Altın bankacılığı ve vergileme

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Doç. Dr. Ersan ÖZ
PAÜ İİBF Maliye Bölümü Öğretim Üyesi

Bugünlerde, paradan para kazanan insanlar birbirlerine haklı olarak sık sık “acaba altının fiyatı yükselecek mi, düşecek mi, altında mı kalayım, dövize mi geçeyim, yoksa birikimimi diğer yatırım araçlarında mı değerlendireyim” gibi sorular soruyorlar. Bu arada altın sektöründe klasik alım-satım merkezleri olan kuyumculardan (sarraflar) sonra bankalar da bu alana ilgi göstermeye başladılar. Bizde altın bankacılığını ele alıp, vergi boyutuyla tartışalım istedik.

Tarihsel süreç incelendiğinde gerek para birimi gerekse yatırım ve tasarruf aracı olan altın son dönemlerde bankaların da ilgi alanına girdi. Para, paranın fiyatı faiz, kredi ve benzeri faaliyetlerin yanı sıra altın sektörüne de el atan bankalar, bu sektörün ne kadar kazançlı bir sektör olduğunu yıllar sonra da olsa anladılar. Altının kazançlı bir araç olmasının yanında, özellikle altın ithalatının ve dolaylı olarak da cari açığın önüne geçmek amacıyla kullanılması bu faaliyeti maliye politikasının da bir aracı haline getirmiştir. Bu sektör içerisinde yer alan uzman kişilerden faydalanarak “altın bankacılığı” faaliyeti yürüten bankalar, bu faaliyeti vadeli ve vadesiz altın depo hesapları şeklinde gerçekleştirmekteler. Şimdilik sürekli bir şekilde uygulama alanı bulamayan altın bankacılığı faaliyeti, bankaların uzman kişilerden belirli günlerde bankaya çağırarak faydalanmaları şeklinde uygulama alanı bulabilmektedir.      

Altın bankacılığı nedir?

Günümüzde borsa da işlem gören altına dayalı ürünler, altın sertifikaları, altına dayalı tahviller ve altına dayalı fonlar bulunmakta. Ayrıca, bankalar yatırım talebine yönelik olarak vadesiz altın depo hesabı, vadeli altın depo hesabı, altın biriken hesap, altına katılma hesabı, altın teminatlı ihtiyaç kredisi, altın ve gümüş kredileri, altın fonları, altın havalesi, kuyumcu paket sigortası, altına endeksli finansman gibi geniş bir yelpazede birbirinden farklı hizmet ve ürünler sunmakta. Ve bu ürünleri her geçen gün farklı alternatiflerle çeşitlendirerek “altın bankacılığı”nın hacmini büyütmektedir (Sarıcan, 2011: 96). Görüldüğü üzere, bankalar sadece tahvil, bono, kredi satışıyla ilgilenmemekte, aynı zamanda altın sektörüne girmiş bulunmaktadır. Bu durum ise altın sahipleri açısından bankaları kuyumcuların alternatifi haline getirmiştir. Böylece, altınını bozdurmak veya altın satın almak isteyen kişiler bankaları da tercih edebilecek duruma gelmişlerdir. Piyasada yer alan kuyumcular sadece altın alım-satımı ile uğraşmakta iken, bankalar altını bir para gibi kabul edip vadeli altın depo hesabı açabilmekte ve altın sahibine vade sonunda belli bir faiz ödemektedir. Bu durum ise, bankaları kuyumculardan daha avantajlı hale getirmektedir.

Altın bankacılığı nasıl işlemektedir?

Altın kabul gününe gelen müşteriler (altın sahibi), getirdikleri ziynet altınları uzman ekspere vereceklerdir. Bu uzman, bu altınların 24 ayar değerini belirleyecektir. Altın depo hesapları, en az 995/1000 saflıkta bar ve külçe halindeki işlenmemiş altın ile 995/1000’den daha düşük saflıkta, gerek bir işçilik uygulanarak ziynet veya süs eşyası haline dönüştürülmüş gerekse içine ilave madde katılarak veya katılmaksızın alım satımı yapılan işlenmiş altın ile basılı altınların teslimi karşılığında vadeli veya vadesiz olarak açılır. Teslim edilen altının 1000 ayar karşılığında tekabül eden has altın miktarı esas alınarak işlem yapılır ve mudilere bu miktar ile faiz oranını ve diğer şartları gösteren hesap cüzdanı verilir (95-32/13 Sayılı Tebliğ, madde 3). Faiz ödemeleri altın veya altının ödeme günündeki karşılığı Türk Lirası veya döviz cinsinden yapılabilir (95-32/13 Sayılı Tebliğ, Madde 4). Banka ile mudi arasında varılacak anlaşmaya göre bankaca altın ödeme günündeki değeri üzerinden satın alınabilir ve karşılığında mudiye Türk Lirası veya döviz ödenebilir (95-32/13 Sayılı Tebliğ, Madde 5).

Altın Bankacılığının Vergilendirilmesi

Vadeli ve vadesiz altın depo hesabı adı altında işlem gören altın bankacılığı faaliyeti yatırımcı-banka ve vadeli-vadesiz seçenekleri dolayısıyla farklı vergilendirme rejimlerine tabi olabilmektedir.

- Yatırımcının yapmış olduğu vadeli altın depo hesabının vergilendirilmesi

GVK’nın 75. maddesinin 7 numaralı bendinde “…. mevduat faizleri ve bankalara, bankerlere, tasarruf sandıklarına, tevdiat kabul eden diğer müesseselere yatırılan vadeli, vadesiz paralara ödenen faizlerin ve bunlar dışında kalan kişi ve kuruluşlardan devamlı olarak para toplama işi ile uğraşanların her ne şekil ve ad altında olursa olsun toplanan paralara sağladıkları gelirler ve menfaatler ile bankalar ve 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu’na göre kurulan aracı kurumlar arasındaki borsa para piyasasında değerlendirilen paralara ödenen faizlerin mevduat faizi sayılacağı ifade edilmiştir. Bu kapsamda vadeli altın depo hesaplarından el-de edilen faiz vadeli veya vadesiz paralara ödenen faiz niteliğinde olmadığından; GVK’nın 75 inci maddesinin 7 numaralı bendi kapsamında menkul sermaye iradının tanı-mına girmemektedir. Ancak vadeli altın depo hesaplarından elde edilen faiz gelirleri, hesa-ba yatırılan sermayenin (altın) karşılığını teşkil ettiğinden; yasa maddesinin 1 numaralı fık-rasında yer alan genel tanım uyarınca  menkul sermaye iradını oluşturmaktadır. Dolayısıyla, gerçek kişilerce vadeli altın depo hesabına yatırılan sermaye (altın) karşılığın-da elde edilen faiz gelirleri menkul sermaye iradını oluşturmakta ve gelir vergisine tabi bu-lunmaktadır (Ünal, 2009). Bu açıklamalar uyarınca, gerçek kişilerin bir takvim yılı içinde vadeli altın depo hesaplarından elde ettikleri faiz gelirlerinin toplamı 2012 yılı içinde 1.290 Türk Lirası’nı aşması halinde, bu tür gelirler yıllık beyanname ile bildirilmek zorunda aksi takdirde; GVK’nın 86/1-d maddesi uyarınca yıllık beyannameye dahil edilmesine gerek bulunmamaktadır.

- Yatırımcının yapmış olduğu vadesiz altın depo hesabının vergilendirilmesi

Vadesiz altın depo hesaplarının belirli bir tarihte satılmış olması sonucunda yatırımcı kar edebileceği gibi zarar da edebilmekte. Kar elde edilmesi durumda elde edilen karın hiçbir gelir unsuruna girmemesinden dolayı vergilendirme işlemi gerçekleşemeyecektir. Örneğin, 01.01.2012 tarihinde 10 gr. vadesiz altın depo hesabı açan Bay A, 15.02.2012’de 10 gr. altını bozdurmuş ve anaparaya ilaveten 20 TL altın kurundan kaynaklanan kar elde etmiştir. Bu 20 TL’lik karın vergisel boyutu incelendiğinde şu üç durumla karşılaşılabilmektedir.

1- Kar, ticari kazanç mıdır? Ticari kazancın en temel özelliği süreklilik arz etmesidir. Ticari kazancın bu özelliğinden dolayı elde edilen kar payı, ticari kazanç değildir.

2- Kar, menkul sermaye iradı mıdır? Kazancın menkul sermaye iradı sayılabilmesi için kazanç, faiz sonucu oluşan parasal bir değer olmalıdır. Buradaki kazanç kur farkından kaynaklanmakta ve dolayısıyla menkul sermaye iradı da kabul edilmemektedir.

3- Kar, diğer kazanç ve irat mıdır? Gelir Vergisi Kanunu’nun 80. ve 82. maddelerinde değer artışı kazançları ile arızi kazançlar tek tek sayılmıştır. Elde edilen kazanç sayılan bu kazançlar arasında yer almadığından diğer kazanç ve irat da kabul edilmemektedir. Dolayısıyla, bu kar payı gelir unsurlarından hiçbirine dahil olmadığından dolayı gelir vergisine de tabi olmayacaktır. 

-Bankaların vadeli altın depo hesaplarından elde etmiş olduğu kazançların vergilendirilmesi

Banka ve sigorta muameleleri (BSMV) vergisinin konusunu oluşturan, bankaların lehlerine hangi nam ile olursa olsun nakden veya hesaben alınan paralar BSMV’ye tabidir. Dolayısıyla, gerek altın alım-satımından doğan olumlu farklar gerekse alınan komisyonlar BSMV’ye tabi tutulacaktır.

- Bankaların vadesiz altın depo hesaplarından elde etmiş olduğu kazançların vergilendirilmesi

Bu durumda da elde edilecek kazançlar vadeli altın depo hesaplarında uygulanacak olan vergi rejiminin aynısıdır. Yani, alım-satım arasında oluşacak olan olumlu farklar ile komisyonlar BSMV’ye tabi olarak vergilendirilecektir.

Sonuç olarak,

Altın bankacılığı faaliyetlerinde yatırımcılar kar da edebilir, zararda. Bankanın elde etmiş olduğu kazançlar, menkul sermaye iradı olarak kabul edilirken, yatırım sahibi kişilerin kazançları açısından 193 sayılı GVK’nın tam bir tanım yoktur. Dolayısıyla bankalar elde ettikleri kazançlar için MSİ kazancı elde etmiş sayılarak Gelir Vergisine tabi tutulurken, kişilerin elde etmiş oldukları kazançlara Gelir Vergisinde yer verilmediğinden kişiler vergi vermeyecektir.

Bu durumda önerilecek olan nokta, hala gündemde olan GVK’nın değişikliğinde bu hususa yer verilmesi ve vergilemede açıklık ilkesinin tam olarak görevini yerine getirmesidir.

(Bu makale Maliye Dergisi’nde yayımlanan “Türkiye’de Altın Bankacılığı Faaliyetleri ve Vergilendirilmesi, Ersan ÖZ, Ayşin FİDAN, Sayı:164, Ocak-Haziran 2013 adlı çalışmanın özetlenmiş halidir).

------

 (1) GVK’nın 75. maddesinde, “sahibinin ticari, zirai veya mesleki faaliyeti dışında, nakdi sermaye veya para ile temsil edilen değerlerden müteşekkil sermaye dolayısıyla elde ettiği kar  payı,  faiz, kira ve benzeri iratlar” menkul sermaye iradı olarak tanımlanmıştır.

 (2) Vergiyi doğuran olayın meydana gelmesini önlemeye yönelik durum, vergi hukukunda “vergi peçelemesi” olarak adlandırılmaktadır (Öz ve diğerleri, 2012:331) Bu olaya ilişkin bir diğer örnek ise, yasadışı yollardan kumarhane işleten bir kişinin elde etmiş olduğu kazanç ticari kazanç sayılarak gelir vergisine tabi tutulurken, aynı kumarhane de kumar oynayarak gelir elde eden bir kişinin geliri hiçbir gelir unsuruna dahil olmadığından gelir vergisine tabi olmayacaktır (Tosuner ve Arıkan, 2010: 15).