Beş yıl sonra

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

 

Dr. Mustafa AŞULA / Em. Büyükelçi

Avrupa Birliği ile müzakerelerin başladığı beş yılı geride bıraktık. Bu vesile ile yapılan siyasi beyanlara bakıyoruz; Avrupa'ya her zamanki gibi sitem var; Avrupa artık kararını versin ve Türkiye'yi daha fazla bekletmeden, tam üyeliğe kabul edecek şekilde, açılmayan fasılları açsın ve açılanları da kapatsın gibi.

Bu karamsarlık, beş sene evvelki meydan şenliklerinin ne kadar zamansız olduğunu doğrusu hatırlatmıyor değil. O tarihte böyle düşünenlere, ortadaki başarının önemini kavrayamayanlar nazariyle bakılıyordu. Halbuki Cumhuriyetin kuruluş felsefesine aşina olanlar için, gelişmeler büyük gecikmelerle de olsa, çok doğaldı. Bugünkü birliğin nüvesini oluşturan Avrupa Ekonomik Topluluğu 1957 tarihinde kurulmuş, çağdaş Türkiye ise, nihai hedefi tam üyelik olan ortaklığa ta 1959 yılında başvurmuştu.

Elli yıl sonra meseleye, kaç fasıl açıldı ve kaçı kapandı gibi bir optikle bakmak, bir bakıma ağaçlardan ormanı görmemek gibi bir şey.

Türkiyemiz toplum olarak daha üst bir standarda terfi edeceği (upgrade) bir klübe tam üye olmak istiyor. Üyeliğin icapları, gerekli de olsa, sadece bir takım şekil kurallarının yerine getirilmesinden ibaret değildir. Nihai aşamada önemli olan yeterliliktir (eligibility). Bu da maalesef tümüyle sübjektif bir değerlendirmedir.

Klüpte karar mevkiinde olanlar açısından müsbet bir kanaat notunun oluşabilmesi, anlaşıldığı kadarıyla, aday ülkenin izlediği iç ve dış politikanın genel istikametine bağlıdır. İçeride demokrasi, insan hakları ve özgürlüklerin hangi zemin üzerinde hayat buldukları çok önemlidir. Seçim sistemi sayesinde, alınan oyların da ötesinde, Parlamentoda sayısal çoğunluğu elinde bulunduran siyasi iktidarın çoğulculuktan uzak bir anlayışla hareket etmesi, Avrupa normlarına uymuyor. Bu yüzden de şimdiye kadar bir çok reform kanunlarının çıkarılmış olması da, aradaki boşluğu doldurmaya yetmiyor.

Dış politikaya gelince, bunun Avrupa'nın en çok dayanışma  beklediği bir alan olduğunu görüyoruz. Entegrasyon bakımından ancak son yıllarda el atılabilen dış politikada Avrupa, dünyadaki yerini belirleyebilmek açısından, yoğun ve konserte atılımlar içindedir. Klübe girmek isteyen bir adaydan da bu yolda uyum beklendiği açıktır. Buna, soğuk savaş döneminin blok politikası deyip sırt çevirmek yanlıştır.

Türk dış politikası son zamanlarda sınırlarını olabildiğince genişletmekten ve bir bakıma eski tarihsel satveti canlandırmaktan yana bir uygulama içinde. O kadar ki, bu geniş şemsiyeden, nükleer güç olma yolunda neredeyse dünyayı karşısına almaktan çekinmeyen İran'ın bile yararlandığını görüyoruz. Halbuki hedefimiz Avrupa Birliği'dir diyen bir dış politikadan öncelikle belklenen, ülkenin imkan ve kabiliyetiyle ölçülü ve gerçekçi bir yaklaşım içinde hareket ve tercihan Brüksel'le uyum ve istişare olmalıdır, tıpkı 35 fasılda yapılması gerektiği gibi.