küresel ekonomik krizlere karşı koyduk. Siyasi seçeneklerimize tahmin edilebilme unsuru getirmemizin önemli olduğunu düşündük. O zamandan beri bu programları son derece karalı bir şekilde uygulamaktayız.
Türk hükümeti olarak, kritik sektörlerde yatırım ve üretimi teşvik eden akıllı önlemleri yürürlüğe koyarak, yüksek cari açığımızı azaltmayı amaçladığımız yeni bir teşvik paketini de ortaya koyduk."
Gül, öte yandan, Türkiye içinde üretkenliklerini de artırmayı hedeflediklerini, bu nedenle, hükümetin şu andaki önceliğinin daha fazla Araştırma ve Geliştirme (Ar-Ge) yatırımı yapmak ve aynı zamanda da genç ve kalifiye iş gücüne daha çok mesleki eğitim sağlamak olduğunu belirtti.
Gül, bu nedenle de ABD'deki bir sonraki durağının, Kaliforniya'daki Silikon Vadisi olacağını söyledi.

"Barış ve istikrar açısından çok büyük fark yaratabiliriz"

Cumhurbaşkanı Gül, şöyle devam etti:
"Türkiye'nin, kendi bölgesinde ve hatta ötesinde de ortaya çıkan bir güç olması, sadece bizim değil aynı zamanda siz Amerikalı dostlarımızın da değerlendirmesidir. Geçen ay Türk Harp Okulu'ndaki konuşmamda da söylediğim gibi, Türkiye yürüttüğü siyaset açısından 'erdemli bir güç' ortaya koymalıdır.
Erdemli bir güç ortaya koymak adalet, demokrasi ve insan onuru gibi değerler ile milli menfaatlerimizi kontrol etmemizi gerektirmektedir. Biz dış politika hedeflerimizi baskı kurarak değil, ortak işbirliği ile elde etmeye çalışıyoruz. Bu nedenle, bizim güç anlayışımız, yalnızca başkalarına değil aynı zamanda başkaları ile birlikte güvenlik ve refah sağlamak, bunu yaymak ve devam ettirmemizi salık vermektedir.
Türkiye ve ABD, örnek bir işbirliği ruhunu ve dayanışmayı onlarca yıldır ortaya koymaktadırlar. Hala geliştirilebilir pek çok alan olmasına rağmen, bu model işbirliğinin değerini göz ardı etmemeliyiz.
İlişkilerimizi genişletebilir ve derinleştirebilirsek, bu yüzyılda barış ve istikrar açısından çok büyük bir fark yaratabiliriz."

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, aile içi şiddet vakaları Türkiye'de daha çokmuş gibi bir algılamanın yanlışlığına işaret ederek, "Türkiye'de bu konuda büyük bir farkındalık ve bilinçlenme var. O yüzden ufacık bir olay olduğunda, gazeteler ve televizyonlar bunu hemen büyütüyor. Bu da bu konuda daha çok dikkati çekmek için bilinçli bir şekilde yapılıyor, herkesi daha çok uyarmak için yapılıyor" dedi.

Gül, Chicago Küresel İşler Konseyi adlı düşünce kuruluşunda, "Türkiye'nin Ekonomik ve Dış Perspektifleri" başlıklı konferans verdi.

Konuşmasının ardından katılımcıların sorularını yanıtlayan Gül, bir soru üzerine, Filistin ve Arap dünyası ile İsrail arasındaki problemlerin çözümü için Türkiye'nin ne kadar büyük katkılar ortaya koyduğunun, konuyu takip eden herkesçe çok iyi bilindiğini söyledi.

Gül, Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkilerin bozulmasından önce, neredeyse Suriye ile İsrail arasındaki direkt konuşma safhasına geçecek süreci organize ettiklerini hatırlattı.
İsrail-Filistin meselesinde, gayet güçlü bir şekilde iki devletli bir çözümün, iki devletin yan yana barış ve huzur içerisinde yaşayabilecekleri bir sürecin ancak uzun vadeli bir istikrar ve barışı getireceğine inandıklarını ve bunu da çok önemli gördüklerini ifade eden Gül, "Çünkü dünyadaki birçok başka olayı da tetikleyen bir kaynaktır Filistin-İsrail problemi" diye konuştu.

Gül, "Bundan sonra da Türkiye olarak bu konuya gayet rasyonel, gerçekçi bir şekilde yaklaşıp, kalıcı bir barışın sağlanması için üstlerine düşeni yapmaya hazır olduklarını" vurguladı.

"Türkiye'de kadınlar, halkı Müslüman diğer ülkelere örnek olabilir"

Cumhurbaşkanı Gül, bir başka soru üzerine, Türkiye'de demokrasinin kökleşmesi için, kadın-erkek eşitliği, şeffaflık, hesap verebilirlik gibi çok geniş bir yelpazede büyük reformlar yaptıklarını, kadınları hayatın her safhasına katılmaları için çok teşvik ettiklerini, özellikle eğitim konusunda önemli kampanyalar yürüttüklerini belirtti.

Gül, Türkiye'de kadınların sağlık, eğitim, üniversite, diplomasi ve yargıda çok aktif olduklarını, sadece politik alanda biraz geride kaldıklarını, bunun için de onları teşvik ettiklerini söyledi. Türkiye'de kadınların, halkı Müslüman olan diğer ülkeler için örnek olabileceğini vurgulayan Gül, birçok Müslüman ülkenin Türkiye'de olup bitenleri çok yakından takip ettiğini dile getirdi.

"2023 hedefi için seferber olduk"

Bir başka soruya karşılık Gül, Türkiye Cumhuriyeti'nin 100'üncü kuruluş yıl dönümü olmasından dolayı 2023 yılına Türk halkı olarak önem verdiklerini ve hedeflerinin bulunduğunu söyledi.

Bu kapsamda, 2023 yılında dünyada ilk 10 büyük ekonomi arasına girmeyi istediklerine işaret eden Gül, "Bunun için yapmamız gerekenler var. Ekonomi, araştırma, teknoloji üretme, bilim üretme konuları... Bu konulara olağanüstü önem veriyoruz. Araştırma ve eğitim kısmına olağanüstü fonlar ayırıyoruz. Üniversitelerin sayısı 5-6 sene içinde 170'e çıktı. Eğitim birinci alanımız ama hedefimiz dünyanın ilk 10 ekonomisi içine girmek. Bunun için yapacağımız şeyleri detaylandırdık ve her kurum işini biliyor, herkes seferber olmuş durumda" diye konuştu.

"Libya'da yeni bir düzen kurulmalı"

Gül, Libya konusuna dair bir soru üzerine de Arap Baharı'ndan ilk etkilenen ülkelerden Libya'da geçmişte tek kişiye dayalı, çok acımasız bir rejim bulunduğunu belirterek, cesaret göstererek ve tüm korkularını yıkarak ayaklanan bu ülke halkını yalnız bırakmadıklarını, NATO'nun Libyalılara çok yardımcı olduğunu, Türkiye'nin de bu operasyonlara katıldığını ifade etti.

Hatta on binlerce Türk ve birçok ulustan kişinin Libya'dan çıkartılmasını Türkiye'nin organize ettiğini belirten Gül, NATO'nun faaliyetinin, İttifak'ın kapasitesinin görülmesi açısından büyük bir deneyim olduğunu vurguladı.

Gül, şöyle devam etti:
"Tabii şimdi esas büyük işler var Libya'da. Libya'da yeni bir düzenin kurulması çok önemli. Yeni düzen tabii ki sancısız olmuyor, uzun süre diktatörlük devam ettiği için, hiçbir altyapı yok, her şey yeniden olacak. O bakımdan bunun bazı sancıları var. Türkiye olarak çok yakın temas içindeyiz, çok aktifiz. Ümit ediyorum ki önümüzdeki aylarda yapılacak seçimlerde yeni siyasi kadrolar kendisini gösterecek ve dünyayla uyumlu, kendi halkına değer veren bir yönetim daha etkin olacak. Bunun gerçekleşmesi için politik olarak da şimdi Türkiye olarak her türlü katkıyı sağlıyoruz."

"Aile içi şiddet dünyanın her yerinde var"

Cumhurbaşkanı Gül, Türkiye'deki aile içi şiddet vakalarına dair bir soru üzerine, kadın-erkek ilişkilerinde maalesef bazı alanlarda, özellikle "Daha az tahsilli" bölgelerde bu tip olaylara rastlanabildiğini, ancak bunu sadece Türkiye'ye özgü düşünmemek gerektiğini, en gelişmiş, en zengin, en tahsilli ailelerde bile bu tip üzücü olayların olabildiğini belirtti.

Türkiye'de bu konuda büyük bir farkındalık ve bilinçlenme olduğuna dikkati çeken Cumhurbaşkanı Gül, şunları kaydetti:
"O yüzden ufacık bir olay olduğunda, gazeteler ve televizyonlar bunu hemen büyütüyor. Bu da bu konuda daha çok dikkati çekmek için bilinçli bir şekilde yapılıyor, herkesi daha çok uyarmak için yapılıyor. Ama başka ülkelere nazaran, Türkiye'de kadınlara şiddet daha çokmuş gibi yanlış bir algılama olmaması gerekir. Bunun bu kadar çok kamuoyu önüne gelmesinin sebebi aslında bu konuda bütün hepimizin, Türkiye'de herkesin daha çok dikkatini çekmemiz ve bu konuları artık tolere etmek istemediğimizi gösteriyor. Ve bir olay olunca da bunu herkes 'bak yine' diye, daha çok büyütüyor. Ayrıca bu konuların yaşanmaması için, kadınların korunması için, çok yeni yasalar ve yeni birçok tedbirler de alındı, gerek Hükümet gerek Meclis'te. Yeni yasalar da çıkartıldı.
Samimi olarak sizinle paylaşmak istediğim şey şu; her toplumda olan olaylar var, Türkiye onlardan belki biraz fazla, biraz az olabilir ama Türkiye'de sanki kadınlar herkesten, her ülkeden daha fazla şiddete maruz gibi algılama olursa bu yanıltıcı olur."

Gül, konferansın ardından ABD ziyaretinin ikinci ayağı olan San Fransisco'ya hareket etti.