4+4+4 eğitim sistemi Türkiye’yi geleceğe hazırlayabilir mi?
Prof. Dr. Ali KAHRİMAN / Okan Üniversitesi MYO Müdürü
Eğitim sistemimiz genel olarak Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş yıllarında gerçekçi, gerekirci, maddeci, bilimci, halkçı, ulusçu, ülkücü, faydacı, bilimsel, ekonomik ve demokratik ilkeler ve görüşler yönünde önemli gelişmeler göstermiştir. Ancak 1950'lerden itibaren üretkenlik, verimlilik ve bütüncüllük ilkeleri ve çalışma biçimleri yerine mükemmelcilik, keyfilik, seçkinlik ve seçicilik özellikleri önemsenmeye başlandı. Bu yaklaşımlar Türk eğitim sisteminin gerçeklerden, olanaklardan, üretimden ve alt sistemlerin birbirlerinden zamanla kopmasına; ulusal toplam verimlilik, üretenlik karakteristik değerlerinin azalmasına yol açtığı gözlenmiştir. Özellikle son yıllarda eğitim-öğretim çalışmalarının önemli bir kısmının tahta başında, masada, bilgisayarda, internet ortamında, diğer bir ifade ile gerçeklerden ve gerekircilikten kopuk, bulanık ve genel bilgiler ile keyfi, öznel, duygusal, kaderci biçimlerde sürdürülmektedir. Dolayısıyla da genel ve temel bilgilerden gerçek üretime, teknik ve teknoloji üretimine geçişlerde arzu edilen ölçülerde verimlilik ve etkinlik elde edilememiştir.
Halbuki, hem üniversite hem de üniversite öncesi eğitim programlarının Türk Milli Eğitim Sistemi temel amaçları, iç ve dış evrimleri ve koşulları çerçevesinde günün ve geleceğin sorunlarını çözmesi, reformlarını ve stratejilerini somutlaştırması, gereksinimlerini karşılaması; süreçlerini ve stratejilerini iyileştirmesi, güncelleştirmesi ve gerçekleştirmesi gerekmektedir. Üniversite öncesi eğitim programlarında beklentiler, sorunların çözümleri yönünde meslek öğretimine öncelik verilirken temel bilimsel bilgiler, bilimsel düşünme ve bilim ahlakı çerçevesinde olayları ve sorunları tanımlama, çözümleme tekniklerinin uygulamaya konulması önem taşımaktadır.
Bu görüşler çerçevesinde eğitim sistemimizin verimlilik, etkinlik ve kalite sorunları; yöresel ve ulusal düzeylerde sektörlerin gerçekleri, kısıtları ve olanakları, ana amaçları, ilkeleri ve sistem yaklaşımları ile teorik ve pratik olarak ortaya konması gerektiği belirginlik kazanıyor[. Türkiye'de eğitim programlarının bir yandan genel kültür ve eğitim düzeylerini, diğer yandan da sektörlerin ekonomik verimliliklerini, katma değerlerini artırabilecek olanakları, yöntemleri ve işleri tanımlaması, geliştirmesi aciliyet arz etmektedir.
Önümüzdeki günlerde Parlamento da görüşülecek olan zorunlu eğitim (4+4+4) modeli ile yukarıda değinilen amaç ve hedefler sağlanabilir mi? Yasa tasarısı incelendiğinde aşağıdaki saptamalar öne çıkmaktadır.
· İlk temel öğretim (4+4) iki kademeye bölünmektedir.
· İlk temel öğretimde ikinci kademe için açık öğretim yolu açılmaktadır.
· Zorunlu örgün eğitim süresinin fiilen 4 yıla düşürülüyor anlamına gelmektedir.
· İlk temel öğretimin kesintili hale gelmesi, çocuklar için büyük riskler yaratacaktır.
· İkinci kademenin zorunlu olup olmadığı, keyfileştirilmektedir.
· Kız çocuklarının okuldan alınabilmesinin önü açılacaktır.
· Sosyalleşme, kaynaşma riske atılacaktır.
· Sistemin rasyonelleştirilmesinin çok zaman alacaği dikkate alınmadan, çocukların erken yaşta bilinçsiz tercihlerle mesleklere yönlendirilmesi hedeflenmektedir.
· Çıraklığa başlama yaşı genel sözleşmelere aykırı olarak 11'e düşürülüyor.
· Düzgün, disipliner, özgürlükçü, demokrasiyi özümsemiş yurttaşlık için sekiz yıllık zorunlu temel eğitim bile yetersizken, tasarının öngördüğü model belirsizliği daha da artıracaktır..
· Okul öncesi eğitimin yasal zorunluluğu bile ortadan kalkıyor.
· Sistemin fizibilitesi yapılmadığından hem yıllara göre bütçeye maliyeti hesaplanmıyor. Hemde gelecek projeksiyonunda ülkenin ekonomik, kültürel ve sosyolojik gelişimine katkısı bir model ekseninde tahmin edilememiş gibi duruyor.
· Kısa ve orta vadede eğitim sisteminde ve kalitesinde tahribat riski taşımaktadır.
· (4+4+4) zorunlu eğitim için bir başlangıç tarihi öngörülmüyor.
Genel olarak doğa olaylarında, iş ve aile hayatında belirlilikler ile kaoslar, belirsizlikler yan yana, iç içe, arka arkaya ortaya çıkmaktadır. Mevcut ürün ve teknolojilerin ekonomik ömürleri, yeni bilgi, ürün ve teknolojilerin cazibesi ve kullanımları ile kısa sürede sona ermekte, gelecekte hızla gelişen ve dönüşen yeni meslekler ortaya çıkmaktadır. Aynı yönde düşük ve orta gelirli aileler çocuklarının güvenceli, iyi gelirli işe sahip olmalarını istemektedirler. Düşük ve orta gelirli ailelerin bu beklentisi işveren çevrelerinin beklentisi ile de örtüşmektedir. Anlaşıian o ki hükümet de toplumun bu beklentileri yönünde iyi bir meslek eğitimi modeli arayışı içinde bir taş iki ile üç kuş vurmak" istiyor. İyi bir meslek eğitimi ile Türkiye'nin ekonomik sorunlarının da çoğunun çözümleneceğini düşünüyor. Aynı zamanda köy enstitüleri modelini gerçek ötesi bir düşünce, uygulama ile taklit etmek istiyor. Asıl önemlisi dindar, inançlı, inanç temelli ahlak sahibi nesiller yetiştirmek istiyor. Ancak meslek eğitimi ve iş sorunun çözümü, önemli ölçüde stratejik sektörlere, projelere dayalı kararlı dinamik işletmelerin mevcudiyetine bağlı bulunuyor. Daha da önemlisi her türlü iş sorunun çözümü deterministik, analitik ve sentetik düşüncelere, verimli pratiklerine bağlıdır. Her türlü inancın dinin, ideolojinin eğitimi; günümüzde verimlilik, yaratıcılık bakış açıları ile deterministik, analitik, sentetik, pragmatik ve pozitif düşünceler, sistemler, programlar uygulamalar temelli olmaları gerekiyor. Eğitim programlarında diğer yandan demokratik ve bilimsel eğitimin karşılıklı olumlu etkileşimi ile zamana ve koşullara bağlı bireysel ve toplumsal görüşler ve görevler geliştirmesi beklenmektedir.
Sonuç olarak, mevcut yasa tasarısı geri çekilmeli, gelecek on yıllarda ülkemizin ekonomik, sosyal ve kültürel seviyesinin oluşmasında belirleyici etkenlerden biri olacak ve en az Anayasa kadar önemli olan temel eğitim konusunun geniş kesimlerin katılımı ile tartışılacağı ve modelleneceği bir fizibilite ekseninde ele alınması sağlanmalıdır.
Kaynaklar: Prof. Dr. Sadettin Özen, Doç. Dr. Hüseyin Mert, Kişisel görüşme