'Twitter'ı uyarıyoruz hala adım atmıyor'

Başbakan Erdoğan, Twitter'ın bildirilen hesaplara karşı tavrına bakacaklarını belirterek, "Hakikaten kaldırırlarsa gereği yapılır. Uyarıyoruz hala adım atmıyorsun" dedi

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

ANKARA - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, NTV ve Star ortak canlı yayınında, gündeme ilişkin soruları yanıtladı. Erdoğan, Samsun ve Kastamonu mitinglerindeki izlenimlerinin sorulması üzerine, Kastamonu'da miting alanının dolu olduğunu, coşku ve heyecanın da iyi olduğunu söyledi.  

Kastamonuluların 20 yıldır değişmeyen bir yerel yönetim anlayışını değiştireceğine yönelik bir karar verdiğini hissettiğini dile getiren Erdoğan, Kastamonu'da partilerinin belediye başkan adayının ikinci adam olarak Kastamonu belediyesinde görev yaptığını, fen işlerini yönettiğini ifade etti. Belediye başkanının uzun süredir ciddi bir rahatsızlığının bulunduğunu belirten ve "Geçmiş olsun" dileğinde bulunan Erdoğan, bu dönemde de belediyeyi adaylarının yönettiğini anlattı. 

MHP'nin belediye başkan adayının ortaokul mezunu olduğunu, belediyecilik deneyiminin bulunmadığını ifade eden Erdoğan, "Fakat bizim adayımız, hem üniversite mezunu hem de yıllar yılı belediyeciliğin içinde yaşamış ve Kastamonu'ya hizmet vermiş bir insan. Öyle zannediyorum ki Kastamonu da işin bu yanını özellikle bütünleştirecektir. Çünkü Kastamonu'nun ciddi bir değişim, dönüşüme ayrıca ihtiyacı var. Biz merkezi yönetim olarak Kastamonu'ya çok hizmet verdik. Havalimanından tutunuz bütün duble yollar, şimdi Ilgaz Tüneli'ni yapıyoruz. Eğitimde, sağlıkta oraya yaptığımız yatırımlar çok fazla. Bütün bunları bütünleştirmek istiyoruz" diye konuştu. 

Samsun'da 57'nci mitingini yaptığını aktaran Erdoğan, "Samsun, tarihi bir mitingdi, öyle zannediyorum ki cumhuriyet tarihinde böyle bir miting, Samsun'da görülmemiştir. Ben de bugüne kadar Samsun'da yaptığım mitingler, katılımı çok yüksek mitingler olmuştur ama bu caddelerle, bu işe katarsak, yüz bini aşkın bir katılımın, coşkunun, heyecanın olduğu bir miting oldu. Samsun'da zaten büyükşehir belediye başkanımıza güven var, öyle zannediyorum ki ilçelerinde büyük bir çoğunluğunu, belki tamamını alabilecek bir heyecanı, coşkuyu gördüm. Onun için pazar akşamını Samsun'da çok farklı bir müjdeyle bekliyoruz" ifadelerini kullandı. 

"Biz malum yeni angajman kurallarını açıklamıştık"

Suriye'deki Süleyman Şah Türbesi'ne tehdidin hatırlatılması ve bunun gerçekleşmesi halinde Türkiye'nin tavrının ne olacağının sorulması üzerine Erdoğan, öncelikle konunun bir çerçevesinin çizilmesi gerektiğini ifade etti. 

Suriye'nin, Türkiye'nin sınır komşusu olduğunu, yönetimle olan ilişkilerin çok olumlu ve farklı olduğunu dile getiren Erdoğan, Suriye ile stratejik anlaşmalar yaptıklarını, ancak Tunus'taki olaylardan sonra aynı şekilde Suriye'deki olayların başladığını anımsattı. 

Olayların başlamadan önce Suriye'yi uyardıklarını belirten Erdoğan, şöyle devam etti:

"Dedik, 'bu gelişme Suriye'ye de sıçrayabilir. Biz size ne istiyorsanız her türlü desteği verelim.' Demokrasi Suriye için çok önemli. Bunun beklentisi içinde olan Suriye halkı var. Bundan çekinmeyin, söylüyorsunuz ülkenizde itiraf ediyorsunuz, rahat olun bu adımı atın. Hatta beni arabasına alır gezdirirdi. Son toplantımızı kendisiyle Asi Nehri kenarında yaptık. Orada müşterek bir baraj yapma kararı aldık. Onun temelini atmaya gitmiştik. O gün birlikte Halep'te buluştuk. Yaklaşık 3,5 saat bir görüşmemiz oldu. Bunları hep konuştuk. Tabii biz hakikaten bugünkü bir Esed'i beklemiyorduk. O zamanlar tabii yaklaşımı çok daha farklıydı ve sürekli telefon diplomasisi yürüttük. Ama bir ara baktık ki ölümler, öldürmeler devam ediyor, kendisi bunları pek dinlemiyor. En sonunda Dışişleri Bakanı Ahmet bey kendisiyle altı saat görüşme yaptı. Bu arada da özel temsilcilerimi gönderdim. Benden bazı projeler istedi, planlar istedi. Bu konularda özel temsilcilerimi göndermek suretiyle yardımcı olmaya çalıştım. Çünkü niyetimiz çok samimiydi. Fakat artık bir ramazan akşamıydı, camilerin bombalanması olunca ben kendisini son kez aradım. 'Yarın cuma, ne olur şu talimatınızı verin' dedim. 'Şu insanları bir cuma günü ve ramazan ayında öldürmesinler.'

'Onu benim adamlarım yapmıyor' dedi. Şebbihaları, kendi adamı diye göstermiyordu, halbuki Şebbihalar onun adamıydı, onu özel timleriydi. Ertesi gün yine vurdular ve o gün 16 kişi öldürdüler. Bunları hiçbir zaman dinlemedi. Şu an orada yaklaşık 160 bin can kaybı var. Bunların içinde 8 bin çocuk ve biz tabii bağrımızı açtık."

Açık kapı politikasıyla çalışmalarını devam ettirdiklerini vurgulayan Erdoğan, "Şu anda bizde malum buraya gelen insan sayısı 760 bini buldu. Harcamalarımız 3 milyar doların üzerinde. Biz dedik ki bunu devam ettireceğiz. Tabii yaralılar oluyor, bunlarla ilgileniyoruz. Fakat şu anda hala öldürmeye devam ediyor" dedi. 

Erdoğan, şöyle devam etti:

"Tabii son dönemde daha önce bir helikopterle bizim hava sahamızı ihlal ettiler. Hava sahamızı ihlal edince biz malum yeni angajman kurallarını açıklamıştık. Bu angajman kurallarından hareketle o zaman uçaklarımız bu helikopteri vurdu. Şu anda yine aynı şekilde bizim hava sahamızı ihlal eden iki tane bunların uçağı Mig-23 bir ila birbuçuk kilometre ihlal ettiği silahlı kuvvetlerimizden bana bildirildi. Bunun da tek sebebi şuydu; Kesed denilen bizim hudut kapısının olduğu bölgeki, orada 50-60 bin nüfusu var. Büyükçe bir yer orası. Orasını tabii Özgür Suriye Ordusu tekrar ele geçirince bunlar onları bombalamak için aslında gelmişti ve bizim hava sahamızı da ihlal ederek böyle bir adımı attılar. Bu defa da bizim uçaklarımız kalkıp bunlardan bir tanesini vurdu ve o da Kesed'e düştü. Tabii bu angajman kurallarını ihlal, bundan sonraki süreçte de eğer böyle devam edecek olursa bizler gereği neyse bunu tabii yapmak durumundayız."

Başbakan Erdoğan, üzüldüğü bir nokta olduğunu belirterek, şunları kaydetti:

"Türkiye'deki muhalefet, ne yazık ki bunu bir siyasi istismar vesilesi olarak gördüğümüzü anlatıyor. Çirkin olan bu. Yani biz şu anda seçim sathı mahallindeyiz diye eğer ülkemizde hava sahamızı ihlal edenler olursa bunlara hoş geldiniz mi diyeceğiz? Kaldı ki bunlar zaten 160-165 bin kişiyi öldürmüş. Orada katil Esed'in, cani Esed'in bu tür bir durumu var. Bizim bu arada 74 tane vatandaşımızı bunlar şehit ettiler, öldürdüler ve zaman zaman hala top atışları, havanlar ülkemize düşüyor ve bütün bunlara karşı muhalefet, başta CHP olmak üzere bunları hala kalkıyorlar, övmeye, müdafaa etmeye... Bu bizim ulusal meselemiz. Bu siyaset malzemesi yapılabilir mi? Sen burada kimin yanında yer alacaksın? Senin burada yapman gereken böyle bir ulusal meselede hükümetin yanında yer almaktır, silahlı kuvvetlerin yanında yer almaktır. Ama ben bakıyorum ki ana muhalefetin başındaki zat, yardımcıları, hepsi bunların yanında yer almaya kalkıyorlar. Bu gerçekten bizim bir milli meselemizde dahi muhalefetin ne denli ayrık düştüğünü, ne denli bunu bir istismar vesilesine dönüştürmeye gayret ettiğini göstermesi bakımından çok önemli. Biz tabii onların dinleyecek halimiz yok. Biz silahlı kuvvetlerimize gerekli talimatı vermişiz. Silahlı kuvvetlerimiz de sağolsunlar gereğini yaptılar ve bundan sonra da böyle bir şey olacak olursa aynısı olur."

"Süleyman Şah Türbesi'ne karşı bir yanlışlık olursa gereği yapılır"

Suriye sınırlarında yer alan Türkiye'nin toprak parçası Süleyman Şah Türbesi'ne yönelik IŞİD'in saldırısına karşı Türkiye'nin tavrının ne olacağının sorulması üzerine Erdoğan, "IŞİD'in burada bir sıkıntısı var. Burada daha önce Türkmenler vardı. Türkmenlerin özellikle maalesef malzeme, silah noktasında zayıf düşmesi onların ister istemez geri çekilmesine neden oldu. Geri çekildiklerinde 80 şehit verdiler" diye konuştu. 

Adana'da durdurularak aranan MİT tırlarının Suriye'deki Bayır-Bucak Türkmenlerine yardım götürdüklerini anımsatan Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:

"Bunda bile maalesef muhalefet aynı şeyi yaptı, aynı durumu yaptı ki muhalefet hiçbir zaman Türkiye'nin avukatı olmadı, hep karşısında oldu. Tabi biz, bunlar yapıldığı vesaire diye kalkıp da Bayır-Buçak Türkmenlerini yalnız bırakamazdık ve bırakmadık yine de bırakmayacağız. 24'üyle alakalı biz de bazı şeyler duyduk, şu anda herhangi birşey söz konusu değil ama Süleyman Şah Türbesi'ne karşı gerçekten böyle bir yanlışlık olacak olursa tabiki gereği neyse orada o yapılacaktır. Bu topraklar bizim topraklarımızdır, yaklaşık 10 dönüm gibi bir arazidir, bu topraklar uluslararası anlaşmalarla teminat altına alınmış topraklarımızdır. Bu topraklarda yapılacak bir saldırı aynen Türkiye'ye yapılmış bir saldırıdır." 

[PAGE]

Niğde'de güvenlik güçlerine yönelik saldırı

Başbakan Erdoğan, Niğde'de güvenlik güçlerine karşı yapılan saldırıya ilişkin bir soru üzerine de konuyla ilgili olarak İçişleri Bakanlığı ve yargının işin üzerinde olduğunu, yakalanan 3 kişiden birinin Kosovalı, birinin anne ve babasının farklı ülkelerden, bir diğerinin de Makedonyalı olduğunu ve bu kişilerin Ankara'ya getirildiğini söyledi.

Yakalanan 3 kişinin Suriye'de bulunduklarının kesinlik kazandığını ifade eden Erdoğan, "Bunlar Suriye'den, orada aldıkları eğitimler vesairelerden sonra Bulgaristan üzerinden Makedonya'ya gitmek gibi bir hedeflerinin olduğu, güya silahı da yanlarında sünnet olduğu için taşıdıklarına dair ifadeyle bu işi çerçevelemeye çalıştılar. Şu anda ilgili birimlerimiz bu işin gerisini, nereye bağlıyor, bağlantıları nedir bunları araştırmanın içerisinde. Belli bazı bilgiler elde edilmiş vaziyette. Gerek istihbarat teşkilatımız, gerek yargı, gerekse İçişleri Bakanlığımız üzerinde" diye konuştu.

Diyanet İşleri Başkanlığının "kalıcı sonuçlar doğurabilecek büyük bir fitne ve imtihandan geçmekteyiz" ifadelerinin yer aldığı açıklamasına ilişkin değerlendirmesi sorulan Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:

"Bir defa karşımızda bu seçimler de özellikle ortaya çıkan Pensilivanya denilen bir olay var. Bu Pensilivanya denilen olayın yasak olmasına rağmen eğer bir Cumhurbaşkanı dinleniyorsa, bir Başbakan dinleniyorsa, bir Genelkurmay Başkanı dinleniyorsa ve özellikle de burada bakanlar dinleniyorsa bu bir defa hem yasalara aykırı, hem de Diyanet İşleri Başkanımız da ifade ettiği gibi İslami, bizim itikadi noktada değerlerimize aykırı. Dinimizde, inancımızda kimseyi dinleyemezsiniz, gözetleyemezsiniz, böyle birşey yok ama bunlar din kisvesi altında maalesef bunu yapıyorlar, ondan sonra bunu bir tehdit, şantaja dönüştürüyorlar. Bu bakımdan Diyanet İşleri Başkanlığımız zannediyorum işin bu boyutunu ele almak suretiyle değerledirdi ve halkımızın yüzde 99'u Müslüman, bu duyarlılığı hep birlikte göstermemiz lazım. Bununla ilgili olarak da bizim ne yazık ki bu işin bir kısım yargıya ulaşmış olması, bir kısım güvenlikle de koordineli çalışmak suretiyle bu tür adımları atmış olmaları ülkemiz için gerçekten sıkıntı vericidir. Biz bunu ulusal güvenliğimize tehdit olarak algılıyoruz, onun için de gerekli tedbirleri alıyoruz. Ben şu anda alanlarda doğrusu tepkiyi bu noktada görüyorum. Zaman zaman vatandaşlarımızın sabırsızlığını görüyorum, bir an önce netice bekliyor. Temennim odur ki vatandaşlarımızın bu beklentisi bir an önce olur."

"Şerde zaman zaman hayır vardır"

Paralel yapılanmanın "himmet" adı altında zekat, sadaka topladıklarını, kurbanlık koyun ve adakları topladığını başka isimlerle para topladığını, bunların makbuzsuz yapıldığını anlatan Erdoğan, "Bunların nereye gittiği belli değil. Bunların üzerine Türkiye Cumhuriyeti devletinin uyanık olması lazım ama ben 17 Aralık olaylarını, 25 Aralık olaylarını bu noktada bir taraftan üzücü bulurken, bir taraftan da 'şerde zaman zaman öyle olur ki hayr vardır' ilkesiyle görmüş bulunuyorum. İnşallah şu anda hükümetimiz, devletimiz sıkı takibindedir" dedi. 

Başbakan Erdoğan, Twitter'a erişimin engellenmesine ilişkin olarak "Aklınızdan geçen tamamen engellenmesi miydi? Fransa, Almanya başvurduğu zaman hesapları kapatıyorlar, Türkiye'ye karşı sizce neden böyle bir tavır aldı Twitter?" sorusuna da şöyle yanıt verdi:

"Bizi zaten işin üzen boyutu budur. Şu anda biz, 10 milyon tablet bilgisayar dağıtmanın hazırlığı içerisindeyiz, şu anda yaklaşık 260 bin tablet bilgisayar dağıttık, okullarımıza etkileşimli tahtaları yerleştiriyoruz, bu hükümet böyle bir hükümet, Tayyip Erdoğan böyle bir hükümetin Başbakanı. Bizim derdimiz Twitter'ın kendisi değil, yaklaşımı. Eğer Twitter'da bu tür ahlaksızlar veya ahlaksızlıklar türer de siz buna karşı, ülkemi tahrik eden, ülkemin huzurunu kaçıran olayların karşısında sizi defaetle uyarmamıza rağmen, mahkeme kararlarını size göndermemize rağmen eğer siz bunu kesmezseniz, bunu durdurmazsanız, bize düşen de burada gerekirse bunu kapatabilmektir. Bu sürekli mi olur o ayrı bir konu, bize kalsa sürekli olmaz, niye sürekli olsun. Şimdi bıçağı katilin eline verirseniz insanı öldürür ama doktorun elinde neşter hayat kurtarır, olayın aslı budur. Son zamanlarda sağolsun bazı köşe yazarları televizyonlarda yorumlar yapıyorlar, 'AK Parti prestij kaybediyor, Erdoğan prestij kaybediyor' hiç birşey kaybettiği yok. Ben alanlara bakarım, alanlar nasıl bakıyor, nasıl yorumluyor ona bakarım."

Twitter'a erişimin engellenmesi

Twitter'dan içerik kaldırma talebinin sadece Türkiye'den yapılmadığını, bugüne kadar hükümet ve diğer yetkililer tarafından illegal olduğu gerekçesiyle toplam 365 içerik kaldırma talebi yapıldığını ve bunlardan 305'inin Fransa, 14'ünün Rusya'dan geldiğini anlatan Erdoğan, Türkiye'den Twitter'a giden toplam talep sayısının ise 2 olduğunu söyledi.

Erdoğan, Twitter'ın raporlarına göre taleplerin en sık Amerika'dan geldiğini ifade ederek, şöyle devam etti:

"Burası çok enteresan, Amerika Birleşik Devletleri'nden gelen 948 hesapla ilgili tam 679 talep ve tüm taleplerin neredeyse yüzde 80'inin bu ülkeden geldiğini ortaya koymaktadır. Bu 679 talebin yüzde 75'inin karşılanmış olması da ilginç bir rakamı ortaya koymaktadır. Almanya'da Ekim 2013 tarihinde Twitter, Alman hükümetinin talebi üzerine neonazi hesaplarını engellemiştir. Fransa, 19 Ekim 2012 Cuma günü Fransa'da yazılan ve yayılan Yahudi aleyhtarı ve ırkçı twitleri Fransa Yahudi Öğrenciler Birliğinin konuyu mahkemeye taşıyacağını belirtmesinden sonra harekete geçmiş ve söz konusu içerikleri siteden kaldırmıştır. Hindistan, ülkede Assam eyaletinde Temmuz 2012 tarihinde başlayan Vodo Kabilesi ve Müslümanlar arasındaki şiddet olayları nedeniyle hükümet tarafından ülke genelinde toplu mesajlar yasaklanmıştır. İlginç olan şurası ki Hindistan burası, Hindistan biliyorsunuz bu işlerde çok çok iyi bir ülke, Google, Facebook ve Twitter açıklama yaparak Hint hükümetiyle ortak hareket ettiklerini duyurmuştur. İngiltere, 2011 yılında çıkan ayaklanmalar sırasında İngiltere Başbakanı David Cameron provakatif içeriklerin paylaşılmasını engellemek amacıyla Twitter'a erişim yasağı getirebileceğini ifade etmiş, benim şu andaki açıklamamı o 2011'de yapmış, fakat olayların yatışması üzerine tedbir kararı aldırmamıştır."

[PAGE]

"Twitter dediğimiz olay nedir? Bu bir şirket, sektör olarak iletişimde"

"Benim ülkemi karıştıranlara karşı, bütün bu olaylara karşı bu hukuk tanımazlığınız nedir?" diyen Erdoğan, Twitter'ın kendilerine ulaştırılan mahkeme kararlarını görmezden geldiğini belirterek, "Twitter bunu duymuyor. Sonra sen benden nasıl olur da hala iyi niyet beklersin? Biz de bunun gereğini yapacağız" dedi. 

Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Sen benim ülkemi karıştırıyorsun, benim ulusal güvenliğimi tehdit eden adımlar atıyorsun. Bu ülkenin Başbakanına birileri kalkacak 'başçalan' diyecek, bakana kalkacak 'hırsız bakan' diyecek, bir başka hakaret var ki ağzıma almıyorum, bütün bunlara karşı kendileri uyarılıyor, uyarıldığı halde kalkıp bunu kaldırmıyor, bu hesaplar maalesef kapatılmıyor. Böyle olunca bizim yapmamız gereken, sorumluluk noktasında olan bir insan olarak bu işi düzelttirmektir. Düzeltmediğiniz takdirde biz kesin tavırlıyız, bu işi kapatırız. O zaman yapılması gereken ne? Burada bu yasaklara uysunlar, biz de sorunu bitirelim ama uymadıkları takdirde bizim 'acaba şurası ne der, burası ne der' bunların hiçbirisi bizi ilgilendirmez.

Twitter dediğimiz olay nedir? Bu bir şirket, sektör olarak iletişimde, sosyal medyanın içerisinde vesaire. Bakıyorsunuz zaten bu işin ardında aslında Youtube var, onların burada herhangi bir temsilcisi filan da yok, Youtube'un avukatlarıyla çalışıyorlar. Youtube'un avukatları şu anda arkadaşlarımıza gidiyorlar, bir tane avukat hanım kardeşimize çok edebe, adaba sığmayan birşey yaptılar. Bizim derdimiz ise biz hukuka, hakka sahip çıkacağız. Kimin hakkı, hukuku? Vatandaşımın. Bunu bizim yapmamız lazım. Ben anlamıyorum bu köşe yazarlarını, bunlar neyi savunuyorlar, kimin avukatlığını yapıyorlar? Ben çeşitli ülkelerden örnekler verdim, oradaki uygulamaya bakın, bizde ki uygulamaya bakın. Bizim ülkemiz muz cumhuriyeti değildir bunu bir defa bilmeleri lazım. Dolayısıyla onlarla ilgili hangi uygulamayı yapıyorlarsa burayla ilgili de aynı uygulamayı yapmak durumundadır. Yapmadıkları takdirde kararımız bu konuda kesin."

Başbakan Erdoğan, Twitter yetkilileriyle yapılan görüşmelerde bir ilerleme olup olmadığı sorusu üzerine de "Şu anda 1-2 yerle ilgili tamam dediler, zannediyorum onunla ilgili adım attılar. Sayı 1-2 tane değil ki şu anda son bildiğim benim, 700'e yakın bu şekilde maalesef uygulama var. Bunlar şimdi peyder pey onlara bildiriliyor. Bu bildirilenler karşısında tavırlarını göreceğiz. Eğer hakikaten kaldırırlarsa, kaldırmaları halinde de gereği yapılır. Mesela burada mahremiyetler var, ırkçılık var, sen bunları nasıl yayımlarsın ya? Uyarıyoruz, hala adım atmıyorsun. Mesele bu" yanıtını verdi.

"Ben aynı uygulamayı paylaşmıyorum"

“Cumhurbaşkanının, bu konuda, böyle bir şey kabul edilemez biçimde açıklaması oldu. Ardından tweetledi. Cumhurbaşkanı, kabineden bakanlar yaptılar. Özetle Çankaya'nın bakışını nasıl değerlendirirsiniz" şeklindeki soruyu yanıtlayan Erdoğan, şunları söyledi:

"Sayın Cumhurbaşkanının bu tür uygulamayı yapmış olabilir. Ben aynı uygulamayı paylaşmıyorum, paylaşmadığımı yaptığım açıklamayla ortaya koydum. Sayın Cumhurbaşkanı tweet atabilir. Zaten tweetle benim aram yok. Benim pek hoşlandığım şeyler değil. Bu konuda arkadaşlarım gerekli çalışmaları yapıyor. Benim yapacak daha başka çok işim var. Onlarla uğraşıyorum. Hele seçim zamanı ben şimdi alanlarda gece gündüz demeden koşturuyorum. Benim bu tür şeylerle uğraşacak zamanım da yok."

"Avrupa Birliği, önce üzerine düşenleri yapsın"

Başbakan Erdoğan, gazetecinin, “Avrupa Birliği, Birleşik Devletler, açıklamalar yaptılar, bu konuda. Almanya'da hükümetin insan haklarından sorumlu üyesi, 'Avrupa Birliği adayı Türkiye için bu geçerli kırmızı çizgiyi aştı' diye konuştu" sözleri üzerine, şöyle devam etti:

"Bunlar çarpıtılan şeyler. İşin aslı astarı nedir bilemem. İşlerine geldiğinde bunlar AB'ye aykırıdır maykırıdır. Bu tür şeyleri hep söylerler. Yani çok da kusura bakmasınlar. Avrupa Birliği, önce üzerine düşenleri yapsın. Eğer hukuka saygıları varsa önce hukuka, Avrupa Birliği saygılı olmaya mecburdur. Bu iç hukuk meselemizdir. İç hukuk meselemizde de mahkemenin kararı vardır. Bu çerçevede bu adımlar atılmaktadır. Avrupa Birliği o zaman bu saydığım diğer ülkelere uygulanan, Almanya, İngiltere, bunlara uygulananı niye gözardı ediyor. Onlar da ne uygulanıyorsa Türkiye'de aynısı uygulanacak. Onlara uygulanan, Türkiye'ye uygulanmadığı zaman kusura bakmasınlar. Biz özgürlükler meselesini Avrupa Birliği üyesi çoğundan çok çok ilerde hallettik. Bizdeki iletişim özgürlüğü bunların çoğunda yok. Her şey ortada. Adam kalkıyor Başbakana isteği gibi hakaret ediyor, istediği gibi küfrediyor, yazıyor, çiziyor vesaire, ne oluyor? Avrupa ülkelerinin çoğunda bunu yapamazsınız ve biz bunların hepsine sabrediyoruz."

"Obama'nın telefonunu dinleyebilir misiniz" 

"Özgürlük bizim ülkemizde anlaşılmış değil. Yani bir başkasının özgürlük alanını ihlal bi defa özgürlük anlamına gelmez" ifadesini kullanan Erdoğan, şöyle konuştu:

"Tam aksine özgürlük hakkını ihlaldir. Burada çok önemli olan özel hayatın ihlali de söz konusu. Özel hayatın ihlali, bu bizim yeni çıkardığımız yasada da çok açık net var. Yapamazsınız. Buradan hareketle, TİB de devreye girdi, adımını buna göre attı. Yani şu anda ben yine çok açık net söyleyeyim, Obama'nın telefonunu dinleyebilir misiniz? Bir merkezin biliyorsunuz dinleme olayı oldu, ayağa kalktılar değil mi? Peki, bize ne oluyor? Bizde niye bu kadar rahat hareket ediyorlar. AB niye bu kadar rahat hareket ediyor. Bunu bi defa bizim ülkemizin yazarları, kendi ülkemizin yorumcuları bunları görmeleri lazım."

[PAGE]

"Seçimin arkasında da atacağımız adımlar var"

“30 Mart'ta, AK Parti'nin elde edeceği başarı, 17 Aralık ve 25 Aralık iddialarının bir kenara itilmesi, arınması anlamına gelebilir mi” şeklindeki soruya da Erdoğan, şu yanıtı verdi:

"Şimdi bir defa 17 Aralık, 25 Aralık bütün bunlar aslında, 30 Mart seçimleriyle çok daha farklı şekilde masaya yatırılacak. Bunu gözardı edemeyiz. Çünkü 17 Aralık direkt olarak bu millete yapılmış eylemdir. Böyle bir teşebbüs var. Millete yaptılar, benim şahsıma değil, hükümete değil, bu millete, Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı, bunu gözardı edemeyiz. Aynı şekilde 25 Aralık o da öyle. Biz sorumluluk makamındayız. Bunları nasıl gözardı ederiz. Dikkat ederseniz, ben diyorum ki bu bir istiklal mücadelesidir, bir istikbal mücadelesidir, bu kadar önemli. Biz şu anda seçim gailesi içerisindeyiz, tabii arkadaşlarımız çalışmalarını yürütüyor ama olay yargıda. Yargı da işini takip ediyor, yürütüyor ama bunun ötesinde hemen seçimin arkasında da atacağımız adımlar var."

"Milli irade hırsızlığı yapanlar, özellikle 30 Mart'ta milletin cevabını alacaklar" diyen Erdoğan, şöyle devam etti:

"Millet burada bir cevap verecek. Yani burada CHP’ye, MHP'ye, BDP’ye, Pensilvanya'ya, hepsine, cevap var. Milletimiz ne diyor? Eğer milletimiz bize farklı bir cevap verirse, başımız gözümüz üstüne ama diğerlerine verdiği zaman diğerleri ne yapacak, onu merak ediyorum. Hep söylüyorum, işte Sayın Kılıçdaroğlu, 5 yıl oldu genel başkan olalı, üç seçime girdi. Üçünde de kendisi, Bursa'da bir televizyonda, 'yüzde 40'ın altında oy alırsam, ben ve arkadaşlarım bırakacağız' dedi. Yüzde 26 aldı. Bıraktı mı? Bu zat dürüst değil, doğru konuşmuyor. Bırakmadı, bırakamaz ve şimdi dördüncü seçim bunda da göreceksiniz yine kaybedecek. Sayın Bahçeli o da onun benzeri. 16-17 yıldır partinin başında. Hiçbir kazandığı, biricinci olduğu seçim yok. Bizim ilk parlamentoya girdiğimizde o parlamentoya da girememişti. 16 aylık partiyken biz birinci parti olduk. O gün bugündür, 7 seçim yaptık, 7'sinde de hep öndeyiz. Şimdi sekizinciyi yapıyoruz, inşallah burada da kamu araştırmalarımıza baktığımız zaman yine birinciyiz. Yine birinci parti olacağız. Bu bişeyi gösteriyor. Milletin, yaptıklarımıza karşı takdirini gösteriyor. Eğer siz bir şeyler yaparsınız millet size ödüllendirir. Ama siz milletin hizmetkarı olmayıp ona tepeden bakarsanız, ona karşı hakikaten zulmederseniz, bu millet kalkıp da size orada veya sırtında taşımaya mecbur değil."

Muhalefet partilerinin yerine getiremeyecekleri vaadlerde bulunduğunu ifade eden Erdoğan, "Öyle palavradan yok mazotu şuraya indireceğim, yok. Biz de seçime gidiyoruz, şuraya seçim esnasında bir seçim ekonomisi bilmem ne asla, yapmayız. Niye? Çünkü bir seçim ekonomisi yapacak olursak o zaman fakir fukara, garip guraba vatandaşım çeker. Biz tam aksine fakir fukara, garip gurabanın yaşam koşullarını daha iyi noktaya nasıl taşırız, hep bunu düşünüyoruz. Burada da çok iyi neticeler aldık daha da iyi neticeler alacağız. Ama tabi bu bir süreç' diye konuştu.

"İstanbul tarih yazdı"

Erdoğan, geçen pazar günü İstanbul'da yaptıkları mitingde 2 milyonu aşkın kişinin bir araya geldiğine işaret ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Mitingde, İstanbul tarih yazdı. Düşünün 2 milyonu aşkın insan, bu yeni yapılan alanda geldi, buluştu. Bu bi şeyi gösteriyor; bu durup dururken olmadı, bu bir sevdadır, bu bir aşktır. Burası İstanbul. İstanbul Türkiye’nin özetidir. Türkiye’nin özeti olan bu şehir bir mesaj veriyor. İnanıyorum ki bu seçimde de yine böyle olacak."

"Millet iradesine sahip çıktığını çok açık net gösteriyor"

Partilerin, İstanbul, Ankara ve İzmir yarışıyla ilgili değerlendirmesi sorulan Erdoğan, şunları kaydetti:

"Şu anda üçünde de adaylarımız, partimiz, sağolsun, başa oynuyorlar. Başarılı olacaklarına inanıyorum ve şu anda gelen, açıklamayacağım, kamuoyu araştırmaları vesaire, bunlar çok çok olumlu. Millet iradesine sahip çıktığını çok açık net gösteriyor. Çok açık. Yani dolaştığım yerlerde mesela İzmir, orada yaptığım mitingde, İzmir'i gördüm, muhteşem. Ankara hakeza öyle. Bakın, dün akşam geç saatlerde, mitinglerimi yaptım, Trabzon'da, Ordu'da ikisi de muhteşemdi. Oradan dönüşte geldim Keçiören ilçesinde bir miting yaptım, yaklaşık 20-25 bin kişi, resmi rakam. Oradan Yenimahalle’ye geçtim, miting yaptım. Orada da yine 20-25 bin kişi. Bunlar o saatlerde oluyor, düşünün yani saat 7, 8, 9, bunların hepsi bişeyi gösteriyor. Üzüm salkımı gibi balkonlardan, camlardan herkes işi takip ediyor. Bu seçimin başka bir özelliği var. Yani bir yerel seçim değil, bu bir genel seçim havasına girdi. Niye? İşte bu ahlaki olmayan siyaset anlayışıyla oldu. Eğer ahlaki bir süreç olsaydı bu seçime girerken inanıyorum ki çok daha belki dozu düşük olarak böyle bir seçimi gerçekleştirebilirdik. Ama bu dozu farklı yere götürdüler ve şimdi millet bunu genel seçime döndürdü. Bu mantık, bu anlayış milletimizle de bizim şahsımızda bütünleşti. Şimdi herkes tabi inanıyorum ki ulusal ve uluslararası yorumcular pazar akşamı sonuçlarını, çıkacak neticeleri gördüğünde değerlendirmelerini de buna göre yapacaklar. Türkiye'de ne oldu? Yani yerelde Ahmet, Mehmet, Hasan, Hüseyin kazandı demeyecekler."

AK Parti'nin yerel yönetim vizyonu

Partisinin yerel yönetim vizyonuna ilişkin soru üzerine Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin yıllar yılı bir mantık, anlayışla yönetim biçiminde ilkel bir idareyle baş başa kaldığını belirtti.

"Biz, AK Parti olarak bir defa bu ilkelliği geride bırakan Gazi Mustafa Kemal'in 'muasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkmak' diye koyduğu hedefi yakalayalım istedik" ifadesini kullanan Erdoğan, kendisinin belediye başkanlığından başlayan bir süreçte İstanbul'un değişim-dönüşüm yaşadığını söyledi. Kendisinin belediyeyi CHP'den aldığını hatırlatan Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:

"O zaman İstanbul'da çöp dağları, susuzluk, hava kirliliği vardı. İstanbul o haliyle bizim hedef noktamızda eski İstanbul'dur. Biz şimdi o eski İstanbul'u ne yaptık?  Çöp dağlarını kaldırdık, hava kirliliğini yok ettik, susuzluğu giderdik. Nasıl giderdiniz? Benden önceki CHP'li belediye başkanı yağmur bombası atmak suretiyle suyu temin edeceğini zannediyordu, başaramadı. Lüzumsuz paralar gitti. Yalova'dan tankerle su getireceğini söyledi. Halbuki o getirdiği su sadece Kuruçeşme'ye yetmezdi. Fakat biz 180 kilometre, ta Istranca Dağlar'ından tüneller açarak İstanbul'a su getirdik ve hedef 2040 idi. Bununla da kalmadık Melen Çayı'nı bu noktada değerlendirdik. Oradan, İstanbul'a Asya yakasından da su getirdik. Bununla da kalmadık, bir de boğazın altından alternatif geçişler yaptık. Olur ya Terkos sıkıntıya girdiğinde biz Ömerli'den, karşı taraftan su akıtırız. Karşı taraf sıkıntıya düştüğünde buradan. Dev bir tüneli ayrıca daha sonra Kadir Bey inşa etti, o da var. Bütün bunların yanından İstanbul'un şu anda, bu sene susuz geçti, buna rağmen herhangi bir sıkıntı İstanbul yaşamadı. Şimdi yeni bir adım atıyoruz, benim dönemimde de olmuştu, Kadir Bey bu işi daha da artırdı, geliştirdi, mesela kanalizasyonlar noktasında, arıtma tesisleriyle İstanbul temayüz etti."

"Yeni Türkiye'de modern dünya neyi yaşıyorsa biz de onu yaşayacağız"

İzmir'de hala çöpler için vahşi depolamanın olduğunu vurgulayan Başbakan Erdoğan, "Ama biz de depolama tamamen moderndir" diye konuştu. Belediye başkanlığı döneminde İstanbul'da iki yakada da bunu yaptığını anlatan Erdoğan, şöyle devam etti:

"Bunu Kadir Bey daha da geliştirdi. Mesela biz oradan dönemimde kompoze gübre üretme tesisleri kurmuştuk. Oradan park, bahçelerin kompoze gübresi üretiliyordu. Kadir Bey, enerji üretme noktasında adımlar attı, enerji üretiyor. Bunlar sıradan olaylar değil. Su konusuna bu adımı atarken, bu rahatlamayı getirirken aynı şeyi Ankara'da da yaptık. Ankara'da da yine bu noktada su sıkıntısı ortadan kalktı. Bakın şimdi Gerede suyunu Ankara'ya taşıyoruz, onun çalışması yapılıyor. Çünkü burası başkent, burada susuzluk diye bir şey olamaz. Zaman zaman borular patlar, şu olur filan onlar giderilir, anında olacak şeyler, bunu yaptık. Fakat İzmir'in suyunu İzmir halledemedi. Biz, Gördes Barajı'nı yaptık İzmir'de, İzmir'in suyunu merkezi yönetim olarak biz hallettik. İzmir belediyesinin, halbuki bunu büyükşehir belediyelerinin kendilerinin halletmesi lazım, halledemedi, biz hallettik. Niye? Orada da benim vatandaşım var. Onun böyle susuzluk çekmemesi lazım, bu adımları attık. Şimdi o geçmiş hal eski Türkiye'dir. Susuzluğun, hava kirliliğinin olduğu dönem eski Türkiye'dir. Aynı şekilde çöp dağlarının olduğu il, ilçe neresi olursa olsun eski ildir, eski ilçedir. Ama yeni Türkiye'de modern dünya neyi yaşıyorsa biz de onu yaşayacağız."

[PAGE]

"Yeni Türkiye'de susuzluk, hava kirliliği, çöp dağları olamaz"

Başbakan olduğu dönemde yurt genelinde sadece 9 ilin doğalgaz kullandığına dikkati çeken Erdoğan, doğalgazın ailenin kendi evinde huzur bulması anlamına geldiğini kaydetti. 

Kömürle bir odanın ısıtılabildiğini, ayrıca bunun birçok olumsuzluğu beraberinde getirdiğini ifade eden Başbakan Erdoğan, "9 ilden biz şu anda 72 ile çıktık. 9 ilimizi kaldı. Bu 9 ili de halledeceğiz ve 81 ilin 81'inde de doğalgaz olacak. Ondan sonra da ilçelere doğru da bazı ilçelerde tabii yok, oralara doğru da yöneleceğiz" diye konuştu.

"Yeni Türkiye budur. Yeni Türkiye'de susuzluk, hava kirliliği, çöp dağları olamaz" ifadesini kullanan Erdoğan, 79 senede 6 bin 100 kilometre bölünmüş yol yapıldığını kendilerinin ise 12 senede 17 bin kilometre bölünmüş yaptıklarını vurguladı. Cumhuriyet tarihinde 83 tünelin yapıldığını, kendilerinin 12 senede 122 tünel açtığını dile getiren Erdoğan, yoğun şekilde yapımı devam eden tünellerin olduğunu bildirdi. Yüksek Hızlı Tren çalışmalarına ilişkin de bilgi veren Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:

"Eski Türkiye'de biliyorsunuz çuf çuf giden trenler ama şimdi artık Yüksek Hızlı Tren diyoruz. Ankara-Eskişehir bitti, Eskişehir-İstanbul etabının da şu anda test sürüşleri yapılıyor. Ankara-Konya bitti,  Ankara-Sivas bitiyor, aynı şekilde Konya-Eskişehir bitti. Bunlar hep Yüksek Hızlı Tren. Mevcut bütün raylı sistemimizi de yeniliyoruz ama kendi imkanlarımızla yeniliyoruz. Eskiden Kardemir 10 metre uzunluğunda ray üretirdi ama şimdi, unutmadıysam 69 veya 70 metre uzunluğunda ray üretiyor. Bu raylar da artık eskisi gibi değil. Yeni Türkiye'de Marmaray var. Denizin 62 metre derinliğinden böyle bir sistemin kurulacağını kim hayal edebilirdi? Abdülmecit hayal etti, biz de o hayali gerçekleştirdik. Onun biraz daha güneyinden yine tüp geçit yapıyoruz, oradan da otomobiller geçecek. Önümüzdeki yıl sonuna kadar o da bitiyor. Üçüncü bir köprü yapıyoruz, Yavuz Sultan Selim Köprüsü. O köprünün bir başka özelliği var. Bakın, aynı özellikle gitmiyoruz. Birinci köprünün, ikinci köprünün özelliği bunlar birbirine yakındı ama üçüncü köprüde farklılık var. 4 gidiş 4 geliş olacak ortadan da tren gidecek. Şimdi bunlar yeni Türkiye. Çünkü eğer biz muasır medeniyetler seviyesini yakalayacaksak böyle yakalayabiliriz. Özellikle yeni Türkiye'de bizim yerel yönetim anlayışımızı şu başlıkta izah ettik; Büyük medeniyet yolunda insan, demokrasi, şehir. Ve bu istikamette çerçeveleyerek yola devam ediyoruz."

"Arkadaş, ne yapacaksın bunu anlat"

Gerek yerel yönetimlerde gerek kabinede çok farklı projelerin hayata geçirildiğini ifade eden Erdoğan, şunları kaydetti:

"Şimdi diğer liderleri takip ediyorum, bunlar lider değil zaten, bunlar genel başkan, lider olamadılar. Lider olmak başka bir şey. Genel başkan olursun. Bunlar dikkat ediyorum ben, çok enteresan, projeyle, planlarla konuşmuyorlar sadece hakaret ediyorlar. Ya gerilim siyaseti ya hakaret, siyasetleri bu. Arkadaş, ne yapacaksın bunu anlat ya. Yerel seçim bu şimdi, yerel seçimde o ilde ne yapacaksınız bunu anlatın, yok. Ama benim arkadaşlarım, bakın şimdi mesela Kadir Bey, bizim Kanal İstanbul çılgın projemize muadil kendisi de çılgın proje açıkladı. Unkapanı Köprüsü'nü kaldırmak suretiyle orada Haliç'in altından bir tüp geçitle karşıdan karşıya geçmek. Mesele bu. Senin bir aşkın, bir heyecanın, coşkun var mı? Böyle hakaretle filan bu iş yapılmaz. Ama bizde bu yok biz hizmet ehliyiz."

"Bunların hepsi hayal..."

Başbakan Erdoğan, 25 Mart'a yönelik iddialara ilişkin değerlendirmesinin sorulması üzerine, şunları söyledi:

"Burada görünen gerçek şu, bunların hepsi hayal. Bu ülkenin ekonomisini sarsmak isteyenler, bunlar bir yanda, biz bir yandayız. Bugüne kadar 12 yıl oldu, bu kalemler aynı şeyi yazdılar, 'bunlar yönetemez, bunların kadrosu yok, bunlar battı, bitti' hep bunları söylediler. Biz geldiğimizde bu ülkenin milli geliri 230 milyar dolardı. 79 senede 230 milyar dolar, 12 senede biz bunun üzerine 590 milyar dolar ilave ettik. Şu anda 820 milyar dolar milli gelirimiz var. Hiçbir zaman mali disiplinden taviz vermedik, aynı kararlılıkla işi götürdük. İstikrar hiçbir zaman asla taviz vermediğimiz bir konu. Güven taviz vermediğimiz bir konu oldu. Şimdi bunlar '25 Mart, 25 Mart' diyerek, bu istikrarı, güveni sarsmanın gayreti içerisindeler. İşte bir tanesi köşe yazarlarından 'bu hafta bir kaos haftası olacak' diyor. Kusura bakmayın belki biraz ağır olacak ama bu gerçekten, bu ülkeye, bu ülkenin insanlarına karşı bir ahlaksızlıktır. Sen bu ülkenin kaosunda kendine hayat mı arıyorsun, böyle bir şeyi nasıl yazarsın?"

Başbakan Erdoğan, bu tür yaklaşımları, ülkenin geleceği, menfaatleri için çok çirkin yaklaşımlar olarak gördüklerini belirterek, "Onlar ne yaparlarsa yapsınlar biz işimizi biliyoruz. Halkımız hiç bu tür şeylere aldırış etmesin. Bugün ayın 25'ydi ne oldu, bir şey oldu mu, yarın 26. Yine bir şey olmayacak, her şey yolunda gidiyor. Bunlar Gezi olaylarıyla da bunu yapmak istediler, başaramadılar. Kırdılar, döktüler yanlarına o kaldı. 17 Aralık'ta, 25 Aralık'ta yine başaramadılar, şimdi de kalktılar 25 Mart'ı ortaya çıkardılar, başaramayacaklar. Türkiye güçlü. Millet bölünmez, Türkiye yenilmez, bizim hedefimiz bu" değerlendirmesinde bulundu

"30 Mart kutuplaşmanın çözülmesi adına bir milat olur" 

"Türkiye'de kutuplaşmadan şikayet var. 30 Mart bu kutuplaşmanın çözülmesi adına ne kadar milat olur. Siyasilerin kullandığı üsluplar sert. 30 Mart sonrası için ne söylersiniz" sorusu üzerine Erdoğan, geçmişten beri her seçimde meydanların dozunun normal zamanlara göre biraz farklı olduğunu belirtti.

"Burada hakaretler çok çok önem arz ediyor. Şimdi bakıyorsunuz anamuhalefetin başındaki zat her türlü hakareti yapıyor. Ailemize varıncaya kadar. Yani senin elinde bir veri varsa, bu veriyle müracaat edilecek yer bellidir" ifadesini kullanan Erdoğan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun zaten hukuk tanımaz biri olduğunu, bunu da parlamentoda gizlilik kaydı bulunan bilgileri ifşa etmek suretiyle gösterdiğini söyledi.

Kılıçdaroğlu'nun "İsviçre bankalarında 13 ayrı hesabı var" iddiasını anımsatan Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:

"Eğer dürüstsen, karakter sahibiysen. Bakın bu kadar açık söylüyorum. Benim o hesaplarım neyse bunları açıkla. Çünkü hukukta bir kaide var. Müddei iddiasını ispatla mükelleftir. Sen bir avukat koy, ben de bir avukat koyayım veya beraber gidelim. Gidelim, oradaki parayı alalım. Zaten züğürt bir yanın var. O parayı da sana vereyim. Benim madem bu kadar param var. O paraların hepsini sana vereyim. Olmayan bir şey söylenir mi? Böyle bir iftira yapılır mı? Ben bundan çok para kazandım. Ama şimdi Pensilvanya'ya güvenerek daha ileri gidiyor. Hani bir kısım paralel yargı var ya. Onlarla beraber hareket ettiği için. Bunu da Pensilvanya iyi kullanıyor. At diyor bu iftiraları. Tutmasa da iz bırakır. Ben de söylüyorum. Hadi açıkla. Bakın şimdi tekrar söylüyorum, açıkla. Dürüstsen, namusluysan açıkla. Nerede bu? Kendisi açıklasın. Olmayan bir şey açıklanmaz ki. Her zaman bu iftiraları yapan bir adam bu. Aynı şeyi Kayseri belediye başkanıma yaptılar. Ne oldu? Mahkemeleri kazandı. Ondan sonra da aldığı parayla bütün Kayseri'deki hemşehrilerime sucuk dağıttı. Yalan üzerine siyaset yapılmaz. Bunlar yalan üzerine siyaset yapıyor. Ben bugüne kadar halkıma hizmetten başka bir şey düşünmedim. Arkadaşlarım da öyle. Biz, bir olacağız dedik, iri olacağız dedik, diri olacağız, kardeş olacağız, hep birlikte Türkiye olacağız. Bunun yolu nereden geçiyor? Hizmetten geçiyor."

"Yolsuzlukla iç içe olan sensin"

Erdoğan, Türkiye'nin birçok alanda dünyayla yarıştığını, muhalefetin ise hükümetin önünü kesmeye çalıştığını anlatarak, "Bir gün de 'ben şu desteği verdim' desin, yok. Hep engelleme, hep iftira, yalan, takiye. Böyle siyaset olmaz" değerlendirmesinde bulundu.

Muhalefetin böyle siyaset yaptığı sürece şu andaki oy oranı neyse orada kalacağını kaydeden Erdoğan, şöyle devam etti:

"Biliyorsunuz kendisi İstanbul adaylarıyla alakalı yolsuzluk dosyası açıkladı. Ardından partilerinden ihraç ettiler. Partilerinden ihraç ettikleri adamı getirdi İstanbul'a büyükşehir belediye başkan adayı yaptı. Hakkında yolsuzluk dosyası hazırlıyorsun, ihraç ediyorsun, sensin bunları yapan, önünde pozlar veriyorsun, ondan sonra da aday yapıyorsun. Demek ki yolsuzlukla iç içe olan sensin. Bunu zaten biz SSK Genel Müdürlüğünden tanırız. Ben İstanbul'da Okmeydanı SSK Hastanesi'nde çektiğim sıkıntıları bilirim. Kasımpaşa'da oturuyordum o zaman. Hastanenin eczanesine inerdik ilacımızı alamazdık. Ama şimdi benim vatandaşım istediği hastaneye gidiyor, özel, devlet farketmiyor. İstediği eczaneden ilacını alıyor. Benim vatandaşım bunları görüyor. Bizim derdimiz bu. Temenni ederim ki 30 Mart bir milat olsun. Bu hakaretler son bulsun ve dayanışmacı bir ruh ülkemde hakim olsun. Ama tabii hakaretler yapıldığı anda bunun iki yolu var. Cevapsız bırakmayacaksın veyahut yargıya götüreceksin. Benim mecbur kalmadıkça tek yolum yargıdır. Hep yargıya götürürüm."

[PAGE]

Demokratikleşme ve açılım süreci

Başbakan Erdoğan, "30 Mart sonrasında Türkiye'deki reform, demokratikleşme ve açılım sürecinin daha da hızlanması bekleniyor. Bu konuda ne dersiniz" sorusu üzerine, demokratikleşme paketini parlamentoyu kapatmadan önce çıkardıklarını anımsattı.

Demokratikleşme olgusunun sürekli güncellenmesi gereken bir süreç olduğunu belirten Erdoğan, bunun bir güne, bir hafta veya bir aya bağlanamayacağını söyledi. Erdoğan, "Çünkü hayat sürekli değişiyor. Siz de bu değişen hayatın içinde birçok yenilikleri getirmek durumundasınız" ifadesini kullandı.

Yasaya bağlanması gerekiyorsa yenilikler için yasal tedbir alınabileceğini dile getiren Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Biz baştan beri hep 'ileri demokrasi, daha fazla demokrasi' dedik. Hep böyle yürüdük. Şimdi burada da eksikler yok değil, vardır. Biliyorsunuz Akil İnsanlar çalışmamız oldu. Oradan gelen birçok bilgi var. Bu bilgiler üzerinde çalışmalarımızı yaptık ve çözüm sürecimizi bu şekilde sürdürdük, sürdürüyoruz. Oradan hareketle de demokratikleşme paketimizi Meclis'ten geçirdik.

Bundan sonraki süreçte de buna benzer adımlar atılabilir, atılacaktır. Önümüzde çok dar, kısa bir süreç var. 30 Mart'tan sonra bir hafta parlamento kapalı. Hemen onun akabinde Cumhurbaşkanlığı seçimleri için bir süreç başlayacak. Ağustos 10'da bu işin ilk turu olacağına göre süreç fazla uzun değil. Ne demektir bu? Yani haziran Meclis'in kapanma ayı olursa ondan sonra da zaten kampanyanın başlama süreci olacaktır. Buna göre de demek ki ortada bir nisan, mayıs temiz olarak kalıyor. Bu aylarda da olsa olsa 4-5 tane, Meclis sükunetle çalışırsa, bu işin üzerine giderse çıkarılabilecek kanunlar vardır. Bu kanunları süratle çıkarmak suretiyle de ondan sonra da Meclis'i tatil ederiz."

Yasal zemin çağrısı

"Çözüm süreciyle ilgili İmralı'dan bu işi artık yasal zemine koyalım çağrısı oldu bu mümkün mü" sorusu üzerine Erdoğan, şu anda Meclis'te İmralı'nın eli ayağı durumunda kişilerin bulunduğunu belirtti. Başbakan Erdoğan, bu kişilerin ele avuca gelecek teklifler getirmesi durumunda bunların üzerinde çalışılabileceğini ifade ederek, şunları söyledi:

"Bizim ulusal birliğimizi tehdit edecek herhangi bir teklifle karşımıza geldikleri zaman tabii bunu bizim yapmamız mümkün değil. Böyle bir adım atamayız.

Biz birçok fedakarlık yaptık. Mesela Anayasa Uzlaşma Komisyonu. O zaman bizim 326 milletvekilimiz vardı. Biz 326 milletvekilimiz olduğu halde komisyonda 3 milletvekiliyle temsil edildik. Bunların tamamının 220 milletvekili vardı o zaman. Bunlar 9 milletvekiliyle temsil edildi. Biz bunlara evet dedik. Yoksa parlamentonun asli komisyonları içinde siz sandalye sayınıza göre temsil edilirsiniz. Eğer ona göre olsaydı zaten bu komisyonun içinde bizim hepsinden fazla üyemiz olacaktı. Fakat biz 'bir çalışma yapılsın, bir anayasa hazırlığı olsun da ne olursa olsun' dedik, böyle baktık olaya. Mesela 60 maddede en son mutabakat vardı güya. Anamuhalefet partisinin başındaki zat. 'Ben varım' dedi. Ben dedim ki 'tamam, buyur'. Biz bu 60 maddeyi CHP ile beraber çıkaralım. Hiç olmazsa mesafe almış oluruz. Zaten MHP kapıyı baştan kapatıyor. Diğeri zaten olsa, olmasa fark etmiyor. Ama CHP'nin olması yeterli. Bunu beraber yapabiliriz. Ne oldu? Dedi ki '4 parti beraber çıkarmamız lazım'. Dürüst ol be, dürüst ol. Onlar gelmiyor diye niye biz bunu bırakıyoruz. Madem ki bu 60 madde üzerinde komisyon üyeleri mutabık kalmışlar, Meclis Başkanı'nın önünde hepsi onaylarını vermişler, imzalarını atmışlar. Biz 60 maddeyi hiç olmazsa çıkaralım, böylece anayasamızın 60 maddesi kendi parlamentosundan üzerinde mutabık kalmak suretiyle geçirilmiş olsun. Ama yapmadılar, kaçtılar. Ondan sonra da faturayı bize kesmek istiyorlar. Bir defa biz bu komisyonun oluşmasında bu fedakarlığı yaptık."

Muhalefetin anayasa ve çözüm reformu derdi bulunmadığını belirten Erdoğan, "Bunlar tamamen başaramadıkları, halledemedikleri işleri AK Parti'ye, iktidarımıza fatura etmenin gayreti içindeler. Buna da bizim sıcak bakmamız mümkün değil" dedi.

Erdoğan, milletin ve vatanın hayrına teklifleri konuşabileceklerini belirterek, "Bizim derdimiz ülkemizin milli birliğini, kardeşliğini, dayanışmasını nasıl tesis ederiz? Bunun için ben getirilecek hiçbir teklife hayır demem, arkadaşlarım hayır demez. Hele hele hak ve özgürlükler konusunda. Ben bunun bedelini ödemiş biriyim. Asla tavizimiz yoktur" diye konuştu.

"Biz 77 milyonu kucaklıyoruz"

Kendilerinin getirdiği hak ve özgürlükleri cumhuriyet tarihinde hiçbir iktidarın, hele hele tek partili dönemi CHP'sinin getirmediğini bildiren Erdoğan, şöyle devam etti:

"Zaten ondan sonra da tek parti olarak hiç iktidar yüzü göremedi, hep koalisyonlarda bulundu. Ama koalisyon hükümetlerinde de hiçbir zaman hak ve özgürlükler noktasında bizim getirdiğimizi getirmedi. Partimizi kurarken Güneydoğu Anadolu'yu dolaştığımda orada bana vatandaşlarım, Kürt kardeşlerim şunu söylüyordu, 'sadece şu olağanüstü hali kaldırın başka bir şey istemiyoruz'. O zaman Abdullah Bey Başbakan'dı. Daha ilk ayında olağanüstü hali kaldırdık. Ne değişti? Biz görevimizi yaptık ama marifet iltifata tabidir. Değişen bir şey yok. Bununla kalmadık. Televizyonlarda Kürtçe yayın başlattık, 24 saat. Bizden öncekiler hep korkuyordu. Biz başlattık. Şu anda propagandayı kendi dillerinde yapıyorlar. AK Parti bu işe evet demeseydi nasıl yapacaktı? Televizyon yayınlarını nasıl yapacaktı? Bölgede kalkınma için vermiş olduğumuz teşvikler. Şu anda 6. bölge orası. Arazi veriyorsunuz, enerjide, hepsinde. Ama kimse oraya gitmiyor. Neden? Çünkü terör belasından hala korkuyor. 1-1,5 yıldır şehitler gelmiyor ama korkuyor. Mesela anadili öğrenme, üniversitede, ortaokulda, lisede seçmeli olarak öğrenebiliyorsun. Hatta hatta kendileri özel okulları anadillerinde eğitim öğretim yapmak üzere açabilirler. Bunun önünü açtık. Altyapı, üstyapı çalışmalarına baktığımız zaman bizim orada yaptığımız çalışmaları cumhuriyet tarihinde kimse yapmadı.

Bakın ben bir örnek vereyim. Şırnak Şerafettin Elçi Havalimanı'nı 10-15 yıl önce konuşsaydık, Şırnak'ta böyle bir havalimanı yapılacağına kimse söyler miydi, inanır mıydı? İnanmazdı. Ağrı, Kars, Iğdır buralarda havalimanı yapılacak dense kimse inanır mıydı? Hakkari'de şu anda biz havalimanı yapıyoruz. Fakat dağdakiler hala oradaki müteahhit firmaları tehdit ediyor. Adamlar kaçıyor tabii. Ama buna rağmen biz orayı da yapacağız. Şu anda inşaat devam ediyor. Biz orada bir direnç olduğu halde hizmetimizi sürdürüyoruz. Hastanelerle. Bakın Hakkari merkezde 150 yataklı modern bir hastane yaptık. Ayın şekilde Yüksekova'da 150 yataklı bir hastane yaptık. Açılışlarını bizzat kendim yaptım. Derdimiz bizim hizmet. Bakıyorsun yerel yönetime, ne kanalizasyonunu yapıyor, ne suyunu yapıyor, hiç bir şey yok. Pislik içinde. Oradaki vatandaşım, oradaki kardeşim hala bakıyorsunuz bunlara oy veriyor. İdeolojiye oy vermek veya siyasi Kürtçülük yapmak suretiyle bir yere varılmaz. Siyasi Türkçülük yapmak suretiyle de bir yere varılmaz. Bakın biz 'ne siyasi Kürtçülük yapıyoruz ne siyasi Türkçülük yapıyoruz ne de kumsalların partisiyiz' diyoruz. Biz 77 milyonu kucaklıyoruz. Bizim farkımız bu.

"İdeolojiye oy vermekle bir yere varılamaz"

İdeolojiye oy vermek veya siyasi Kürtçülük yapmak suretiyle bir yere varılmayacağını ifade eden Erdoğan, siyasi Türkçülük yapmakla da bir yere varılmayacağını dile getirdi.

Başbakan Erdoğan, "Biz 780 bin kilometrekarenin partisiyiz. Bizim farkımız bu" değerlendirmesinde bulundu.

Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:

"Çünkü her yere elimizi biz bu noktada çalışarak uzatıyoruz. İşte Diyarbakır'da ne yaptık? Mesut Barzani'yi oraya getirdik. Şivan Perver'i oraya getirdik. İbrahim Tatlıses'i oraya getirdik. O gün orada 100 bini aşkın insanı bir araya getirdik. Ben orada o gece de kaldım. İki ayrı ilçesine gitmek suretiyle orada da vatandaşlarımızla bir araya geldik. Bizde ayrımcılık yok. Onu her zaman söylüyorum. Ben Türk'ü Türk olduğu için sevmiyorum, Kürt'ü Kürt olduğu için sevmiyorum, Laz'ı Laz olduğu için sevmiyorum. Boşnak'ı, Arnavut'u, Roman'ı yani kendi etnik yapılarından dolayı sevmiyorum. Beni yaratan Allah, onları da yarattığı için seviyorum. AK Parti'yi diğerlerinden ayıran bu. Çünkü biz, bir olmaya mecburuz, kardeş olmaya mecburuz, beraber olmaya mecburuz. Çünkü bu ülkenin birliğe ihtiyacı var, kardeşliğe ihtiyacı var. Alevi, Sünni asla bu ayrımların olmaması lazım. Temenni ederim ki bu seçim inşallah bütün bunların bir miladı olur."

[PAGE]

"Tokadı yediler gittiler"

4 bakanla ilgili fezlekelerin ve kurulacak komisyonun akıbetinin ne olacağına ilişkin soru üzerine Erdoğan, "Şu anda yani 4 tane arkadaşımın, 4'ü de biliyorsunuz, kendileri aklanmak istediklerini, kendileriyle ilgili böyle bir komisyonun kurulması noktasındaki tekliflerini Meclis Başkanlığı'na da verdiler, Grup Başkanlığına da verdiler" diye konuştu.

Erdoğan, "Biz beklerdik ki muhalefet baştan böyle bir komisyon kurulmasını istesin. Ama onlar böyle bir şeyi istemediler. Onlar sadece Meclis'te bir şov yapmak için geldiler ayın 19'unda işte. Bir araya gelip, 'acaba böyle bir seçim süreci içerisinde ne yaparız'. Yani ne olacaktı sanki 10 gün, 15 gün bunu geri atsak. Seçimden sonra bu yapılamaz mıydı? Seçimden sonra da yapılırdı" diye konuştu.

Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:

"Ama bunlar, dertleri başka. 'Eğer oradan bir şey koparabilirsek acaba ne olur?' Meclis'in kapısını bilmeyenler, o gün Meclis'teydiler. 'Acaba netice alır mıyız?' Ne oldu? Hep bu güven oylamalarında olduğu gibi o gün de yine tokadı yediler gittiler. Demokratik tokat budur işte.

Şimdi öyle zannediyorum ki nisan ayı içerisinde, bununla ilgili komisyonun oluşturulmasına yönelik çalışma yapılacaktır. Burada da 9 üye bizim partimizden, 4 üye anamuhalefetten, bir de diğerlerinden olmak üzere 15 kişiden oluşan bir komisyon tahakkuk edecektir. Komisyon çalışmasını yapacaktır. Bu çalışmanın neticesinde de değerlendirme ona göre daha sonra yine parlamentoda yapılacaktır."

"17 Aralık süreci hasar yarattı"

"17 Aralık süreci, devletin istihbaratında, dış politikada, belki iç politikada ne kadar hasar yarattı" sorusuna ise Erdoğan "(Hasar yaratmadı) diyemeyiz. Muhakkak hasar yarattı" diye yanıt verdi.

MİT Müsteşarlığı'nın, öyle rastgele bir teşkilat olmadığını vurgulayan Erdoğan, "Yani bunun ciddi manada güvencesinin olması lazım" ifadesini kullandı.

Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Yani dünyada şöyle düşman güçler nereye saldırır diye baktığınız zaman, bir ülkenin köprüleri nerededir ona saldırır, havalimanlarına saldırır, milli istihbarat teşkilatlarına saldırır. Onları yok etmek... Çünkü istihbarat teşkilatının yok olması lazım ki o istihbarat bilgileri ortadan kalkmış olsun. Şimdi bizim içimizde maalesef yani iç düşmanlar türedi. Bu iç düşmanlar bizim ulusal güvenliğimizi şu anda ne yapıyor? Hedef alıyor. Böyle bir şey olamaz. Bunun tamamen adı, bir defa kesinlikle dinlemelerden tutunuz, çünkü bu olayda ciddi bir dinleme ağı var, casusluktur. Dolayısıyla bunun tabii bizim peşini bırakmamız mümkün değil. Eğer Milli İstihbarat Teşkilatımız böyle bir durumla karşı karşıya kaldığı zaman, tabii ki onunla ilgili tedbirleri almak da bizim görevimizdir. Yargı üzerine düşeni yapmak durumundadır. Aynı şekilde yürütme de burada bu işin takibini yapmak durumundadır. Çünkü güçlü bir devlet, güçlü bir istihbaratla olur. Güçlü bir devletin eğer zayıf istihbaratı olursa çok süratli bir şekilde güç kaybına uğrar ve yer ile yeksan olur." 

Erdoğan, "Bizim zaten istihbarat teşkilatımızı hallaç pamuğu gibi atmışlar. Emniyet İstihbarat öyle, MİT'imiz öyle, ne bileyim diğer istihbarat kuruluşlarımız öyle. Şimdi, bütün bunlar üzerinden demokrasi tahribata uğruyor. Şimdi bizim de tabii bunları güçlendirmemiz lazım. Onun için önemli adımlar atmamız gerekiyor. Şu anda biz tabii bütün bunların çalışmalarını da yapıyoruz. Güçlü bir istihbarat teşkilatını bir an önce kurmanın da gayreti içerisindeyiz" dedi.

"Bunu ne kadar paylaşırsınız" sorusuna ise Erdoğan, "Tabii bu paylaşılmaz" diye yanıt verdi.

"Bu seçim bir milat"

"Paralel yapılanmayla ilgili soruşturmanın ipuçlarını ne zaman görürüz" şeklindeki soru üzerine Erdoğan, "İşte şu seçimi atlatmamız lazım. Seçimden sonra, dedim ya bir milat bu seçim. Yeni bir süreç başlayacak" değerlendirmesinde bulundu.

Erdoğan, şunları söyledi:

"Bununla birlikte tabii şimdi bu örgütün evlerinde veyahut da yurtlarında olan yavrulara şu söyleniyor, 'bu hükümet, işte sizi yurtlardan atmalardan tutunuz da tutuklamalara varıncaya kadar bunları yapacaklar. Sizi işte yargıya sevk edecekler' gibi birçok şeylerle yalan yanlış bir korku atmosferi oluşturmanın gayreti içindeler. Tabii bunların hepsi yalan. Çünkü bunlarda şu anda bizim en önemli şeyimiz, aileler büyük tahribat gördü. Yani yanımıza gelen kızlar var. Bu kızlar bize, evlerde kendilerine yapılanları anlatıyor. Mesela bizi diyorlar 'Beddua seanslarına kaldırıyorlar'. Başbakan'a beddua. 'Bizi herhangi bir yerde, AK Parti'nin mitingine gittiğimiz an bizi takip ediyorlar. Annemize, babamıza çok çirkin telefonlar açıyorlar'. Yani bu tür çirkinlikler var. Tabii bütün bunlarla ilgili olarak da nelerle meşgul olduğu ortada. Şantaj almış başını gidiyor. İşte bugün yine bir iki gazetede çıkan bazı röportajlar vardı. Hatta bir kanalda da yayınlandı. Orada da zaten olayın boyutu belli. Yani adeta haraç topluyorlar. 'Verdin, verdin. Vermediğin takdirde kasetin var'. Böyle yürüdüler."

Aynı şeyin, milletvekillerine, hatta bakanlara da yapıldığına dikkati çeken Erdoğan, "Yani şu istifa mistifa filan olaylarının arkasında bu tür şeyler de var" diye konuştu.

"Temenni ediyorum ki 30 Mart, bu işlerin sonu olur"

Erdoğan, "Düşünün 15 sene, hatta 30 sene ama 15 sene yanında çalışan talebesini dinleyen bir zihniyetten ne olur? Yanında çalışan, yanında olan öğrencisi, işte kendisi itiraf etti. Sordum, 'hocam beni niye dinledin?' 'Nereye gidiyorsun, ne yapıyorsun, ne ediyorsun, bilmem lazım'. Şu hale bak. Böyle bir hocalık olur mu?" ifadesini kullandı.

Başbakan Erdoğan, şu görüşleri dile getirdi:

"Böyle bir İslam yok. İslam buna müsaade etmiyor. Diyanet İşleri Başkanımızın üzerinde durduğu konu bu. İslam'da böyle bir şey yok. Bu dinimize de saygısızlıktır. Çünkü dinimiz, bu tür ahlaki olmayan bir davranış biçimini asla kabullenmez. Bizim dinimizin ahlak kuralları var, itikati kuralları var, ibadete müteallik kuralları var, muamelat denilen kuralları var. Öyle rastgele işler değil bunlar. Siz bunların hepsini bir kenara koyacaksınız, adeta kendi iradenizle, kendinize göre bir sistem oluşturacaksınız. Böyle bir şey yok."

Fethullah Gülen'in, "Hz. Cebrail inse, parti kursa ona da oy vermeyeceği" yönündeki sözlerini hatırlatan Erdoğan, şöyle devam etti:

"Hz. Cebrail'in işi gücü yok da parti mi kuracak? Meleklerin görevleri bellidir. Bizim inancımızda bunun yeri bellidir. Bunu nasıl söylersin? Peygamber Efendimizi Miraç'tan indiriyor, kamyonete bindiriyor. Kendi televizyonlarında... Senaryosu kendisine ait, onay oradan geliyor. İlginç şeyler oluyor. Cebrail'in partisine 'hayır', CHP'ye 'evet'. Böyle bir mantık olur mu? Temenni ediyorum ki 30 Mart, bu işlerin sonu olur."

Erdoğan, "30 Mart'ın, ülkemiz için, milletimiz için, demokrasimiz için yeni bir dönemin başlamasına vesile olmasını diliyorum. İnşallah birliğimizin, beraberliğimizin, kardeşliğimizin bir teyidi olur diye düşünüyorum" dedi.