Bir planlama skandalı: Balıkesir, Çanakkale 1/100.000 Çevre Düzeni Planı

Baran BOZOĞLU - TMMOB Çevre Mühendisleri Odası Genel Başkanı

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Kısaca BÇP olarak adlandıracağım Balıkesir Çevre Planı kamuoyunda “Bozcaada yapılaşmaya açılıyor” manşetleri ile yankı bulmuştu. Tatil beldesi olması, doğal güzellikleri nedeniyle Bozcaada’nın yapılaşmaya açılacak olması vicdanları zorlamıştı. Peki Çanakkale ve Balıkesir’in tamamını kapsayacak olan planda gerçekten tek sorun Bozcaada’daki yapılaşma ihtimali miydi? 

Elbette ki hayır… 

Çevre düzeni planında, açıklama notlarında, haritalarında göze çarpan çok daha ciddi problemler var. Aslında ülkemizin tamamında uygulanan sorunlu planlama anlayışının en “güzel” örneği BÇP… Ama bu problemlere gelmeden önce dikkat çeken başka bir sorunu ortaya koymak gerekiyor. BÇP de tıpkı diğer planlarda olduğu gibi Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın merkez teşkilatı tarafından hazırlandı. Ve belediye başkanları da dahil vatandaşların bu sürece doğrudan katılımı sağlanmadı. Kuru kuruya yazılan yazılar ve formalite icabı belediye başkanlarıyla yapılan toplantı dışında…

Örneğin, Bandırma Kent Konseyi tarafından düzenlenen ve konuşmacı olduğum panelin açılışında Bandırma Belediye Başkanı, kentin dibinde planlanan sanayi alanından, alanda hangi tesislerin olabileceğine dair kendilerine bilgi verilmediğini açıkladı. Vatandaşların zaten haberi yok. Sonra bir bakıyorsunuz yanı başınızda Türkiye’nin en büyük sanayi alanı yapılmasına karar verilmiş! 

Cennet bölgeler, herhangi bir fizibilete yapılmadan; ithal kömürle çalışan, dışa bağımlı termik santral cehennemine dönüştürülüyor!

BÇP’de Şevketiye Köyü’nden Balıkesir sınırına kadar olan kıyı şeridinde ithal kömürle çalışan termik santrallere izin veriliyor. Planın askıya çıkması bile beklenmeden zaten yola koyulunmuş bile. Hali hazırdakiler ve inşaata başlananlar dışında 7 proje daha Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na başvuru yapmış durumda. Karabiga’daki projelerin her birinin ÇED olumlu kararları durdurulmuş olmasına rağmen yeni ÇED raporları ile süreç durup düşünmeden, inatla ilerletmeye devam ediliyor. 

İkinci tartışmalı, sisli konu; Bandırma Sanayi Bölgesi

BÇP’nin diğer sorunlu konusu ise Bandırma’nın hemen dibine, Manyas Gölü’nün 8 km uzağına, Erdek’in de 7 km uzağına devasa bir sanayi alanı planlanıyor. Sanayi alanında hangi tip tesislerin olacağı ise belirsiz. Demir çelik fabrikası, yakma tesisi, kimyasal madde üretim tesisi, tekstil sanayi. Bunların hepsi ve daha fazlası, sayısal bir kısıtlama getirilmeden mümkün.

Planlar çelişiyor!

Birçok planlama çalışması ve rapor birbirinden bağımsız bi’haber hazırlanıyor. Bu bölgeye ait Marmara Havzası Eylem Planı, Susurluk Havzası Eylem Planı, Çanakkale Temiz Hava Eylem Planı, Marmara Denizi Havzası Çevre Master Planı ve Yatırım Stratejileri çalışması (MEMPİS) ve üzerinde tartıştığımız BÇP birbiri ile çelişiyor. 

Sadece MEMPİS Projesi 2 milyon eurodan fazla maliyeti olan bir proje… Bu projeye göre Marmara denizinde en kirli olan noktalar Bandırma, Gemlik, İzmit ve İstanbul olarak belirlendi. Bu tespit üzerinden önlemler alınması gerekirken, sanayiyi ve göçü artıracak faaliyetlerin BÇP’de oluşturulduğunu görüyoruz.

Öte yandan Marmara Havzası ve Susurluk Havzası Eylem Planları'na göre Koca Çayı, Biga Çayı gibi Marmara Denizi'ne dökülen derelerin 4. sınıf yani en kirli su seviyesinde olduğu açıkça görülebiliyor. Bu kirliliği önleyecek ve azaltacak faaliyetlere hız vermek yerine yeni kirletici alanlar yaratmanın akılla bilimle uzaktan yakından alakası yok. Birileri, Bandırma'daki sanayi bölgesine arıtma tesisleri kuracağız, filtre sistemleri uygulayacağız vb. dediğinde hali hazırda arıtma tesisi kurulması gereken yerlere neden hala arıtma tesisi kurulmadığı sorusuna cevap vermesi talep edilmelidir. Kocaeli Dilovası’ndaki hava kirliliğinin neden hale çözülmediğine, Ergene’deki kirliliğinin neden hala azaltılmadığına cevap verebilmesi gereklidir… 

Sonuç yerine çevreyi koruyarak, doğaya saygı duyarak geçinip gidebiliriz!

Aslında tüm bu sorunların çözümü var yani sanayileşirken doğaya en az zararı vermenin yöntemleri var. Bunun için öncelikle iyi analiz etmek, ölçmek, verileri kullanmak ve bilgisayar programlarının da yardımı ile geleceğe dair çevresel etkileri ön görmek gerekiyor. E bir de hiç kuşkusuz demokratik karar verme süreçlerini işletmek gerekiyor. 

ÇED süreci tesis bazlı yürütülüyor bu nedenle bütünü görmemizi bazen sağlayamayabiliyor. Ancak, planlama sürecinde etkileri analiz etmek mümkün. Bunu stratejik ÇED kavramı sağlıyor. AB uyum sürecinde ülkemizde de bu yönetmeliğin uygulanacağı yönünde söz verilmiş durumda. Şu an yürürlükte olan Çevre Kanunu'muzda da stratejik ÇED kavramı bir zorunluluk. Ancak stratejik ÇED’in nasıl uygulanacağının belirlendiği ve şu an hala taslak olan yönetmelik neredeyse 10 yıldır yayımlanmıyor. Bu sırada da birçok çevre düzeni planı hazırlanıp onaylanıyor. Yani geç kalıyoruz! Planlar hazırlandıktan, doğa öngörüsüzce tahrip edilmeye başlandıktan sonra geri dönüş ne yazık ki mümkün olmayacak. 

Artık 21.yüzyılın nimetlerinden yani bilimden, ön görü üreten bilgisayar modellerinden, kamu yararı perspektifinden ve deneyimlenmiş demokrasiden yararlanmalıyız. BÇP’nin kapsadığı alan ülkemizin en güzel ve ekolojik, tarihi olarak en hassas bölgesi. Bu bölgede detaylı analiz yapılmadan, daha önce üretilen birçok rapor ve plan değerlendirilmeden plandaki faaliyetlerin hayata geçirilmesinin sosyolojik ve ekolojik olarak büyük problemler getirebileceğini ön görmek için müneccim olmaya gerek yok…