Avrupa Birliği bazı Türk vatandaşlarına uyguladığı vizeyi kaldırmalıdır

Prof. Dr. S. Rıdvan KARLUK / Anadolu Üniversitesi İİBF Öğretim Üyesi

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

 

Avrupa Birliği Adalet Divanı 19 Şubat 2009 tarihinde almış olduğu Soysal Kararı ile (C-228/06), Türkiye ile AB arasında imzalanan Katma Protokol’ün 41/1 maddesinin, hizmet sunmak amacıyla AB ülkelerine giden Türk vatandaşlarına yeni kısıtlamalar getirilmesini yasakladığını belirtmiştir.(standstill) Divan, Schengen Anlaşması ile kurulan Schengen vizesinin ek mali külfetler getirdiğini tespit etmiş, bunun yeni bir kısıtlama olduğuna karar vermiştir.

Divan, Türk vatandaşlarına uygulanan vizenin haksız olduğuna karar vererek, 1 Ocak 1973 tarihinde yürürlüğe giren Katma Protokol’ün 41 maddesinin 1. fıkrası uyarınca, bu Protokol’ün yürürlüğe girdiği tarihten itibaren hizmet sunmak amacıyla AB ülkelerine giden Türk vatandaşlarına yeni kısıtlamalar getirilemeyeceğini açıklamıştır. Bu anlamda vizenin yeni bir kısıtlama olduğunu belirtmiş, bu tarihte uygulanmayan vizenin, bugün uygulanmasının hukuka aykırı olduğunu tespit etmiştir. Karar, vizenin 41’inci madde kapsamında yeni bir kısıtlama olduğunu belirlemesi açısından, Eran Abatay-Nadi Şahin (06.09.1995 tarih ve C-317/01 ve C- 369/01) ve Veli Tüm-Mehmet Darı (20.09.2007 tarih ve C-16/05) kararlarının da tescili anlamındadır. Türk vatandaşlarının Karar sonrasında AB ülkelerine vizesiz girebilecekleri söz konusu olmamakla birlikte Türk vatandaşlarının kararın sonuçlarından yararlanabilmeleri için üye devletlerin kararı fiilen uygulamaya geçirecek adımları atması gerekmektedir. Adalet Divanı‘nın tüm üye devletleri bağlayan kararı, otomatik olarak yerleşme ve hizmet sunma serbestisi bağlamında vize uygulamasının kaldırılması sonucunu sağlamamaktadır.

Karar ile Katma Protokol’ün üye devletlerde yürürlüğe girdiği tarihte olmayan vize uygulamasının yeni bir kısıtlama getirdiği bir defa daha kabul edilmiştir.

Bir AB üyesi Devlet Katma Protokol’ün yürürlüğe girdiği 1 Ocak 1973 tarihinden sonra 41/1 madde hükmü kapsamındaki Türk vatandaşlarına (hizmet sunmak veya almak veya iş kurmak amacıyla AB ülkelerine giden Türk vatandaşları) vize uygulamıyorsa, bugün de uygulayamayacaktır. Eğer uyguluyorsa, bunun şartlarını ağırlaştıramayacaktır.

Karar, sadece Katma Protokol’ün 41/1 maddesine giren Türk vatandaşlarını kapsamaktadır. Bunlar; işadamları, avukatlar, sporcular, doktorlar ve akademisyenler ile turizm, öğrenim veya tedavi amacıyla AB ülkelerine giren Türk vatandaşlarıdır. Her bir üye devlet için Katma Protokol’ün kendi hukuk düzeninde yürürlüğe girdiği tarih, diğer bir deyişle AB üyelik tarihi burada kriterdir.

Almanya, AB’nin kurucu üyesi olduğundan ve Katma Protokol’ün yürürlüğe girdiği tarihte 41/1 kapsamındaki Türk vatandaşları için vize uygulamadığından, (1973 yılı) Divan Türk vatandaşlarına yönelik vize uygulamasını hukuka aykırı bulmuştur. AB üyesi üyesi devlet, Birliğe üye olduğu tarihte zaten Türk vatandaşlarına vize uyguluyor idiyse günümüzde de uygulaması, Divan Kararı‘na göre 41/1 madde açısından mümkündür.

Adalet Divanı, Costa-Enel kararıyla Topluluk hukukunun ulusal hukuktan üstün olduğunu kabul etmiştir. Divan’ın Sevince Kararı ile de, Ankara Anlaşması ve Katma Protokol kapsamında alınan Ortaklık Konseyi Kararları‘nın Topluluk hukukunun ayrılmaz parçaları oldukları tespit edilmiştir. Ayrıca, Müzakere Çerçeve Belgesi’nin 10’ncu maddesinde Ankara Anlaşması ve Katma Protokol, Topluluk müktesebatı içinde sayılmıştır.

AB, nasıl şimdi Ankara Anlaşması‘nın Türkiye’nin tanımadığı Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne gümrük birliği kapsamında genişletilmesini istiyor ve bu sebeple Ankara Anlaşması‘na atıf yapıyorsa, o zaman Ankara Anlaşması‘nın 12 nci madde (işçilerin serbest dolaşımı), 13 ncü madde (yerleşme serbestisi) ve 14 ncü madde (hizmet edimi serbestisi) hükümlerine uymalı ve bu konularda alınmış Adalet Divanı kararlarını da yerine getirmelidir. Ankara Anlaşması‘nın yukarıdaki üç maddesinin AET’yi kuran Roma Anlaşması‘nın 48, 49, 52, 53, 54, 56, 57, 58, 59, 62 ve 65 nci maddelerine dayanmış olduğunu da göz ardı etmemelidir.

Adalet Divanı, Katma Protokol’ün yürürlüğe girdiği 1 Ocak 1973 tarihinden bu yana “teşebbüs kurma ve hizmet sunma serbestisine” yönelik getirilen her türlü yeni kısıtlamanın AB hukuku bakımından “yok” hükmünde olduğunu çok açık bir şekilde belirlemiştir. AB üyesi ülkeler (AB-15) Türk vatandaşlarına 1980 yılından itibaren vize koyarak bir uluslararası hukuk metni olan Katma Protokol’ü açık bir şekilde ihlal etmişlerdir.  Teşebbüs kurma ve hizmet sunma serbestisi, kişilerin veya şirketlerin bir üye devlette ekonomik faaliyette bulunabilmesini ve bir üye devlette yerleşme zorunluluğu olmaksızın geçici olarak ekonomik faaliyette bulunabilmesini öngörmektedir. Uluslararası taşımacılık yapan bir Türk şirketinin Almanya’da bu ülkeye yaptığı taşımacılık işi ile ilgili olarak şube açması hizmet sunma, (Almanya’ya kayıtlı kamyonlarla uluslararası taşımacılık yapan Türkiye’de yerleşik kamyon şoförünün hizmet sunumu) Türkiye’den bir berberin Almanya’da berber salonu açması ise teşebbüs kurma serbestisidir.

Divan kararları ile öne çıkan diğer husus da, Türkiye-AB Ortaklık Anlaşması ile Katma Protokol hükümlerinin her türlü AB ikincil hukuk düzenlemesinin ve bu alandaki ulusal mevzuatların üstünde olması durumudur. Bunun iki sonucu söz konusudur. Birincisi, gerek Ankara Anlaşması, gerek Katma Protokol hükümleri Topluluk hukukunun bir parçasıdır ve bütün üye devletleri bağlar. İkincisi ise Topluluk hukukundaki doğrudan etki ilkesinin uygulama alanı bulmasıyla Türk vatandaşlarının Anlaşma ve Katma Protokol hükümlerine dayanarak, bundan doğacak hak ihlallerini mahkeme önüne getirebilmeleridir. 19 Şubat 2009 tarihinden itibaren, eğer

AB’de hukukun üstünlüğü söz konusu ise, üye devletlerin geriye dönerek mevzuatlarında Ankara Anlaşması ve Katma Protokol’e aykırı hükümler varsa, bunları kaldırmaları gerekmektedir. Topluluk hukuku, üye ülkeler açısından üye oldukları andan itibaren bağlayıcı olur. Ankara Anlaşması ile Katma Protokol, Topluluk hukukunun bir parçası olduğunu Adalet Divanı belirlemiştir.

Almanya Federal İçişleri Bakanlığı Soysal Kararı üzerine bilim, sanat ve sportif faaliyetler ile Almanya’ya gedecek Türk vatandaşlarından ve Türkiye’deki bir firmada çalışan ve montaj, tamir ve revizyon gibi gerekçelerle gidenlere için vize istenmeyeceğini 6 Mayıs 2009 tarihinde bir genelge yayınlayarak açıklamıştır. Almanya genelgesinde, 19 Şubat tarihli Soysal Kararı‘na göre bundan sonra Türkiye’deki bir firmada çalışan, Almanya’ya mal getirmek amacıyla seyahat edenlerin 2 ayı geçmemek şartıyla “vizesiz” seyahat edebileceğini de kabul etmiştir. Şimdi sıra diğer AB ülkelerindedir.

Avrupa Adalet Divanı, 28 Nisan 2009 tarihinde Kıbrıs’taki mülkiyet sorunuyla ilgili Rum mahkeme kararlarının, bütün Avrupa Birliği ülkelerinde dikkate alınması gerektiği yönünde karar almıştır. (Orams Kararı) Kıbrıslı Rum Meletis Apostolidis, KKTC’de 1974 öncesinde sahip olduğu araziye villa inşa eden İngiliz David-Linda Orams çifti hakkında, Rum Kesimi’nde dava açmış ve mahkeme arazinin iadesi ile tazminat kararı almıştı.

Apostolidis, icra edilmesi talebiyle kararı İngiliz mahkemelerine taşımış, İngiliz mahkemeleri de Avrupa Adalet Divanı‘ndan görüş istemişti. Adalet Divanı, Rum Kesimi’ndeki kararların diğer Avrupa Birliği ülkelerinde de uygulanması tavsiyesinde bulunmuştur. Nihai kararın İngiltere Yüksek İstinaf Mahkemesi’nde verileceğini söylense de, Divan kararının uygulanmaması söz konusu olamaz.

Eğer Orams Davası örnek alınacak ve uygulanması tüm AB ülkelerinde mümkün olacaksa, Soysal ve diğer Türk vatandaşları lehine olan kararların da tüm AB ülkelerinde uygulanması gerekir. Aksi bir durum söz konusu olamaz. Çünkü AB’de bir tek hukuk vardır. Türkler için ayrı, Kıbrıslı Rumlara için ayrı hukuk kuralları yoktur, zaten olamaz da.

(14 Mayıs 2009, Ankara, IRZ-Almanya Federal Barolar Birliği Ankara Barosu: “AB’de Hizmetlerin Serbest Dolaşımı Konferansı“ bildiri özetidir.)