2023 yılında İMKB’de 1000 şirket

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Av. Derin ALTAN / Ekol Avukatlık Bürosu

Şirketlerin paylarının ilk kez birincil piyasada işlem görmesi veya nam-ı diğer "halka arz"lar, paylarını halka arz eden şirkete ve/veya söz konusu şirketin ortaklarına küresel bazda her yıl 150 ile 300 milyar ABD Doları arasında bir kaynak sağlamaktadır; faizsiz, teminatsız, uzun vadeli ve güvenilir bir kaynak.

2008 yılının Ağustos ayında İstanbul Menkul Kıymetler Borsası (İMKB) ile Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği, Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) ve Türkiye Sermaye Piyasası Aracı Kuruluşları Birliği'nin imzaladığı işbirliği protokolü ile "Halka Arz Seferberliği" hayata geçirildi ve halka arz konsepti şirketler için alternatif bir fon kaynağı olarak daha çok ilgi çekmeye ve alternatifler arasında ilk sıralara doğru hızla yol almaya başladı. Bu kapsamda, şirketlerin, yatırımcıların ve aracı kurumların bilgilendirilmelerine yönelik olarak düzenlenen çeşitli organizasyonların yanı sıra, oldukça somut adımlar atılarak ilgili mevzuatta yeni düzenlemeler ve temel değişiklikler yapıldı. Tüm bu süreçte amaç birçok kez açıklıkla dile getirildi: "2023 yılında İMKB'de 1000 Şirket!"

İMKB'nin Dünya Borsalar Federasyonu bünyesinde bulunan borsalar içerisinde halka açık şirket adedini en fazla arttıran 6. borsa olduğu bilgisi çeşitli basın organlarında kamuoyu ile paylaşıldı. Mevcut durumda Dünya Borsalar Federasyonu bünyesinde 54 adet borsanın var olduğu düşünülürse; amaç ile oldukça paralel yol alındığı görülebilir.

2000 yılından günümüze kadar Dünya Borsalar Federasyonu bünyesinde bulunan borsalar ile İMKB'nin yıllık halka arz performansı incelendiğinde, özellikle 2009 yılından itibaren İMKB'nin halka arz edilen şirketlerin sayısı bakımından diğer borsalara nazaran pozitif bir ayrışma içerisinde olduğu aşikardır.

Bir önceki yıl ile karşılaştırmalı olarak işlem gören şirketlerdeki artışın 2000 yılından itibaren Dünya Borsalar Federasyonu ve İMKB bazında karşılaştırıldığı aşağıdaki grafikte ise, bu pozitif ayrışma çok daha belirgin durumdadır. Dünya Borsalar Federasyonu'na üye tüm borsalarda yer alan halka açık şirketlerin toplam sayısı 2010 ve 2011 yılında önceki yıllarda yaşanan değişimlere nazaran görece olarak sabit iken, İMKB'de toplam halka açık şirket sayısı bakımından her iki yılda da bir önceki yıla göre %5 ile %10 arasında büyüme kaydedilmiştir.

Ancak bu sevindirici bilgiler toplam hasılat veya işlem hacmi gibi verilerden bağımsız olarak, yalnızca halka açık şirketlerin adedinin bildirilmesi ile sınırlı kalmakta; kısaca, milyarlarca dolarlık hasılat elde eden dev bir şirketin halka arzı ile birkaç milyon dolarlık hasılat elde eden şirketin halka arzı aynı kefede değerlendirilmektedir. Örneğin, 2010 yılında Agricultural Bank of China Ltd'nin halka arzından elde etmiş olduğu hasılat, aynı yıl içerisinde Türkiye'de gerçekleştirilen tüm halka arzların toplam hasılatının yaklaşık 11, en büyük halka arzın 30, en küçük halka arzın ise binlerce katı büyüklüktedir. Ancak sadece niceliksel anlamda yapılan bu tarz değerlendirmelerde, farklı nitelik ve ölçeklerdeki şirketler ve halka arzlar aynı kefeye koyulmakta ve yanıltıcı sonuçlar ortaya çıkmaktadır.

Halka arzdan elde edilen hasılatların karşılaştırılması ve halka açılan şirketlerin paylarının halka arz sonrası performansı konularını öncelikli olarak bir kenara bırakıp, İMKB'de 2011 yılında gong çalan 25 şirket incelendiğinde, bu şirketlerin 18 adedinin İkinci Ulusal Pazar'da (İMKB'nin tanımına göre "ekonominin dinamosu olan küçük ve orta ölçekli şirketler ile Ulusal Pazar için geçerli kotasyon ve işlem görme koşullarını sağlayamayan şirketlerin işlem gördüğü pazar"), 3 adedinin yatırım ortaklığı niteliğinde olması sebebiyle Kurumsal Ürünler Pazarı'nda ve yalnız 4 adedinin Ulusal Pazar'da işlem görmeye başlamış olduğu görülmekte. 2011 yılına girerken, İkinci Ulusal Pazar'da işlem gören şirket adedinin 41 olduğu göz önünde bulundurulursa, 2011 yılında İkinci Ulusal Pazar'da işlem gören şirket adedinin bir önceki yıla oranla %44 oranında bir büyüme göstermiştir. Aynı süreçte İMKB Ulusal Pazarı'nda işlem gören şirketlerin sayısındaki artış ise %0.16 seviyelerinde kalmıştır.

2011 yılında Türkiye'de gerçekleştirilen halka arzların büyük bir çoğunluğunun, dünya ortalaması ile karşılaştırıldığında oldukça düşük hasılatlı olduğu görülmekte olup, büyük bir çoğunluğu "küçük" veya "orta" büyüklükte halka arzlar olarak değerlendirilebilir. Ernst & Young firması tarafından 2011 yılı halka arzlarına ilişkin olarak hazırlanan trend raporu çerçevesinde, 2010 yılı halka arzlarının ortalama hasılatı 204,8 milyon ABD Doları (2009 yılında 195,1 milyon ABD Doları) olarak tespit edilmiş olup, 2011 yılında İMKB'de işlem görmeye başlayan yalnızca tek bir şirket halka arzdan elde ettiği hasılat bakımından söz konusu dünya ortalamasını geçebilmiştir.

Burada amaç hasılat açısından küçük veya Ulusal Pazar'da işlem görmeyen şirketleri ve bu tür şirketlerin halka arzlarını negatif bir şekilde diğerlerinden ayrıştırmak değil, İMKB'ye ilişkin olarak yapılan "Dünya Borsalar Federasyonu bünyesinde yer alan borsalar içerisinde halka açık şirket adedini en fazla artıran 6. Borsa" açıklamasının arka planında kalan ve niceliğe ilişkin bazı verilerin de altının çizilmesi gerekliliğidir.

Aslında küresel trende baktığımızda, özellikle 1997'de yaşanan dot-com bubble'ının tabir-i caizse "patlaması" ile, orta ve küçük ölçekli halka arzların Amerika Birleşik Devletleri gibi gelişmiş piyasalardan gelişmekte olan piyasalara kaydığı rahatça gözlemlenebilir. NASDAQ bünyesindeki şirketlerin sayısının 1997 yılı sonu itibariyle 5.487 iken, 2010 yılı sonunda 2.778'e gerilemesi ve aynı zaman diliminde Varşova ile Meksika borsalarında işlem gören şirketlerin sayılarının yaklaşık 3'e, Çin'de bulunan borsalardaki (Shangai ve Shenzen Borsaları) şirketlerin toplam sayısının ise 2'ye katlanması bu küresel trendi gözler önüne sermektedir. Özellikle Amerika Birleşik Devletleri'nde 25 milyon ABD Doları ve altında halka arz geliri elde edilen işlemlerin sayısı 1993-1996 döneminde 300-320'ler civarında iken, 1997-2000 yılları arasındaki düşüş ile bu işlemler son 11 yılda 20-30 adet civarında gerçekleşmiştir.

Halka arz hasılatı bakımından 2011 yılı itibariyle halen dünya ortalamasının gerisinde kalmakla birlikte, küresel trende paralel bir gelişme olarak, Dünya Borsalar Federasyonu'na üye borsalar ile İMKB'de işlem gören şirketlerin sayılarının son 11 yıla ilişkin yıllık bazdaki artışına baktığımızda, İMKB'nin halka arz seferberliği sonrasında diğer borsalardan açıkça pozitif anlamda ayrıştığını tespit etmek pek mümkün olmamaktadır.

Halka arzların en yakın dostu olan "fiyat istikrarını sağlayıcı işlemler"in ise 2011 yılında çok sıklıkla kullanılmadığı görülmektedir. Fiyat istikrarını sağlayıcı işlemler, İMKB'de işlem görmeye başlamayı takip eden en fazla 30 gün süre ile halka arza aracılık eden ve kamuya açıklanan belirli aracı kurumlar tarafından halka arz fiyatının istikrarını sağlamaya yönelik olarak gerçekleştirilen alım-satım işlemleridir. Bu tür işlemler en çok Greenshoe Option olarak da bilinen, halka arz edilen miktarın genellikle %15'i oranında ek satış yapılarak, elde edilen gelirin fiyat istikrarı fonunda kullanılması biçiminde görülür. 2011 yılındaki halka arzlarda fiyat istikrarını sağlayıcı işlemler yalnız 6 halka arzda kullanılmıştır ki, bunlar 2011 yılında gerçekleşen ve en yüksek hasılatı getiren 6 halka arzı teşkil etmektedir. (İMKB'de İkinci Ulusal Pazar'da işlem görmeye başlayan 18 hisse senedinin halka arzlarının ise yalnız birinde fiyat istikrarını sağlayıcı işlemlere başvurulmuştur.) Söz konusu 6 halka arz aynı zamanda yurtdışında yerleşik yatırımcılardan en fazla hasılat elde edilen 6 halka arzı da teşkil etmektedir. Bu durum ise yurtdışında yerleşik yatırımcıların fiyat istikrarını sağlayıcı işlemler ile ilgili olarak Türk yatırımcılara göre çok daha hassas bir pozisyonu olduğunu da göstermektedir.

Paylarını halka arz eden şirket sayısı, halka arzdan elde edilen hasılat gibi verilerin yanında, halka açılan şirketin paylarının İMKB'de işlem görmeye başlamasını takip eden süreçte, hisselerin performansı ve fiyat istikrarı de önem kazanmaktadır. En nihayetinde halka arz edilen bu paylar bir yatırım aracıdır ve yatırımcıların çoğunlukla kar beklentisi bulunur. Maalesef 2011 yılının paylarını ilk defa halka arz eden şirketler için sağlık bir değerlendirme ortamı sunmadığı kesin. Zira, 2011 yılı İMKB'deki en güçlü hisselerin bile ciddi şekilde dalgalanmalara konu olduğu, yurtdışı kaynaklı haber ve gelişmelerin piyasaya yön verdiği bir yıl oldu. İMKB Birleşik 100 Endeksi'nin 48.500-70.800 bandı içerisinde bir yıl boyunca kimi zaman ciddi kırılmalar ile gösterdiği performans, paylarını halka arz eden şirketlerin hisse senedi performanslarının değerlendirilmesini güçleştiriyor.

Bu sebeple, 2011 yılında gerçekleştirilen halka arzların dalgalanmalara hassasiyeti de göz önünde bulundurulduğunda, belki de 2011 yılındaki halka arzları ve hisselerin halka arz sonrası performansını sağlıklı bir şekilde değerlendirmek mümkün dahi olmayabilir.

Ancak yine de genel bir değerlendirme yapmak gerekirse, 2011 yılındaki halka arzlara baktığımızda, halka açılan şirketlerin yıllık en yüksek ve en düşük hisse fiyatları arasında %300 oranında farklılıklar olduğu, bu farklılıkların kimi zaman %600'e kadar çıktığı görülüyor. Halka arzı takiben çok sert düşüşler veya halka arz sonrası sert yükselişler ve hemen akabinde gerçekleşen ani düşüşler görünüyor.

Halka arz seferberliği çerçevesinde yapılan çalışmaların, ekonomide önemli bir yere sahip orta ve küçük ölçekli işletmelerin de ilgisini çektiği kesin. Yıllardır birçok kez aktif hale getirilmesi denenen İMKB İkincil Ulusal Pazarı'nın yanında gelişen işletmeler piyasası da farklı bir platform olarak bu çalışmalara kaynak sağlamakta. Ancak halka arz seferberliğinin başarılı sonuçlar verebilmesi için, daha çok yatırımcının piyasaya çekilmesi, özellikle de küskün yatırımcıların piyasaya döndürülmesi ve yurtiçi kurumsal yatırımcıların güçlendirilerek piyasaya güvenlerinin tekrar oluşturulması gerekmektedir. En nihayetinde halka arz seferberliği, talep tarafında bir çoğalma yaratmayı amaçlamaktadır. Ancak bunun için arz-talep dengesinin talep tarafında yer alan yatırımcıların da bilinçlendirilerek güvenlerinin kazanılması ve yeni yatırımcıların piyasaya çekilmesi mümkün kılınmaz ise, talep toplanması da mümkün olmayacaktır.