”Ayrıcalıklı ortaklık ancak Almanya ile olur”
Bakan Bağış, Almanya Başbakanı Merkel'in Türkiye'ye önerdiği ayrıcalıklı ortaklığı değerlendirdi
BERLİN - Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, Almanya Başbakanı Angela Merkel'in Türkiye'ye önerdiği ayrıcalıklı ortaklığın, ancak Türkiye ile Almanya arasında olabileceğini söyledi.
Alman Deutsche Welle (DW) radyosunun Türkçe servisine demeç veren Bakan Bağış, "Türkiye'nin AB müzakere sürecinde önemli bir ağırlığı olan Almanya Başbakanı Angela Merkel kısa bir süre önce Türkiye'yi ziyaret etti. Türkiye'nin AB tam üyeliğine soğuk bakan ve imtiyazlı ortaklıktan yana tavır alan Merkel'ın tutumunda bir değişiklik oldu mu?" şeklindeki soruya karşılık, şunları söyledi:
"İki gün kendisiyle vakit geçirme ve sohbet etme imkanımız oldu. Ve kendisinin daha önce dile getirdiği ayrıcalıklı ortaklığın aslında, Türk-Alman ikili ilişkileri için geçerli olacağı konusunda hemfikir olduk. Çünkü ayrıcalıklı ortaklık, ancak Türkiye ile Almanya arasında olabilir. Üç milyon vatandaşınızın yaşadığı, en çok ticaretiniz olduğu, turist sayısının arttığı bir ülkeyle diğerlerinden farklı, diğerlerinden ayrıcalıklı bir işbirliğiniz, bir ortaklığınız söz konusu olabilir. Ama AB sürecinde olamayacağını, o da zannediyorum idrak etti bu ziyaretinde. Tabi ki her müzakerenin ucu açıktır. Bugün Katolik evliliklerin bile ucu açık artık. O yüzden bu sürecin devamında karşılıklı çıkarlar gözeterek önemli noktalara gelinebileceğini hep beraber gördük"
"Türkiye'nin AB ile sürdürdüğü üyelik müzakerelerinin, özellikle Kıbrıs sorunu nedeniyle adeta çıkmaza girmiş durumda olduğu ve müzakerelerin tümüyle durması olasılığının yüksek göründüğü" şeklinde yorum yapılması ve "Endişeli misiniz?" sorusunun yöneltilmesi üzerine de Bağış, şunları kaydetti:
"Bugüne kadar her sene, bu yıl sonuna kadar 'Kıbrıs'ta bir şey olmazsa Türkiye'nin üyelik süreci bitecektir' sözünü çok duydum. Bugüne kadar da bitmedi. Eğer AB üyesi ülkeler, müzakereleri durdurma kararı alırlarsa bu onların bileceği bir iştir. Avrupa'nın, hatta Amerika'nın bankaları patır patır iflas edip dökülürken Türkiye'nin tek bir bankası zarar dahi etmemiştir. Türkiye'nin özel sektörü, devleti ve ekonomik yapısı güçlüdür. Eğer bu konuda nazlanması gereken bir ülke olacaksa o da Türkiye olur."
"Türkiye'nin, müzakerelerin fiilen ve teknik anlamda durması halinde, Gümrük Birliğini gözden geçirmesinin ya da ortak politika alanlarında değişikliğe gitmesinin söz konusu olup olmayacağı" şeklindeki soruya karşılık Bağış, AB Komisyonu'nun, Avrupa Parlamentosu'na Lizbon Antlaşması'nın gereği olarak Kuzey Kıbrıs ile doğrudan ticaretin başlamasına yönelik tüzüğün kabulüne ilişkin bir başvuruda bulunduğunu hatırlattı. Bağış, sözlerini "Avrupa Parlamentosunun alacağı bir kararla eğer KKTC AB ülkeleri ile aynen Tayvan ile olduğu gibi doğrudan ticarete başlayabilir ve izolasyonlar da kalkarsa, o zaman Türkiye'nin Ankara Protokolünü Güney Kıbrıs'a da uygulaması söz konusu olacak. Bu da sekiz faslın önündeki engeli otomatikman kaldıracak" diye sürdürdü.
"Türkiye AB'ye yük olmaya değil yük almaya geliyor"
Müzakereleri engelleyen ülkelerin tutumunu nasıl değerlendirdiğinin sorulması üzerine de Bağış, "Avrupa'da bir takım liderlerin söylemlerinde değişiklik görüyoruz. Sayın Merkel, Sayın Sarkozy artık ayrıcalıklı ortaklık lafını ağzına almıyor. O yüzden ben süreçten umutluyum. Türkiye'nin AB'ye getireceği katkı çok daha fazladır. Türkiye AB'ye yük olmaya değil yük almaya geliyor" yanıtını verdi.
Bakan Bağış, Avrupa ekonomisinin sancılı bir süreçten geçtiğinin ve AB'nin genişlemesinin gündemden düşmüş gibi göründüğünün ifade edilmesi ve "Böyle bir süreçte AB'nin Türkiye'nin üyelik perspektifini muhafaza edebilmesi ne kadar mümkün" şeklinde bir soru yöneltilmesi üzerine de şu görüşleri ifade etti:
"Ekonomik olarak AB'nin kendi kendine yetebilmesi çok gerçekçi değil, eğer Avrupalılar haftada 75 saat çalışmaya hazır değilse. Yepyeni birtakım doğal kaynaklar bulma konusunda çok büyük umutlara sahip değilse, AB'nin tek çaresi genişlemektir. Avrupa'nın uzun vadede Türkiye'ye, Ukrayna'ya, hatta belki Rusya'ya da ihtiyacı olacaktır.
Bir düşünün 800, 900 milyonluk insanın yaşadığı bir alanda serbest ticaret ve dolaşımın olduğunu. İşte o zaman Avrupa gerçekten küresel bir güç haline gelebilir, başka güçlerle yarışabilir. Yoksa AB sadece sosyal bir kulüp olur. Bundan sonra üyeler kendi ekonomik çıkarları için daha sınırlı riskler alır, başkalarının ekonomik çıkarları için ise hiç risk almaz. Yunanistan sürecinde yaşanan da aslında buydu. Tüm bu dayanışma sürecinin daha mantıklı bir platforma oturması, insanlık beklentisinin doğal bir sonucu olacaktır."
"Türkiye arabulucu ülke"
Çok sayıda Avrupalı düşünürün, AB'nin vizyon eksikliği nedeniyle hiçbir zaman küresel güç olamayacağı görüşünde olduğunun belirtilmesi ve "Size göre Türkiye buna nasıl bir katkı sağlayabilir?" şeklinde soru sorulması üzerine Bağış, Avrupa'nın bazı sorunları olduğunu ifade ederek, "Avro, enerji ve yaşlanan bir işgücü sorunu var ve tüm bu sorunların çözümünde aslında Türkiye kilit bir ülke. Türkiye'nin ortalama yaşı 28. Avrupa'nın ihtiyaç duyduğu enerji kaynaklarının yüzde 70'i, Türkiye'nin ya doğusunda ya kuzeyinde ya da güneyinde" dedi.
Türkiye'nin dünyanın 16., Avrupa'nın da 6. büyük ekonomisine sahip olduğunu ifade eden Bağış, "Türkiye hem Medeniyetler İttifakı'na eşbaşkanlık yapan, hem bölgede huzur için çok ciddi arabuluculuk yapan, farklı ülkeleri bir çatı altında uzlaşmaya yönlendiren arabulucu bir ülke. Türkiye aynı zamanda İslam Konferansı Örgütü'nün genel sekreterliğini üstlenmiş bir ülke. NATO'nun ikinci büyük, Avrupa'nın da en büyük ve en güçlü ordusuna sahip. Tüm bu özellikleri ile değerlendirildiği zaman AB'nin Türkiye'ye olan ihtiyacı en az Türkiye'nin AB'ye olan ihtiyacı kadardır" şeklinde konuştu.
Bağış, "Türkiye'de Anayasa reformunun mecliste muhalefet partileri ile hükümet arasında ciddi bir gerilime yol açmış durumda olduğunun" ifade edilmesi ve "Uzun bir süre neredeyse oybirliği ile yapılan reformlarda uzlaşma zemininin kaybedilmiş olunması, toplumsal ayrışma açısından tehlikeli değil mi? Muhalefet ile neden uzlaşma zemini bulamıyorsunuz?" şeklinde soru yöneltilmesi üzerine de şunları söyledi:
"Söze gelince hepsi reformcu oluyor, ancak eyleme gelince parlamentoda tartışmaya gelince istediğimiz kadar destek göremiyoruz. Ama sonuçta halk destekliyor. İşte bu Anayasa sürecinde de biz halka güveniyoruz. Gerekirse referanduma gideriz. Milletin vekili ile bir iş yapamıyorsanız, milletin aslıyla yaparsınız."