Arınç'tan evlerin denetlenmesine yalanlama
Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, ''Özel evlerde kalan öğrencilerin şu veya bu şekilde denetlenecekleri gerçeği hiçbir şekilde yansıtmamaktadır. Bunlar asparagas haberdir" dedi.
ANKARA - Başbakan Yardımcısı Arınç, Başbakanlık Merkez Bina'da düzenlenen Bakanlar Kurulu Toplantısı'nın ardından açıklamalarda bulundu ve basın mensuplarının sorularını yanıtladı.
Kızılcahamam'da AK Parti'nin 21. istişare ve değerlendirme toplantısını gerçekleştirdiklerini hatırlatan Arınç, "Sayın Başbakanımız orada, açılış ve kapanış konuşmalarında, hem Türkiye'nin genelinde bir mesaj vermeyi hem de konuşulan konular üzerinde kamuoyunu bilgilendirmeyi tercih etti" diye konuştu.
İslam aleminin hicri yeni yıla girdiğini anımsatan Arınç, İslam aleminin ve yurttaşların hicri yılını kutladı, bereket ve hayır getirmesini diledi.
Toplantıda İçişleri Bakanı Muammer Güler'in kimlik kartı projesi üzerine bilgi sunumunda bulunduğunu söyleyen Arınç, daha önce Başbakanlık genelgesiyle Türkiye Cumhuriyeti kimlik kartıyla ilgili pilot uygulamaların başlatıldığını hatırlattı.
Kimlik kartı projesinde, on yıllık kullanım özelliğine sahip, polikarbon materyalden oluşan temaslı ve temassız çip içeren, uluslararası standartlara uygun, en gelişmiş güvenlik ögelerini içinde barındıran bir kimlik kartının üretilerek vatandaşlara dağıtılmasının hedeflendiğini anlatan Arınç, şunları söyledi:
"Bu konuyla ilgili tüm çalışmaların bittiği ve bir örnek, pilot kimlik kartı üzerindeki bilgiler, ilgili arkadaşlar tarafından Sayın Bakanımızın başkanlığında sunulmuş oldu. Bu kimlik kartıyla vatandaşlarımız başka hiçbir belge, kart taşımak durumunda kalmayacaklardır. Sahtecilikten kaynaklanan vatandaş mağduriyetleri önlenecektir. Koruyucu unsurlar var çünkü. E-devlet kapsamında sunulan hizmetlere internetin bulunduğu her yerden, ev, işyeri vesaire gibi kimlik kartıyla erişilebilecektir."
Kimlik kartlarının, seyahat belgesi ve elektronik imza olarak da kullanılacağını dile getiren Arınç, şöyle devam etti:
"Kimlik kartı, kamu kurumlarının vatandaşa yönelik sunacakları hizmetlerde elektronik iz süreçlerini destekleyerek bürokrasiyi önemli ölçüde azaltacaktır. Kamu hizmetlerinden yararlanan kişilerin hak sahipliği denetimi kolay ve güvenli bir şekilde yapılacaktır. Yetersiz kişi doğrulamasından kaynaklanan usulsüzlük, yolsuzluk ve mali kayıplar asgariye inecektir. Sağlayacağı güvenli kişi doğrulaması nedeniyle e-devlet hizmetleri nitelikleri ve sayıları da artacaktır. Buna ilişkin tüm çalışmalar yapıldı. Taslak da beğenildi ve artık temin edilme ve vatandaşlarımıza ulaştırılma konusunda son noktaya gelindi."
''İmar Kanunu Tasarısı ile ilgili sunum''
Arınç, toplantıda Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar'ın da iki konu üzerinde sunum yaptığını belirterek "İmar Kanunu ile bazı kanun ve kanun hükmünde kararnamelerde değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısı. Bu uygulamada karşılaşılan sorunları gidermeye yönelik düzenlemeler yapılmaktadır. İkincisi de yapı denetimi kanun tasarısı. Konular üzerinde müzakereler yapıldı, bazı hususların değişikliğe uğraması talep edildi. Olgunlaştığı takdirde, sayın Bakanlarımızın imzasına açılmış olacak" bilgisini verdi.
Toplantıda, Türkiye içi ve komşularla meydana gelen olayların detaylı bir şekilde görüşüldüğünü söyleyen Arınç, Başbakan Erdoğan'ın da yurt dışı gezisi yapacağını anımsattı. AB Bakanı Egemen Bağış'ın da sunum yaptığını bildiren Arınç, "Bildiğiniz gibi Avrupa Birliği'nde yeni, olumlu bir evreye girilmiş bulunmaktadır. Bu konu üzerinde de Bakanımızın verdiği bilgiler değerlendirilmiş oldu" diye konuştu.
Arınç, Başbakan Erdoğan'ın, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-mun'la da bir telefon görüşmesi yaptığını kaydetti.
''Bunlara bilgi bile demek doğru değil''
Bir gazetecinin ''AK Parti'nin Kızılcahamam kampında Sayın Başbakanın 'kızlarla erkeklerin aynı yurtta kalmalarının muhafazakar yapımıza ters olduğu' şeklinde bir açıklama yaptığı bugün haberlerde yer aldı. Böyle bir açıklama oldu mu, yurtlara bir denetleme geliyor mu?'' sorusu üzerine Arınç, Kızılcahamam'da yapılan toplantıların, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın konuşmalarının dışında, bir parti içi toplantı olduğu için kapalı yapıldığını belirterek sözlerini şöyle sürdürdü:
''Görevli olmayan arkadaşlarımızın girmediği bir toplantıdır. Pazar günü her defasında yaptığımız toplantının formatı şudur: Bütün Bakanlar Kurulu sahnede kendilerine ayrılan masada yer almakta, milletvekilleri de kendi yerlerinde oturmaktadırlar. 4,5 saat süren bir sorgulama yöntemiyle milletvekillerimizin düşünceleri ve buna karşılık sayın bakanlara bir soru yöneltilmişse onların da karşılıkları alınmaktadır.''
Toplantıda 29 milletvekilinin söz aldığını, 4.5 saat içerisinde kalkınma bakanından, başbakan yardımcılarına, sağlık bakanından içişleri bakanına kadar Türkiye ile ilgili her konunun dile getirildiğini, cevaplandırıldığını ifade eden Arınç, ''Bunların dışarıya bir şekilde yansımış olması bir defa gerçekçi değil. Orada bir ses kayıt cihazı da olmadığına göre belki sadece dışarıda bir şekilde ucundan, kenarından, hiç de gerçekçi olmayan bir izlenimle bazı bilgiler edinilmiş olabilir. Bunlara bilgi bile demek doğru değil. Bunlar duyum olabilir. Bunların gerçek konuşulan sözlerle kesinlikle bir ilgisi yoktur'' ifadesini kullandı.
Bülent Arınç, şöyle devam etti:
''Şunu rahatlıkla söyleyebilirim Gençlik ve Spor Bakanımıza yöneltilen bir soru oldu. Özellikle üniversitelerde, öğrencilerin çok yoğun bulunduğu illerde Kredi ve Yurtlar Kurumunun yaptırdığı ve denetiminde bulundurduğu yurtların yeterli olmadığı, öğrencilerin dışarıda kaldıkları, bazılarının özel ev kiraladıkları, bazılarının da başka özel kişilere ait adı yurt olan yerlerde barındıkları ifade edildi. Bildiğiniz gibi Kredi ve Yurtlar Kurumu, son 10 yıllık hükümetimiz döneminde fevkelade güzel binalarda, bazıları tek kişilik, bazıları iki kişilik, dört kişilik, içinde her türlü ihtiyacı karşılayabilecek donanımların bulunduğu, sıcak yemeğin çıktığı, kahvaltının verildiği, her an sıcak su imkanının bulunduğu mükemmel yurtlar yaptı. Bunların sayısı da, içinde barındırdığı öğrencilerin sayısı da artmış oldu.
Ne var ki 3 milyona yakın öğrenci sayısının bulunduğu üniversitelerimizde bu yurtların da kafi gelmediğini biliyoruz. Bu talep bütün milletvekillerimizin hemen hemen ortak talebi haline geldi. Sayın Başbakanımız, Gençlik ve Spor Bakanımıza bu yurtların süratle sayısının artırılması ve yurtlarda olası yaşanabilecek olumsuzlaklara karşı Bakanlığın mutlaka görevini en iyi şekilde yapması ortaya çıktı. Yaşanabilecek olumsuzluklar nedir, bir yurtta yapılması gerekli olmayan, en azından bazı yasak eylemler olarak gösterilen, belki de yasa dışı bazı suç haline gelebilecek, disiplinsiz sayılabilecek olayların yaşanmasıdır.''
Bunların sokaklarda çok örneklerini gördüklerini belirten Arınç, ''Ama bu örneklerin bir yurda taşınmasının, yurttaki öğrencileri rahatsız edebileceği konusunda esasen Bakanlığın var olan denetim görevlerinin daha iyi bir şekilde yapılması konuşuldu. Bunu ben de biliyorum, açıklanmasında hiçbir mahsur yok'' değerlendirmesini yaptı.
''Maksatlı buluyorum''
Ancak gazetelere yansıdığı şekliyle özel evlerde kalan öğrencilerin şu veya bu şekilde denetlenecekleri veya baskınlar yapılacağı şeklindeki yazıların gerçeği hiçbir şekilde yansıtmadığını vurgulayan Arınç, şunları belirtti:
''Düpedüz asparagas bir haberdir. Bizim böyle bir yetkimiz yok, böyle bir düşüncemiz de yok. Sayın Başbakan'ın buna benzer bir ifadesi de kesinikle söz konusu değil ama unutmayın, Kredi Yurtlar Kurumuna bağlı olan tüm yurtların özel ticari amaçlarla kişiler tarafından açılmış olan yurtların da denetlenmesi, hem Milli Eğitim Bakanlığının hem de Gençlik ve Spor Bakanlığının görevleri içindedir. Yoksa özel kiralanmış evlerde kimler kalıyor, kimlerle birlikte kalıyor, ne yapıyorlar, ne yapmıyorlar bunlar bizim ilgi alanımız içerisinde değil. Bunu kesinlikle reddediyorum bu tip haberleri ve maksatlı buluyorum.''
''Hiçbiri doğru değil''
''Bazı yabancı basın yayın organlarında ısrarla Türkiye'nin El Kaide yapısı gruplarla ilişkilendirilme çabası var. Bu konu Bakanlar Kurulu masasında yer aldı mı?'' sorusunu, Arınç şöyle yanıtladı:
''Hayır, bu tür şeyler geçmişten bu yana bırakın yabancı basın organlarını Türkiye'nin anamuhalefet partisinin millitevekilleri tarafından da dillendiriliyor. İsimleri sizce malum. 3 yıldan beri Suriye'de cereyan eden bu vahşete karşı kayıtsız kalan Esat rejiminin ayakta durması için de büyük bir gayretle büyük bir azimle siyasi faaliyetlerini yürüten bazı kişiler var. Onlar da iddia ediyorlar ki Türkiye, Suriye'deki bu örgütlere destek sağlıyor. Bunlar ne kadar yalansa ve ne kadar maksatlıysa yabancı bazı basın yayın organlarında yazılanlar da aynı kaynaklara dayandığı için onların da hiçbirisi doğru değildir.
Bizim Suriye ile ilişkimiz sadece insani amaçla. Orada hayatını kurtarabilmek için Türkiye'ye sığınan insanlara destek sağlayabilmektir. Bu desteğin de 600 bin kişiyi şu anda aştığını ve onlara yaptığımız harcamaların da 2 milyar lirayı fazlasıyla aştığını söyleyebilirim. Yoksa bizim orada Özgür Suriye Ordusu veya Suriye'deki muhalefeti sadece siyasi anlamda desteklediğimizi herkes biliyor. Geliyorlar, Türkiye'de toplantılar yapıyorlar, muhalefetin unsurları bir araya geliyor, muhalefetin yöntemlerini tartışıyorlar, kendilerine başkan seçiyorlar. Türkiye'de yapılan faaliyetler budur. Bunlar siyasi faaliyetlerdir, silahlı faaliyetler değildir. Dolayısıyla bunların ortaya çıkarılmış olması şüphesiz orada El Kaide benzeri örgütlerin mevcut boşluğu doldurmak için gelip belli bir amaçla çatıştıklarını herkes biliyor ama Türkiye'nin o örgütlere karşı herhangi bir desteği kesinlikle söz konusu değil.''
''Yurttaşlarımızın güvenliğini esas alıyoruz''
''Mardin'in Nusaybin ilçesi bölgesine yapılması öngörülen veya yapılan duvar ve bu duvara karşı bazı kesimlerin verdiği tepkiler var. Burda son durum nedir?'' sorusu üzerine ise Arınç, Nusaybin'in Kamışlı'yla karşı karşıya bir ilçe olduğunu hatırlattı.
Arınç, şöyle devam etti:
''Biz yurttaşlarımızın güvenliğini esas alıyoruz ve bunun için de bazı geçici tedbirleri yapmak zorunda kalıyoruz. Orada geçici tedbir olarak yapılan şey bir duvarın örülmesi ki bu bin 300 metrelik kesimindeydi. Bu duvarın örülmesi duvarın tamamen yükselmesi anlamında değildir. Mevcut yapının üzerine tel örgü geçirilecektir. Duvar diye biliniyorsa yapılan şey, hayır duvar değildir, orada yapılanın üstüne bugüne kadar başka yerlerde de uyguladığımız tel örgüye ait bir yapı oluşacaktır. Bugün mevcut yapının üstüne tel örgü getirilmek suretiyle mevcut kesimdeki belki güvenliğin sağlanması yoluna gidilecektir. Doğrudan, boydan boya bir duvar inşa etmek veya bir duvar yapmak söz konusu değildir. Bunu bir açıklama olarak da kabul edebilirsiniz çünkü bunun üzerinde tartışanlar da var, bunun üzerinden siyaset üretenler de var. Hatta bir beledeyi başkanı Nusaybin'in bir hanımfendi bildiğim kadarıyla açlık grevine de başlamış durumda. Hayır iddia edildiği gibi değil, tel örgüyle yapılabilecek, korunabilecek bir can güvenliği orada tesis edilmiş olacak.''
''Her sene bedelli askerlik çıkacak diye bir şey yok''
Arınç, ''Partinizin Hatay Milletvekili Hacı Bayram Türkoğlu'nun Kızılcahamam kampının perde arkasıyla ilgili olarak sosyal medyada bazı bilgiler paylaştı. Bedelli askerlikle ilgil olarak. Bu doğru mudur? Böyle bir çalışma var mı?'' sorusu üzerine, bunun doğru olmadığını ifade etti.
Toplantıyı baştan sona kadar takip eden birisi olarak bedelli askerlik konusunun gündeme bile gelmediğini vurgulayan Arınç, ''Gelmesi de mümkün değil. Çünkü biliyorsunuz biz son bedelli askerlik konusunu geçtiğimiz yıl çıkardık. Ondan önceki bedelli askerlik de yıllar öncesiydi. Her sene bedelli askerlik çıkacak diye bir şey yok. Genelkurmayın asker ihtiyacı dikkate alınır, belli bir birikim varsa belli bir yaştan sonrası bedele bağlanır. Dövizli askerlik başka bir şeydir, bedelli askerlik başka bir şeydir. Bedelli askerlikteki süre yeterli olmayınca veya müracaat edenler farklı yorumlardan kaynaklanan hak kayıplarına uğrayınca, zannediyorum iki maddelik yeni bir kanun çıkardık onunla da müracaatlarını yapamamış olanlara zannediyorum defaten ödemek şartıyla bir kolaylık getirmiştik. Bu geçtiğimiz yıl yapılan bir düzenlemedir. Yakın zamanda kesinlikle bedelli askerlik düşünülmemektedir. Arkadaşımız belki özlemini dile getirmiş olmalı.''
[PAGE]
Arınç, bir gazetecinin Mavi Marmara gemisinde hayatını kaybedenler ve yaralılar için İsrail tarafından ödenecek tazminata ilişkin son durumu sorması üzerine, Türkiye ile İsrail arasında tazminat konusunun 22 Mart'ta görüşülmeye başlandığını anımsattı.
"Türkiye ve İsrail'de bazı görüşmeler yapıldı, bazı konularda bu süreç tıkandı. Süreç bitmiş, sonuçlanmış, kesilmiş değil. O konularda bir anlayış birliğine ulaşabilirsek tazminat konusunu da gündemimizden çıkaracağız" diyen Arınç, konuya ilişkin şu bilgileri paylaştı:
"Bu konunun gündemden çıkması yapılacak, imzalanacak bir sözleşmenin İsrail tarafından kendi prosedürlerine göre Türkiye tarafında da yine bizim anayasamızda yer olan uluslararası sözleşmelerin Meclis tarafından uygun bulunmasına dair bir kanunla mümkün olabilecek. Görüşmeleri sürdüren heyetin başında olan bir arkadaşınız olarak, sürecin şu anda rölantide devam ettiğini ama kesilmediğini söyleyebilirim. Buradan Türkiye'nin kaybı olmaz ancak birbirine bağlı üç tane unsurun yerine getirilmesi için biz tazminat konusunda da birinci özre bağlı olarak bir sonuca ulaşmayı hedefliyoruz. Bildiğiniz gibi bir başka hedef de Gazze'ye uygulanan abluka ve ambargonun kaldırılmış olmasıdır. Bu konuda bazı iyileştirmeler yapıldı, en azından mal ve erzak girişleriyle ilgili ama bizim anladığımız bir manada çok iyi bir iyileştirme sayamayız, üzerinde çalışılması gerekiyor."
Arınç, Mısır'ın darbeyle görevinden alınan seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'nin bugün yapılan yargılanmasına ilişkin konunun Bakanlar Kurulu'nda gündeme gelip gelmediği sorusu üzerine, konunun dış politika kapsamında görüşüldüğünü söyledi.
Türkiye'nin demokrasi açısından Mısır'daki darbeye karşı durduğunu, halkın seçtiği cumhurbaşkanı ve onun hükümetine karşı hiçbir mazeret ve hiçbir geçerli sözün mevcut olamayacağını vurgulayan Arınç, demokrasilerde halkın oyu ve halkın iradesinin esas olduğunu kaydetti.
Mısır'da yaşanan olayların ardından suratle demokrasiye geçilmesi, yeni bir anayasa ve seçim kanunu yapılarak halkın tüm kesimlerinin katılacağı bir seçimle yeniden demokrasinin inşa edilmesini istediklerini anlatan Arınç, şöyle konuştu:
"Bütün ABD, Avrupa Birliği'nde bütün dünya kamuoyunda Mısır'da demokrasiye bir an önce geçilmesi konusunda yapıcı önerilerde bulunmasını ve çalışmalar yapmalarını istedik. Maalesef şu ana kadar ki gelişmeler o noktada değil. Bizim beklediğimiz şudur: Darbeyi yapanlar bütün ülkelerde devirdikleri insanı hayali suçlamalarla mahkeme önüne çıkarırlar, onu mahkum etmeye çalışırlar. O yüzden siyasi tutukluların derhal serbest bırakılmasını, partilerin açık kalmasını ve Cumhurbaşkanı Mursi'ye karşı onu mahkum edecek bir yapay yargılama yöntemine gidilmemesini istemiştik.
Cumhurbaşkanı Mursi, bugün mahkeme önüne çıktı ve ajanslardan da yayınlandığı kadarıyla cesur bir davranış içerisinde, 'Halkın seçtiği Cumhurbaşkanıyım ben' diyerek, sanıklara giydirilmek istenen beyaz elbiseyi reddetti. 'Ben Cumhurbaşkanıyım, siz bana bu soruları soramazsınız, beni yargılama yetkiniz yok, yargılama yetkisi meclistedir, siz asıl yargılanacaksınız, çünkü meşru bir cumhurbaşkanını suçluyorsunuz' şeklinde mert, cesur, kararlı, samimi bir duruş sergilediğini, onunla birlikte yargılanan İhvan önde gelenlerinin de Cumhurbaşkanına sahip çıktığın ajans haberlerinde okuduk."
Mursi'nin davasının yargılamayı yapan mahkeme tarafından 8 Ocak'a ertelendiğini hatırlatan Arınç, mahkemenin dosyadaki belgeleri okumak için bu kadar uzun bir süreye ihtiyaç duyduğunu gerekçe gösterdiğini belirtti.
Arınç, şöyle devam etti:
"Uzun bir süre, demek ki belgeler yeterince okunmamış veya incelenmemiş de sayabilirsiniz. Bu Mısır halkına reva görülecek bir davranış değil. Bizim Mısır'ı ziyaret eden ABD Dışişleri Bakanı Kerry'den de Mısır ile ilişkilerini devam ettiren bütün Avrupa ve Batı ülkelerinden de tek isteğimiz var: Mısır'da demokrasiye dönüş için böyle yapay, suçlayıcı mahkemelerle değil, birtakım örgütleri kapatarak değil, bir an evvel seçime toplumun tüm kesimleriyle gitmek ve halkın tercihine saygı duymaktır.
Kerry'nin bu çabaları bu noktada olursa belki bu ziyareti faydalı bile sayabiliriz. Kaldı ki bugün Almanya'dan yapılan bir açıklamada Türkiye'nin bu tezlerini doğrulayan bir açıklamadır. Hür dünyanın, adına darbe diyemese bile Mısır'da olan bitenler için en azından bu ortak paydaları ifade ettiklerini görüyor ve Mısır halkının bu dönüşümü mutlaka gerçekleştireceğine inanıyorum. Mursi, görülüyor ki cezaevinde tutulacaktır. İnşallah bu yargılamanın sonunda Mısır yargısı için bir yüz karası olacak bir sonuçla karşılaşmayız."
"27 Nisan ile ilgili, şikayetlerin, ihbarların ne şekilde sonuçlanacağını yargının kararıyla öğreneceğiz"
Bülent Arınç, yeni kimlik kartlarının ne zaman vatandaşa ulaşacağı ve maliyetinin ne olacağına ilişkin soru üzerine maliyet hesabının daha yapılmadığını ama çok yüksek bir maliyetinin olmayacağını rahatlıkla söyleyebileceğini ifade etti. Arınç, yıl başından itibaren yeni kimlik kartlarının herkese dağıtılmış olacağını belirtti.
Arınç, bir gazetecinin "Adalet Bakanı Sadullah Ergin, 27 Nisan bildirisine darbe girişimi değerlendirmesi yaptı. 27 Nisan bildirisiyle ilgili bugüne kadar bir soruşturma başlatılmamasıyla ilgili ne düşünüyorsunuz?" sorusuna şu yanıtı verdi:
"12 Eylül darbesiyle ilgili dava açıldı, esas hakkında mütaalasını savcı verdi. 28 Şubat davası devam ediyor, mütaala verilmedi, şu ana kadar. TBMM'de bu tür olaylarla ilgili komisyon çok önemli bir çalışma yaptı, sonuçları 2 cilt halinde yayınladı. Orada varılan sonuçlar bizim için siyasi anlamda önemlidir. Bu olayların tekrar yaşanmaması için geçmişten alacağımız dersler vardır, örnekler vardır. Yargılama süreci 3 erkten birisi olan yargıya aittir. Yargı kendisini bağımsız mahkemeler marifetiyle temsil ediyor, savcılar soruşturma, mahkemeler kovuşturma yapıyor. İlk derece kararları temyize gidiyor, başka başka kanun yollarından geçiyor.
Bazı şikayetler ve ihbarlar üzerine soruşturma başlatılan davalar, şikayetler oldu. 27 Nisan ile ilgili olarak şikayetler bildiğim kadarıyla vardı. Bu konuda cumhuriyet savcılıkları veya başsavcılıkları henüz soruşturmalarına devam ediyorlar mı, yoksa bir sonuca bağladılar mı bu konuda Adalet Bakanımız kadar bilgi sahibi değilim ama bir sonuca bağlansaydı, takipsizlik kararı verilebilir, bu suç oluşturmuyor denilebilir veya iddianame ile dava açılır. TCK veya başka kanunların suç içerdiği konular, savcılar tarafından yazılır ama ben ikisinin de henüz mevcut olmadığını düşünüyorum. O zaman şunu söyleyebiliriz: 27 Nisan ile ilgili, şikayetlerin, ihbarların ne şekilde sonuçlanacağını yargının kararıyla öğreneceğiz, bunu beklemekte fayda var."
Bir başka soru üzerine Bülent Arınç, devletin bahis ve şans oyunlarından elini çekeceğini belirterek, oyunların özelleştirileceğini, bunlarla ilgili yönetmelik ve hukuki altyapının hazırlandığını bildirdi.
Konuyla ilgili 6-7 aydır çalışma yapıldığını ifade eden Arınç, Spor Toto ile ilgili olan bölümde sonuca yaklaşıldığını ancak diğerleriyle ilgili kapsamlı çalışmaların sürdüğünü anlattı. Arınç, "Ama prensip olarak biz, devletin bu tür işleri artık yapmaması gerektiğini, bunların özel kişiler marifetiyle bir ticari kazanca yönelik yapılması gerektiğini düşünüyoruz" ifadesini kullandı.