Aracılık sektöründe yatırım bankacılığı hedefi
M. Kubilay DAĞLI / Genel Müdür Yardımcısı Deniz Yatırım
Son yıllarda sermaye piyasası aracılık sektörünün performansının bankacılık sektörü ve Türkiye ekonomisinin genel ekonomik performansı ile karşılaştırıldığında yetersiz oluşu temel bir sorun olarak göze çarpmaktaydı. Buna ek olarak aracılık sektörünün gelirlerinin sürekli azalması, gelir çeşitliliğinin yaratılamamış olması gibi sorunlar İstanbul Finans Merkezi Projesi de dikkate alındığında çözüm bekleyen alanlar olarak göze çarpmaktaydı. Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu’nun verdiği yetki ile aracılık sektörünü yeniden dizayn etmeye yönelik bazı değişiklikler yaptı. Yapılan değişikliklerin ne derece başarılı olacağını zaman gösterecek. Öncelikle bu köşede yapılan tüm değişikliklerden bahsetmek mümkün olmadığı için ticari bankacılık ile yatırım bankacılığının ayrılmasına yönelik değişiklikten bahsedeceğim.
Aslında son düzenlemelerin ilk raundunun 1996 yılına dayandığını söylemek mümkün. 1996 yılına kadar bankalar sermaye piyasası faaliyetinde herhangi bir kısıtlama olmadan faaliyette bulunabilmekteyken, SPK’nın almış olduğu bir ilke kararı ile bankaların sermaye piyasası faaliyetleri kısıtlanmıştır. Örneğin yatırımcısına borsadan pay almak gibi sermaye piyasası faaliyeti yapmak isteyen bankaların bir aracı kurum kurması gerektiği ifade edilmiş ve o dönem birçok banka aracı kurum kurmuştur. Bu değişiklik aracılık sektörünün gelişimi açısından önemli ama sınırlı bir etki göstermiştir.
Son dönemde Borsa İstanbul’un bir anonim şirket olarak kurulması, teknolojisinin yenilenmesi, ayrıca veri depolama kuruluşlarına ilişkin düzenlemeler ve Merkezi Kayıt Kuruluşu ile Takasbank’a yeni roller verilmesi gibi sermaye piyasalarının alt yapısının uluslararası standartlara kavuşturulması yanında aracılık sektörünü yakından ilgilendiren sermaye piyasası faaliyetlerine yönelik yenilikler de yapılmıştır.
Bu alandaki en önemli mesajlardan birisi ticari bankacılık ile yatırım bankacılığının ayrılmasıdır. Bunun yanında aracı kurumların da mevcut yapılarından daha kurumsal bir kimlik altında farklı kalemlerden gelir yazabilen ve uluslararası rekabet gücü olan belirli sermayenin üzerinde olan kurumlar haline dönüşmesi önemli hedefl erden birisidir. Bu amaçla yapılan son düzenlemelerde asgari özsermaye şartı getirilmiş olup, bu şart nedeni ile sahada sadece belirli büyüklükteki oyuncuların kalması oldukça muhtemeldir. Bu dönüşümün nihai noktası yatırım bankacılığı olacaktır. Tüm bunlar bugünden yarına olacak değişimler değil, orta vadeli hedefl erdir.
Ticari bankacılık ile yatırım bankacılığın ayrılmasındaki temel gerekçe ise sermaye piyasalarında uzman, temel faaliyet alanı sermaye piyasaları olan kurumların yatırımcılara profesyonel bir şekilde yön vermesinin sağlanmasıdır. Kabul etmek gerekiyor ki bugüne kadar sermaye piyasası faaliyetleri ticari bankacılık faaliyeti içerisinde doğal olarak ikinci planda kalmış ve gelişmiş ülkelerle kıyaslandığında beklenen sıçramayı yapamamıştır.
Yatırım bankacılığı hedefine yönelik teşviklerden en yenisi geçtiğimiz günlerde SPK tarafından yayımlanan tebliğ taslağında yer alıyor. Söz konusu taslağa göre yatırım bankaları pay piyasasında (paya dayalı türev araçlar dahil), aracılık işlemlerini kısıtlama olmaksızın yapabileceklerdir. Böylece artık aracı kurumlar ile yatırım bankaları arasındaki fark sadece kaldıraçlı işlemlerde söz konusu olacaktır. Halen bankalar kaldıraçlı işlemlerde faaliyet gösteremese de önümüzdeki dönemde SPK bu konuyu da yeniden değerlendirebilir.
Sonuç olarak ticari bankacılıkla yatırım bankacılığının ayrılmasına yönelik gelişmeler ve aracı kurumların kurumsal yapılarının güçlendirilmesine ilişkin gelişmeler, aracılık sektörü için yeni bir fırsattır, umarız başta aracı kurumlar olmak üzere sermaye piyasası aracılık sektörümüz bu fırsatı ıskalamaz.